Mücmel

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Mübhem ve kapalı olan, kendisinden ne kasdedildiği anlaşılamayacak derecede muğlak olan, tefsir ve araştırmayı gerektiren lafız. Bu itibarla mücmel, manâsı gizli olan bir lafızdır ki, kasdedilen manâ ancak şari yahut mütekellim (sözü söyleyen)den gelen bir açıklama ile anlaşılabilir. Çünkü mütekkelimin kasdettiği manaya delâlet eden hiç bir karine (işaret) yoktur. Mücmeldeki gizlilik lafzî olup, Arızî değildir. Yani mücmel lafız, siğası ile kasdedilen manâya delâlet etmez. Onu açıklayan herhangi bir karine mevcut değildir. Onun için kendisinden kasdedilen manâyı anlayabilmek için doğrudan doğruya şari'e müracaat etmek gerekir.

Mücmeldeki icmalin (kapalılığın) sebepleri:

a- İstenilen manâyı belirleyen karinelerin bulunmayışından dolayı lafıın müşterek olması. el-Bakara sûresinin 228. âyetinde geçen "Kuru" lafzı gibi. Çünkü bu lafız hem hayz, hem de temizlik anlamınâ gelir. Ayrıca Tekvir sûresi 17. ayetteki (ARAPÇA) kelimesi de mücmeldir. Zira hem giden hem gelen anlamına gelir.

b- Lafzın garib oluşu. el-Bakara sûresinin 232. âyeti ile el-Mearic sûresi 70/19. ayeti buna örnektir. (Helû) mücmel bir lafızdır. Zira bunda garabet vardır. Mücmel olan bu lafzı bir kaç ayet sönrasında açıklanmıştır.

c- Lafzın luğavî manadan istilahî manâya nakledilmiş olması (Abdu'l-Kerim Zeydân, el-Veciz fi Usuli'l-Fıkh., Bağdât 1393/1973, s. 298).

Kur'an-ı Kerim'in teklifi hükümlerle ilgili ibarelerinin çoğu mücmeldir. Bunları Sünnet açıklamıştır. Meselâ, Kur'an'da namaz mücmel olarak zikredilmiş, onu Sünnet açıklamıştır; hem fiili ve hem de kavlî olarak... Hz. Peygamber (s.a.s), "Namazı ben nasıl kılıyorsam siz de öylece kılınız" buyurmuştur (Buhârî, Ezan, 18, Edeb, 27, Ahad, 1.). Hac da böyledir. Rasûlullah (s.a.s), "Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alınız" (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 318-366) diyerek onu açıklamıştır: Zekât ve alım satım da mücmel olarak zikredilmiş, sonra Sünnet onları tam anlamıyla açıklamıştır. Suçlarla ilgili bir kısım hükümler de mücmel olarak zikredilmiştir. Meselâ; Kur'an-ı Kerim, diyet gerektiğini bildirmiş, Sünnet onun miktar ve şekillerini izah etmiştir. Yine Kur'an yaralar için kısas gerektiğini haber verir, Sünnet bu yaraların hükümlerini, ne zaman tam kısas ve ne zaman nâkıs kısas yani diyet icab ettiğini açıklar. Böylece Kur'an-ı Kerim'in mücmel olan her ifadesini Sünnet açıklamış, onun kapalı bir tarafını bırakmamıştır.

Mücmelin hükmü: Kasdedilen manânın belirlenmesinde tavakkuf etmek, herhangi bir açıklamaya girişmemek. Onun için Şâri'den, mücmelin icmalini kapalılığını ortadan kaldıran, manâsını tam olarak açıklayan bir açıklama olmadıkça; mücmel ile amel etmek caiz olmaz. Şâri tarafından yapılan açıklama yeterli ve kesin olduğu zaman mücmel "Müfesser" hükmünü alır. Hz. Peygamber (s.a.s)'in; namaz, zekât ve benzerlerini beyan etmesi buna örnek teşkil eder (Muhammed Ebu Zehrâ, İslâm Hukuku Metodolojisi, Terc. Abdulkadir Şener, Ankara 1979, s. 115).

Dâvud ez-Zahirî, mücmel âyetlerin Kur'an-ı Kerim'de varlığını kabul etmez (İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara 1979, s. 182).

Abdülbaki TURAN
 
Üst