Miraç Meselesinin İspatı Var mıdır?

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Miraç mucizesine inanmak, imanın altı şartına imandan sonra mümkün olabilir.

İman esaslarının bir neticesi olan miraç, dinsizlere karşı bizzat ispat edilmez. Çünkü Miraç mucizesini kabul etmek ve inanmak, iman esaslarına inandıktan sonra mümkün olabilir. Allah’ı tanımayan, melekleri kabul etmeyen veya semavatın varlığını inkar eden bir insana Miraç’tan bahsedilmez. Nasıl ki bir binanın önce direkleri ve temelleri atılır. Sonra çatısı yapılır. Binanın direkleri olmadan çatısını yapmak mümkün değildir. Miraç hadisesi de iman rükünlerine tam iman ettikten sonra o temellerin üzerine oturtulabilecek bir mucizedir.

Kur'ân miracı ispat eder

Peygamber Efendimiz’in (asm) Mescid-i Aksaya yaptığı seyahat ve sidre-i müntehaya yükselişi ayetlerle sabittir.

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (İsrâ -gece yürüyüşü- ile) götüren (Allah, her türlü noksanlıktan) münezzehtir. Şübhesiz ki Semî’ (herşeyi işiten), Basîr (hakkıyla gören), ancak O’dur.” (İsra, 1)

“O (söyledikleri) bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.

Kendisine (o vahyi), kuvveleri şiddetli, mükemmel bir akla sâhib olan (Cebrâîl) öğretti. Bunun üzerine (göğe) doğruldu.

e o, (bu mi‘râcında) en yüksek ufukta idi.
Sonra (çok perdeler geçerek Rabbine) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki, kab-ı kavseyn (iki yay) kadar veya daha da yakın oldu!
İşte (Allah) kuluna vahyettiğini, vahyetti.
(Gözleriyle) gördüğünü, kalb(i) yalanlamadı.
Onun görmekte olduğu şeyler hakkında, şimdi kendisi ile mücâdele mi ediyorsunuz?
And olsun ki, onu (Cebrâîl’i aslî sûretinde) diğer bir inişte de (mi‘râc gecesi), Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında (iken) gördü.
Ki Cennetü’l-Me’vâ onun yanındadır.
O zaman Sidre’yi bürümekte olan, bürüyordu.
(O haşmetli makamda Muhammed’in) göz(ü) ne kaydı, ne de haddini aştı.
And olsun ki, Rabbisinin delillerinden en büyüğünü gördü.” (Necm, 4-18)

Hz. Muhammed’in (asm) güzel ahlakı miracın en büyük delillerindendir

“El-Emin” sıfatının sahibi Peygamberimizin (asm) sözü miraç mucizesinin en büyük senetlerindendir. Peygamberimiz’in (asm) güvenilir oluşunu düşmanları bile kabul etmişler, daha peygamberlik gelmeden önce O’na (asm) “El-Emin” sıfatını vermişlerdir. Vefatından asırlar sonra bile yüce ahlakı inkâr edilemeyen Hz Muhammed’in (asm) her sözü elbette doğudur. Öyle ise miraçla ilgili söyledikleri hakkında hiç bir şekilde şüphe edilemez.

Peygamber Efendimiz (asm) miraç dönüşünde, müşriklere delillerle gelmiştir

İbnu'l-Kayyim şöyle demiştir:

"Sabah olunca Resulullah (asm), olanları, Rabbinin büyük âyetlerinden gördüklerini kavmine anlattı. Bunun üzerine onlar kendisini daha çok yalanlamaya, daha çok eziyet etmeye ve daha fazla sıkıştırmaya başladılar. Kendilerine Mescidi Aksa'yı anlatmasını istediler. Allah da onun görüntüsünü karşısına getirdi ve açıktan görmeye başladı. Böylece Resulullah (asm) onun üzerindeki işâretleri kendilerine haber vermeye başladı. Dolayısıyla onun bildirdiği hiçbir şeyi inkâr edemediler. İsrâ olayında gidiş ve dönüş esnasında karşılaştığı durumları, varış vaktini, o sırada gelen devenin durumunu kendilerine haber verdi. Gerçekten de olaylar aynen onun anlattığı gibi gerçekleşmişti. Ama bu durum sadece onların nefretlerini arttırdı ve zâlimler küfürden başka bir şeyi kabul etmeye yanaşmadılar."

Kureyşliler Peygamberimiz’e (asm) “Ya Muhammed miraca delilin nedir? Biz bunun benzerini daha şimdiye kadar işitmedik” dediklerinde Peygamber Efendimiz (asm) şöyle demiştir:

“Delilim şudur ki, filân oğullarının devesine filân vadide, filân yerde rastladım. Develerini kaçırmış arıyorlardı. Onları develerine doğru kılavuzladım ve ben Şam'a yöneldim.”

Sonra dönüşümde Dabhanan'a geldiğimde, filan oğullarının kafilesine rastladım, halkı uyuyordu. Onlara ait, üstü örtülü su kabının örtüsünü açıp içindeki suyu içtim. Yine eskisi gibi üzerini örttüm. Başka bir delilim de şudur:

Sizlere ait bir kafileye Ten'im yokuşunda rastladım. Önde karamtırak bir deve vardı. Üzerinde birisi siyah, öbürü alaca renkli iki çuval bulunuyordu.”

Halk merak içinde ve sürâtle Seniyye mevkiine çıktı. Bir müddet sonra kafile çıkageldi. Peygamber Efendimizin (asm) haber verdiği gibi önünde karamtırak deve vardı. Gelen diğer kafileye su dolu kaplarını sordular. Onlar, su doldurup, üzerini örttüklerini söylediler. Su kabına baktılar, üzeri kendilerinin örttüğü gibi örtülü idi, ama içinde su yoktu. Müşrikler şaşırdılar, ve "Tıpkı dediği gibiymiş" dediler. (Sire 2/43-44)

Müşrikler, Peygamberimiz’in (asm) haber verdiği diğer haberleri de araştırdılar ve aynen söylediği gibi buldular. Buna rağmen îmân edip Peygamberimiz’in (asm) dâvâsını tasdik etmediler.

İsrâ ve Mirâc mûcizesini kabul etmemekte direnen Kureyşli müşrikler, Resûl-i Ekrem Efendimiz’den (asm) bu hususta delil üstüne delil istemekten de geri durmuyorlardı. Bir çokları, "Deve ile Mekke'den Şâm'a gidiş bir ay, dönüş de bir ay sürer. Muhammed, oraya bir gecede nasıl gidip Mekke'ye döner?" dediler.
İçlerinden o taraflara seyahat etmiş ve Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar, Peygamber Efendimiz’e (asm) gelerek:

"Mescid-i Aksa'yı bize târif edebilir misin?" diye sordular. Resulullah Efendimiz:
"Gittim, târif edebilirim." cevabını verdi.
Bundan sonrasını Efendimiz şöyle anlatır:

"Onların, yalanlamalarından ve suâllerinden pek çok sıkıldım. Hatta, o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Derken, Cenâb-ı Hak, birden Beytü'l Makdis'i bana gösterdi. Ben de ona bakarak herşeyi birer birer târif ettim. Hattâ bana, 'Beytü'l-Makdisin kaç kapısı var?' diye sormuşlardı. Halbuki, ben onun kapılarını saymamıştım. Beytü'l-Makdis’i karşımda görününce, ona bakmaya ve kapılarını birer birer saymaya ve bildirmeye başladım." Bunun üzerine müşrikler:

"Vallahi, tastamam ve doğru târif ettin" dediler. Buna rağmen yine îmân etmediler. (İbn-i Sa’d Tabakat1/215; Müslim1/108)

Milyonlarca evliya, muhakkik ve alimlerin tasdiki miraç mucizesini ispat eder

Mîracın meydana geldiği hususunda Sahabîlerden İbni Abbas, Câbir bin Abdullah, Enes bin Mâlik, Ebû Hüreyre, Hz. Ömer, Abdullah İbni Mes'ud başta olmak üzere pek çok Sahabî ve âlim görüş birliği içindedir.

Kadı İyaz Şifa-i Şerif’inde şöyle der:
“Her türlü noksanlıklardan münezzeh olan O Allah'dır ki, Kulunu gece Mescid-i Haramdan o etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya kadar götürdü.” mealindeki âyet-i kerimeyi zikrettikten sonra şöyle bir izah yapmaktadır:

“Selefin ve genelde Müslümanların çoğunluğu isrâ olayının bedenle birlikte ve uyanıklık halinde olduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Gerçek olan da budur. Allah'ın izniyle isrâ, bütün olay boyunca hem beden hem de ruhla olmuştur.”

Kadı İyaz aynı eserinde daha birçok naklî ve aklî deliller getirmekte ve Hz. Ebû Bekir'in bir müşahedesini de kaydetmektedir:

“Hz. Ebû Bekir, Mîraç Gecesi hususunda Peygamberimiz’e (asm), 'Dün gece sizi yerinizde aradım, bulamadım' deyince, Resûl-i Ekrem, 'Cebrail, beni Mescid-i Aksâ'ya götürdü' diye cevap verdi.”
Allâme-i Sâni Saadettin Taftazani ise şöyle demektedir:

"Resulullah’ın (asm) Miracı, uyanık halinde ve bedeni ile olmuştur. Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar olan kısmı kitapla sabittir. Delili kesindir. Semaya kadar Miraç, meşhurdur. Semadan arşa ve diğer yerlere gitmesi ise, haber-i ehad ile sabittir." (Taftazani, şerhu'l Akait/174)
 
Üst