Gurur ve Kibir Çok Büyük Bir Beladır

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Gurur ve Kibir Çok Büyük Bir Beladır


Allah Kuran'ın pek çok ayetinde insanlara alçakgönüllü olmayı emretmektedir. Kibir ve büyüklenmeyi ise şeytanın bir vasfı olarak anlatmakta ve iman edenlerin gururdan şiddetle kaçınmaları gerektiğini bildirmektedir. Bediüzzaman da bir sözünde "Gurur kalbin bir zaafıdır, zaaf gururun bir madenidir"diyerek gururun insan için önemli bir eksiklik olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla müminin en belirgin özelliği gurur ve kibirden şiddetle kaçınması, son derece mülayim, müşfik, tevazulu, insaniyetli, sevgi dolu ve yumuşak başlı olmasıdır.

Buna karşılık, Allah'a iman etmeyenler kibirli, gururlu ve kendini beğenmiş bir ahlak içerisindedir. Her türlü insani duygudan, tevazudan ve güzel ahlaktan yoksundur. Yumuşak huylu olmayı ve tevazuyu bir nevi "saflık" olarak algılar. Kendisine verilen öğüdü hiçbir şekilde dinlemez, hatta kabul etmez. Her zaman, herşeyin "en iyisini" düşündüğünü ve kendisinin "en akıllı" kişi olduğunu zanneder. Diğer kişilerin ise kendinden zeka ve ahlak olarak daha düşük seviyede olduğunu düşünür, bu nedenle de onları hakir görür. Hayatı hep "ben" merkezlidir. Sahip olduğu herhangi bir özelliği - fiziki güzelliği, mal, mülk, kültür, zeka, makam ve mevkisi, vs...- ve her meziyeti kibir ve gururunun daha da beslenmesine ve üstünlük duygusu kazanmasına neden olur. Kimseye gerçek anlamda bir sevgi duyamaz, aynı zamanda sevgi de gösteremez. Çünkü sevgi göstermeyi, başkalarına iltifat etmeyi, güzel özelliklerini ön plana çıkarmayı bir gurur meselesi olarak görür.

Başkalarından sevgi, saygı, hürmet bekler, ama kendisi gösterdiğinde diğer insanların gözünde küçüleceğini sanır. Bulunduğu ortamda her zaman en seçkin, en iyi, en sevilen, en ayrıcalıklı kişi olmayı ister, her zaman ilgi bekler. Oysa Kuran'a göre üstünlük ancak takva iledir. Kişi ancak Allah'a olan güçlü imanı, ihlası, Allah'ın emir ve tavsiyelerine olan titizliği, tevazusu ve güzel ahlakıyla değer kazanır. Takva ve güzel ahlak dışında insanı üstün kılabilecek hiçbir meziyet, dünyevi hiçbir kıstas yoktur ve olamaz. Fiziksel güzellik, zenginlik, iyi bir eğitime sahip olmak, köklü bir aileden gelmek iman edenlerin gözünde hiçbir anlam ifade etmez. İman edenlerin gözünde kadın ya da erkek olsun bir kişi için tek üstünlük takvadır.

İnkarcıların sahip olduğu bu kibir ve gurur, inat, bencillik, haset, kin, kıskançlık, çekişme, sevgisizlik, merhametsizlik, acımasızlık gibi ahlaksızlıkları da beraberinde getirir. Böyle insanlar herşeyin en iyisine ve en fazlasına sahip olmak istediklerinden sınır tanımaz bir hırs içindedirler ve hiçbir şeyden tatmin olmazlar. Her fırsatta diğer insanları ezmeye, sömürmeye, sindirmeye ve aşağılamaya çalışırlar ki, kendileri üstünlük elde edebilsin. İşte bu ruh hali bireylerden toplumlara, toplumlardan ülkelere kadar tüm dünya üzerinde hakim olmuş evrensel bir hastalıktır. Alman ya da İtalyan, Rus ya da Japon hiç fark etmez, gurur Rablerine iman etmeyen tüm dünya halklarını sarıp kuşatmış habis bir hastalıktır.

Nitekim Bediüzzaman'ın de ifade ettiği gibi "İnsanda en tehlikeli damar enaniyettir. Ve en zaif damarı da odur." İnkarcılar enaniyet duygularını tatmin edebilmek için yaşar ve hatta bunun için mücadele ederler. Bu damar ile yeryüzünde türlü zorbalık yapar, dünya üzerinde hakimiyet kurmak isterler. Gururun getirdiği zalim ve bencil ruh, yıllardır milyonlarca masum çocuğun, kadının, genç ihtiyar insanların zulüm görmelerine sebep olmuştur. Sadece şahsi itibar, hırs, liderlik ve önderlik arzusu peşinde koşan kimi liderler ülkelerini yıkıma götürmüşlerdir. Bu durum Kuran'da Bakara Suresi, 205-206. ayetlerinde şöyle belirtilmektedir:

"O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi ) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o."


Oysa enaniyet, yani büyüklenme arzusu, insana dünyada da ahirette de acı ve ızdıraptan başka bir şey kazandırmaz. Gururlu kişi öncelikle nimetlerden gerçek zevki alamaz, gerçek sevgiyi hiçbir zaman yaşayamaz. İçinde yaşatıp büyüttüğü büyüklük hevesi kendi ruhunu yakıp kavurur. Enaniyet sonucu oluşan sıkıntı, doyumsuzluk, hırs, kin, haset bedenen yıpranmasına ve çökmesine neden olur. Bediüzzaman Said Nursi'nin bir sözünde de belirttiği gibi; "Kendine güvenen ve ebedi zanneden mağrur insan, zevale mahkumdur. Süratle gidiyor. Hane-i insan olan dünya ise, zulumat-ı ademe sükut eder. Emeller bekasız, elemler ruhta baki kalır.", "Gurur ile maddi ve manevi kemalat ve mehasinden mahrum kalır."

Dünya genelinde oluşan tahribatın ve zulümün yerini kesintisiz bir huzurun, barışın, karşılıklı hoşgörünün alabilmesi ancak Kuran ahlakının tam olarak yaşanması ile mümkündür. Tevazulu, sevgi dolu, hoşgörülü, barışçıl, yumuşak huylu, insaniyetli, uysal ve müşfik bir ahlak tüm dünyaya barış, huzur ve esenlik getirecektir. Aksi durumda ise insanoğlu dinmek bilmeyen acılar çeker ve gerçek kardeşliğin, dostluğun, yardımlaşmanın, fedakarlığı, şefkatin ve merhametin zevkini hiçbir zaman tadamaz. Yalnızca menfaatlerin hesaplandığı, maddiyata dayalı ve sevgisiz bir dünya oluşur. Ama gurur, kibir ve büyüklenme arzusuna dayalı cahiliye ahlakı ortadan kalkıp, Kuran ahlakı hakim olursa bu sayılan sıkıntıların hiçbiri yaşanmaz.

İşte bu yüzden Kuran ahlakının üstünlüğünü, güzelliğini fark edenler, hem kendileri bu zülum ahlakından vazgeçmeli, hem de diğer insanların vazgeçmelerini sağlamak için hikmet, hoşgörü, sabır ve tevekkülle doğruyu ve güzeli anlatmalıdır.


Gulay pinarbasi
 
Üst