Ermiyâ (a.s)

ma'vera

Emektar
Özel Üye
ERMİYÂ ALEYHİSSELÂM

Şa’yâ Aleyhisselâm’ın Yahudîler tarafından şehid edilmesinden sonraCenab-ı Allâh, İsrâiloğullarına Ermiyâ Aleyhisselâm’ı ( 1 ) nebî (peygamber) olarak gönderdi.
Ermiyâ Aleyhisselâm Mescid-i Aksâ’da insanlara vaaz etmeye, Tevrât’ı öğretmeye ve ders okutmaya başladı.
Uzeyr Aleyhisselâm’ın babası Şureyhâ oğullarının ellerinden tutup Hazret-iErmiyâ’ya getirdi.
Onlara ilim okutması için o Yüce Peygamber’e teslim etti.
Uzeyr Aleyhisselâm, büyük bir aşk ve şevk ile Ermiyâ Aleyhisselâm’dan ders okumaya başladı…
Şa’yâ Aleyhisselâm’ın ağaç mu’cizesini gördükleri halde hakikate inanmayan ve gözleri dönmüş olan Yahudiler, Ermiyâ Aleyhisselâm’ın vaaz, nasihat ve tavsiyelerine kulak asmadılar.
Şımarık Yahudîler, kendilerine öğütler veren Hazret-i Ermiyâ’ya sövdüler, binbir türlü hakâret ettiler.
Yine bir gün Ermiyâ Aleyhisselâm ders verirken Yahudîler, geldiler.
O yüce peygambere hakaret ettiler.
O’nu kürsüden indirdiler ve O’na;
-“Sen bilmez misinki biz nasihat eden kişileri sevmeyiz,” dediler.
Sövmekle içleri rahat etmeyince onu yakaladılar.
Onu dövdüler.
Sonra da o yüce peygamberin mübârek elleri ve ayaklarından bağladılar.
Onu hapse attılar.
Talebelerini dağıttılar.
Uzeyr Aleyhisselâm, ağlaya ağalaya eve geldi.
İyi niyetli insanlar azınlıktaydı.
Ermiyâ Aleyhisselam’ın başına gelenlere pek kimse aldırış etmedi.
Çoğu seyirci oldular.
Uzeyr Aleyhisselâm’ın babası Şureyhâ gibi bazı iyi niyetli kişiler, engel olmak istedilerse de mânî olamadılar.
Yedikleri dayak onlara kâr kaldı…
Eşrâf, “Neme lazım” diyordu.
Uzeyr Aleyhisselâm evine gelip babasından ders almaya başladı.
Okumuşları;
-“Bu böyle gitmez! Peygamberlerini, âlimlerini ve mürşidlerini öldüren, ilim talebelerini dağıtan, ilim yuvalarını yasaklayan bu millete Allâh yakında büyük bir belâ verecektir. “Neme lazım” diyen bir milletin iflah olması mümkün değildir,” diyorlardı.
Öyle oldu…
Allâh, azıtan, sapıtan, kendilerine gönderilen peygamberleri öldüren ve kendilerine doğru yolu gösteren o yüce insanları hapseden Yahudîleri, mecusî olan bir kulu ile terbiye etti.
Yahudîlerin başına Buhtunnasr’ı musallat etti.

YAHUDÎLERIN MARUZ KALDIKLARI FITNELER


Kendilerine gönderilen peygamberi öldüren, âlimlerine zulüm eden ve kendilerine nasihat eden sâlih kullara işkence eden Yahudîlerin başına Cenab-ı Allâh, mecûsî, zâlim, gaddar ve saldırgan kulu Buhtunnasr’ı musallat etti…
Yahudîler, tarihte üç büyük mağlubîyet yaşadılar. Zamanı geldiği zaman son bir büyük mağlubiyet tadacaklardır.
Yahudîlerin yaşadıkları ilk fitne, belâ ve musîbet hakkında Cenab-ı Allâh şöyle buyurmaktadır:

Biz, Kitap (Tevrât)ta İsrailoğullarına: Sizlere, yeryüzünde (Şam toprağında ve Beyt-i Makdiste) iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik.
Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu yerine getirilmiş bir vaad idi.” (2)

Buhtunnasr (3) altıyüzbin bayrak ile geldi.
Şâm ve Yahudûlerin meskün oldukları bütün yerleri birer birer aldı.
Kudüs’ü kuşattı.
Zamanla halk aciz kalıp şehrin kapılarını ona açtılar.
O da şehre girip, savaşanları öldürdü.
Yahudîleri geniş bir yere topladı.
Hapishânelerdeki mazlum insanları dışarıya çıkardı. Hepsine suçlarını sordu ve sonra salıverdi. Ermiyâ Aleyhisselâma sordu:
-“Suçun neydi?
Ermiyâ Aleyhisselâm:
-Suçum, kavmime nasihat etmek, öğütlerimi kabul etmedikleri zamandaCenab-ı Allâh’ın Buhtunnasr’ı onların başına musallat edeceğini onlara haber vermekti.
Buhtunnasr, sordu:
-Benim geleceğimi nereden biliyordun?
-Rabbim haber verdi.
-Benden bir dileğin var mı?
-Kavmime emân verirseniz çok sevinirim.
-Kavmine emân (günvence) veremem. Sana eman veriyorum. İstediğin yere gitmekle serbestsin, dedi.
Ermiyâ Aleyhisselâm;
-“Ben dâima Rabbimin emânındayım. Ona tevekkül ettim. Beni koruyacak olanda O’dur”, deyip yürümeye başladı.
Giderken son kez dönüp Yahudîlere baktı.
Feryad ediyorlardı.
İyiside kötüsüde ağlıyordu.
Hep ağlıyorlardı.
Zelil ve hakîr olmuşlardı.
Ermiyâ Aleyhisselâm onların o kötü durumana sevinemedi.
Kendisine binbir türlü kötülüğü revâ gören Yahudîlerin başına gelen felâketten dolayı üzüldü. Gözleri yaşlarla doldu. Ve ağlamaklı bir sesle şöyle söylendi:
-“Keşke milletim bana tabi olsalardı. Onlarda bugün Cenab-ı Allâh’ın güvencesi altında olurlardı. Hiçkimse onlara zarar veremezdi”...
Ermiyâ Aleyhisselâm’ın büyük bir üzüntü ve keder ile oradan ayrıldı.
Sonra Buhtunnasr, Yahudîlere döndü:
-Ey Yahudîler, siz ne kötü bir milletsiniz ki, size doğru yolu gösteren Peygamberleri öldürüyor veya hapsediyorsunuz.
Bende şimdi sizleri kılıçtan geçireyim de aklınız başınıza gelsin,
dedi ve eli silah tutan bütün Yahudileri kılıçtan geçirin emrini verdi.
Ermiyâ Aleyhisselâm’a zulüm eden Yahudî kralının gözlerinin önünde bütün ailesini binbir işkence ile öldürdü. Yahudî kralını öldürmek isteyen askere engel oldu:
-“Onu öldürmeyin. Gözlerini çıkarın, kör edin. O’nu götürün en ağır işlerde çalıştırın. Zâlimler, kolay kolay can vermemelidir,”dedi.
Yahuda kralının gözlerine mil çektiler. Kralı kör olarak esirlerin arasına kattılar. (4 )
Yahudîlerin gözlerinin önünde Tevratı yaktı
Kırk bin kadar âlimi şehid etti.
Mescid-i Aksâ’yı yıktı, altın, gümüş ve mücevherleri aldıktan sonra harâbelerini ateşe verdi.
Sonra askerlerine emretti, bütün şehri ateşe verdiler.
Yahudîler, cayır cayır yanan Kudüs-ü şerife gözyaşlarıyla baktılar.
Peygamberlerin ve âlimlerin evladından yetmişbin genci esir alarak komutanlarının arasında bölüştürdü.
Bu yetmiş bin gencin içinde Uzeyr Aleyhisselâm ile Hazret-i Danyâl’da(5 )vardı.
Sonra halkı ikiyüzyetmişbin (270000) kişi halinde üç gruba böldü. Bir kısmını öldürdü. Bir bölümünü Şam topraklarında iskân etti.
İkiyüzyetmişbin kişiyi de esir aldı. (6 )
Yahudîlerin çoğu Kudüsten kaçıp, Mısır Firavnu A’rece sığındılar.
-“Bizim babalarımız, peygamber, evliyâ, ulemâ ve beylerdi. Buhtunnasr, memleketimizi istilâ etti. Memleketimizde taş üzerinde taş bırakmadı. Sana sığındık bizi koru,” diye yalvardılar.
Firavn A’rec;
-“Peyamberlerin, evliyâ’nın, âlimlerin ve beylerin çocukları ve torunlarına hizmet etmek benim için büyük bir şereftir,”dedi.
Kaçıp Mısır’a giden Yahudîler, için, Buhtunnasr, Mısır Firavnu A’rece,
-“Bazı kölelerim kaçıp senin memleketine gelmişlerdir. Onları bana geri gönder,” meâlinde bir metkup gönderdi.
A’rec:
-“Bunlar köle değil, peygamber, evliyâ, ulemâ ve beylerin çocuklarıdır. Bunları kimseye veremem,” diye cevab yazdı.
Buhtunnasr,
-“Bunlar! Peygamber, evliyâ, ulemâ ve beylerin çocukları olsalardı, Şa’yâ Peygamberi bıçkı ile doğramaz, kendilerine nasihat eden doğru yolu gösterenErmiyâ Aleyihsselam’ı zindanlara atmazlardı,” dedi.
Mısır ile savaş açtı.
Mısır’ı istilâ etti.
Mısır firavununu mağlup etti.
Şamdan kaçıp Mısıra gelen bütün Yahudîlerin birçoğunu kılıçtan geçirdi.
İşine yarayan erkekleri köle; kadın ve kızları câriye edip beylerine paylaştırdı.
Buhtunnasr, Mısır’da Ermiyâ Aleyhisselam ile karşılaştı.
O’na ilişmedi. Sadece sordu:
-“Ne geziyorsun burada?
-“Bunlara nasihat etmek istedim, belki doğruyu kabul ederler”, diye ( 7 )


1-HIZIR ALEYHİSSELAM” isimli kitaba bakınız.
2-
İsrâ:17.4.5
3-
Buhtunnasr: Bâbil kralıdır. İbranice adı Nabukadezzar’dır. Dinî literatürde adı Buhtunnasr diye geçer. Arapça yazılışı بخت نصر “Buhtnassar”, olan bu ismin türkçe teleffüzü değişiktir.
4-
Bakınız: Ahd-i Âtik, 2. Krallar 25; 2. Tarih, 36
5-
Danyâl Aleyhisselâm; İsrâiloğullarına gönderilen peygamber (nebî)lerdendir. MusâAleyhisselâm ın dinini ve Tevrâtı insanlara tebliğ etmiştir. Asurlu hükümdârı Buhtunnasr (Nabukadnazar)ın Kudüs’ten götürdüğü esirlerin arasındaydı. Buhtunnasr’ın rüyasını yorumladığı için saygı gördü. Bir olan Allâh’a inandığı için Uzeyr Aleyhisselâm ile birlikte zulme uğradı. Ateşe atıldı. Ateş onu yakmadı. İçinde günlerce aç bırakılan aslanların olduğu kuyuya atıldı. Aslanlar ona dokunmadı. İsrâioğullarının Kudüs’e dönüşlerinde başlarında bulundu. Onlara Peygamber oldu. İnsanlara ilâhî emir ve yasakları tebliğ etti. Bir müddet sonra Tarsusta vefat etti. Mezarı şu anda Tarsus’ta bulunan “Makam Cami”nin içindedir.
6-
Bunlar Şam Kudüs ve o civarda oturan bütün Yahudîlerin sayısıdır. Şam toprağı geniş bir coğrafik alanı ifade etmektedir.
7-
Nişancızâde, Mir’ât-i Kâinât, c. 1, s. 279
alıntı
 
Üst