Korkma ya Eba Bekir!

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Hazret-i Sıddık ile Resulullah, o gece,
Karanlık mağarada beklediler öylece.

Sabah, onu gömleksiz görür görmez o Server,
Buyurdu ki: (Gömleğin ne oldu ya Eba Bekr?)
Dedi: (Ya Resulallah, girdiğimde, burada,
Yılanlar ve akrepler, geziyordu ortada.
Beni görüp kaçtılar, hepsi deliklerine.
Gömleğimi yırtarak, tıkadım her birine.)
Sıddık'ın ayağını ısırınca o yılan,
Gözünden yaş damladı onun ızdırabından.
O yaş, Resulullah'ın düşünce nur yüzüne,
Uyanıp, sebebini sorunca kendisine,
Dedi: (Ya Resulallah, delikteki bir yılan,
Isırdı ayağımı, yaş geldi o acıdan.)
O Server buyurdu ki: (Geri çek ayağını!)
(Peki!) deyip çekince, gördüler o yılanı.
Koca bir yılan idi, çok heybetli ve iri.
Azarladı yılanı Allah’ın Peygamberi:
(Ey yılan, korkmaz mısın âlemlerin Rabbinden?
Hem de utanmaz mısın, Onun Peygamberinden?
Eziyet ediyorsun, sen bu arkadaşıma.
Izdırap veriyorsun, bu yar ve yoldaşıma.)
Yılan dile gelerek, dedi: (Ya Resulallah!
Sen, bütün varlıkların Peygamberisin Vallah.
Seni seven, sadece değildir ki insanlar.
Aşıktır sana kuşlar, karıncalar, yılanlar.
Ben de aşık olmuşum, yüzünüzü görmeye.
Ve yalnız, bu maksatla girmiştim bu deliğe.
Bu sıkıntılı yerde, gece gündüz demedim.
Senelerdir, sabırla yolunuzu bekledim.
Girdiniz güneş gibi, karanlık mağaraya.
Sıddık mani olunca, kalmadı bende haya.
Yüzünü görmek için, bu suçu işledim ben.
Özrümü kabul edip, af buyur beni lütfen.)
Resul kabul buyurdu, yılanın bu özrünü.
Görebildi böylece, Resul'ün nur yüzünü.
O sırada müşrikler, mağara önüne dek,
Gelmişlerdi onların izlerini sürerek.
Lakin gördüklerinde, o örümcek ağını,
Ve bir güvercinin de, hem yuva yaptığını.
Dediler: (Eğer onlar, girselerdi bu yere,
Ağ yırtılır, hem yuva bozulurdu bir kere.)
Onlar, kapı önünde konuşurken bu minval,
Hazret-i Ebu Bekir endişe etti derhal.
Dedi: (Ya Resulallah, onlardan bir tanesi,
Eğilip bakmış olsa, burada görür bizi.)
O Server buyurdu ki: (Korkma ya Eba Bekir!
Korkma ki, Hak teâlâ bizimle beraberdir.)
 
Üst