Marifetname'den

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Allah'a tevekkül etmek

Ey insanoğlu! Bazı hastaların günlerce bir şey yemeden içmeden durduklarını ve yaşamlarını devam ettirdiklerini sen de görmüşündür. Hastanın, sıhhati yerinde olan birinden daha zayıf ve daha bitkin olduğu açıktır. Eğer açlıktan ölen olursa bil ki onun ecelinin sebebi açlıktır. Fazla yediği için ölenler yok mudur ? Şüphesiz onların ölümlerinin sebebi de çok yemek olur.

Ebu Said Hudri (r.a.) diyor ki:

"Cenabı Hak öyle hakimdir ki beni üç günde bir rızıklandırır ve bana yemek verir.
Çölde yolculuğa çıkmıştım. Üç gün hiç bir şey yemeden yolculuğa devam ettim. Dördüncü gün de halsiz kaldım. Öyle ki olduğum yere yığıldım kaldım, o halde iken bir sesin hafifçe bana şöyle seslendiğini duydum:

-Ey Ebu Said, sebebi mi istersin? Yoksa kuvveti mi? ben:
-Kuvvet diye karşılık verdim. Hemen bedenim kuvvet buldu.

Derhal kalktım ve 12 gün müddetle orada kaldım. Yiyecek bir şey bulamadım, ama açlıktan yana zorluk çekmedim.

Ebu Said (r.a.) bu sözleri söyledikten sonra doğru konuştuğunu ispat için yemin etti.

Bundan şu sonuç çıkıyor ki:

Bir kimse kendisine rızık temin eden sebeplerin ortadan kalktığını görür de kuvvetli bir tevekkül ile Allah'a tevekkül ederse, bilsin ve emin olsun ki Cenab-ı Hak ona kendi katından kuvvet ve inayet eder ve ona kuvvet verir.

Bu haldeki kul asla sıkıntıda kalmaz. Onun için de Allah'a çok şükretsin ki kendisine Mevlasının üns, huzur, lutf, inayet ve kerameti ulaşmıştır.

Zira Cenab-ı Hak o kuluna kuvvet vererek ona lutfu ile yardım etmiş ve onu saadete erdirmiştir.

Ondan sebep ve vasıtayı kaldırmış. Onu esas gayesi olan huzuru meclisine kabul etmiştir. O kulunu meleklere benzetmiş ve melekler gibi avamdan ayırmış ve kendi katına yükseltmiştir. Onun üzerinde yeme içme adetlerinin hasıl ettiği bağları koparmış ve insanı hayretler içinde bırakan acaib kudretine muttali kılmıştır.

Demek oluyor ki Allah'a tevekkül eden ve sözü edilen mertebeleri kazanan kimsenin karı büyük olur. Onun rızkı çok geniştir. Zira ona Cenab-ı Hak vermiştir.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Nakşibendi yolunun incelikleri

Ey Aziz! Evliyanın seçkinlerinden büyük pir ve mürşid Hace Muhammed Behâeddin Nakşibend ve onun değerli halifeleri (aleyhimürrahme verrıdvân) demişlerdir ki : Peygamberlerin en üstünü Muhammed Mustafa (s.a.v), evliyanın en üstünü Ebû Bekr-i Sıddık (r.a.) hazretlerine gizlice öğrettikleri, ilimlerin en üstünü olan huzur ve marifet ilmi, insanların avamından, hatta insanlardaki hafaza meleklerinden bile gizlidir. O gizli hazineye kavuşma yolunun esası ve çeşitli usulleri vardır. Bu yolun üç şartı vardır:

a) Az yemek
b) Az uyumak
c) Az konuşmak

Az yemek, az uyumaya, az uyumak az konuşmaya, az konuşmak kalb zikri ile tam teveccühe yardımcı gıdadır. Bunlardan murad, can-ü gönülden Rabbin huzurudur. O halde, yemede, uyumada, ve konuşmada, orta dereceyi gözetmek yetişir.

Nakşibendi tarikatının hakikatı de üçtür:
Hatıraları gidermeye, kalble olan zikre ve murakebeye devam etmektir. Bunlar da birbirlerine yardımcı ve kuvvetlidir. Murakebe ise, Hak Teâlâ'nın, kainatın bütün zerrelerine her zaman muttali olduğu, kalbden bir an çıkarmamaktır. Bu tarikatın sonu, işte bu huzura ermektir.

Bu yolun usulleri şu on iki kelimede bildirilmiştir:

Ney-i vücud, bezl-i mevcûd, terki sûret, azimetle amel, boş der dem, nazar ber kadem, sefer der vatan, halvet der encümen, bid'attan kaçma, sünnete uyma, daimi zikr ve tam teveccühdür.

Bu yolun şartı bir ma'nadır. kalb ve ruhda Mevlâya muhabbettir. O halde arzu derdinin bürüdüğü gönülü, büyük ni'met bilmelidir. Gece gündüz artması için çalışmak lazımdır. Zira o ezeli sevgi olup, gönül aynasında aksetmekte, parlamaktadır. onun için o gönül muhabbet ve şevk ile dolmuştur. İşte Mevl^yı isteyici olan kimse, murad olunmuş velidir. Nitekim Hak Teâla buyurur ki:

"Allah onları sever, onlar da Allah-ü Teâla'yı severler."

Bununla kendi sevgisinin, kendine olan sevgilerin aslı olduğunu bildirir.

Bu Nakşibendi yoluna bel bağlıyanlar ve bu arzu derdiyle zaman zaman ağlıyanlar, görünüşte insanlar arsında bulunup hizmet görürler. batında, ancak Hakkı bilirler ve bulurlar. Bedenlerini halka, gönüllerini hakka teslim ederler. Bu yol ile gizlice HAkka doğru giderler. Dışardan yabancı, içerden aşina olurlar. Beden ağyar, gönül yar ile, kulak sada ile gönül Huda ile, göz rakib, gönül habible, dil söz ile, el san'atta, gönül hazrette, ayak gitmekte, gönül zikretmekte, beden post ile uykuda, gönül dost ile kaim, beden rahatla mekanda, gönül seyehatle cevlanda, beden sebeplerle kavgada, gönül mutlak üns-i Mevla'da bulunur.

Onlar bu yol ile, hatıralarını mesrur ederler. her ne ederlerse gönülde örtülüdür. Muhabbetleri, sırları halka bildirilmez. İfşa olmaz. Gönülleri zevkine hiç zarar gelmez. Onlar, şöhret afetinden uzak olup Allah-ü Teâla'nın seçkin evliyası olurlar. Onlar, kalb zikri ile, zikr olunanı yakın ve çabuk bulurlar. Çünkü kalble zikir, Allah-ü Teâlaya en yakın yoldur. Her aftten korunmuş ve uzaktır. Vahdet aleminin hayret edilecek anahtarıdır. O hazretin huzur cemiyetini çekicidir. Fakr-ü fena devleti ile beka billah bulurlar. İzzet ve yükseklikle iki alemde kam alırlar.
 
Üst