İshak paşa sarayı efsanesi ve hikayesi

  • Konuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
İshak paşa sarayının efsanesi ve hikayesini anlatır mısınız?
 

ma'vera

Emektar
Özel Üye
İSHAK PAŞA SARAYI HİKAYESİ
Görüntüsü sınırı aşan yüce Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayı’ndan görünmüyor. Söylenceler ülkesi olan Doğu’da, her şeyin bir öyküsü var. Saraydan Ağrı’nın görünmeyişinin öyküsü de şöyle anlatılıyor:

“Paşanın kızı bir çobana aşık olmuş. Sabahtan akşama kadar yemeden içmeden, Ağrı’nın eteklerinde koyunlarını otlatan çobana bakar dururmuş. Duruma sinirlenen Paşa, ‘bana öyle bir saray yapın ki, hiçbir yerinden dağ görünmesin’ demiş. Ustalar bu emir üzerine dağın görünmediği tek yeri bulup, sarayı inşa etmişler…”


AĞRI DAĞI EFSANESİ
Ağrı Dağı Efsanesi, binlerce yıllık derin bir sevdanın öyküsü. Efsaneye konu olan Bayazıt Valisi Mahmut Paşa’nın kızı Gülbahar ile çoban Ahmet’in acı aşk öyküsü şöyle:
“Çoban Ahmet’in evinin önünde bir beyaz at durur. Geleneğe göre; at 3 kere yola bırakılır, üçünde de geri gelir ve aynı kapıda durursa o evin erkeği atın sahibi olur. Beyaz at 3 kere geri dönerek, çoban Ahmet’in olur.
Bayazıt Valisi, kendisinin olan atı geri ister. Töreye göre atın artık Ahmet’in olduğu söylenince paşanın adamları köyü ateşe verirler ve Ahmet’i yakalayarak saraya götürürler. Ahmet’i gören paşanın kızı Gülbahar ona aşık olur. Gece olunca Gülbahar zindana gider ve Ahmet’i görmek ister. Zindancı Memo, Gülbahar’a aşıktır ve bir tutam saçını vermesi durumunda Ahmet’i göstereceğini söyler. Gülbahar, Ahmet’i görmek için belindeki hançerle saçını keserek Zindancı Memo’ya verir.
Köylüler de atı paşaya verirler. Ançak Paşa, Ahmet’in öldürülmesi için atın kendisine ait olmadığını söyleyerek, idamını ister. Bunun üzerine halk ayaklanır, ayaklanmadan korkan paşa bir şart koşar. Ağrı Dağı’nın tepesindeki ateşi getirirse Ahmet’in canını bağışlayıp, kızı Gülbahar ile evlendireceğini söyler.
Binlerce yıldan beri Ağrı Dağı, ateşini çalmaya gelenleri yutmaktadır. Ahmet, dağa çıkarak kutsal ateşi paşaya getirir ve Gülbahar ile evlenir. Ama gerdek gecesi yüreğine kurt düşen Ahmet, Gülbahar’a zindancı Memo’ya ne verdiğini sorar. Bir tutam saç verdiğini öğrenen Ahmet kıskanır ve yatağının ortasına bir hançer koyar.
Törelere göre, kadın eğer kendini suçlu buluyorsa hançeri bağrına saplayarak ölümü seçer. Eğer kendini yalnızca erkeğine vermişse bu kez hançeri kocasının bağrına saplayarak öldürür.
Sabaha dek uyuyamayan Gülbahar, Ağrı Dağı’nın doruğundaki ateşin yeniden alevlendiğini görür ve zamanın geldiğini anlar. Hançeri olanca hızıyla gerdeğe giremeyen kocası Ahmet’in kalbine saplar. Efsanedeki aşkın kutsallığındaki değer, bu temiz sadakat anlayışıdır.”

İSHAK PAŞA SARAYI

İshak Paşa Sarayı, saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Topkapı Sarayı'ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür.

Doğubeyazıt İlçesi'nin 5 km. doğusunda, bir dağın yamacındaki tepe üzerine kurulan Saray, Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devrindeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yy. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesi Takkapı kitabesine göre yapılış tarihi Hicri 1199, Miladî 1784'tür.

Saray binasının bulunduğu zemin vadi yakası olduğundan, kayalık ve sert bir yerdir. Eski Beyazıt şehrinin merkezinde olmasına rağmen, bu yapının üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Sarayın giriş kapısı buradadır. Aynı zamanda en dar cephesidir.

Saray, kalelerin özelliğini kaybettiği; ateşli silahların bulunduğu bir çağda yapıldığından, doğu yönündeki tepelere karşı müdafaası zayıftır. Cümle kapısı müdafaa bakımından en zayıf noktasıdır. Cümle kapısı bölümü, İstanbul ve Anadolu'da kurulan saraylarınkinden farksız olup, taş işçiliği ve oymacılığı yönünden muntazamdır.

Türklere özgü tarihi saray örnekleri bugün ülkemizde pek az sayıda kalmıştır. Bunlardan biri de İshak Paşa Sarayı ve Külliyesi'dir.

İshak Paşa Sarayı şu mimari bölümlerden meydana gelir:



26183,agri-saray-01jpg.png
1- Dış cephe,
2- Birinci ve ikinci avlu,
3- Selamlık dairesi,
4- Cami binası,
5- Aşevi (Darüzziyafe),
6- Hamam,
7- Harem dairesi odaları,
8- Merasim ve eğlence salonu,
9- Takkapılar,
10- Cephanelik ve erzak odaları,
11- Türbe binası,
12- Fırın,
13- Zindan,
14- İç mimariden bazı bölümler (kapılar, pencereler, dolaplar, şerbetlikler, şömineler vs.)

Saray Osmanlı, Fars ve Selçuklu uygarlığının mimari üslubunu bünyesinde toplayan bir özellik taşır. Cildıroğullarından II. İshak Paşa ile Çolak Abdi Paşa'ca 1685'te yaptırılan saraya, 1784'te son şekil verilmiştir. Yapı yaklaşık olarak 115x50 m. ölçülerinde bir alana kurulmuştur. Kesme taştan yapılan sarayın doğu cephesindeki portali kabartma ve süslemeleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır.

26184,agri-saray-02jpg.png
Saray iki avlu ve bu avluda bulunan yapılar topluluğundan meydana gelmiştir. Birinci avludaki yapıların bazıları yıkılmıştır. Dört tarafı yapılarla çevrili ikinci avlu dikdörtgen planlıdır. Girişe göre sağ tarafta selamlık ve onun arkasında haremlik vardır. Bunların sonunda cami ve türbe bulunmaktadır. Türbe Selçuklu kümbet mimarisi üslubunda inşa edilmiştir. Saray bölümü iki kattan oluşmaktadır. 366 oda da bu iki kat içinde yer almaktadır. Her odada taştan yapılmış ocaklar vardır. Taş duvarlardaki boşluklar bütün yapının merkezi bir ısıtma sistemine sahip bulunduğunu göstermektedir. Divan salonu 20x3 m. boyutlarındadır. Duvarları ve tabanı taştandır. Duvarları Türk hat sanatının örnekleriyle, sülüsle yazılmış ayet ve beyitlerle süslüdür. Burada yer alan "İshak meram üzere kerem kıldı cihanı-Binyüzdoksandokuz buna oldu tarih" beytinden sarayın miladî 1784 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Sarayın ikinci avlusundaki türbe, kesme taştan yapılmıştır. Bu sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi geleneğinin tipik örneği olan kümbet şeklindedir ve iki katlıdır. Duvarları geometrik motiflerle süslüdür. Bu türbede Çolak Abdi Paşa, İshak Paşa ve yakınları yatmaktadır.


Tc.Kültürvarlıkları
 
Üst