Dinde Zorlama, Ahlah Ve Namus. Hikayem..

zehraB

Yeni Üye
Üye
Ben lisedeyken babam beni okutmamakla tehdit ederek türban taktırıyordu. Hatta ben lise 3 de iken çok iyi hatırlıyorum, kapı çaldı ve kim olduğunu görebilmek için camdan bakmıştım, başım açıkmış o sırada, babam gördü ve önce elindeki kumandayı suratıma doğru fırlattı öfkesini alamadı ve tokat attı, attığı tokatla 15dk yerden kalkamadım. Bunla sınırlı değil, zorla kapatıldığından beri arkadaşlarım görüşemiyordum, kiminle görüşeceğim ve nereye gideceğim konusunda hep sorguya çekilirdim. Ne mi oldu? Üniversiteyi kazandım, İstanbul'u seçtim. Şuan çok iyi bir özel üniversite de tam burslu okuyorum ve artık ailemden de, o canavar babamdan uzağım. Başım açık ama namusumla, kendi kazandığım para ve hakkımla yaşıyorum. Üni de erkek arkadaşımda oldu 5 senedir birlikteyiz, eğer bir yuva kuracak olursak, kimseden izin almayacağız, kimsenin egosunu tatmin etmeyeceğiz. Başınızın kapalı yada açık olması namus göstergesi değildir. Saçınız inancıda göstermez, inanç kalptedir. Bugün kapalı bir kadına da tecavüz eden hatta 6 aylık bebeğe bu iğrençliği yapan canavarlar çoğalırken, eğitimin değeri anlaşılamıyor.
 

Münzevi

KF Ailesinden
Özel Üye
Merhaba;

Babanızın sizden tesettürlü olmanızı istemesinin namusla alakalı olduğunu düşünmeniz yanlış. Babanıza gelince; kaş yapayım derken göz çıkarmış gözüküyor. Size gelince; babanıza düşman olmayın zira gün gelir babanızı değil tokadını özlersiniz.. İtalik kısmı anlamanızı da beklemiyorum. Ama ilerleyen zamanlarda onu arayacağınızı düşünüyorum. Bana gelince; Bende defalarca tokat yedim. İslami eğitim pedagojisinde problem var diye bana tokat atan babama hiç bir zaman canavar demedim. Şimdilerde babamla iş alanımız aynı.. onun hatalarını düzeltiyorum işini düzgün yapması gerektiğinin bilincini aşılıyorum ve geçmişteki hatalarına sık sık atıfta bulunuyor olması gerekenleri ona anlatıyorum. Bazı sözleri tokat gibi hala.. hatta bazen sinirlenince küçük olsaydın yine tokadı basardım sana diyor.. :) Anlaşamadığımız konularda onu sadece idare ediyorum. :) Bir baba Canavar denmeyi hak etmiyor..
 

KaraHilal

Çalışkan Üye
Konuyu ihbar edilen konular forumunda gördüm ve medeni ve güzel bir münazara olur diye tekrar üyelere açık bir foruma taşıdım.
Konu altında konunun amacına ve forum kurallarına aykırı hareket eden olursa bana bildirebilirsiniz.

@zehraB @Münzevi
 

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
Allah (c.c) ayetlerini hatırlatmak maksadıyla

Tesettür, Türban, Örtünme Hakkında Herşey
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
Gerçekten doğruyu arayan ve vicdanı sönmemiş olanlar için kurtuluş arkadaşımızın yukarıda linkini paylaştığı yazı dizisi yeter de artar bile.

Yine bu konu ile ilgili çok yapılan bir hata dinde zorlama mevzusu, bu konuda da Setr in mesajı son derece ikna edici ve makul.

 
Moderatörün son düzenlenenleri:

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
baba çok gaddar (böyle kimseyi kapatamassın anca evdeki Tv'yi kapatırsın)

kız da çok meyilli açık saçık olmaya (baksana 5 senedir sevgili yapmış) hala da evlenmemiş

olaya bak !
 

SETR

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
kzını dövmeyen dizini döver demişler, burdaki dövmek değil de, eğitmek bilgilendirmek gerekli ne de olsa 21. yüzyıldayız, islamı anlamalı doğru yaşayıp doğru anlatmalıyız.
 

KaraHilal

Çalışkan Üye
baba çok gaddar (böyle kimseyi kapatamassın anca evdeki Tv'yi kapatırsın)

kız da çok meyilli açık saçık olmaya (baksana 5 senedir sevgili yapmış) hala da evlenmemiş

olaya bak !


Allah hayırlısını versin, zaman kötü , islamı yaşamak zor ama çok kıymetli, doğruyu anlamak ve anlatmak çok önemli gerçekten.
 

Mukeka

Düzenleyici
Moderator
Özel Üye
CİLBAB – ÇARŞAF – KADININ ÖRTÜSÜ NASIL OLMALI?

Kur’an–ı Kerim’de örtünme ile ilgili âyetler iki sûrede yer almıştır.
Bunlardan bir tanesi Nur sûresindeki:
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, namuslarını korusunlar.
Kendiliğinden görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini açmasınlar. Başörtülerini, yakalarının üzerine vursunlar…” âyet–i kerimesidir. Bir diğer âyet–i kerime ise, Ahzab sûresi 59 âyettir ki;
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle: (Evden çıkarlarken) üstlerine vücutlarını iyice örten cilbablarını (dış elbiselerini) giysinler. Bu, onların tanınıp eziyet edilmemelerine en elverişli olandır” buyrulmaktadır.
İslâm âlimleri, yukarıda mealleri yazılı âyetlere ve bu konuyla ilgili hadislere dayanarak, kadınların tesettürünün nasıl olması gerektiği konusunda pek çok beyanlarda bulunmuşlardır. Biz de âcizane, ulemânın bu beyanları ışığında “Kadının örtüsü nasıl olmalı?” konusunu şöyle bir gözden geçirelim. Ayet–i kerimede zikredilen “cilbab”dan muradın ne olduğunu İnşallah izah etmeye gayret edelim.
CİLBAB
Allahu Teâlâ bu âyet–i kerimede mümin kadınlara, evlerinden çıkarken yabancı erkekler karşısında vücutlarını iyice örten cilbablarını, dış elbiselerini üzerlerine örtünmelerini emretmiştir. Bu hicab âyeti, geçen yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, kadınların avret mahallerini örtmeleri istikrar kazandıktan sonra nazil olmuştur. Demek ki, bu âyette emrolunan tesettür, daha önce farz kılınan setr–i avretten başka fazla bir örtünmedir. Dolayısıyla âyet–i kerimede geçen “Cilbab” kıyafeti hakkında, müfessirler değişik yorumlarda bulunsalar da, mefhumda birleşmişler ve “cilbab”dan maksadın; kadının elbiseleri üzerine giyilen ve vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde bütün vücudu örten bir elbise olduğunda ittifak etmişlerdir.
Allahu Teâlâ burada kadının örtünmesiyle alâkalı olarak pek çok elbise şekli emir buyurabilecekken, acaba neden özellikle “cilbab” giyilmesini önermektedir?.. Elbette bunun pek çok hikmetleri vardır. En önemli hikmeti ise, kadınların tesettüründe en ideal örtünme kıyafeti olmasındandır. Çünkü cilbab, kadını baştan ayağı kapatmakta ve fitneye sebebiyet verecek hiçbir açık kapı bırakmamaktadır. Böylece kadın ile, art niyetli, kötü düşünceli ve kalplerinde maraz olan kişiler arasına bir perde çekilmiş, bu tür ahlâksız kişilerin sataşmasına fırsat verilmemiş olacaktır. Nitekim bu maksat âyet–i kerimede de:
“Bu cilbabı giydiğiniz zaman ki durumunuz tanınıp eziyet edilmemenize daha uygundur.” şeklinde zikredilmiştir. Gerçi bu konuda eziyet etmeyi, kadınlara sataşıp tacizde bulunmayı bir huy edinmiş olan, alçak karakterli bazı kanı bozukları, örtü engelleyecek değildir. Fakat imanlı, temiz kadınların, bu tür şehevânî ve kirli bakışlardan yuvalarında gizli inciler gibi korunmuş kalmalarına en uygun olan şekil de budur. Hâl böyle olunca, kadın bu konuda son derece suçsuz ve masum, onlara eziyet ve tacizde bulunacak olan nefsinin zebûnu kimselerin ise, çok açık bir vebal yüklenmiş oldukları ortaya çıkar.
Peki, kadının dış örtü örtmesi gerektiğinden söz eden bu ayet–i kerimede, örtünme için belli bir şekil ve model var mıdır? Yani kadının dış örtüsü nasıl ve ne şekilde olmalıdır?..
KUR’AN–I KERİM’DE ÇARŞAF GEÇİYOR
Efendim, tesettür emri ile alâkalı olarak Nur sûre’si 31. âyette geçen “başörtüsü” (hımar–humur) ve Ahzab sûresi 59. âyette geçen “Dış giysi” (cilbab–celâbîb) ifadeleri birlikte mütalaa edilince, kadın için iki parçalı bir giysi şekli ortaya çıkıyor. Birincisi; saç, boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne serbest bırakılan “başörtüsü”dür. İkincisi ise: “Dış giysi” olup, bunun şekli de iki türlü tarif edilmiştir. Başörtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadar örten büyük parça bir giysi veya başörtüsünün altında, boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi… Peki, ulemâ bu konuda ne diyor ve hangisini tercih ediyor?
Ulemânın bu konudaki beyanlarına geçmeden önce, hazır yeri gelmişken bazı Müslüman kardeşlerimizin sıkça sorduğu “Kur’an–ı Kerim’de çarşaf geçiyor mu?!” sorusuna açıklık getirelim.
Evet, Kur’an–ı Kerim’de çarşaf geçiyor!
Çarşafın adresi ise, Ahzab sûresinin 59. âyet–i kerimesidir. Şayet, “Bu âyet–i kerime çarşaftan değil, cilbabdan bahsetmektedir.” derseniz, şöyle açıklayayım. Evet, âyette “cilbab” kelimesi geçmekte ve “celâbîb” diye zikrolunmaktadır. “Celâbîb” kelimesi “cilbab”ın çoğuludur. Cilbab ise, Türkçe’de çarşaf mânasına gelir. Bu arada, “Kur’an’da çarşaf geçmiyor.” diyenler, şayet birebir “çarşaf” kelimesinin geçmesini kastediyorlarsa, o zaman doğru söylüyorlar, Kur’an’da “çarşaf” kelimesi geçmez! Çünkü “çarşaf” Farsça bir kelimedir. Ama Türkçemizde de kullanılmaktadır. Oysa Kur’an–ı Kerim Arapça indirilmiştir. Yani bu mantığa göre, yanlış anlaşılmasın ama, Kur’an’da “namaz” kelimesi de geçmez, “oruç” kelimesi de… Ya nasıl geçer? “Salât ve savm” şeklinde geçer.
TEFSİR ÂLİMLERİ ÇARŞAF İÇİN NE DİYOR?
Bazı tefsirler ise “cilbab” kelimesini “milhafe” diye tefsir ederler ki, “milhafe” lügatta çar ve çarşaf mânasına gelir. Şimdi ulemânın bu âyetle alâkalı yaptıkları tefsirleri zikrettiğimizde, tariflere en uygun kıyafetin çarşaf olduğu görülecektir.
Ulemâ âyet–i kerimede “cilbab” diye geçen, bu tesettürün nasıl olacağı hususunda birkaç görüşe ayrılmışlardır. İnşallah şimdi bizler kenara çekilip onların görüşlerine yer verelim.
Son devrin âlimlerinden Elmalılı, bu âyeti tefsir ederken “cilbab”ı şöyle tarif etmiştir:
“Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır.”
“Tepeden tırnağa örten giysidir.”
“Çarşaf ve peçedir.”
Âyet–i kerimede geçen “İDN” kelimesi: Yaklaştırmak demek ise de, âyette “Alâ” harf–i cerri ile kullanılması, kapsamak sûretiyle sarkıtmak mânasını da ifade ettiğinden, üzerinden sıkıca örtmek demek olur. “Cilbab örtmek” tabirinde de iki şekil vardır. Bunlardan birincisi; cilbablarından birisiyle bütün bedenini örtmek; diğeri ise, cilbabın bir tarafıyla başından yüzünü örtmek demek olur.
Elmalılı, âyet–i kerimede geçen “cilbab idnâsını”, bu şekilde tarif ettikten sonra şöyle devam ediyor: “Bu beyanda da iki sûret vardır. Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp, yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açık bırakmak.” Elmalılı bunu söyledikten sonra, “Bizler yetiştiğimiz zaman memleketimizde validelerimizin tesettür tarzı bu idi.” der. İkincisi de alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra, burnunun üzerinden dolayıp gözlerin ikisi de açık kalsa bile, yüzün büyük bir kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. Bu açıklamadan sonra da, “Hicri 1310’da İstanbul’a geldiğim zaman İstanbul hanımlarının bir peçe ilave edilmek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları bu idi.” demektedir.(1)
Evet, Elmalılı merhum “cilbab”ı böyle tarif ediyor.
Yine bu konuda Konyalı Mehmet Vehbi Efendi “Hulasatü’l–Beyan” isimli tefsirinde: “Kadınların ziynetlerini örtmeleri için çarşafa bürünmelerinin lazım ve vacip olduğunu zikretmektedir.”(2)
Ömer Nasuhi Bilmen Efendi de kendi tefsirinde “Cilbab”ı çarşaf olarak tefsir etmişlerdir.
Gördüğümüz gibi son devrin âlimlerinden, herkesçe tanınan ve kabul gören üç tane tefsir âliminin “cilbab” hakkındaki görüş ve yorumları bu şekildedir… Şimdi de diğer ulemâ bu âyeti nasıl tefsir ediyor ona bakalım:
Taberî, İbn Sîrîn’den şöyle rivayet eder:
“Abide es–Selmani’ye, “…Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle…” âyetinin mânasını sordum. O hemen büyük bir çarşaf alarak onunla bütün vücudunu örttü. Başını da kaşlarına kadar kapattı. Yüzünü de tamamen kapattı. Yalnız sol gözünü açık bıraktı. Böylece âyeti fiili olarak tefsir etti.”(3)
Taberî ve Ebû Hayan, İbn Abbas’tan şöyle rivayet etmişlerdir:
“Kadın cilbabını alnının üzerine indirir ve oradan sıkar. Alttan da burnunun üzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarıda kalmalıdır. Yüzünün kalan kısmı ile göğsünü tamamen kapamalıdır.”(4)
Ebu’s–Suûd Efendi: “Cibab”tan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Buna göre âyetin mânası, ‘Kadınlar dışarıya veya yabancı bir erkeğin karşısına çıkacakları zaman, bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücutlarını örtsünler.’ olur.” demiştir.
Cevherî de “Cilbab”ı çarşaf diye tefsir etti. Ve “Cilbab çarşaftır.” denildi. (5)
Ümmü Seleme annemiz şöyle demiştir:
“Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler’ âyetinin nüzulünden sonra ensar kadınları siyah çarşaflara büründüler. Öyle bir ağırbaşlılık ile çıkmışlardı ki, sanki hepsinin başına birer karga konmuştu.”
ÖRTÜNMEK KADININ OLMAZSA OLMAZIDIR
Verilen kaynaklardan da anlaşıldığı üzere İslâm âlimlerinin çoğunluğu çarşaf üzerinde durmakta ve tesettürün çarşafla daha güzel olacağını belirtmektedirler. Açıkça“çarşaf” demeyen müfessirler ise, âyet–i kerimede geçen “cilbab” ile, kesintisiz bütün bedeni baştan aşağı örten geniş bir elbiseyi tarif etmektedirler ki, bu tarife en uygun olan kıyafet çarşaf, ferace ve cardır. Bu kıyafetler, Türkiye’nin çeşitli yörelerinde, “ehram, peştamal–dolama, şalvar–atkı” gibi farklı isimlerle de zikredilmektedir. Tabi-î bu kıyafetlerin kumaşının kalitesi, ince veya kalın oluşu örfe, beldelere ve mevsimlere göre değişiklik gösterebilir. Ancak dikkat edilecek husus, kadının boynu, omuzu, göğüs, kol, koltuk altı, bel gibi, kısaca vücut hatlarının belli olmaması gerekmektedir. İçini gösterecek kadar şeffaf, vücut hatlarını belli edecek kadar ince ve dar olmamalıdır. Çünkü kadınların örtünmesinden maksat bütün şüpheli yolları kesmek, erkek ve kadınların kalplerinde dolaşan vesveseyi bertaraf etmektir.
Bu arada, âyet–i kerimede örtünmenin, “iffet ve namusu koruması, tanınıp eziyet edilmemesine daha uygun olması” gibi bazı hikmetlerinin açıklanması, bu gayenin bulunmadığı veya başka şekilde elde edildiği durumlarda, örtünmek gerekmez gibi yanlış bir düşünce hatıra getirmemelidir. Çünkü esas itibariyle örtünmek, Allah’ın emri ve dinin gereğidir.
Evli kadınların örtünmesinden kocaları sorumlu olduğu gibi, kız çocuklarının evleninceye kadar örtünme ile ilgili problemlerinden birinci derecede babası sorumludur. Çocukla uzun süre birlikte olan, onun eğitim ve terbiyesi ile yakından ilgisi bulunan anne de ikinci derecede sorumlu olur.
Âyet–i kerimede Allahu Teâlâ bizleri şöyle uyarmaktadır:
“Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun”(6)
Dipnotlar:
1– “Hak Dini Kur’an Dili”, c. 6, s. 337, 338
2– “Hulasatü’l–Beyan”, c. 9, s. 3719
3– “Taberî Tefsiri”, c. 22
4– “Bahru’l–Muhit”, c. 5, s. 250
5– “Tacü’l–Aras”, c. 1/186
6– Tahrim, 6
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Mukeka

Düzenleyici
Moderator
Özel Üye
Ben lisedeyken babam beni okutmamakla tehdit ederek türban taktırıyordu. Hatta ben lise 3 de iken çok iyi hatırlıyorum, kapı çaldı ve kim olduğunu görebilmek için camdan bakmıştım, başım açıkmış o sırada, babam gördü ve önce elindeki kumandayı suratıma doğru fırlattı öfkesini alamadı ve tokat attı, attığı tokatla 15dk yerden kalkamadım. Bunla sınırlı değil, zorla kapatıldığından beri arkadaşlarım görüşemiyordum, kiminle görüşeceğim ve nereye gideceğim konusunda hep sorguya çekilirdim. Ne mi oldu? Üniversiteyi kazandım, İstanbul'u seçtim. Şuan çok iyi bir özel üniversite de tam burslu okuyorum ve artık ailemden de, o canavar babamdan uzağım. Başım açık ama namusumla, kendi kazandığım para ve hakkımla yaşıyorum. Üni de erkek arkadaşımda oldu 5 senedir birlikteyiz, eğer bir yuva kuracak olursak, kimseden izin almayacağız, kimsenin egosunu tatmin etmeyeceğiz. Başınızın kapalı yada açık olması namus göstergesi değildir. Saçınız inancıda göstermez, inanç kalptedir. Bugün kapalı bir kadına da tecavüz eden hatta 6 aylık bebeğe bu iğrençliği yapan canavarlar çoğalırken, eğitimin değeri anlaşılamıyor.
MUTLAKA İZLEYİN DERİM
Bir Düşünün Allah'a isyan noktasında sizi ölüm buldu Allah muhafaza etsin.
Babalar Her Zaman Çocuklarının İyiliğini İster.Örtünmek Babanızın Değil, Sizi ve Tüm Alemleri yaratan Allah Celle Celalühü Hazretlerinin emridir.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dünya semâsında, kendisini güler yüzle karşılayan Melekler arasında yüzü hiç gülmeyen Cehennem’in bekçisi Mâlik adındaki bir Melek ile de karşılaşmıştı. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) O’nun kim olduğunu, Cebrâil (Aleyhisselam)’dan sorup öğrenince, Cebrâil (Aleyhisselam)’a:

– Cehennemi bana göstermesini ona emretmez misin? diye sordu. Cebrâil (Aleyhisselam):
– Olur! dedi ve Cehennemin Bekçisi Mâlik’e:
– Ey Mâlik! Muhammed’e, Cehennem’i göster! dedi. Mâlik, Cehennem’in üzerinden örtüsünü açınca, Cehennem öyle kaynamaya ve yükselmeye başladı ki, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gördüğü her şeyi, O’nun yakalayıp yakıvereceğini sandı! Hemen, Cebrâil (Aleyhisselam)a:

– Ey Cebrâil! Mâlik’e emret de, onu yerine geri çevirsin! buyurdu. Cebrâil (Aleyhisselam) da, Cehennemi yerine çevirmesi için Mâlik’e emretti. O da Cehennem’e:
– Sâkin ol! dedi. Cehennem çıkmış olduğu eski yerine girince, Mâlik O’nun üzerine örtüsünü tekrar örttü.

Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cehennemdeki azap susuzluklarını, azap zincirlerini, azap yılan ve akreplerini ve oradaki azaplardan daha bazılarını da gördü. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün Cebrâil (Aleyhisselam)a:

– Ben ne için Mikâil’i hiç güler görmüyorum? diye sormuştu. Cebrâil (Aleyhisselam):
– Cehennem yaratılalıdan beri, Mikâil hiç gülmemiştir! dedi. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

– Vallâhi! Ey Ümmet-i Muhammed! Benim bildiğimi, sizler de bilseydiniz, muhakkak ki, çok ağlar, pek az gülerdiniz! Canım, kudret elinde bulunan yüce ALLAH’a yemin ederim ki; benim gördüğüm şeyi, sizler de görmüş olsaydınız, muhakkak ki, pek az güler ve çok ağlardınız! buyurmuştu.

– Yâ Resûlellâh! Sen ne gördün? diye sordular. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
– Cenneti ve Cehennemi gördüm! buyurdu.

Enes (R.A)den rivayete göre Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Miraç gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı.
– Ey Cebrâil! Bunlar da kim?” diye sordum.
– Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını, şereflerini payimal edenlerdir.”1

Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göre, Miraç gecesinde Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin:

Eken ve hasad yapan bir kavme rastladığı, hasadı tamamlar tamamlamaz, olduğu gibi ekinin yerine geldiği, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar mücahidlerdir” haberini verdiği; Sonra: Başlarını taşla ezen bir kavme rastladığını, başı ezildikçe eski haline döndüğünü, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar başları namaza gitmeyen kimselerdir” dediğini; Sonra: Avret yerlerinde bir yama ile hayvanlar gibi otlayan bir kavme rastladığı, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar zekâtlarını vermeyenler” dediğini; Sonra: Pis bir eti çiğ çiğ yiyen fakat pişmiş temiz et isteyen bir kavme rastladığını, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar zina yapanlardır” dediğini; Sonra: Bir demet odun toplayan fakat taşıyamayan bir adama rastladığını, adamın bu demete yeni ilaveler yaptığını, Hz.Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bu, nezdinde emânet olup, emaneti eda etmeyen, başka emanet talep eden kimsedir” dediğini; Sonra: Dil ve dudakları kesilen ve her kesilişte tekrar eski haline dönen bir kavme rastladığını, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bunlar insanları fitneye çağıran kimselerdir” dediği; sonra: Küçük bir delikten çıkan büyük bir öküze rastladığı, bu öküzün o delikten tekrar geri gitmek isteyip muktedir olamadığı, Hz. Cebrail (Aleyhisselam)ın: “Bu, söz söyleyip pişman olan fakat, istediği halde sözünü geri alamayan kimse olduğu” kaydedilir.2 Ebû Said el-Hudri (Radiyalahu Anh)den rivayete göre, Miraç gecesinde Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:

Ey Cebrail! Kimdir, bu? Diye sordu. Cebrail (Aleyhisselam) da:
– Bu, baban Hz. Adem (Aleyhisselamdır, dedi. Hz. Adem (Aleyhisselam), bana selâm verdi, merhaba dedi, hayır duada bulundu. Bana:

– Merhaba, ey salih peygamber, ey salih oğul! Dedi.
Daha sonra baktım, bir toplum gördüm ki, dudakları deve dudağı gibiydi. Onlara bir takım memurlar görevlendirilmişti, dudaklarını kesiyorlar ve ağızlarına ateşten bir taş koyuyorlar, bu taşlar mak’adlarından çıkıyordu.

– Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim. Cebrail (Aleyhisselam):
– Onlar, yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenlerdir, dedi. Sonra baktım bir toplum vardı ki, derilerinden sırım kesiliyor ve ağızlarına tıkılıyor. Ve yediğiniz gibi yiyiniz deniliyor. Ve bu onlara en iğrenç bir şey oluyor.

– Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim. Cebrail (A.S.):
– Bunlar o koğucular, fitnecilerdir ki, insanların etlerini yerler ve sövmek ile ırz ve namuslarına saldırırlar, dedi. Sonra baktım, bir toplum var ki, önlerine bir sofra kurulmuş, üzerinde benim gördüğüm etlerin en güzellerinden kebaplar var, etraflarında da leşler var. Onlar, o güzel etleri bırakıp bu leşlerden yemeye başladılar.

– Bunlar kim? Ey Cebrail! dedim. Cebrail (Aleyhisselam):
– Bunlar zinakârlar, ALLAH’ın helal kıldığını bırakırlar da haram kıldığını yerler, dedi. Sonra baktım bir toplum var ki, karınları evler gibidir. Bunlar Firavun ailesinin yolu üzerinde bulunuyor. Firavun ailesi sabah ve akşam ateşe atılırken bunlara uğruyor, uğradı mı bunlar bir fırlıyorlar, fırlayınca her biri karnının ağır basması ile düşüyor ve bunun üzerine Firavun ailesi bunları ayaklarıyla çiğniyorlar.

– Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim… Cebrail (Aleyhisselam) dedi ki:
– Bunlar, karınlarında faiz yiyenlerdir. Sonra bir takım kadınlar memelerinden asılmış ve birtakım kadınlar baş aşağı ayaklarından asılmış.

– Ey Cibril! Bunlar kimler? dedim. Cebrail (Aleyhisselam):
– O bunlar zina eden ve çocuklarını öldüren kadınlardır, dedi.3

Ve daha bir çok müşahedeler… Neler, neler…

Özetlersek: Mi’râc gecesi Resûl-i Zîşân (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz yüksek makamlara çıktı. Melekût âlemini seyretti. Bunda maddî şartlar, zaman ve mekân kaydı ortadan kalktı. Gökler kademe kademe açıldı, nûrdan yaratılmış olan melekler mevkibi ile lâhût âleminde dolaştı. Mâverâ göründü. İlâhî nûr, Rahmânî feyz dalgaları içinde yüzdü. Arş’ı, Ferş’i seyretti. Sidre-i Müntehâ’ya ulaştı. Makam-ı Mahmûd’a erişti.

dipnot
(1) Ebû Davûd, Edeb: 40
(2) Askalanî, Fethu’l-Bari, Menakıbu’l-Ensar:41; 7/598, İbn-i Cerir et-Taberi; Tehzibü’l-Âsar, No:727; 1/433
(3) İbn-i Cerir et-Taberi, Tehzibü’l-Âsar, No:725; 1/429
 
Son düzenleme:

Mukeka

Düzenleyici
Moderator
Özel Üye
Ben lisedeyken babam beni okutmamakla tehdit ederek türban taktırıyordu. Hatta ben lise 3 de iken çok iyi hatırlıyorum, kapı çaldı ve kim olduğunu görebilmek için camdan bakmıştım, başım açıkmış o sırada, babam gördü ve önce elindeki kumandayı suratıma doğru fırlattı öfkesini alamadı ve tokat attı, attığı tokatla 15dk yerden kalkamadım. Bunla sınırlı değil, zorla kapatıldığından beri arkadaşlarım görüşemiyordum, kiminle görüşeceğim ve nereye gideceğim konusunda hep sorguya çekilirdim. Ne mi oldu? Üniversiteyi kazandım, İstanbul'u seçtim. Şuan çok iyi bir özel üniversite de tam burslu okuyorum ve artık ailemden de, o canavar babamdan uzağım. Başım açık ama namusumla, kendi kazandığım para ve hakkımla yaşıyorum. Üni de erkek arkadaşımda oldu 5 senedir birlikteyiz, eğer bir yuva kuracak olursak, kimseden izin almayacağız, kimsenin egosunu tatmin etmeyeceğiz. Başınızın kapalı yada açık olması namus göstergesi değildir. Saçınız inancıda göstermez, inanç kalptedir. Bugün kapalı bir kadına da tecavüz eden hatta 6 aylık bebeğe bu iğrençliği yapan canavarlar çoğalırken, eğitimin değeri anlaşılamıyor.
baba--kizina-ortunmeyi-cep-telefonu-kissasiyla-anlatiyor.jpg


Babalar Her Zaman Çocuklarının İyiliğini İster.Örtünmek Babanın Değil, Sizi ve Tüm Alemleri yaratan Allah Celle Celalühü Hazretlerinin emridir.

Bir baba, kızına örtünün ne demek olduğunu anlatmak için uyguladığı ilginç bir yöntem.

Bir kızla babası arasında geçen diyalog bu şekilde;

Bir kız telefon almıştı.
Babası ona sordu:
Cep telefonunu alınca yaptığın ilk iş ne oldu?
Kız dedi: Cep telefonunun ekranına, çizilmeye karşı ekran koruyucu yapıştırdım, telefonun kendisi için de bir kılıf aldım.

Babası yine sordu: Bunu yapmaya seni biri mi zorladı?

Kız, hayır diye cevap verdi.

Babası yine sordu: Sence, bu yaptığın iş, cep telefonunu üreten firmaya saygısızlık olmadı mı?

Kız cevap verdi: Yok babacığım ; bilakis, firmanın cep telefonunun yanında verdiği kullanma kılavuzunda yazdığı üzere, cep telefonunun, kılıf ve ekran koruyucu ile muhafaza edilmesi tavsiye edilmektedir.

Babası yine sordu: Cep telefonun, kötü ve değersiz miydi ki koruma altına aldın?

Kız cevap verdi: Hayır, aksine, onun zarar görmesini ve değersizleşmesini istemediğim için bunu yaptım.

Babası sordu: Cep telefonunu kılıf ve ekran koruyucu ile örttükten sonra çirkin olmadı mı?

Buna cevaben kız: "Bence çirkin olmadı. Ancak çirkin olsaydıda korumaya değer." dedi.

Baba, muhabbetle kızının yüzüne baktı ve yalnız bunu dedi: "İşte örtünmede" aynı öyledir yani değerli olanı korumaktır dedi.
 

Mukeka

Düzenleyici
Moderator
Özel Üye
islam-in-kizina-ihsan-senocak-kitaplari.jpg

İslam’ın Kızına’dan

Kadın gibi erkeğin onurunu da ancak sen koruyabilirsin. Çünkü iffet ve haya en kamil şeklini sende buldu. Tahammül de sende, sabır da. Sen o naîf bedeninde insanlığın yükünü omuzladın. Yalnız kaldın, yoruldun, usandın ama çaresizliğe, “Bundan daha ötesine tahammül edemem.” diyerek teslim olmadın. Yıkılan, açılan, savrulan kadınlara inat, “İffet yolu ölene kadar gider.” diyerek “istikâmet” dersi verdin.

Ne var ki İslâm’dan uzaklaşma, dünyaya göre yaşama marazı seni de vurdu. Konuşmaktan lisanı usanan, yazmaktan kalemi aşınan ümmet büyüklerinin çağrısını yinelemek istiyorum: “Sen, Rabbi’ne yürüyüşüne 81 gün kala Arafat’ta ümmetiyle vedalaşan O Peygamberi Ekber’in emanetisin! Sen, kadın değil annesin!”
Uzaklaştığın yolu takip ederek, terk ettiğin Medeniyet’e dön. Hayata uydurulan İslâm’dan, İslâm’a göre tanzim edilen hayata gel. Su kabarıyor. Fesad yayılıyor, örtü sadece adıyla kaldı, çıplaklık altın çağını yaşıyor, fitne yedi başlı ejderha gibi etrafını sarmış; ya yok olacak ya da İslâm’la her çeşit belaya “paydos” diyeceksin.
 
Üst