el-Müntekım

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
el-Müntekım

imaj%20%2882%29.jpg


el-Müntekım, intikam alan, suçluları gerektiği gibi cezalandıran, cezayı da adaleti ile veren, haksızlık etmeyen demektir.
Rûm sûresi (30), 47: “Andolsun ki Biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam aldık. Mü’minlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu.”
Allah Teâlâ, her topluma, içine düştükleri şirkten, dejenerasyondan ve bozulmuşluktan kurtarmak için elçiler göndermiş ve onları uyarmıştır dostlar.
İnsanların bir kısmı Allah’ın davetine uyarak doğru yolda ilerlerken bir kısmı da “hak söz”e kulak tıkayarak, şeytana ve şeytanlaşmış insanlara rağbet etmiştir. Bu insanlar Allah’ın kendilerine gönderdiği peygamberlere ve inananlara türlü haksızlıklar yapmaktan da geri durmamıştır. Hakk Teâlâ Hazretleri peygamberlerine ve salih kullarına eza ve cefa çektiren kavimlerden el-Müntekım isminin tecellileri ile intikam almıştır.
el-Müntekım isminin, Türkçe’deki “intikam” kelimesinin anlamından farklı bir mana genişliği taşıdığını bilmenizi isterim dostlarım. Biz, Türkçe’de, intikam almayı, cezalandırmak suretiyle ferahlamak, öç alıp, hıncını çıkarmak diye tanımlarız. Hâlbuki Arapça, muhteşem bir anlam zenginliği taşıdığından, el-Müntekım ismi, beraberinde sabrı, hilmi ve rahmeti de taşır. Böylelikle el-Müntekım ismi zorda olan dostlarının intikamını alarak yardımlarına koşan anlamına gelir.
Adalet, suçsuzu korumak demek olduğu kadar, suçluyu da cezalandırarak, dengeyi sağlamak, demektir. Allah, kuluna o engin adaletini tecelli ettirerek hükmeder. O’nun katında “...Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü çekmez...” (İsrâ sûresi (17), 15.)
Allah’ın katında kimseye zulmedilmez dostlar.
Zilzâl sûresi (99), 6-7-8: “...O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir. “
O, öyle merhametli bir Allah’tır ki dostlarım, el-Halîm isminin, et-Tevvâb isminin tecellileri ile tövbe kapılarını son ana kadar açık tutarak, kullarının temizlenmesini ister. es-Sabûr ismi ile de asilerden öç almakta acele etmez, sabırla muamele ederek, cezayı, “intikam” almayı, adaletin yerini bulmasındaki son merhale olarak görür.
Âl-i İmrân sûresi (3), 4: “O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat’ı ve İncil’i de yine O indirmişti... Evet, bu Furkan’ı da O indirdi. Gerçek şu ki, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikam sahibidir.”
el-Müntekım’dir O!
O, haksızlıkların bedelini ödetir. Doğruların, inananların, hakkı savunanların koruyucusudur O. Mü’mine bakan yüzüyle el-Müntekım ismi, inananların ruh dünyası için bir bir huzur koyudur. Bu ism-i şerifin kâfirlere bakan yüzüyle ne bu dünyada ne de ahirette hiçbir suçun cezasız kalmayacağı belirtilir dostlarım. Allah (cc) emirlerine karşı gelenleri, yeryüzünde fesat çıkaranları ve inanan kullarına zulmedip, Müslümanları sırf inançlarından dolayı canından bezdirenleri eninde sonunda cezalandırır, onlardan intikam alır.
Kasas sûresi (28), 77: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.”
Dostlarım, O, öyle merhametli bir Allah’tır ki, kullarını hemen cezalandırmaz; yanlışlardan dönmeleri için, hakikati anlamaları için sabır gösterir. Ve bazen, bu sabrın ucu tâ ahirete kadar uzanır. Amellerin çok hassas bir teraziyle tartılacağı gün gelir ve işte o günde, o zorlu hesap gününde cezalar tam olarak, mükâfatlar da tam olarak verilir.
Târık sûresi (86), 15-17: “Haberin olsun ki, kâfirler hep hile kuruyorlar. Ben de hilelerine karşılık veririm. Onun için sen kâfirlere mühlet ver, onlara az bir zaman tanı.”
Fecr sûresi (89), 23: “Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insan anlar. Fakat bu anlamanın ona ne yararı var?”
el-Müntekım’dir O!
Hz. Allah (cc) bazen de intikamını daha bu dünyada iken alır ve arkadan gelen nesillere ibret olsun diye kâfirleri cezalandırır.
İntikam şekli, bazen bir çığlık, bazen kulakları patlatan korkunç bir ses, bazen tufan, bazen taş yağmuru, bazen de salgın hastalıklar şeklinde gelir insanoğluna. Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyetinde, inkârcı kavimlerin nasıl helâk edildiği anlatılır. Bu ibretlik levhalar ile, bir yandan inananların küfür ehlinin başına gelenlerden ders almaları beklenir, diğer bir yandan da onlardan sırat-ı müstakîm üzerinde sebat etmeleri istenir.
el-Müntekım’dir O dostlar.
Hakk Teâlâ, Hz. Nuh (as) gibi aziz bir peygamberini, bir kavme gönderip, 950 yıl irşad görevi yükler ona.
Nuh Aleyhisselâm 950 yıl boyunca, kavmine saadet yolunu işaret etti, kavmi ise inatla şirk, küfür ve inkârda diretti. Katılaşmış kalpleri, hidayet nuruna kapanmış gözleri ile o kavmin insanları, alay ettiler Allah’ın nebisiyle. Onlar, Hz. Nuh’a inananları hor gördüler ve işi eziyet ve işkenceye kadar götürdüler.
950 yılın sonunda Hz. Nuh, sabrının son noktasına gelip, ellerini Rabbine açtı ve acziyetini arz etti Yüce Allah’a: “Bittim Allah’ım” diye inledi dostlar!
950 yıl süren bir iman mücadelesi düşünün... 950 yıl sabırla süren vazife şuurunu düşünün lütfen. Ve cüz’i iradenin küllî iradeye teslim oluşundaki muhteşem sırrı görün lütfen!
Tarihlerin kaydına göre selâmet gemisine binenlerin sayısı 14 kişi, 40 kişi ya da 70 kişiydi dostlar.
Yani, bir avuç insanla sürdürüldü bu muhteşem cihad. Sonuç, yüce bir peygamberin kavmini, Rabbine şikâyet edişi, “Bittim Allah’ım, bana yardım et” deyişi...
“Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma” diye yalvarışı… (Nûh sûresi (71), 26)
el-Müntekım olana yakarış…
O, inanan kullarının yardımına koşan, zalimlerden intikam alandır.
Kamer sûresi (54), 11-12: “Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.”
A’râf sûresi (7), 136: “Biz de, âyetlerimizi inkâr ettikleri ve onlara kulak vermedikleri için kendilerinden intikam aldık da hepsini denizde boğduk.”
Secde sûresi (32), 22: “Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Gerçekten Biz, günahkârlardan intikam alıcıyız.”
el-Müntekım’dir O!
Bu ismin, mü’minlere bakan yüzü, huzur verir insana... İman yüklü bir yürek el-Veliy ve el-Vekîl olan Rabbinin, hakkını koruyacağını bilir dostlar.
Zaman mefhumu, zalimlerin cezalandırılmasında bu dünya için yetersizmiş gibi görülebilir. Zalimlerin yaptıkları yanına kâr kalacak gibi görülebilir, ama hakikatte kazın ayağı öyle değildir. İyice keşmekeş hale gelmiş bulunan beşerî sistemler vakıaları adil bir şekilde çözümleyemez; zulüm görmüş iman sahibi kullar, Rabbine sığınır, haksızlıkların çözümünü Rabbine bırakır, davacı olduğu kulu Allah’a havale eder. “İntikamımı sen al, ben acizim, sen ise Azîz’sin Allah’ım” diyerek, Hz. Nuh misali O Yüceler Yücesine iltica eder.
Dünya hayatında, üzerinize düşeni, vazifenizi, eksiksiz yaptığınız halde size haksızlık edilmişse ve siz, Hz. Nuh (as) gibi, Allah’a “şirksiz” inanmış iseniz, cüz’i iradenin bittiği noktada, Hz. Nuh gibi “bittim Allah’ım” diye inlemenize, O Yüceler Yücesi “yettim kulum” diye cevap verecektir dostlarım... Ama bu dünyada, ama kıyamet gününde... Allah, zamanını O’nun bileceği bir anda, sizin intikamınızı alacak, sizi haklı davanızda yalnız bırakmayacaktır.
Peygamber kıssaları masal olsun diye anlatılmıyor O yüce kelâmda dostlar.
Ne olur Kurân-ı Kerîm’i okuyun, okuyun ve anlamaya çalışın!
Kurân-ı Kerîm’i layıkıyla okudukça Nuh olmak ne demek öğrenecek ve böylelikle hayatın zorluklarının üstesinden, imanla geleceksiniz.
Bu yolculuk bilmeye bir yolculuk, bulmaya bir yolculuk ve olmaya bir yolculuk! Sonuçta da dostun dosta gidişi gibi “ölmeye” bir yolculuk. Yolumuz açık olsun!
 
Üst