Kibir, Zulüm, İnhiraf

AhDe_VeFaLi

KF Ailesinden
Özel Üye
Kibir, Zulüm, İnhiraf
Evet, imana engel olan temel saiklerden biri kibirdir. Cenâb-ı Hak;
الْكِبْرِيَاءُ رِدَائِي وَالْعَظَمَةُ إِزَارِي فَمَنْ نَازَعَنِي وَاحِدًا مِنْهُمَا قَذَفْتُهُ فِي النَّارِ
“Kibriya, benim ridâm, azamet ise benim izârımdır. Kim benimle bu mevzuda yarışa kalkışır ve bunları paylaşmaya yeltenirse, onu Cehennem’e atarım.” (Ebu Davud, Libas 29) buyurmaktadır. Demek ki, kendini büyük görüp kibirlenen bir insan, bu ilâhî sıfatlarda Allah’a şerik olmaya kalkışmış sayıldığından Cenâb-ı Hak, böyle bir insanı derdest edip Cehennem’e atacağı ikaz ve uyarısında bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz de (sallallâhu aleyhi ve sellem);

لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ أحَدٌ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ كِبْرٍ
“Kalbinde hardal tohumu ağırlığınca yani zerre miktar kibir bulunan insan Cennet’e giremez.” buyurmuştur. Eğer bir insan Cennet’e giremeyecekse, demek ki, o insan, dünyada imana girememiş, iman vizesiyle ahiret yolculuğuna çıkamamıştır. Çünkü mü’minin günahkâr da olsa, netice itibarıyla Cennet’e gireceği nasslarda açık ve net bir şekilde beyan buyrulmuştur. Ayrıca hadis-i şerifte “zerre miskal” ifadesiyle meselenin en küçüğünden sakındırılmak suretiyle, bu meselede daha büyüğüne karşı ciddi bir teyakkuz içinde bulunulması gerektiği ifade edilmektedir. Yani hadis-i şerif bize, “kibrin bu kadarının bile ahiretteki cezası buysa, varın ötesini siz düşünün” ikazında bulunmaktadır.

İmana mâni olan diğer temel bir faktör zulümdür. Zulüm; haksızlık yapma, haddini bilmeme, Allah’a karşı iddiada bulunma, mahlûkatın hukukuna tecavüz etme ve küstahlık yapma demektir. Zulmün çeşitleri olarak sayabileceğimiz bu fiillerden her biri insanın iman dairesine girmesine (bir şekilde girmişse, o dairede sürekli kalmasına) engel olan bir mâniadır.
Bakış zaviyesini ayarlayamama ve neye nasıl bakacağını bilememe de küfür içinde bocalamaya sebebiyet veren önemli hususlardan bir diğeridir. Meselâ, bir insan eşyaya, maddeye, tekvînî emirlere baktığı gibi metafiziğe bakmaya kalkışırsa ciddi bir hata etmiş, dolayısıyla mânâ ve metafiziğe dair hiçbir hakikati duyamaz, göremez ve anlayamaz hâle düşmüş demektir. Zira dünyada bile değişik şeyleri tartan farklı kantarlar vardır. Meselâ demir, kömür gibi madenleri tarttığınız bir kantarla tutup altın ve gümüşü tartmazsınız. Evet, madde âleminde dahi her tartı aleti her şeyi tartamaz. Nerede kaldı ki, maddî ve fizikî ölçülerle mânâ ve metafizik ölçülüp tartılabilsin!
Değişik zamanlarda Gagarin’in Allah hakkında söylediği bir sözü size arz etmiştim. Bu şahıs, küre-i arz etrafında gerçekten bir tur attı mı atmadı mı bilemiyorum; ancak, medyaya intikal ettiği şekliyle o, küre-i arz etrafında tur attıktan sonra, “Allah’a rastlamadım!” gibi küstahça bir ifadede bulunmuştu. Üstad Necip Fazıl –makamı Cennet olsun– kendine mahsus sesiyle konferanslarında bu hususu dile getirir ve şöyle derdi: “A be ahmak! Zât-ı Ulûhiyetin fezada bir balon hâlinde olduğunu sana kim söyledi?” İşte Gagarin’in bu hazin hâli, bir bakış inhirafıdır. Dolayısıyla böyle miyop bir bakışla, metafiziğe, metapsişiğe, Zât-ı Ulûhiyet’e, esrar-ı esmaya bakan insan hiçbir şey göremez.
 
Üst