Duygusallık Aklı Nasıl Örter

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Kuran ahlakını yaşayan insanlar olaylara duygusal değil akılcı tepkiler verirler, her durumda "adaletle emrederler", yani doğru olanın yapılmasını sağlarlar.

Her insan, sevgi, şefkat, merhamet, korku gibi duygularla birlikte yaratılmıştır. İnsanın sağlıklı ve dengeli bir ruh haline sahip olabilmesi için, bu duygularını imanı ve aklı ile kontrol altında tutması ve yönlendirmesi gerekmektedir. Örneğin sevgi insana, en başta onu yoktan var eden, kendisine hesapsız rızık ve nimet veren ve ona sonsuz mutluluk dolu bir hayat vaat eden Allah'a karşı duyması için verilmiştir. Daha sonra da Allah'ı seven ve Allah'ın da kendilerini sevdiği kimselere, yani müminlere karşı yöneltilmesi gereken bir duygudur. İnsanlara karşı yöneltilen sevgide ölçü, kişinin Allah'a olan yakınlığı, Allah'ın sınırlarını korumada gösterdiği titizlik, Allah korkusu yani takvasıdır. Tüm bu sevgiler de yine Allah için duyulan ve Allah'ın tecellilerine karşı yöneltilen sevgilerdir.

İnsan, Allah'ın nefsinde yarattığı duyguları yine Allah'ın rızası doğrultusunda yönlendirmelidir. Yani Allah'ın razı olmadığı bir sevgi anlayışını, korku ya da öfke gibi duyguları kendinde barındırmamalıdır. Aksi takdirde Allah'ın gösterdiği değil, duygularının gösterdiği yolu benimsemiş olur.

İnsanda yaratılıştan var olan bu duygular, aklın yönlendirmesinden çıktıklarında, duygusallık denilen insanları zarara uğratan tavır bozukluğu ortaya çıkar. Kişinin davranışlarını, konuşmalarını, hareketlerini, düşüncelerini ve olaylara yaklaşımını duygularını yönetmeye başlar. Bu noktada kişi artık aklının denetiminden çıkmış, duygularının kontrolüne girmiştir. Böyle bir insanın duyguları, aklının önüne set çekmiş, aklını örtmüş demektir.

Sevdiği insana ölesiye aşık olan bir kişinin ya da patronundan, kocasından, herhangi birinden şiddetle korkan bir kimsenin veya öfkeden gözü dönmüş bir insanın elbette ki içinde bulundukları bu ruh halleriyle akılcı davranışlar sergilemeleri beklenemez. Çünkü bu kişiler sınır ve ölçü tanımayan duygularının esiri olmuşlardır ve bunun sonucunda da akılları kapanmıştır.

Duygusallığın Sonucu

Duygusal kişilerin durumunu televizyon karşısında film seyreden bir kimsenin ağlamasına benzetebiliriz: Böyle bir kimse artık gerçeklerden o kadar uzaklaşmıştır ki, bu filmde oynadığı rolden para alan, hatta belki gerçek hayatta her türlü kötü ahlak özelliğini üzerinde taşıyan bir insanın, filmdeki rolü gereği canlandırdığı karakter için üzülebilmekte hatta bu kimse için ağlayabilmektedir. Akıllı bir kişinin asla içine düşmeyeceği bu durum duygusal bir zihniyetin insanı gerçeklerden ne denli kopardığını, ne kadar sağlıksız düşünmeye ittiğini açıkça göstermektedir. İşte bu çarpık bakış açısı günlük hayatta yaşanan olaylara da yansımaktadır.

Duygusal insanların çoğunlukla eli kolu bağlı oturan, ağlamakla yetinen, yakınıp şikayet eden ama bu yakınma ve rahatsızlıkları sadece sözde kalan kişiler olduklarına şahit oluruz. Örneğin bir kimseye bir yakınının kaza geçirdiği haberi gelir. Duygusal bir kişi bunda mutlaka bir hayır olduğunu, ardından da nasıl yardım edebileceğini düşünmek yerine, genellikle ağlamaya başlar. Sağlıkla ilgili gerekli tedbirler alınmış mı, doktor, ilaç durumu yeterli mi gibi akılcı sorular sormak, durumun hassasiyetini ve yapabileceği yardımı öğrenmek yerine, bizzat kendisi teselliye, yardıma muhtaç konuma düşer.

Örneklerini daha da çoğaltabileceğimiz duygusal kişilerin gösterdikleri bu tarz akılsız tepkiler, gerçekçi olmayan çıkarım ve mantıklar son derece ciddi sonuçlar da doğurabilmektedir.

Görüldüğü gibi duygusal kimseler akıl yürütüp çözümler üreten, insanları yönlendiren değil de, güdülmesi, sahip çıkılması gereken, insanlara yük olan kimselerdir. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:

"Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve herşeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi?" (Nahl Suresi, 76)

Müminler olaylara duygusal değil akılcı tepkiler verirler yani doğru olanın yapılmasını sağlarlar. Yaşadıkları her olayın Allah'ın takdiriyle gerçekleştiğini bildiklerinden ve Allah'ın kendileri için dilediğinin dışında hiçbir şeye güçlerinin yetmeyeceğinin bilincinde olduklarından, bunun teslimiyeti ve rahatlığı içinde itidallerini hiçbir zaman kaybetmezler. Aksilik gibi görünen olayları Allah'ın kendileri için bir güzellik olarak yarattığının farkındadırlar.

Duygusallığın tehlike oluşturan yönlerinden biri de böyle kişilere, içinde bulundukları ruh halinin yanlışlığı anlatılmak istendiğinde, bunu kesinlikle kabul etmemeleri, hatta böyle bir ihtimali dinlemeyi en baştan reddetmeleridir. Duygusal bir kimse dışarıdan gelen her türlü fikre öylesine kapalıdır ki, hemen haksızlığa uğradığı hissine kapılarak ya hüzünlenip ağlamaya başlar ya da küsüp bir köşeye çekilir ve içine kapanır. Bu bakımdan duygusal bir kimseye değil eleştiride bulunmak, bir şeyi hatırlatmak, bir tavsiyede bulunmak bile söz konusu olmaz.

Alınganlık

Duygusallık, insanlara alıngan bir yapı kazandırır. Bunun sonucu olarak bu kişiler her söylenenin altında kendilerine yönelik farklı bir mesaj olduğunu düşünerek, içlerinde son derece farklı ve abartılı çıkarımlar yapabilirler. Ayrıca hiçbir açıklama yapmadan uzun süre konuşmama, surat asma, selamlaşmama gibi çocukça protesto yöntemleri kullanabilirler. Bunun yanı sıra gerçekçi düşünemediklerinden ya da gerçeklerle yüz yüze gelmekten çekindiklerinden dolayı öz eleştiri yapıp kendi kendilerini geliştirmeleri de mümkün olmaz. Biraz önce de belirttiğimiz gibi bu zihniyetteki kişiler kendilerine söylenen her sözü ya kendilerine yapılmış bir haksızlık olarak değerlendirirler ya da ümitsizliğe kapılarak sıkıntıya düşerler. Allah kendilerine mutsuzluğu seçen bu tür kişilerden ayetlerde şöyle bahsetmektedir:

"Allah'tan 'İçi titreyerek korkan' öğüt alır-düşünür. 'Mutsuz-bedbaht' olan ondan kaçınır." (A'la Suresi, 10–11)

Sonuçta, akıllarını kullanmadıkları için duygularının emrine giren ve bu yüzden günden güne akılları daha da örtülen kimselerin, bu hallerinden arınmadıkça dini kavramaları ve yaşamaları mümkün değildir.

Peygamber Efendimizin de belirttiği gibi, "Aklı olmayanın dini yoktur." Duygusal, akılsız bir insan sağlıklı bir muhakeme yeteneğinden, tutarlı bir mantık örgüsünden yoksundur. Mümin için çok açık olan bir konuda çelişkilere, kuruntulara saplanır, vesveselerle boğuşur. Temiz akıl sahipleri için bir öğüt olan Kuran'ı anlayamaz, ayetlerden öğüt alamaz, Allah'ı gereği gibi takdir edemez, kainatta sürüp giden olayların yaratılış hikmetlerini, dünyanın, cennetin, cehennemin varoluş sebeplerini kavrayamaz. Allah'tan başka ilah olmamasının ne anlama geldiğini anlayamaz. Bu şuursuzluktaki bir kimsenin her fikri, her niyeti, her davranışı kendisini şirke sürükler.

Görüldüğü gibi duygusallık, şeytanın insanları Allah'ın yolundan saptırma yöntemlerindendir. Allah'ın bu ayetlerini bilerek şeytanın vesveselerinden yüz çeviren, duygularının etkisine kapılmadan aklını kullanan bir kimse, gerçekleri net ve berrak olarak görür, ona göre davranır. Duygusal, dolayısıyla aklı örtülmüş bir kimsenin içinden çıkamadığı, çok karmaşık, çelişkili, açıklanamaz gibi gördüğü konular, akıllı bir müminin gözünde son derece kolay, açık, net ve sadedir.

Mercek Dergisi

alıntı
 
Üst