Hz. Muâviyenin sünnete bağlılığı

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Ebû Ya'lâ'nın Müsnedinde ve İbn-i Kesîr'in el-Bidâye ve'n- Nihâye'sinde şöyle yazmaktadır: Hz. Muâviye şöyle anlattı:

Bir seferde Resûlullâh Efendimiz'in (s.a.v.) matarasını taşıyan Hz. Ebû Hüreyre rahatsızlanmıştı. Ben hızlı davranarak hemen Resûlullâh'ın abdest aldığı matarayı aldım, hürmetle Resûlullâh Efendimiz'in eline su dökmeye başladım. Resûlullâh aleyhisselâm bana bakınca heybetinden başımı eğdim. Sonra Resûlullâh bana tekrar baktı ve: "Ey Muâviye, eğer Müslümanların işlerini görmek sana verilirse Allâh'dan kork ve adâletle hareket et" buyurdu. Bundan iyice anladım ki bu iş benim başıma gelecektir. Abdest suyunu dökmeye devâm ettim. Sonra Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) ikinci defa baktı ve: "İyi bil ki benden sonra Ümmetimin işlerinin başına geçersin. O vakit geldiğinde sen onların iyiliklerine bak, suçlarına ve fena hallerine bakma" buyurdu. Bundan dolayı Hz. Muâviye insanlara hep hilimle; tatlılıkla davranırdı. Resûlullâh'dan, çok Hadîs-i Şerîf öğrenip muhâfaza etti. Lâkin bunlardan üçünü bütün hayatı boyunca dûstûr edindi.

• Birincisi şu idi: "Allâhü Teâlâ, bir kimseye hayır dilediğinde onu dinde fakîh kılar." Yani, Cenâb-ı Hakk'ın emir ve nehiylerini; yasaklarını ve bunlardaki hikmetleri Allâh'ın nuru ile anlayacak âlim kılar.

Ben ancak taksîm ediciyim, Allâhü Teâlâ ise verendir.

Muhakkak bu ümmette Allâh'ın emrini yerine getiren, muhâliflerinden asla zarar görmeyecek bir topluluk devamlı bulunacaktır."

• İkincisi: "İyi biliniz ki sizden önce kendilerine kitap verilmiş ümmetler yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılır. Bunun yetmiş ikisi cehennemlik, sadece birisi cennetliktir. İşte o cennetlik olan fırka, Sevâd-ı A'zamdır (Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâattir)."

• Üçüncüsü: "Tevbe kapısı kapanıncaya değin hicret asla kesilmez. Tevbe kapısı ise güneş batıdan doğuncaya değin kapanmaz."
 
Üst