Habibullah’ın Sünnet-i Seniyyesine uymak…

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Bismillahirrahmanirrahim

BEŞİNCİ NÜKTE

De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Al-i İmrân Sûresi: 31.)

Ayet-i azîmesi, ittibâ-ı sünnet ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat’î bir surette ilân ediyor. Evet, şu âyet-i kerime, kıyâsât-ı mantıkıye içinde, kıyas-ı istisnâî kısmının en kuvvetli ve kat’î bir kıyasıdır. Şöyle ki:

Nasıl mantıkça kıyas-ı istisnâî misali olarak deniliyor: “Eğer güneş çıksa gündüz olacak.” Müsbet netice için denilir: “Güneş çıktı. Öyleyse netice veriyor ki, şimdi gündüzdür.” Menfi netice için deniliyor: “Gündüz yok. Öyleyse netice veriyor ki, güneş çıkmamış.” Mantıkça, bu müsbet ve menfi iki netice katîdirler.

Aynen böyle de, şu âyet-i kerime der ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullaha ittibâ edilecek. İttibâ edilmezse, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa, netice verir ki, Habibullahın Sünnet-i Seniyyesine ittibâı intaç eder.

Evet, Cenâb-ı Hakka İmân eden, elbette Ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur.

Evet, bu kâinatı bu derece in’âmât ile dolduran Zât-ı Kerîm-i Zülcelâl, zîşuurlardan o nimetlere karşı şükür istemesi, zarurî ve bedihîdir. Hem bu kâinatı bu kadar mucizât-ı san’atla tezyin eden o Zât-ı Hakîm-i Zülcelâl, elbette, bilbedâhe, zîşuurlar içinde en mümtaz birisini Kendine muhatap ve tercüman ve ibâdına mübelliğ ve imam yapacaktır.

Hem bu kâinatı had ve hesaba gelmez tecelliyât-ı cemal ve kemâlâtına mazhar eden o Zât-ı Cemîl-i Zülkemal, elbette, bilbedâhe, sevdiği ve izharını istediği cemal ve kemal ve esmâ ve san’atının en câmi ve en mükemmel mikyas ve medarı olan bir zâta, herhalde en ekmel bir vaziyet-i ubudiyeti verecek ve onun vaziyetini sairlerine numune-i imtisal edip herkesi onun ittibâına sevk edecek. Tâ ki o güzel vaziyeti başkalarında da görünsün.

Elhasıl: Muhabbetullah, Sünnet-i Seniyyenin ittibâını istilzam edip intaç ediyor. Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeye ittibâından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeyi takdir etmeyip bid’alara giriyor. (Lemalar, 11. Lema)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

BEDİHÎ : Ap açık, belli.
BİD’A : Dinin aslına uymayan âdet ve uygulamalar.
BİLÂŞÜPHE : Şüphesiz.
BİLBEDÂHE : Açıklıkla, açıktan, meydanda olarak, besbelli, ap açık bir şekilde.
CÂMÎ : Kapsayıcı;birçok şeyle alâkalı olan; toplayan ve ihtivâ eden.
CENÂB-I HAK : Allah.
EKMEL : Kusursuz, en mükemmel, olgun, tam.
ESMÂ : Adlar, nâmlar, isimler.
HABÎBULLAH : Allah’ın en sevdiği Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
İBÂD : Kullar.
İN’AMÂT : Nîmetlendirmeler, yiyecek, içecek ve rızık vermeler.
İNTÂC : Netice verme, doğurma.
İSTİLZAM : Gerektirmek, lüzumlu kılmak.
İTTİBÂ : Uyma, tâbî olma, arkasından gitme.
İTTİBÂ-I SÜNNET : Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine uyma.
İZHÂR : Ortaya koymak, açığa çıkarmak, göstermek.
KIYÂSAT-I MANTIKIYE : Mantık ölçüleri, kıyaslamaları.
KIYÂS-I İSTİSNAÎ : Neticesi veya zıddı bizzat kendisinde zikredilen kıyas. Mesela, # Eğer bu cisim ise, yer kaplar.# gibi.
MAKBUL : Kabul edilmiş olan, geçerli
MEDÂR : Sebep, vâsıta, vesîle. Yörünge.
MENFÎ : Nefyedilmiş, noksan, negatif, müsbetin zıddı, olumsuz.
MİKYAS : Ölçek, kıyas edecek âlet, ölçü âleti, ölçü.
MU’CİZÂT-I SANAT : Sanat mu’cizeleri.
MUHABBET : Sevgi, sevmek.
MUHATAP : Söyleyeni dinleyen, kendisine hitap edilen.
MÜBELLİĞ : Tebliğ eden, bildiren.
MÜMTAZ : Seçkin, üstün.
MÜSBET : Olumlu, uygun, yapılması memnuniyet veren, pozitif.
MÜSTAKÎM : İstikamette giden, doğru yolda olan.
NÜMÛNE-İ İMTİSÂL : Örnek alınacak model.
SÂİR : Başkası, diğeri, birşeyden geri kalan, maadâ.
SÜNNET-İ SENİYYE : Peygamberimizin (a.s.m.) sözlerine, emirlerine ve hareketlerine dâir en yüksek ve kıymetli haller, tavırlar, hareket düsturları.
TECELLİYÂT : Tecellîler, görüntüler.
TERCÜMAN : Tercüme eden, çeviren.
TEZYİN : Süslemek, donatmak, bezemek.
VAZİYET-İ UBÛDİYET : Kulluk, ibâdet vaziyeti, tarz ve hareketi.
VEYL : Yazıklar olsun
ZARÛRÎ : Mecburî, vazgeçilmez, karşılanması zorunlu ihtiyaç.
ZÂT-I CELÎL-İ ZÜLCEMÂL : Sonsuz güzellik sahibi ve sonsuz büyük olan Allah.
ZÂT-I HAKÎM : Hikmetle iş gören zât.
ZÂT-I KERÎM : Kerîm ve cömert olan Zât; Allah.
ZÎŞUUR : Akıl, şuur sâhibi. Bilinçli.
ZÜLCELAL : Sonsuz büyüklük, haşmet, ululuk, yücelik ve haşmet sahibi olan Allah.

risalehaber.com
 
Üst