Kutlu Doğum Haftası ile İlgili Skeçler Piyesler ve Tiyatro Sunumu

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Kutlu doğum haftası hakkında tiyatro piyes ve kısa skeçler çok güzel.

23 ocak mevlid kandili ve yaklaşan kutlu doğum haftası hakkında sizlere çok güzel etkinlikler sunmaya devam ediyoruz.

Not: 2 ayrı tiyatro metni var. Aşağıda cevap kısmında ikinci tiyatroyu görebilirsiniz.

Kutlu Doğum Hakkında Tiyatro Oyunu
Alemlere Rahmet Geliyor - Kutlu Doğum Tiyatro
Kutlu doğum etkinlikleri çalışmalarına alternatif bir etkinlik çalışması
Kutlu Doğum Tiyatro

1.SAHNE

(Arka fonda akşam ezanı okunmaktadır.Ezanın bitimiyle birlikte sahne aydınlanır.Ayşe bir kenarda seccadesinin üzerinde namazının son rekatını kılmaktadır.Diğer tarafta,annesi bir koltuğun üzerinde elindeki Kur’an-ı Kerim’i dudaklarını kıpırtadarak sessizce okumaktadır.Namazını bitiren Ayşe seccadesini toplayarak bir kenara koyar ve annesinin yanına gelir,dizlerinin dibine oturur.)

(Kur’an okumasını bitiren anne “sadakallahülazim” diyerek Kur’an’ı öper ve yandaki masanın üzerine koyar ve kızına döner.)

Anne: Allah kabul etsin kızım

Ayşe: Amin anneciğim Allah Razı olsun

Anne: Kızım biliyorsun bu akşam Mevlid Kandili.Arkadaşlarınla ne yapacağınıza karar verdiniz mi?

Ayşe: Evet anneciğim İnşallah yatsı namazını kıldıktan sonra Haticelerin evinde toplanıp Kur’an okuyacağız
Sonra Peygamberimiz(sav)e yüzlerce salatu selam getirip, O’nun hakkında arkadaşlarımızla sohbet edeceğiz

Anne: Çok güzel kızım Allah gecenizi mübarek eylesin, Sevgili Peygamberimiz(sav) i sizin ve bizim hakkımızda şefaatçi eylesin İnşallah

Ayşe: Amin

(Ayşe ayağa kalkar ve çantasından bir kitap çıkararak annesinin yanına gelir tekrar yanına oturur Annesi merakla kızına sorar)

Anne: Ne kitabı o kızım?

Ayşe: Bu bir şiir kitabı anneciğim İçinde Peygamberimiz hakkında çok güzel şiirler var Bugün okulda bir öğretmenimizin elinde gördüm Kendisinden müsaade isteyerek kitabı biraz inceledim İçinde o kadar güzel şiirler vardı ki anneciğim, kitaptan başımı kaldıramadım Öğretmenim kitaba ilgimi görünce okumam için bana verdi Ben de düşündüm ki bu akşam arkadaşlarımızla yapacağımız sohbette bu kitaptan istifade edebiliriz

Anne: Çok güzel düşünmüşsün kızım Peki Ayşe o kitaptan benim için bir şiir okur musun?

Ayşe: Elbette anneciğim Hatta bir iki tanesini ezberledim bile Sana onlardan birini okuyayım

(Ayşe kitabı annesine verir, oturduğu yerden ayağa kalkar, yüzü salona dönük bir şekilde şiiri okumaya başlar, aynı anda fon müziği çalar-sultanım-)


Derdimendim yâ Rasûlallah, devâ ol derdime,
Destgir ol, yâ Habiballah, bu asî mücrime!
Sen şefâat kânı varken, yalvarayım ben kime?

Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

Bûy-i vaslındır, muattar eyleyen sünbülleri,
Nur cemâlinden eserdir, bağ-ı aşkın gülleri,
Gül cemâlindir Habîbim, mesteden bülbülleri,

Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

Cânını cânâne kurban eyliyor pervâneler,
Bezm-i vaslın neş’esinden, gaşyolur mestâneler,
Aşıkın gözyaşlarından, doldu hep peymâneler,

Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

Ermek istersen, O şâh’ın himmet-ü imdâdına,
Cânü dilden âşık ol sen; “İsm-i zât” evrâdına,
Ses verir (Ulvî); melekler âteşin feryâdına,

Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım

(Şiir bittikten sonra sahne kararır ve arka fonda Salat-ı Ümmiye-Itri Tekbir- çalmaya başlar)

2. SAHNE

(Fon müziği yavaşça kesilir Ayşe annesinin dizine başını yaslamış bir vaziyettedir Annesi elinde bir mendille gözlerini silmektedir Ayşe başını kaldırarak annesine sorar)

Ayşe: Anneciğim sana bir şey sorabilir miyim?

Anne: Tabi ki evladım

Ayşe: Din Kültürü dersinde öğretmenimiz, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de peygamberimizin alemlere rahmet olarak gönderildiğini belirten ayeti okuyarak bunun ne anlama geldiğini araştırmamızı istemişti Bana biraz bundan bahseder misin?

Anne: Elbette kızım Sana bildiğim kadarıyla O’nun niçin alemlere rahmet olarak gönderildiğini anlatmaya çalışayım Öncelikle bilmelisin ki ayet-i kerimede geçen “alemler” ifadesi çok ama çok önemlidir Bu ifade O’nun gönderilişinin sadece insanlar için değil bütün canlılar, hayvanlar, bitkiler, hatta cansızlar için yani bütün mevcudat/varlık alemi için bir rahmet olduğuna işarettir

Sevgili kızım;

O gelmeden önce bütün dünya karanlıklar içindeydi Adı cahiliyye olan kapkaranlık bir dönem Buradaki cehalet ilmin karşılığı olan cehalet değildi Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle; iman ve inancın zıddı olan küfrün yani inkarın adı olan cehalet Yani karanlık yani zulüm

(Sahne kararır Fonda müzik çalmaya başlar-Çağrı- Anne ve Ayşe sahneden çekilirler Sahneye karaltılar içinde insanlar doluşurlar Gürültüler içerisinde sağa sola koşuşturup dururlar Anne bir köşeden anlatmaya devam eder )

Peygamberimiz Aleyhisselâm İslâm Dinini insanlara bildirmek vazifesiyle gelmezden önce, insanlık âlemi iki büyük devletin tesiri altında yaşıyordu Bunlar Peygamberimizin memleketi olan Arabistan Yarımadasına komşu bulunan Bizans ve İran Devletleri idi

İnsanların inandıkları, yolunda gittikleri dinler arasında Hıristiyanlık, Musevîlik mecusîlik ve putperestlik hüküm sürüyordu Fakat Bizanslıların, Romalıların inandıkları din olan Hıristiyanlık, İncil'in eski devirlerden beri değiştirilip aslından uzaklaşılmasıyla İsa Aleyhisselâmın getirdiği dinle büyük ölçüde ilgisini kesmişti

(Konuşma durur Arada “Lat, Menat, Uzza, Hubel, Ey göklerdeki babamız, Ey Zerdüşt bizi koru, Tanrımız Yehova bize yardım et” sözleri ve inleme sesleri duyulur )

(Sesler kesilir Koşuşturma ve konuşma devam eder)

Üstelik Roma medeniyetinin putperestliği, kötü ahlâkı, her türlü perişanlığı da dinî inançlara karıştırılmış, iş çığırından çıkmıştı Papazların şahsî düşüncelerine göre, din hükümleri çıkarttıkları, para ile Cennet sattıkları, günahkârları afvetme gibi hayâllere daldıkları Hıristiyanlığın bir de üçlü ilâh sapıklığına bulaşmasıyla da hak dinle uzaktan yakından hiç ilgisi kalmamıştı

Yahudilerin sahip çıktığı Musevîlik ise, yine bu milletin kendi sapıklıklarını din içine sokmalarıyla, Musa Aleyhisselâmın getirdiği şeriattan uzaklaşmıştı Yahudiler, kendi peygamberlerinden sonra yeni bir şeriatla gelen İsa Aleyhisselâma düşmanlık yapmakla da hak yoldan tamamiyle mahrum olmuşlardı


İranlılar da, Mecusîlik adı verilen ateşperestlik yani ateşe tapma gibi sapık bir dinin içindeydiler

(Konuşma durur Bir kişi koşarak ortaya içinde ateş yanan bir kap getirir ve yere bırakır İnsanlar bu ateşin etrafında secdeye kapanır kalkarlar, anlaşılmaz sesler çıkarırlar Kap daha sonra sahneden çıkarılır Koşuşturma ve konuşma devam eder )

Araplar içerisinde İbrahim Aleyhisselâmın şeriatı üzerine devam eden, Allahü Teâlâ'nın birliğine iman eden "Hanifler" de vardı Ancak bunlar adetleri belli olacak kadar az bir sayıdaydılar

Arapların bir çoğu ise putlara tapıyorlardı Dağdan getirdiği odun parçasını yontarak tanrı ediniyor, kendi eliyle yoğurup şekil verdiği helvayı put yaptıktan sonra acıkınca yiyordu Kabe 360 kadar putla doldurulmuştu İnsanlar Allah’ı bırakıp bu putlara tapınıyorlar, onlardan yardım istiyorlardı

(Konuşma durur Sahneye heykel şekli verilmiş bir karton getirilir, insanlar heykele doğru eğilerek, öper gibi yaparak etrafında dönerler Ellerini yanlara açarak secdeye kapanır kalkarlar Anlaşılmaz seslerle “Lat , Menat, Uzza,Hubel bize yardım et, bizi koru” şeklinde yalvarır gibi sesler çıkarırlar Sesler kesilir Heykelin etrafında dönmeler ve secdeler sürerken konuşma devam eder )

Yaratılış gayesi Allah'ı bilip tanımak ve O'na layıkı vechiyle kul olmak olan insanoğlu, tarihin bazı dönemlerinde Peygamberlerin üstün gayretleri ve rehberliği sayesinde tevhid akidesine bağlı kalmış, bazan da zulüm ve haksızlığa dalarak dalalete düşmüştür Bu gibi durumlarda Cenab-ı Hak Peygamberlerle insanların yardımına yetişmiştir İşte milâdî 7 asırda da dünyanın her tarafı zulümler, karanlıklar ve sapıklıklar içindeydi Öyle ki, insan ya vahşi, zalim, merhametsiz ve kaba bir mahluk, yahut esir, mazlum ve mağdur bir varlıktı Dünyanın her tarafında kötülükler, ahlaksızlıklar zulümler insanlığı inim inim inletiyordu

O zamanın Arabistanında her şey aslî hüviyetinden uzaklaştırılmış, içki korkunç bir alışkanlık haline gelmiş, yalancılık ve dolandırıcılık alabildiğine yayılmış, faiz alıp vermek servetleri sömürme noktasına varmış, kabalık ve zulüm, ahlaksızlıklar, yol kesmeler, adam öldürmeler, mazlumlara, fakirlere eziyetler tahammül edilemiyecek bir seviyeye ulaşmıştı Bütün insanî değerler ters yüz edilmiş, fazîletler ayıp; ayıp ve kusurlar ise birer fazîlet gibi itibar görmeye başlamıştı Canavarlık alkışlanıyor ve insanlık horlanıyordu Kurtlar çoban olmuş çalım çakıyor; koyunlar bu merhametsiz çobanların elinde inim inim inliyordu Fuhuş, zina, ahlâksızlık öyle yaygınlaşmıştı ki, çoğu kimse babasını bilmiyor ve tanımıyordu Haseb ve nesep bütün bütün kuruyup gitmişti İçki ve kumar hiç de ayıp sayılan şeyler değildi İhtikâr normal bir hâdise gibi değerlendiriliyor, çeşit çeşit kandırmacalarla insanlığın kanını emmek marifet ve akıllılık sayılıyordu

Hele bir zulüm vardı ki İnsanın kanını donduracak dehşette öyle bir canavarlık vardı ki Allahım Bu ne korkunç, bu ne anlatılmaz bir zulümdü.

3.SAHNE

(Konuşma ve müzik durur Sahne bir anda boşalır Bir erkek ve kucağında çocuk olan bir kadın sahnede belirirler Sahne aydınlanır)

Erkek: Kadın! Sana ver diyorum o çocuğu

(Erkek bir taraftan çocuğu çekmeye çalışır Kadın çocuğa sımsıkı sarılmıştır )

Kadın: Hayır, hayır Asla!

Erkek: Sana ver diyorum! İnsanlar arasında itibarım kalmadı Şerefim beş paralık oldu

Kadın: Hayır Bu canavarlığı yapamazsın Ne yaptı bu çocuk sana? Neden onun canına kıymak istiyorsun?Neden?

Erkek: Ondan kurtulmalıyım İnsanlar benimle “yine kız çocuğun mu oldu?” diyerek alay ediyorlar Buna tahammül edemem Ver ver diyorum Yoksa seni de öldürürüm

Kadın: Sen nasıl bir insansın? Hangi insan evladına böyle bir kötülük yapar? Allahtan hiç mi korkmazsın? Nolur yapma Nolur Nolur

(Erkek çocuğu çeker alır Ve sahneden çıkar Kadın feryat ederek yere kapanır ve ağlamaya başlar)

Kadın: Allahım Allahım Ey Yüceler yücesi Rabbim Nolur yardım et Yardımını gönder Ey Rabbim Bizi bu zulümden kurtar Allahım Kurtar Allahım Kurtar Allahım

(Sahne kararır Fondan müzik sesi gelir-Çağrı- Anne yeniden konuşmaya başlar)

Bütün bir beşeriyet canı dudağında ve herkesin umudu gelecek son kurtarıcıda İnsanlık, içinde bulunduğu bu zulümattan kurtulmak, kendilerini karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, geleceği asırlar öncesinden müjdelenmiş O Kutlu nebinin gelmesini büyük bir umutla bekliyorlardı O ki Hz Kur’an’ın tebliğcisi, hakkı batıldan ayıracak Nur-u Furkan’ın habercisi, insanlığa, kaybettiği insanlığını yeniden öğretecek muallimdi O kainatı yoktan var eden Allahu Azimü’ş-Şan’ın Kutlu Elçisi, Alemlere Rahmet Olarak gönderdiği sevgili Habibiydi O, Hz İbrahim’in duası, Hz İsa’nın muştusu olan iki cihan serveri Hz Muhammed Mustafa(sav)di

(Konuşma ve müzik durur Sahne aydınlanır)

4. SAHNE

(Fon Müziği çalar-Itri Tekbir-Oyuncular birer birer sahneye çıkmaya başlarlar Her biri sahnedeki yerini alırken sözlerini söylerler)

1 oyuncu: Göz seni görmeli, ağız seni söylemeli
Hafıza seni anmak ödevinde mi

2 oyuncu: Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli
Sen eskimoların ısınması, sevgililer mahşeri

3 oyuncu: Aklım yeni bir akıldır çiçeklerden
Mantığım mantığın üstünde yeni
İçimde Nuh'un en yeni tufanı
Dünyaya ayak basıyorum yeniden

4 oyuncu: Göz seni görmeli ağız seni söylemeli
Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli

5 oyuncu: Yüzlerce yıl geçiyor belki bir bulut geçiyor
Ben yeni doğmus bir çocuk gibi
Herkesin konuştuğu dilden mahrum
Ama yepyeni bir dil konuşmanın sevinci

6 oyuncu: Bütün deniz kıyılarında seni anmalı
Sen buzulların erimesi, eskimoların ısınması

(Bütün oyuncular bir dizleri üstünde yere çömelirler Başları önlerine eğiktir Sırası gelen oyuncu başını göğe çevirerek ve ellerini kaldırarak sırayla sözlerini söyler Sözlerini söyledikten sonra başları ve elleri aynı vaziyette beklemeye devam eder )

1 oyuncu: Gel ey Şah-ı Rusul! Gel ki şafaklar tutuşsun!

2 oyuncu: Gel ey Kutlu Nebi ! Gel ki nurunla karanlıklar boğulsun!

3 oyuncu: Gel ey Mazlumların Sığınağı ! Gel ki zulüm artık yok olsun!

4 oyuncu: Gel ey Asırlardır Beklenilen! Gel ki güneş artık doğsun!

5 oyuncu: Gel ey Alemlere Rahmet Olan! Gel ki dünya rahmetinle dolsun!

6 oyuncu: Gel ey bir ismi Mustafa olan, Gel ey bir ismi Ahmed!

Bütün oyuncular hep birlikte: Allhümme salli ala Muhammed!

(Sahne kararır Fonda müzik çalmaya başlar-Taleal Bedru- İnsanlar ellerinde mumlarla sahneye doğru koşmaya başlarlar Sahnede sağa sola koşarlarken “O geliyor O geliyor Müjdeler olsun Müjdeler olsun! O geliyor Allahım sana şükürler olsun! Rabbimiz sana hamdolsun! O geliyor O geliyor Müjdeler olsun Müjdeler olsun! O geliyor ” diyerek koşuşturmaya devam ederler Sonra sahnenin ortasında toplanarak ve elleri havada, hep bir ağızdan “Alemlere Rahmet geliyor” derler Müziğin sesi yükselir Perde kapanır )
 
Son düzenleme:

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
1. SAHNE

Hz. Vahşi: Müslüman olmak… benim için de böyle bir şey mümkün mü? Ben de müslüman olabilir miyim? Bana Hamza’yı öldürtenler, onun şehit olmuş vücudunu parçalayanlar bile müslüman olduktan sonra ben neden olmayayım? beni de affeder mi acaba? Bıktım vahşet içinde bocalamaktan, kandan, kinden, öfkeden, intikamdan bıktım! Aşka yönelmek istiyorum, aşka! Sevdaya yönelmek, sevdalanmak istiyorum! Sana yönelmek istiyorum Ya Resulallah!
Fakat Peygamberle karşı karşıya gelmek, göz göze gelmek… Ah, bu benim için nasıl zor! Hz. Hamza’nın hayali Uhud gününden beri gözümün önünden hiç gitmedi. O, Peygamber (sav)’in en sevdiği amcası…Ve… ben onu öldürdüm…
Ne yüzle geleceğim sana ey Nebi! Ama geleceğim… “geldim, insan olmaya geldim” diyeceğim.Yoruldum, bittim, tükendim, düştüm işte yollarına!
Geliyorum ya Rasullah! Sana geliyorum. Bıktım bu kaçıştan, şeytana kölelikten bıktım.Salat ve selam sana olsun ey Allah’ın Resulü… Gelip mübarek huzuruna çıkmaya yüzüm yok! Bu yüzden önce salat ve selamlarımı gönderiyorum…
Es- selat-ü ve’sselam-u aleyke Ya Rasulallah!

( Oyuncu salavatı söylerken sahnenin arkasına gerilemeye başlar ve perde kapanır.)

2. SAHNE
Sunucu Konuşması. Mescitte, peygamber Efendimiz (sav) ve oturmuş olan sahabeler sohbet etmektedir. ( Peygamber Efendimiz (sav) için hazırlanan yeri perde kapatır. Sadece rahle görünür.)
( kapı çalar ve sahabelerden biri kapıya yönelir.)
1. Sahabe: Kim o?
Hz. Vahşi: (Yumuşak bir sesle) Yaptıklarıma pişman olarak tövbe etmeye geldim.izinleri olursa Peygamber (sav)’in huzurunda iman etmeye geldim.
1. Sahabe: ( Peygamberimiz (sav) için hazırlanan yönde bulunan rahleye eğilip) Efendim, huzurunuzda iman etmek istediğini söyleyen biri var kapıda. ( Sahabe tekrar kapıya yönelir, gelen kişiye Peygamber (sav)2in bulunduğu yeri işaret ederek) Buyrun, (der.)
Hz. Vahşi: ( Başıyla kapıyı açan sahabeye selam verir.Peygamberimiz (sav)’ e doğru ilerler.kapalı olan yüzünü bir yandan açmaktadır.) Eşhedü en lailahe illallah, ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasulüh. Ben Vahşi, Ya Resulallah!
1.Sahabe: Demek Vahşi sensin! ( Yerinden kalkıp, eline kılıcını alır.) ne yüzle geldin Peygamberimiz( sav)’in karşısına?
2. sahabe: ( arkadaşının elini tutarak) Sakin ol kardeşim.
( Sahabelerden biri Peygamberimiz (sav)’in oturduğu yere eğilerek O’nun söylediklerini dinler.)
2. sahabe: Efendimiz, amcalarını nasıl şehit ettiğini bir de bize anlatmanı istiyor Ey Vahşi!
Hz. Vahşi: ( Mahzun bir sesle) Savaş esnasında bir kayayı kendime siper edindim. Onu gözetlemeye başladım. savaştığı için o beni fark etmedi. Bir ara bana iyice yaklaştığını gördüm. O sırada mızrağımı….
1. Sahabe: ( Hz. Vahşi’nin sözünü keserek) Peygamber Efendimiz’i çok üzdün Vahşi! Sus artık, sus! Eğer yaşamak istiyorsan, kalkıp git buradan, haydi!
2. Sahabe: Dur, ey kardeşim! Rasulullah onu rahat bırakmamızı istiyor.
1. sahabe: Anam, babam, canım sana feda olsun Ya Rasulallah!
2. sahabe: ( Peygamberimiz (sav)’i dinledikten sonra) Ey Vahşi, Efendimiz (sav) seni gördükçe amcasının parçalanmış mübarek vücudu gözlerini önüne geldiği için, mümkün oldukça seninle yüzyüze gelmek istemiyor. ona görünmemeni ve mübarek yüzlerine bakmamanı istiyor.
Hz. Vahşi: ( Boynu bükük, ağlayan bir sesle, kalkıp geriye doğru yürür) Olur Ey Allah’ın Resulü! Gül yüzünüze bakamam artık! Gül yüzünüze bakamam!

( Yakma ey can ilahisi söylenir.)

Firkatin narıyla gönlüm yan olur püryan olur
Varliğin zevku sefadır yokluğun giryan olur
Ay yüzün gören gözlerim mest olur hayran olur
Yakma ey can yakma kalbim ateş-i suzan olur

Dem bu demdir dem bu demdir
Dem bu demdir dem bu dem

Ahi aşka düşen aşık bülbül-i nalan olur
Cani bülbül ol gülşende aşk ile devran olur
Gül yüzün gören gözlerim mest olur hayran olur
Yakma ey can yakma kalbim ah ile efgan olur


Dem bu demdir dem bu demdir
Dem bu demdir dem bu dem

Vuslatın aşkıyle gönlüm şad olur şadan olur
Derd-i aşkın neyleyim ki derdime derman olur
Nur yüzün gören gözlerim mest olur hayran olur
Yakma ey can yakma kalbim ateş-i niran olur

3. SAHNE

(Gül yüzünüze bakamam Ya Rasulallah! Hiç bakamam artık diyerek gelen Vahşi (ra) sahneye gelir. Birkaç adım attıktan sonra bayılır.)
3. Sahabe: Biri yatıyor yerde! (seslenir) Kardeşim! Kardeşim! Aaa, bayılmış galiba!
4. Sahabe: ( yerde yatanın yüzünü görür ve) Efendimiz’i can evinden vuran Vahşi değil mi bu? ( Kılıcını eline alır)
2. Sahabe: Durun! Dokunmayın ona!(kılıçlı olan eli tutar)
4. Sahabe: Ama… Bu Vahşi…
2. Sahabe: Evet, odur!
4. Sahabe: Hakkında ölüm emri verilmemiş miydi?
2. Sahabe: Evet verilmişti…
4. Sahabe: Eee…
2. Sahabe: Fakat şimdi o kardeşimiz oldu.
4. Sahabe: Neee?
2. Sahabe: efendimiz (sav)’in huzurunda iman edip müslüman oldu.
4. Sahabe: Vahşi mi?
2. Sahabe: Evet, Vahşi müslüman oldu.
4. Sahabe: vahşi haa?
3. ve 4. Sahabeler: Allahu ekber!
(diğer iki sahabe Hz. Vahşi’yi ayıltır)
3. Sahabe: ( Hz. Vahşi’nin üzerini silkeleyerek) Aramıza hoş geldin ey Vahşi! İslam’a girişin, müslüman oluşun hayırlı, mübarek olsun.
4. Sahabe: Artık kardeş olduk, gelin bize gidelim.
Hz. Vahşi: Ben bunlara layık değilim. O’nun nur cemalini hiç seyredemeyeceğim. ( Sahabeler koluna girer, birlikte yürürler)
(Ezan sesi duyulur)
Hz. Vahşi: Allahu ekber! Bilal’in sesi değil mi bu?Bu ses….
3. Sahabe: Evet ama nerden tanısın bu sesi?
Hz. Vahşi: Bir keresinde üç günlük umre için Mekke’ye gelmiştiniz. O zamanlar daha müslüman olmamıştım. O zaman yine bu ses nasıl da doldurmuştu Mekke semasını… Ve sizler bus esle daha bir yaklaşmıştınız birbirinize… Ne kadar güzel görünüyordunuz. Biz de dağlardan size hayranlıkla bakıyorduk… İyi ama nedir bu okunan?
2. Sahabe: Ezan…
Hz. Vahşi: Ezan demek? Peki neye yarar?
4. Sahabe: Namaza çağırır.
Hz. Vahşi: Öyleyse gidelim.
3.Sahabe: Peki, Haydi Efendimiz(sav)’in arkasında saf tutup namazımızı eda edelim inşallah!
Hz. Vahşi: ( Bunu duyunca mahzunlaşır, başı eğilir, sesi titrer.) Efendimizle namaz kılmak mı? Bakamam, gül yüzüne bakamam, yasaklandı! Nasıl giderim ben şimdi oraya? Fakat, anlatın bana, madem müslüman oldum, anlatın her şeyi!( Sahnenin arkasına doğru yürürler.) Ne yapmam gerek, ne yapmam yasak öğretin nolur!Dinime dair her şeyi öğrenmek istiyorum!
(Uyan ey gözlerim gafletten uyan ilahisi söylenir)

Uyan ey gözlerim gafletten uyan
uyan uykusu çok gözlerim uyan
Azrail’in kastı canadır inan
uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim inan

Semavatın kapıları açarlar
Alemlere rahmet suyu saçarlar
Seherde kalkana hulle biçerler
Uyan ey gözlerim gafletten uyan
Uyan uykusu çok gözlerim uyan

4. SAHNE

Sunucu Konuşması: Vahşi, kardeşleriyle beraber mescide gider. başı önde, gözleri yaşlı bir kenara çakilip, siper edindiği bir direğin arkasında ilk namazına durur.Sünneti kılıp Hz. Bilal kamet getirince cemaatte bir kıpırdanma olur. Başını fazla kaldırmadan ne olduğuna bakar. Peygamber Efendimiz (sav) odasından çıkıp mihraba doğru yürümektedir.Hz. Vahşi’nin kalbi duracak gibi olur. Mübarek yüzüne bakamamıştır ama mihraba bakıp namaza durumca gönül gözüyle bakmıştır arkasından.Hayatının ilk namazını Efendimiz’e tabi olup hıçkırıklarla kılmıştır.
İslam’a yeni girmiş olmasına rağmen Rasulullah’ın sevgisi bütün ruhunu sarmıştı. Sevmişti onu, hem de herkesten çok sevmişti. Hep onun yanında olanlara, onsan istifade edenlere gıpta ile bakıyordu. Onun yanında olmak, ona dokunmak, onun gül yüzüne doyasıya bakmak acaba mümkün olacak mıydı?
Günler geçip gidiyordu. Birgün yolda eski efendisi Cübeyr ile karşılaştı. Cübeyr oydu amasanki bu o Cübeyr değildi. Güler yüzlü, candan, samimi…
Cübeyr: Selamun aleyküm ey Vahşi.
Hz. Vahşi: Ve aleyküm selam.
Cübeyr: Bilesin ki müslüman olmana çok sevindim kardeşim.
Hz. Vahşi: Kardeşim mi dediniz?
Cübeyr: Evet, kardeşim dedim. Müslümanlar birbirlerinin din kardeşidirler ey Vahşi! Büyük bir samimiyetle söylemeliyim ki müslüman oluşun beni çok sevindirdi.
Hz. Vahşi: ( Fısıltıyla)Kulaklarıma inanamıyorum! Bu, o Cübeyr mi? İslam nuruyla nasıl da nurlanmış! (Cübeyr’in duyacağı şekilde) Aman Allah’ım! Siz o Cübeyr misiniz?
Cübeyr: Bu kadar şaşırmakta haklısın kardeşim. affetsin, onca yıl boşu boşuna boğuşup durmuşuz.
Hz. Vahşi: Boşu boşuna mı dediniz?
Cübeyr: Evet, boşu boşuna dedim. Keşke daha ilk günlerde gözlerimiz açılsa, gönüllerimiz idrak etseydi!
Hz. Vahşi: Bunları siz mi söylüyorsunuz?
Cübeyr: Yakında sen beni geçeceksin ey Vahşi!
Hz. Vahşi: Ahh! Ben Efendimiz (sav)in gül yüzüne bakamıyorum ki!
Cübeyr: Biliyorum. Amam şuna inanıyorum ki o gül yüze bakacağın günler de gelecek.
Hz. Vahşi: (Boynu bükük) İnşallah!
Cübeyr: Yine görüşelim kardeşim, şimdilik bana müsaade.
Hz. Vahşi: Güle güle kardeşim.
( Cübeyr biraz uzaklaştıktan sonra)
Hz. Vahşi: Kardeşim! Kardeşim! Kardeşim!Evet, yalnızca bu kelime bile binlerce hürriyet kelimesinden daha anlamlı, daha dolu, daha samimi.Hürriyet! Ah Hürriyet! ne işler açtın başıma! Günlerim gül yüze bakamamanın ızdırabıyla geçiyor!Bir çare, bir yol, bir çıkış! Öyle bir şey yapmalıyım ki Efendimiz(sav)’şn yüzüne bakabileyim.Yol göster Rabbim! Bir fırsat ver aLLAH’ım! ( perde kapanır)

5. SAHNE

Sunucu Konuşması: Ölmüştü… daha doğrusu Vahşi ölmüş, yerine Hz. Vahşi (ra) doğmuştu. Fakat ne yaparsa yapsın Rasulullah’ın gül yüzüne bakabilecek bir dereceye gelememişti. Onunla ama onsuz, onsuz ama onunlaydı. Hz. Vahşi’nin hayatı Veda Haccıyla bir kere daha değişmişti. Hacc ibadeti boyunca da onun yüzüne bakabilecek bir amel nasip etmesi için Allah’a yalvarırken, Rasulullah ile yüz yüze gelmemek için olağan üstü çaba sarf ediyordu.
Veda hutbesinden sonra tekrar Medine’ye dönülür. Rasulullah Efendimiz rahatsızlanmışlardır. hastalanma haberi bütün sahabeleri oluğu gibi hz. Vahşi(ra)’ı da büyük üzüntüye sevk etmiştir. hastalığını bahane ederek ziyaretine gitmek istemiş ama buna da cesaret edememiştir.

Hz. Bilal: Selamun aleyküm kardeşim.
Hz. Vahşi: Ve aleyküm selam
Hz. Bilal: Yine çok üzgünsün ey Vahşi.
Hz. Vahşi: ben üzülmeyeyim de kim üzülsün ey Bilal!
Hz. Bilal: Üzüntünü görüyor, arzunu da anlamaya çalışıyorum kardeşim. Fakat inan ki elimden bir şey gelmiyor.
Hz. Vahşi: Bilmiyorsun kardeşim, hala o gül yüze bakamadım! Ne olacak benim halim?
Hz. Bilal: Allah (cc) bir çıkış yolu gösterecektir, biraz sabır.
Hz. Vahşi: belki sizler bilirsiniz, İslam’ın ilklerindensiniz. ne olur bir yol gösterin bana!
Hz. Bilal: Dedim ya kardeşim, sana yardımcı olamamanın üzüntüsünü yaşıyorum.
Hz. Vahşi: Onu sevindirebileceğim, onu razı edebileceğim bir amel işlemek istiyorum. ne olur, eğer böyle ameli biliyorsanız veya tahmin ediyorsanız söyleyin bana!
Hz. Bilal: Bilemiyorum kardeşim… Ama… Bugünlerde Müseylime adlı bir sahtekar peygamber olduğunu iddia ediyormuş. Hatta Rasulullah’a bir mektup göndermiş.
Hz. Vahşi: Niye mektup göndermiş?
Hz. Bilal: kendi peygamberliğinin de kabul edilmesi için… Üstelik de dünyanın yarısı senin yarısı da benim demiş.
Hz. Vahşi: , Allah Allah! Rasulullah ne dedi peki?
Hz. Bilal: ne diyecek, öfkelendi tabi. Onu hiç böyle öfkeli görmemiştim.
Hz. Vahşi: Kızar tabii. Hiç kimse kendi kendine peygamberlik iddia edemez. Peygamberi Alllah gönderir.
Hz. Bilal: Müseylime’nin mektubuna sert bi şekilde cevap veren Rasulullah, onun üzerine sefer hazırlayacaktı ki biliyorsun rahatsızlandı.
Hz. Vahşi. Yani Müseylime’nin üzerine ordu gönderecekti, öyle mi?
Hz. Bilal: Evet, üstelik ordunun başında da kendileri bulunacaktı.
Hz. Vahşi: Kim bilir belki de….
( O sırada bir sahabe telaşla yanlarından geçer)
Hz. Bilal: ne bu telaşın kardeşim, bir şey mi oldu?
Sahabe: Rasulullah rahatsızlanmış!
Hz. Vahşi: Nee!
( Koşarak sahneden çıkarlar)
Yalan dünya ilahisi söylenir.ve bitmesine yakın Hz. Vahşi sahneye gelir.)
Hz. Vahşi: (Ağlamaktadır) Gül yüzüne bakamadan, nur cemalini doyasıya seyredemeden göçüp gittin Ya Rasulallah! Peygamberim, efendim, canım,ahh! Ne yapacağım ben şimdi? Sensiz nasıl ayakta duracağım?Ama bakmayacağım! Onu razı edene kadar o mübarek kabre de bakmayacağım!
Hz. İkrime: Neredesin ey Vahşi?
Hz. Vahşi: Buradayım.
Hz.İkrime: Sana çok sevineceğim bir haberim var.
Hz. Vahşi: (Yerinden doğrulur, yüzü güler) Gül yüzlü Peygamberim (sav)’in kabrine bakabileceğim bir amel mi yoksa?
Hz. İkrime: Evet.
Hz. Vahşi: Nedir o? Ne olur çabuk söyle!
Hz. İkrime: Rasulullah beni bir birliğin başına tayin edilmemi istiyormuş. halifesi , beni Yemame tarafına yani Müseylime’nin üzerine gitmem için görevlendirdi.
Hz. Vahşi: Aman ’ım! Ben de sizinle geliyorum.
Hz. İkrime: Evet! Sen de bizimle geliyorsun!
Hz. Vahşi: Müseylime’yi öldürünce Rasulullah’ın gül yüzüne bakabileceğim inşallah!
Hz. İkrime: Fakat Rasulullah yaşamıyor ki…
Hz. Vahşi: (sözünü keserek) Sus! Sakın onun için öldü deme!
Hz. İkrime: Fakat sen de biliyorsun ki….
Hz. Vahşi: ( Bağırarak) Ben de biliyorum ki o ölmedi. Ebedi aleme intikal etti. Orda bizi bekliyor. ( sesi gittikçe incelir, ağlar) Ona öldü denilmesine yüreğim dayanmıyor, anlıyor musun İkrime?
Hz. İkrime: Haklısın kardeşim. Peki , ebedi aleme göçüp gittiğine göre gül yüzüne nasıl bakacaksın?
Hz. Vahşi: O gül yüze bakabilmeyi hak etmek istiyorum sadece. O zaman onun mübarek kabrine de bakabilecek, kabrini rahatça ziyaret edebileceğim.
Hz. İkrime: Haydi hazırlan! Yemame üzerine gidiyoruz.

6. SAHNE

Sunucu Konuşması: Bütün hazırlıklar çabucak yapılmış, İkrime kumandasındaki ordu Yemame’ye doğru yola koyulmuştu. Hz. Vahşi de bu ordunun içindeydi.
Hz. Vahşi bütün dikkatiyle Müseylime’yi arıyordu. Kale duvarında “ Bana bir şey olmaz, silah tesir etmez, çünkü ben peygamberim” diyen Müseylime’yi Hz. Vahşi’ye gösterdiler. Savaş öyle kızışmıştı ki herkes kendi derdine düşmüştü. Hz. Vahşi mızrağını okşadı, gül yüzlünün önündeki engel üzerine “Bismillahi Ya Allah” diyerek fırlattı. Mızrak hedefi bulduğunda, artık hiçbir engel kalmamıştı gül yüzlünün önünde…

( Sahabeler kendi aralarında konuşurlar)
Hz. İkrime: Çok şükür Rasulullah’ın yapmak istediği bir şeyi yapmak bizlere nasip oldu.
Hz. Vahşi: (Heyecanla ve koşarak) Gördüm, onu gördüm!
Hz. İkrime: Kimi gördün ey Vahşi?
Hz. Vahşi: Gül yüzüne kurban olduğum Efendimi!
Sahabeler: Allahu ekber!
Hz. Vahşi: Yanında kim vardı, biliyor musun?
Hz. Vahşi: Kim mi? Hz. Hamza vardı!
Sahabeler: Allahu ekber!
Hz. Vahşi: O’nun mübarek yüzüne yine bakamadan başım eğik “artık gülyüzünüze bakabilir miyim Ya Rasulallah?” dedim.
Hz. İkrime: Ne dedi? Cevap verdi mi?
Hz. Vahşi: Verdi ,elbette! Bakabilirsin dedi, anlıyor musun, bakabilirsin dedi! Geliyorum ya Rasulallah! Gülyüzüne bakabileceğim artık! Yıllarca aşkının bedelimiydi ödenen? Artık senden aldığım izinle senin gül yüzüne bakabilecek miyim? (der ve bayılır. az sonra kendine gelirken) Duydunuz mu, benim duyduğumu siz de duydunuz mu?
Hz. İkrime: Neyi ey Vahşi?
Hz. Vahşi: Siz duymadınız mı yoksa? Gül yüzüne kurban olduğum Rasulllah’ın mübarek sesini siz duymadınız mı?
(Sahabeler birbirlerine bakarlar)
Hz. Vahşi: Geliyorum Ya Rasulallah! Gül yüzüne bakmak ve mübarek kabrine kapanmak için geliyorum işte!
(Salavat-ı şerifeler okunurken sahabeler çıkar, sadece Hz. Vahşi kalır.)
Esselatu vesselamu aleyke ya Rasulallah!
Esselatu vesselamu aleyke ya Habiballah!
Esselatu vesselamu aleyke ya Şefiallah!
Esselamu aleyküm Ya Rasulallah! Geldim ya Rasulallah, ben geldim!Gül yüzüne kurban olayım Ey Allah'ın Rasulü!
Sahabeler: Bu kadarı doğru değil ey Vahşi!
Hz. Vahşi: Pişmanlıkta doğru yanlış olur mu? Gül yüze hasrette doğru yanlış olur mu? Bunca yılın birikimi var içimde! Şuanda bütün doğru ve yanlışlar hükümsüz kaldı! Tek doğru var şimdi! Ben Vahşi, Peygamberim (sav)’in gül yüzüne bakmayı hak ettim. Bırakin kabrine olsun doyasıya bakayım, ağlayayım!
 
Üst