ıman ve ıbadete daır

  • Konuyu başlatan AhDe_VeFaLi
  • Başlangıç tarihi
A

AhDe_VeFaLi

Ziyaretçi
IMAN VE IBADETE DAIR

MEHMET ILDIRAR



Ilimden sonra insana lazim olanlarin basinda ameller gelir.



Amellerin bedenle yapilanlari oldugu gibi, kalple yapilanlari da vardir. Insanin kemalâti bedenî ve kalbî ibadetlerin güzellik derecesine göredir.



Kalbî ameller iki kisma ayrilir: Yapilmasi emredilen ameller, yapilmasi yasak olan ameller.



Yapilmasi emredilen kalbî amellerin basinda Allahu Azimüssan'a iman, tevekkül ve Islâm'in sartlarina uymak gelir. Ikinci olarak kulun her isinde Allah'a güvenmesi, üçüncüsü sabirdir. Dördüncüsü rizadir. (Yani kadere riza, Allah'in takdirine riza; her seyi Allah için yapmak, ubudiyeti sadece ona tahsis etmek). Besincisi ihlâstir . Altincisi rücudur . (Isyandan Allah'a dönüs, gafletten, ubudiyetteki noksandan, ihlâsi bulamamaktan Allah'a dönüs). Yedincisi ise tevbedir.



Yapilmamasi gereken, yasak edilen kalbî ameller, bunlarin zitlaridir. Bunlarin basinda haset, hirs, öfke, kibir, kisa dünya hayati için uzun emeller beslemek gelir ki, hepsi yasaklanmis, haram kilinmistir.



Imam Gazalî r.a. Hazretleri buyuruyor ki:



Bir insanin akibeti, imanli veya imansiz gitmesine baglidir. Imanli ölen kisi, velev ki Mizan'daki günah agirligi dolayisiyla cehennemde yansa da, imani dolayisiyla orada ebediyen kalmaz. Takdir edilen cezayi çektikten sonra Cennet-i A'lâ'da ebediyen kalir. Fakat imansizlik sebeplerinin basinda Islâm'i bilmemek, bildigi ile amel etmemek, hayat boyunca iman hakikatlerini kalbe terketmemek gelir. Iman ise dil ile ikrar, kalp ile tasdiktir. Sadece kalple tasdik degil, dil ile ikrar da imanin bir alâmetidir. Allahu Tealâ dille ikrari, kalpte tasdik ile beraber istemistir. Imani seksiz-süphesiz hale getirmeyen kimsenin ölümü, Allah korusun, hüsran olur.



Imam-i Gazalî Hazretleri imansiz gitmenin iki ahvalini söyle beyan eder:



Birincisi: Yataginda koma halinde bir insan düsününüz ki, ahireti ile mesgul olmasi gerekirken, dünya ile bütün maddi irtibatlarinin kesildigi bir anda gönlüne süphe gelir, inkâr durumuna düser ve bu halde iken Azrail a.s. ruhunu kabzeder . O süphe ve inkâr ile Allah'in huzuruna gider. Bu durumu onun ahiret nimetlerinden faydalanmasina mani bir perde olur.



Ikincisi: Yine ayni durumda, yani dünya ile baglari kesilmis oldugu bir anda, o insanin gönlüne, nefsine dünya sehvet ve lezzeti düser, kalbini bunlar isgal eder.



Simdi sorabiliriz: Acaba bu halde iken dünya nimetleri ve lezzetlerini düsünebilir miyiz?



Evet, Imam Gazalî Hazretleri “ Abidler Yolu” adli eserinde bizzat bildirmistir. Bu elim anda tüccar alisverisini, hoca ise hutbelerini hatirlar. Iste o anda Azrail a.s. gelir, ruhunu kabzeder . Bu mesguliyetleri de tipki birincide oldugu gibi, Allah ile kulu arasinda bir perdedir ve bu perde kalin bir duvar gibi kulun karsisina dikilir. Bu sehvet ve gazap perdeleri için kabir ve cehennem azabi çekmeden, o kul, Hak Tealâ'nin inayet ve rahmetine yeniden dönemez.



Insan, taklidî iman mesabesinde kaldigi için, seytan basina musallat olur ve imanini çalar. Bu seytanin mahareti degil, ilâhi adalettir.



Binlerce evliya- yi izam ve ulema- yi kiram beyan etmislerdir ki, o insan imanin hakikatlerini sifat olarak, amel olarak, hal olarak kalbine yerlestirirse, milyonlarca seytanin imanini çalmasi mümkün olamaz. Nasil ki denize düsen bir kisi yüzme melekesini kazanmissa yüzerek kurtulur, iman hakikatlerini kalbine nakseden kisiyi de son nefesinde seytan kandiramaz. Allahu Tealâ'nin divanina yüzü ak olarak çikar.



Mümin ibadetine güvenmemelidir. “Su kadar namazim, orucum, zekâtim var, içkim kumarim yok, zinakâr da degilim diyerek kendini temize çikarmasi mümkün degildir. Evet ibadeti vardir; ama basina bir musibet geldigi zaman feryat etmemesi, elindeki mali kolaylikla dagitabilmesi gibi hallerle imaninin ve ibadetlerinin kemal tezahürünün de olmasi gerekir.



Su halde, iman ve teslimiyet ehli, ibadet eden kul olmanin sifatlari insanda yerlesecek ki, Hakk'in karsisina alni ak çikabilsin.
 
Üst