Doğru Yazalım Doğru Konuşalım

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Tezkere, teskere, antialerjik, antiasit, antibalistik, antibiyotik, antibiyoz, antibranşiyal, antidamping, antidemokrat, antidemokratik, antidiüretik, antidromik, antidot, antiemperyalist, antiemperyalizm, antifaşist, antifaşizm, antifriz, antihijyenik, antihormon, antijen, antikapitalist, antikapitalizm, antikatot, antikiklon, antikoagülant, antikomünist, antikomünizm, antikodon, antikor, antimikrobiyal, antimisin, antimitotik, antimutagen, antinomi, antioksin, antioksidan, antiparalel, antipati, antipatik, antipetal, antiport, antipropaganda, antisemit, antisemitist, antisemitizm, antisepal, antisepsi, antiseptik, antiserum, antisiklon, antispesifik, antitank, antiterminasyon, antiterör, antitez, antitoksit, antitoksin, antiviral üzerine.

Tezkere, teskere

Irak’a gönderilmesi istenen Amerikan askerleri dolayısıyla gündeme gelen ve bu ara dillerden düşmeyen, biçimce birbirine benzeyen tezkere ile teskere, yapıları ve kökenleri farklı iki sözdür. Teskere (ˆdJŽœ) Farsça, tezkere (ˆd½cÔ) ise Arapçadır. “Gel teskere gel teskere...” türküsünün fon müziği yapılarak s’li söyleyişi ile, televizyonlarda geçen tezkere’nin teskere biçiminde yanlış kullanımı halk ağzında yaygındır. Aydın Sami Güneyçal’ın tespit ettiği ve Türkçenin Şikâyeti Var adlı kitabına koyduğu örnekte olduğu gibi söz konusu kelimenin teskere biçiminde yazıldığı da görülmektedir. (Radikal, Halûk Şahin 29.9.1997)

Birbirine sık sık karıştırılan tezkere “Hükûmetin vereceği olur veya izin belgesi”, teskere ise, “İki işçinin harç, taş gibi inşaat malzemesi taşımak için kullandıkları, elle tutulan ve dört kolu bulunan tahtadan yapılmış basit araç” anlamlarına gelmektedir. Teskere’nin yukarıda verdiğim anlamı dışında başka anlamı yoktur. Tezkere’nin ise, yukarıdaki anlamına bağlı olarak bir de “Askerlik ödevini bitirmiş kimseye verilen belge” anlamı vardır. Bir anlamı da “Divan şairlerinin hayatları, şiirleri hakkında bilgi veren bibliyografik eser”dir.

Tezkere, teskere kelimelerinin içinde bulunan sızıcı s, z diş sesleri ses yolundaki çıkış yerleri bakımından birbirine yakındır. Ortak özellikler sebebiyle bu iki ses söyleyişte sık sık birbirine karıştırılır. Günlük konuşmada söyleyişe dikkat edilmediği için anlamak yerine annamak, bununla yerine bununnan örneklerinde olduğu gibi bu tür ses benzerlikleriyle ilgili hatalara sık rastlanır. Geniş zamanın olumsuz biçimi üzerine şart ekinin getirildiği olmazsa örneğinin söylenişine dikkat edilirse, pek çok kimsenin bunu hiç olmassa biçiminde telâffuz ettiği görülür. Yüzsüz örneğinde olduğu gibi ekler arasında s ve z seslerinin yan yana geldiği durumlarda, z sesi s’ye dönüşür ve bu kelime yüssüz biçiminde söylenir. Büzsün, süzsün, dizsin emir kipi ile kurulu şekiller halk ağzında büssün, süssün, dissin diye telâffuz edilir. Ek ile kök arasındaki bu uyumun bir başka örneği sıfat yapan -sız ekinde de görülür. Çoğunlukla bizim de etkilendiğimiz bu durum için tussuz (tuzsuz), gössüz, (gözsüz), bissiz (bizsiz) örneklerini verebiliriz.

Yukarıda verdiğimiz örneklerde görüldüğü gibi halk ağzında s sesi hâkim olmakta ve z sesine üstün gelmektedir. Bu durumu s sesinin z sesi karşısında sert oluşuna bağlayabiliriz.

Tezkere ile teskere arasındaki ses geçişlerini, s ile z seslerinin birbirine yakın olmalarından doğan telâffuz hatalarını örneklerle verdikten sonra bu ara sık kullanılan tezkere sözüne dönelim. “Divan şairlerinin hayatına, şiirlerine yer veren bibliyografik eser” anlamıyla edebiyat çevrelerinde daha çok tezkire biçiminde geçen tezkere ikili bir kullanıma yol açmaktadır. Edebiyatçılar, bunun doğru biçiminin tezkire olduğunu savunurlar. Türk Dil Kurumunca yayımlanmış olan İmlâ Kılavuzu’nda tezkere, tezkereci biçimleri yanında tezkire, tezkireci biçimlerinin de geçmesi kullanıcıları şaşırtmaktadır. Aslında tezkire, tezkireci edebiyatçıların kullanımına uyularak kılavuzlara alınmıştır. Aynı durum Nijat Özön tarafından yayımlanan Büyük Dil Kılavuzu ile Adam yayınları arasında çıkan Ana Yazım Kılavuzu’nda da görülmektedir. Edebiyatçıların kolay kolay vazgeçemeyeceği tezkire, tezkireci sözleri bu özellikten dolayı tezkere ve tezkereci kelimeleriyle birlikte kılavuzlarda yer alamaya devam edecektir. Günümüz yazı dilinde ise tezkere biçiminde yazacak ve z yerine s söylememeye gayret edeceğiz.

antialerjik, antiasit, antibalistik, antibiyotik, antibiyoz, antibranşiyal, antidamping, antidemokrat, antidemokratik, antidiüretik, antidromik, antidot, antiemperyalist, antiemperyalizm, antifaşist, antifaşizm, antifriz, antihijyenik, antihormon, antijen, antikapitalist, antikapitalizm, antikatot, antikiklon, antikoagülant, antikomünist, antikomünizm, antikodon, antikor, antimikrobiyal, antimisin, antimitotik, antimutagen, antinomi, antioksin, antioksidan, antiparalel, antipati, antipatik, antipetal, antiport, antipropaganda, antisemit, antisemitist, antisemitizm, antisepal, antisepsi, antiseptik, antiserum, antisiklon, antispesifik, antitank, antiterminasyon, antiterör, antitez, antitoksit, antitoksin, antiviral

Yunanca asıllı olan anti- bir ön ektir. “Ön ek yani prefiks Türkçede yoktur. Türkçede ekler kelimenin sonuna gelir, başa gelmez” deriz ve öyle de öğretiriz. Hint-Avrupa dillerine özgü olan anti- ön ekinin meta-, mono-, poli-, oto-, pro-, pre-, hyper-, maga- gibi daha başka çeşitlerinin de olduğunu ve bunlarla kurulmuş yüzlerce kelimenin Türkçede kullanıldığını görmezlikten gelir, nedense bunları dilimiz için bir tehlike saymayız. Yalnızca anti- ön ekiyle kurulu örneklerin bir araya getirildiği bu yazıda öteki örnekleri de burada vermek bize tanınan sınırları aşacağından şimdilik bu ek ve onunla yapılmış kelimelerle yetinelim.

Türkçe Sözlük’ten, Biyoloji Terimleri Sözlüğü’nden derlediğimiz bu sözler gösteriyor ki, “Türkçede ön ek yoktur” demek artık pek mümkün değil. Derlememize tıpta kullanılan terimleri de katacak olsaydık, sayı çok daha yüksek çıkacaktı. Yukarıda sıraladığımız anti- ön ekiyle kurulu 60 civarında kelimenin Türkçede bulunması ve kullanımda olmasının dilcileri rahatsız ettiği açıktır. Unutmamak gerekir ki, bu yabancı kelimelerin bir de antibiyotik tedavi, antipati duymak gibi başka kullanımları da vardır. Ancak bunun önüne geçmek küçülen dünyada iletişimin, bilgi aktarmanın bu kadar yoğun olduğu bir ortamda o kadar da kolay değildir.

Sadeleştirme çalışmalarının başladığı 1930’lu yıllardan bu yana bilinen ve üzerinde düşünülen bu batı kökenli ön eklerin Türkçe bir kelime ile karşılanması yoluna gidilmiş, ancak sayılı örnekler dışında, bu yolda yeterince başarı sağlanamamış, anti- ön ekli biçimlerin akını özellikle son yıllarda durdurulamamış ve bunlara uygun karşılık bulmak her zaman mümkün olamamıştır. Kabul etmek gerekir ki, bu ekle yapılmış kelimeleri kullanmamak, yerine tek kelimeden oluşan Türkçe bir karşılık bulup koymak da o kadar kolay değildir. Başta Divanü Lûgati’t-Türk olmak üzere eski kaynaklarımızdaki kelimeler daha çok somut sözlerdir. Sayıca sınırlı olan soyut sözler de bu tür kelimeleri karşılamaya yetmez. Türkçeye yerleşmiş ve tabana inmiş bazı doğu kökenli kelimeleri esas alıp bunlarda türetmeye gitmek de pek tercih edilmiyor. Bu sebeple karşılık bulmanın bir hayli güç olduğu ortadır.

Antisemitist ve antisemitizm sözleri yerine Yahudi aleyhtarı, Yahudi aleyhtarlığı biçiminde bir kullanım vardır. Ancak aleyhtar Türkçe kökenli olmadığı için tercih edilmemektedir. Arapça kökenli leh ve aleyh kelimeleri lehte ve aleyhte kullanımlarıyla Türkçede yaygındır. Buna dayanarak Yahudi aleyhteliği denebilirdi. Ancak bu tür önerileri kabul ettirip kullandırmak bizde kolay olmuyor. Ayrıca antisemitist’e nasıl bir karşılık gösterilecekti? Aleyhtar’ı kullanmayıp yerine karşıt sözünü koysak, Yahudi karşıtı, Yahudi karşıtlığı desek, bu kez de karşıt sözü “zıt, kontras” anlamında olduğu için uygun düşmeyecektir.

Antipati ve antipatik için önerilmiş olan sevimsizlik, iticilik, soğukluk; sevimsiz, itici, soğuk biçimlerini kullanmak toplumca dil bilincinden yoksun olduğumuz için pek mümkün olamamıştır. Soğuk, itici ve sevimsiz kelimelerini kullansak bile, bunların antipatik sözünün karşılığı olduğunu genel olarak bilmeyiz. Bize nedense antipatik, sempatik çok daha hoş gelir. Sanki bu tür sözleri kullanmak bizi çağdaş ve batılı gösterir.

Son yıllarda Türkçeye giren antidamping kelimesine karşılık olarak Türk Dil Kurumunda karşı düşürüm sözünü önerdik. Bazıları bunun bitişik yazılması gerektiğini savundular. Gerekçe olarak antidamping’in bitişik bir kelime olduğunu gösterdiler. Bizi çıkmaza sokan bir tutum da bu tür dayatmalarda olduğu gibi batı kökenli kelimenin imlâsını Türkçeye taşımaktır. Özellikle bu tür benzeri önekleri karşılayan kelimelerin bitişik yazımına gidilmesi, Türkçenin imlâsının batılılaşmaya başlamasına yol açmıştır. Bu son cümlede kullandığım ön ek sözünü buna örnek olarak verebiliriz. Ön ek Türkçeye prefiks kelimesinin karşılığı olarak girmiştir.

Bunu ayrı yazarsam, Türkçenin kurallarına uyar. Ön bir sıfat olarak değerlendirilir. Bitişik yazarsam ön, bir ön ek durumuna düşer ve prefiks’in çevirisi olur. Bunun gibi ön söz (preface), ön deyiş (prolog) gibi kelimelerin Türk Dil Kurumunun İmlâ Kılavuzu’nda ayrı yazılmasının sebebi bu düşünceye dayanır. Ön ek, ön söz, ön deyiş örneklerinde olduğu gibi ön kelimesinin bir sıfat olarak düşünüldüğü ve ayrı yazıldığı ön ad, ön alım, ön bilgi, ön damak, ön denetim, ön koşul, ön seçim, ön sezi, ön yargı gibi kelimeler, Adam yayınlarından olan Ana Yazım Kılavuzu’nda bitişik yazılmıştır. Atılacak doğru adım, bu tür yeni kavramları tarih öncesi (prehistorya) örneğinde olduğu gibi belirtisiz tamlamalar biçiminde karşılamaktı. Bunu beceremediğimize ve pre- ön ekini ön ile karşıladığımıza göre bari bunları bitişik yazmasak ve imlâmızı bu etkinin dışında tutsak.

İmlâsı, söz varlığı ve söyleyişi ile yabancılaşan Türkçedeki bu vahim durumu artık görelim. Önerilen karşılıkları kullanmaya ve yaymaya, Türk Dil Kurumuna kulak vermeye çalışalım. Yukarıda verdiğimiz yalnızca anti- ön ekiyle kurulmuş ve Türkçede yer bulmuş 60 civarındaki kelimenin arkası kesilmemiştir. Gerekli gereksiz olarak terim sözlüklerine, ders kitaplarına sorumsuzca doldurduğumuz bu tür kelimeler bizi rahatsız etmiyorsa, önlem alamıyorsak, bu durum, Türkçeyi batı kökenli kelimelere ve onun imlâsına teslim ediyoruz demektir. Sürekli akın hâlinde Türkçeye giren bu kelimeler anlaşılan toplum olarak bizi pek ürkütmüyor.


Prof. Dr. Hamza ZÜLFİKAR
 
Üst