Onüçüncü Mektup

Nurun Ala Nur

Düzenleyici
Moderator
Onüçüncü Mektup

MEVZUU : a) Bu yolun nihayetsiz olduğu..
b) Hakikat ilimlerinin, şeriat ilimlerine mutabık bulunduğu..
***NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammed Bakibilah´a yazmıştır.
***
Kulların en küçüğü Ahmed´den bir arzuhaldir.
Ah! bin kere ah!.. Bilhassa bu tarikatın (yolun) sonsuzluğundan ötürü.. Hem de bu sür´atli gidişe, iradelerin ve inayetlerin çokluğuna rağmen..
Anlatılan manadan ötürüdür ki, meşayih şöyle demiştir:

— Seyr-i ilellah mesafesi elli bin senedir. Şu âyet-i kerime dahi bu manaya işaret eder:

— «Melekler ve Ruh, öyle bir, günde ona yükselir ki; onun. mikdarı elli bin senedir.» (70/4)

İş ye´se girince, ümit kesilince Allah-ü Taâlâ´nın şu kavline yapışmak gerekli oldu:

_ «O, öyle bir zattır ki; insanlar, ümitlerini kestiklerinde yağmuru indirir. Rahmetini dağıtır.» (42/28)

***

Günlerdir, eşyada seyir vaki olmaktadır. Ama irşad talipleri galeyane geldi; ikinci kere ısrar ettiler. Bunun üzerine, genellikle onların işlerine başladım. Ne var ki kendimi bu makama kabiliyetli bulamıyorum. Ancak, mürüvvet ve haya iktizası onlara bir şey belletmeye çalışıyorum. Haliyle, onların ısrarı ve zorlamasının çokluğu bu işe amil oluyor.

***

Daha önce tekrarla yazdığım gibi; vahdet-i vücud meselesinde duraklamış bulunuyordum. Fiilleri ve sıfatları asla bağlıyordum. Ama işin hakikati malûm olunca, duraklamayı bıraktım.

— Her şey ondandır.

Kelâmını pek güzel buldum. Kemal itibarı ile bu cümleyi:

— Her şey odur.

Cümlesinden daha ziyade (yeterli) buldum. Sıfatları ve fiilleri bir başka renkte, yani: Bir başka yüzden aldım.

Her şey, bana tek tek gösterildi; sonra üst makama çıkarıldım. Asla, bir şek ve şüphe kalmadı.

Keşiflerin tümü, şeriata mutabık olarak geldi; şeriatın zahirine kıl kadar aykırı bir durum yoktur.

Keşifler ciheti ile, sofiyeden bazılarının beyan ettiği şeriatın zahirine göre beliren aykırı durum, şu sebepler dolayısı ile olmaktadır:

a) Sehiv yolu ile.. (Manevî yanılma.)

b) Sekir yolu ile.. (Manevî sarhoşluk.) Yoksa, batınla zahir arasında hiç bir aykırı durum yoktur. Bu yola giriş esnasında beliren aykırılık, ancak nazarî bir arızadır; bunun giderilmesi de, teveccühle birleşmeye muhtaçtır. Amma, hakikî manada yolun sonuna varan müntehi zat; batını, şeriatın zahirine muvafık bulur.

Anlatılan manada, ulemanın marifeti ile meşayih-i kiramın marifeti arasındaki fark şöyle anlatılabilir:

— Ulema, delillere ve dış bilgilere dayanarak marifet sahibi olur. Meşayih ise., keşifle, zevkle marifet sahibi olur. O büyüklerin hallerine, sağlamlık itibarı ile, anlatılan mutaba-attan daha iyi delil ne olabiliri.

***

«İçim daralıyor; dilim dönmüyor.» (26/13) Vakit de daraldı; ne arz edeceğimi bilemiyorum.

***

Bazı hallerin müsveddesini yazmaya muvaffak olmuştum; ama onları bu arzuhallere yazmak mümkün olmadı. Belki, bunda da bir hikmet vardır.

***

Dilek odur ki: Bu mahrum mehcuru; gariplere bol olan teveccühünüzden mahrum bırakmayasınız; onu yolda terk etmeyesiniz.

Söze girişe başlangıç sen oldun; Varsa uzun söz şayet, sebeb oldun..

Bu manada daha fazla açılmak, cür´etkârlık sayılır. Bir mısra:

insana düşen odur ki, zaman haddini unutturmaya..
 
Üst