Dinar

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Eskiden kullanılan bir para birimi. Dinar kelimesi Latince "denarius''tan Arapça'ya geçmiştir. Arapça çoğulu "denânir"dir. Cahiliye devrinde Araplar Roma altın sikkesini tanımış ve kullanmışlardır. Kur'ân-ı Kerim'de buna şöyle işaret edilir: "Kitap ehlinden öylesi vardır ki, kendisine bir yük altın emanet etsen onu (noksansız olarak) sana öder. Öylesi de vardır ki, ona emanet olarak bir altın versen, sen üzerine ayak direyip ısrar etmedikçe, onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: Onlar dediler ki: Cahil Araplar'ın malını almakta bize günah ve sorumluluk yoktur. "Onlar bile bile Allah'a karşı yalan söylerler. " (Âli İmrân, 3/75). Âyette altın para karşılığı "dinar" kelimesi kullanılmıştır.

Dinar, bir fıkıh ıstılahı olarak on şer'î dirhem* (28 gram) halis gümüş kıymetindeki altın para birimini ifade eder. Bir miskal ağırlığındaki altın sikke* için de kullanılır. Altın, gümüş veya bakırdan yapılmış ve devletin özel damgası ile damgalanmış madeni paraya "sikke" denir. "Bir damga ile damgalanmış" anlamında "meskük" ve çoğulu "meskûkât" kullanılır. Sikke M.Ö. VII. yüzyılda, Anadolu'da Lidyalılar tarafından icat edilmiştir.

İslâm'dan önce Arabistan'da İran, Roma ve Güney Arabistan sikkeleri kullanılıyordu. (el-Mâverdî, Ahkâmü's Sultâniyye, Kahire 1298, 148) Altının para birimi miskal; gümüşün dirhem; bakır vb. madenlerin ise fels'dir.

Hz. Peygamber devrinde sikke basılmamış ve o devre kadar Araplar arasında tedâvülde bulunan sikkeler kullanılmıştır. Hz. Ebu Bekir'in halifeliği kısa sürmüş, o iç düzeni sağlamaya uğraşırken para işi ile meşgul olacak zaman bulamamıştır. Para konusuna ilk eğilen Hz. Ömer'dir.

Rasûlullah zamanında dinara göre üç çeşit dirhem vardı: Ağırlık bakımından 10 dirhem: 10 miskal, 10 dirhem: 6 miskal, 10 dirhem: 5 miskal, 10 dirhem:10 miskal uygulaması esas alınarak haraç vergisi talep edilince, vergi yükümlüleri bunun hafifletilmesini istediler. Halife bir bilirkişi heyeti teşkil ederek konunun ne devlete ne de halka zarar vermeyecek bir biçimde çözümlenmesini istedi. Heyet üç çeşit dirhem toplayarak çıkan sayıyı üçe böldü. Buna göre 10 dirhem: 7 miskal ağırlığı, esas alındı. (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, II, 522; Tecrid-i Sarîh Tercümesi, V, 40; Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, IV, 121, 124). Hz. Ömer'in bu uygulaması para basımından çok para ayarlaması olarak kabul edilir. Yine o devirde İran sikkeleri değiştirilmemiş, ancak İslâm ülkeleri sınırları içindeki emir ve valiler küçük değişiklik ve ilaveler yaparak sikke bastırmışlardır. (İ. Artuk, İA, "Sikke" Mad.)

Hz. Ömer'den itibaren çok sayıda kişi mesela Hz. Osman (ö. 35/655) Muaviye (ö. 60/679) ve Abdullah b. Zübeyr (ö. 72/691) para bastırmışlardır. Bunların on tanesinin ağırlığı da, yedi miskal idi. Ancak bu paralar mevzii kalmış ve ülke çapında yayılmamıştır. Zira yabancı paralar bu yörelerde hâkimiyetlerini sürdürüyorlardı. Nitekim Hz. İsa da kendi devrinde paraya müdahale etmemiştir. Kendisine artık Roma'ya vergi ödemenin gerekip gerekmediği sorulunca, paranın üzerinde Sezar'ın damgası bulunduğuna işaret ederek "Sezar'ın hakkını Sezar'a veriniz" demiştir

Yabancı paraların tedavülden kaldırılarak yeni basılan İslâm parasının tüm İslâm ülkesine hâkim kılınması Emevî halifesi Abdülmelik b. Mervan devrine rastlar. Abdülmelik'i para basmaya zorlayan olay şudur: Halife, Doğu Roma İmparatorluğu'na gönderdiği resmi yazılara "De ki: Allah birdir" (İhlas, 112/1) âyetini başlık yapar ve sonuna da Hz. Muhammed'in adını yazardı. Bu üsluba kızan Roma İmparatoru, yazılardan bunları çıkarmasını, aksi halde İslâm ülkelerinde tedâvülde bulunan Roma paralarının üzerine Hz. Muhammed'in adını müslümanların hoşuna gitmeyecek bir biçimde yazdıracağını bildirmiştir. Bu tehdit üzerine Halife, ilmi bir heyet toplayarak İslâm parası basılmasına ve piyasadaki yabancı paraların derhal tedavülden kaldırılarak değiştirilmesine karar vermiştir. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi,V,48, 49) Para kalıpları çeşitli merkezlere gönderilerek h. 16 m. 695 tarihinde basıma izin verildi. Böylece İran ve Roma paralarının tedavülü sınırlandırılmış oluyordu. Halk elindeki yabancı paraları darphanelere götürüp yeni paraya çevirtmiş ve her 100 dirhem için 1 dirhem basım ücreti ödemiştir.

Emevilerin bu sikke ıslahatından sonra dinarlar itina ile basıldı. Gerçek ağırlıkları kesinlikle belirlendi (4,25 gram). Bu ağırlık son devir Atina drahmisine dayanan o zamanki Bizans solidu'sunun ağırlığına eşitti. çamdan yapılmış sanca denilen ağırlıklarla kontrol edilirdi. Eski devirlerde Doğuda ödemeler dinarların sayılmasıyla değil, tartılmasıyla yapılırdı. Emevîler Şam ve Kahire'de 100/718 tarihinden itibaren Kurtuba'da altın sikke bastırdılar. Darphane Abbasiler devrinde 146/763'te Şam'dan yeni kurulmuş olan Bağdat'a taşınmıştır. Halife Me'mun (198/813-218/833) devrinde altın sikke basımı hasredilmekten çıkarılmış ve dirhemin tipine benzer yeni bir tip kabul edilmiştir. Endülüs Emevîleri zamanında basılan sikkeler Emevî sikkeleri tipindedir. III. Abdurrahman, Kurtuba dolaylarında bir darphane kurdurmuştur. Onyedi dirhem tutarındaki dinarlardan Endülüs'te yirmi milyon basıldığı sanılmaktadır.

Halife Harunü'r-Reşîd zamanında bir dinar 20-22 dirhem (gümüş)'e denk sayıldı. Mu'tasım zamanında bir dinar onbeş dirhem karşılığında geçmeye başladı. Böylece dinarla dirhem arasındaki değer oranı Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Hz. Ömer devirlerinde yaklaşık bir dinar: on dirhem iken, başlangıçta standart dirhemlerin bulunmaması üzerine bu oran değişikliğe uğramıştır. Irak ve Suriye dinarı bin fels'e, Tunus dinarı bin santime ve Yugoslavya dinarı yüz paraya bölünmüştür.

Osmanlı İmparatorluğu devrinde bastırılan altın sikkelere dinar denilmemiş, altın kelimesi bu makama kaim olmuştur. Altın kelimesi Moğolca'dan alınmıştır. Moğolca'da "altyan" lafzı külçe halindeki altını ifade ettiği halde, daha sonra özellikle İran Moğolları nezdinde altın sikke anlamında kullanılmış, Osmanlılar'a intikalinde de aynı anlamını korumuştur. Osmanlılar'da ilk altın para Fatih zamanında basılmıştır.

Araplar ve onlardan intikalen diğer İslâm beldeleri gümüş sikkeye "dirhem" adını verdikleri halde, Osmanlılar bunu da terk etmişler; yerine akçe ve gümüş para tabirlerini kullanmışlardır.

Her devirde dinarın katları ve cüzleri de basılmıştır. 92 hicrî yılından kalma bir sikke göz önünde tutularak Abdülmelik b. Mervan'ın 1, 40 gramlık sülüsü (dinarın üçte biri) kabul ettiği söylenebilir. Fatımîler devrinde dinarın bir gramlık çeyreği boldu. Sicilya'da yalnız bu çeyrek dinar tedavülde idi, hatta bu sikke "taridoro" adı ile yeni zamanlara kadar devam etmiştir. Birçok hristiyan hükümdarlar Arap altını (bezant sarrasinat) şeklinde dinar bastırmışlardır. (J. V. Hammer, Devleri Osmaniye Tarihi, Terc. M. Ata, İstanbul 1329,I, 134 vd.; Halil Erdem, Meskukât-ı Osmaniye, İstanbul 1334, I, 3; İA, X, 623-631; Uzunçarşılı, "Akçe", I, 232; Osman Ergin, İktisat, İstanbul 1982, 540, 553).

Hamdi DÖNDÜREN
 
Üst