Çok şeyi içeren bir hadis-i şerif ve bir açıklama

SALİK

Kıdemli Üye
Kademeli
Allâh'ın Resulü (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle buyurmuştur:
مَن أُعطي فشكَر، وابتُلي فصبرَ، وظُلم فغَفر، وظلَم فاستغفرَ أولئك لهم الأمْن وهم مهتدون
رواه ابن حبان في صحيحه
Meali: "Kim ki kendisine nimetler verilip de şükrederse, mübtela olup (belalara uğrayıp) da sabrederse, zulme uğrayıp da (zulmedeni) bağışlarsa, zulmedip (günahlara girip) de (Allâh'tan) af dilerse, işte bunlar için emniyet vardır ve bunlar hidayete erdirilmiş olanlardır."
Bunu İbn-i Hibbân "Sahih"inde rivayet etmiştir.


Bu hadis-i şerifte bu sıfatlara sahip olanlar methedilmiştir, övülmüştür.
Birinci sıfat: Allâh'ın verdiği nimetlerden ötürü Allâh'a şükretmektir. Şükretmek iki türlüdür. Vacib (farz) olan şükür ve mendup (müstehab, sevab kazandıran) olan şükür.

Vacib olan şükür, Allâh'ın verdiği bu nimetleri haramlarda kullanmamaktır.
Kişi göz nimeti, konuşma nimeti, duyma nimeti ve sair nimetler ile haramlara düştüğü müddetçe bunlar için Allâh'a şükretmiş olmaz, şâkir yani şükreden bir kul sayılmaz, çünkü günahkardır ve bu günahlardan vazgeçmiyor.

Ancak bu nimetlerle günahlara girmeyen müslüman, Allâh'a vacib olan şükrü yerine getirmiş sayılır ve dolayısıyla şâkir denebilecek duruma gelir. Büyük sufilerden olan imam Cüneyd el-Bağdâdiye daha yaşı küçükken şükrün ne olduğu sorulunca şöyle cevap vermiştir: "Allâh'ın nimetlerini, O'nun emrinden çıkmaya yardımcı olarak kullanmamandır."

Mendub olan şükür ise Allâh'ın bizlere, vermek zorunda olmadan seçerek ihsan ettiği nimetler için O'nu dilimizle methetmemizdir, övmemizdir. Tıpkı "Allâh'a hamd olsun" veya "Allâh'a şükür olsun" demek gibi.

Allâhu Teâlâ Kur'an-ı kerimde şöyle buyurmuştur:
(لَئِنْ شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ)
Bu ayet-i kerimede bildirilmektedir ki, kul Allâh şükrettiği taktirde Allâh ona daha fazla verir.

İkinci sıfat:
Mübtela olup (belalara uğrayıp) da
sabretmektir. Karşılaşılan belalara karşı sabretmek, kalbin farzlarındandır. Sabrın manası ise nefsi hapsetip onu zevk aldığı şeyden ayrılmaya veya hoşlanmadığı şeye katlanmaya zorlamaktır.Sabır ise üç türlüdür:
a)
Allâh'ın farz kıldığı şeyleri yerine getirmekte sabretmek.
b) Allâh'ın haram kıldığı şeylerden kaçınmakta sabretmek.
c) Allâh verdiği belalara karşı sabretmek.

Sabrın bu üç türünden insanın nefsine en zor geleni haramlardan kaçınmakta sabretme türüdür.

Müslümana dünyevi belalar geldiği zaman, müslüman sabrettiği taktirde bundan faydalanır. Çünkü günahkara bela geldiği zaman bu durum, bazı günahları için kefaret olur yani bazı günahları gider ve sevab da kazanır. Böylece de Ahiretteki azabı hafifler. Takva sahibi olan müslümana bela geldiği zaman bu durum sebebiyle dereceleri yükselir.
Hadis-i şeriflerden anlaşıldığı gibi hayırlarda büyük nasibi (payı) olan müslümanlar çok belalar görür. Ancak hayırlarda nasibi az olanlar ise az bela görürler.


Üçüncü sıfat ise:
Zulme uğrayıp da (zulmedeni) bağışlamaktır. Yani müslüman kendisine zulmeden kişiyi bağışlarsa bu, kendisi için hayırlıdır. Allâh Teâlâ Kur'ân-ı kerimde, öfkesini yenenleri (kendi nefsi için intikam almayanları) ve insanları bağışlayanları metheder. Ayrıca bu güzel sıfat hakkında hadis-i şerifler de vardır. Mesela Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) mealen şöyle buyurur: "Sana kötülük edene iyilik et" bir de mealen şöyle buyurur: "Seninle alakayı kesen akraba ile sıle-i rahmi yap (akraba bağlarını devam ettir)"

Alimler demişlerdir ki Dinimize göre, sana kötülük edene yapılan iyiliğin sevabı, sana iyilik edene yapılan iyiliğin sevabından daha büyüktür. Çünkü kötülük edene, buna rağmen iyilik yapıldığı zaman, insan nefsini kırmış olur. Böylece bunu yapmakla hem nefsini kırmış olur (nefsinin arzuladığı şeye uymamış olur) hem de iyilik etmiş olur.

Dördüncü sıfat:
Zulmedip (günahlara girip) de (Allâh'tan) af dilemektir.
Yapılan büyük veya küçük günahlardan derhal tevbe etmek farzdır. Kişinin işlediği günahdan anında kopması (yapmak üzere ise hemen bırakması) ve bu günahdan dolayı pişmanlık duyması (başka bir sebeple değil, Allâh'ın emrine uymaması sebebiyle pişmanlık duyması) ve bir daha aynısına dönmemeye karar vermesi farzdır. Ve kişinin işlediği günahlar, farzları terk etmek ile ilgili ise o zaman bunları kaza etmesi de farzdır. Mesela kazaya kalmış beş vakit namazlar, kazaya kalmış Ramadan orucu ve verilmesi gerektiği halde verilmemiş zekat malı.

Kişinin günahı, örneğin bir müslüman maddeten yapılan bir haksızlık ise hakkını ona geri vermesi veya rızasını istemesi veya bağışlamasını istemesi icab eder.

Zulmetme durumunun çeşitleri vardır bunlardan bir kısmında tevbenin eksik olmaması için kişi zulmettiği kimse tarafından mutlaka bağışlanmayı dilemesi gerekir yani ona "Beni bağışla" demesi gerekir.

Kişinin
dille Allâh'tan af dilemesi, tevbe etmiş olması için şart değildir. Ancak dille Allâh'tan af dilemek hakkında birçok hadis vardır. Bu hadislerden biri şu mealdeki hadis-i şerifit: "Kim Allâh'tan af dilemeye devam ederse, Allâh onun işlerinde çıkış yolu kılar ve onu ummadığı yerden rızıklandırır."


 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
:gül2::ççk::tşk::ççk::gül2:Kişinin dille Allâh'tan af dilemesi, tevbe etmiş olması için şart değildir. Ancak dille Allâh'tan af dilemek hakkında birçok hadis vardır. Bu hadislerden biri şu mealdeki hadis-i şerifit: "Kim Allâh'tan af dilemeye devam ederse, Allâh onun işlerinde çıkış yolu kılar ve onu ummadığı yerden rızıklandırır."
 
Üst