el-Mukaddim

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
el-Mukaddim

imaj%20%2872%29.jpg


el-Mukaddim, arzu ettiğini öne alan, ileri geçiren, yakınlaştıran demektir.
Her şeyi yaratan Yüce Allah, dünya üzerinde gerçekleşecek her olayın zamanını önceden tespit etmiş, yarattığı kulların, hayatları boyunca görüp geçireceği
olayların tümünü, zamanı ile belirlemiştir dostlar. Her şey, ama her şey, zamanı, günü, saniyesi ile yazılmıştır ve bunlar ancak Allah’ın dilemesiyle
gerçekleşmektedir. O’nun dışında hiç kimsenin olaylara müdahale gücü ve izni yoktur dostlarım.
A’râf Sûresi, 34: “Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.”
Vakit, O’nun ilmindedir. Allah’ın takdir ettiği an gelmeden bir yaprak bile düşmez. Her mahlûk doğumundan ölümüne kadar bu ilâhi zamanlamaya tabidir. Ve

kimse, Allah’ın takdir ettiği zamanın dışına çıkamaz. Ancak, Allah dilerse, arzu ettiğini ileri alır, dilediğini de geri bırakır. O Yüce Kudretin karşısında,
kimsenin “neden” diye sormaya gücü yoktur dostlarım!
Hıcr sûresi (15), 5: “Hiçbir ümmet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.”
Lokmân sûresi (31), 34: “Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa (erkek veya dişi oluşunu, renk ve

özelliklerini, saîd veya şakî oluşunu) O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah
her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır.”
Bir gün, Peygamber Efendimize (s.a.s.) bir bedevî gelerek;
“-Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sorar.
İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (sav) gülümser ve bu soruya, müthiş bir soruyla cevap verir:
“-Kıyamete ne hazırladın ki (zamanını soruyorsun)?” (Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 161, 163.)
İşte, bizlere “kulluk bilinci”, O, “en muhteşem kul” tarafından böyle öğretildi dostlar. Marifet, kıyametin zamanını bilmek ya da öğrenmeye çalışmak

olmamalı. Kıyamet her an kopabilir. Yine, İki Cihanın Efendisi Muhammed Mustafa (sav),
“Kulun kıyameti, kendisi ölünce kopar” buyuruyor.
Marifet, ölüme her an hazırlıklı olmakta.
Allah, el-Mukaddim’dir, el-Muahhir’dir... Zaman da O’nun kuludur.
Allah, dilerse kulunun ecelini öne alır, kendisine kavuşmasını kolaylaştırır, dilerse ona biraz daha zaman tanır, ecelini erteler.
Ölüme “düğün” diyebiliyor musunuz? Ölümü, sevgiyle karşılayıp, Azrail’e (as) gülümseyebiliyor musunuz? Ölümü düğün bilip Azrail’e (as) gülümseyebilenlere ne

gâm?
O, dilerse “gong” bugün vurur, “gel” der; dilerse yarın çağırır... Sen küfeni doldurmaya bak dostum!
Allah’a inanan kula düşen vazife, O’na yakınlaşmak için, O’nun rızasına nail olabilmek için didinip durmaktır.
Allah, her kuluna, ayrı kabiliyetler vermiş, her birini hikmeti gereği, farklı farklı teçhizatlandırmıştır. Kimini bedence zayıf, kimini kuvvetli kılmış;

kimini çok güzel, kimini de çok yakışıklı yaratmıştır. Allah kimi kuluna hayat yolunda zengin olma yollarını açmış, kimini de bu yolda geri bırakmıştır.
Bunların hepsinin bir hikmeti vardır ve bizim perdelerle örtülü dünyamızda, bu hikmetleri anlayabilme imkânımız yoktur. Bize düşen, sadece Rabbimizin bize
açtığı kulvarı en iyi şekilde değerlendirmek ve o kulvarda yarışmak, kulluğumuzu en iyi şekilde yapmaktır.
Hedef, çok yukarılarda olmalı dostlar. Rabbini tanıyan bir kulun hedefi çok üstlerde olmalı ve o hedefe varmak için koşmalıdır!
İnsan, Kâinatın Sahibi Yüce Allah’a yakışmalıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Yaradan, kullarını üç sınıfta topluyor; dünyadaki bütün farklılıklara rağmen,

ahirette sadece üç sınıf insan olacağını anlatıyor biz aciz kullarına:
Vâkıa sûresi (56), 7-12: “Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman, sağın adamları (var ya) ne mutludurlar onlar! Solun adamları ise ne uğursuzdurlar onlar! Önde

olanlar (var ya), onlar öncüdürler. İşte onlar mukarrebûn/ yaklaştırılmış olanlar, naîm cennetlerindedirler.”
İşte hedefimizi belirleyen âyetler dostlarım.
Hedef, “Mukarrebûn”dan, yani Allah’a yakın olanlardan olmak ise, koşmakla geçmeli ömür. Zamanla savaşmalı; Allah tarafından bizim için belirlenmiş zamanı, en

iyi şekilde değerlendirmek için elimizden geleni yapmalıyız.
Hiçbir işi yarına bırakmamalı; “Yarınımız olacak mı acaba?” tedirginliğinde olmalıyız. “Yarıncılar helâk oldu.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 139.) buyuruyor,

Gül Nebî Muhammed Mustafa (s.a.s.).
Elinde paran varken, Allah için harca dostum. Sıhhatin yerindeyken, koş koşabildiğin kadar hayra Allah için! Zamanın varken, gençken, dinçken ne yapabilirsen

kârdır dostum.
Zekân yerindeyken, beyindeki alıcıların güçlüyken ilim öğren, öğrendiklerini hayatına tatbik et, örnek ol, güzelliklere ayna ol. Rabbinin isimlerine ayna ol!
“Ayna ne kadar parlak, temiz ve büyükse, güneşten gelen ışığı o kadar iyi yansıtır” diyor, Hz. Mevlâna Celaleddin Rûmi.
Bizler, kulluk vazifesini bilmek ve onu en iyi şekilde yapmakla mükellefiz.


 
Üst