Mevlayı Özlemek

iNŞiRaH

Uzman Üye
Kademeli
“Çalınan her kapı hemen açılsaydı; ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.
Kapılar açılana kadar isteyip, direnip, sabredip sonra da olmuyor demeden;
Rabbimiz verene kadar beklemeliyiz ki, imtihanın anlamı olsun.
Rabbimiz için olmayacak hiç bir şey yoktur. Ol der oluverir.
Yeter ki istemesini bilip, istedikten sonra da beklemesini bilelim…”
Zaman zaman buhranlı olduğumuz, sıkıntılar için de olduğumuz anlar olur. Oldukça üzgün, olan olaylara nasıl tepki vereceğimizi bilemeden, öylece kabuğumuza çekilmiş, mahzun oluruz. Dahası, anlam da veremeyiz tüm bu olup bitenlere. Ama her işin bir vakti, zamanı gelince nasıl yolunu bulursa; işte öyle ruhta zamanla, kendi kendine iken yolunu bulmak ister. Bu nokta da ona ezan yetişir. Ezan ki, ne ezan ama! Gönüllere, ruha nüfuz eder. Ve ait olduğu yeri, ruhu kendine çeker. Ve Rabbi’yle baş başa bırakır.
İçimden bir “ahh” çekerek yazıya şöyle devam edeyim. Bizler ki insan olarak çoğu zaman şu fani hayata sığmayız. Kocaman odaya dar gelir narin bedenimiz. Ama ya ruhumuz? Biraz düşünme payını kendimize ayırdığımız da peki o ruh? O ruh nasıl sığıyor bu bedene. Bizler bunun muhasebesini yaparken Hicr-29 ayeti geliverir hemen aklımıza: demiyor mu Rabbim: “O’na ruhumdan üflediğim zaman…”
Bizlerde, çevremizde ve dünyada bulunan bütün insanlarda Allah’ü Teala’nın nuru var. Bunu bilmek bile insana, olanca bir mutluluk veriyor.
Kime varırsan var; herkes “benim Rabbim” der. Der ve her ettiği dua Allah’la onun arasındadır. Ve Allah’ın sonsuz merhametinden yararlanacağı kanısına varır. Aslında haklıdır. Bizi yaratan Rabbimiz, o kadar şanı yücedir ki, herkes O’na yönelir ve O herkesi bilir.
İşte zaman zaman bizler de, bu fani hayatta kendimizi buluruz. Uzaklaşırız. Oysaki insanlar arasında yol almaktayızdır. Ama yoruluruz. Yüzümüzde sahte gülücükler beliriverir. Ama gözler taa öteleri seyreder. İşte bu anlarda da Allah’ü Teala bizi özlemiştir. Bizim o özleyen kalbimizi, kendine çağırır. Kul farkındadır aslında çağrıldığının, ama o da utancından gidemez abdest almaya. Abdest alıp aradaki perdeleri kaldırmaya. Bir müddet öylece dalgın, gözyaşları arasında bekler ve bitkin bir halde yönelir Rabbine. Kalbinde ılık ılık hisler beliriverir. O da anlar özlendiğini ve yaşar pişmanlığını.
Sonra Allah’ü Teala bir ayrılık daha verir. Sudan çıkmış balığa dönen kul boşlukta çırpınırken, yine o ilahi tecelliyi bulur. Bulur ve yönelir Rabbine. Artık mutludur. Dünyanın faniliğinin farkında, planlı- programlı bir insan olmasını öğrenmiştir. Ve aklına düşer her dua vakti. “Verirler ben acizim kudret senin dedikçe. Verenin şanı büyük sen iste istedikçe.” Bu söze kulak verir ve yönelir Rabbine, eder dualar. Dua ki, ne dua ama! Tüm Ümmet-i Muhammed içinde. Dua ettikçe mutlu olur. Onun bu mutluluğundan dolayı melekler de “âmin” derler.
Ve zaman gelir. Dünyaya anlam katan imtihan, o kulun da kapısını çalar. Ee mecburi içeri buyur eder. Sonsuz sevgiye şimdi bir anlam daha yüklenmiştir. O da sabırdır. Akar da akar. Önce biraz zorlanır, devamında acının tadına varır. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyerek yola koyulur. Eh biraz önceden de, tahammülden haberdardır.
İmamı Rabbani’nin de dediği gibi: “Hüzün dalgası çarptıysa bir insanın yüreğine, ya Mevla’sını özlemiştir ya da Mevla’sı onu. Mevla’yı özleyen gönül ya hüznü bekler ya da hüzündedir. Bela ve gamlar Mevla’nın sevdiklerine gösterdiği kamçıdır, vurdukça kendine çeker…”
İşte bundandır ki; sabır da kıvamını bulunca, birbiri ardına açılır kapılar. Kapılar ki ne kapı ama! Sekiz cennet kapısı…
 

Bitter

KF Ailesinden
Özel Üye
“Çalınan her kapı hemen açılsaydı; ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı...
...İşte bundandır ki; sabır da kıvamını bulunca, birbiri ardına açılır kapılar. Kapılar ki ne kapı ama! Sekiz cennet kapısı…

Ya sabır....
 
Üst