Hayırda İsraf Olmaz İsrafta Hayır Olmaz

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Malı, İslâmiyyetin ve mürüvvetin uygun görmediği yerlere, harcamaya, dağıtmaya isrâf denir. Mürüvvet, faydalı olmak, iyilik yapmak arzûsudur. İslâmiyyete uymayan isrâf, harâmdır. Mürüvvete uymayan isrâf ise, tenzîhen mekrûhtur. İsrâf, kötü huylardandır ve kalbin hastalığıdır. Allahü teâlâ; (İsrâf etmeyiniz! Allahü teâlâ, isrâf edenleri sevmez) buyurmuştur

Malı, Allahü teâlânın râzı olmadığı yerlere harcamak, o malı, boşa atmak demektir. Halbuki Peygamber efendimiz; (Malı boş yere saçmayınız!) buyurmuşlardır.

Sofrada, lüzûmundan fazla, çeşitli yemekler bulundurmak isrâftır. İbâdete kuvvet kazanmak ve misâfir için bulundurmak, isrâf olmaz.

Yemek artıklarını dökmek, çatalı, kaşığı, tabağı, tası ekmekle sıyırıp yemeden önce, kapları yıkamak ve silmek isrâftır. Sofra bezi ve masa üstüne düşen ekmek, yemek kırıntılarını toplamayıp atmak isrâftır. Bu kırıntıları toplayıp hayvanlara yedirmek isrâf olmaz.

Malı kıymetinden aşağı fiyâtla satarak veyâ kirâya vererek ve kıymetinden yukarı fiyatla satın alarak yâhut kirâlayarak aldanmak isrâf olur. Meyyitin kefenini, miktâr ve cins bakımından, İslâmiyyette bildirilenden fazla yapmak isrâftır. Abdestte ve gusülde, suyu sünnet olandan fazla kullanmak isrâftır. Sa’d bin Ebi Vakkâs hazretlerini abdest alırken Resûlullah efendimiz görür ve;

- Yâ Sa’d! Suyu niçin isrâf ediyorsun? buyurur.

- Abdest alırken de isrâf olur mu? deyince;

- Büyük nehirde de olsa, abdestte fazla su kullanmak isrâf olur buyururlar.

Doyduktan sonra fazla yemek de isrâftır. Yalnız, misâfir utanmasın diye, ev sâhibinin fazla yemesi ve orucu râhat tutmak için sahûrda fazla yemek isrâf değildir.

İslâmiyyetin izin verdiği, emrettiği yerlere vermek ve mubâh olan şeyleri almak için verilen mal, para, isrâf olmaz. İmâm-ı Mücâhid hazretleri buyuruyor ki:
“Bir kimse, Allahü teâlânın emrettiği yerlere dağ kadar altın harcetse, isrâf olmaz. Bir dirhem yaklaşık beş gram gümüşü veyâ bir avuç buğdayı, harâm olan yere vermek isrâf olur.”

Peygamber efendimizden önce yaşamış olan Hâtim-i Tâî, cömertliği ile meşhûr olmuştu. Çok verdiği için buna;

- Malı isrâf etmekte hayır yoktur dediklerinde;

- Hayra verilen mal isrâf olmaz! cevabını vermiştir.

Sultan Bâyezîd-i Velî zamanında yaşıyan Aşçı Yahyâ Baba, sâdece insanları değil, bütün mahlûkâtı da severdi. Her gün yemek dağıtımından sonra artan pilavı, Tunca Nehrindeki balıklara dökerdi. Bir süre sonra oranın anbar memuru; “Her gün pilavlar Tunca Nehrine dökülüyor. Demek ki fazla geliyor. Verilen pirinç miktârını azaltın” diye emir verdi. Kilerci her gün artan pilav kadar az pirinç vermesine rağmen, her zamanki kadar pilav artıyor ve Aşçı Yahyâ Baba, yine bu pilavı kepçe kepçe Tunca balıklarına serpiyordu. Her gün pirinç azaltılmasına rağmen sonuç değişmiyordu. Öyle oldu ki, durum pâdişâha aksetti. Sultan da denemek istedi. Kararlaştırılan günde bütün misâfirler yemeklerini yediler. Yemek yiyenler her zamanki misâfirden fazla ve pirinç miktârı az olmasına rağmen pilav, yetti ve arttı. Yahyâ Baba balıkların nasîbini nehre dökeceği sırada Sultan Bâyezîd-i Velî’nin;

- Yahyâ Baba! Bu yaptığın isrâf değil midir? demesi üzerine, binlerce balık başını sudan çıkarıp;

- Sultânım! Devletin artığını bize çok mu görüyorsun? Senin devletinin ikrâmı sâdece insanlara mıdır? derler. Aşçı Yahyâ Baba da, sırrı açığa çıktığı için hemen orada secdeye kapanarak rûhunu teslim eder.

Netice olarak mal, büyük bir nîmettir. Malı isrâf, Allahü teâlânın nîmetini hakîr görmek, nîmete kıymet vermemek, nîmeti elden kaçırmak, kısaca küfrân-ı nîmet etmek, yâni şükür etmemek olur. Zira malı, Allahü teâlânın râzı olmadığı yerlere vermek, harcamak, isrâftır, kötü bir huydur ve harâmdır. İsrâfta hayır, iyilik olmaz. İslâmiyyetin emrettiği yerlere vermek ise, hayırlıdır ve isrâf olmaz. Din büyüklerinin buyurduğu gibi:
“Hayırda isrâf olmaz. İsrâfta da hayır olmaz.”


Osman Ünlü
 
Üst