Buhârî'yi kendi hocasının kâfir ilan etmesi?

  • Konuyu başlatan zürzavar
  • Başlangıç tarihi
Z

zürzavar

Ziyaretçi
TDV İslam Ansiklopedisi'nin Mihne maddesinden:
Sözlükte “sorguya çekmek, çetin imtihana tâbi tutmak, eziyet etmek” mânalarındaki mahn kökünden türeyen mihne “sorguya çekip eziyete mâruz bırakma” demektir (Lisânü’l-ʿArab, “mḥn” md.). Abbâsî halifeleri devrinde bazı muhafazakâr âlimlerin sorguya çekilmesi ve bir kısmına eziyet edilmesine ilişkin olaylarla yönetimin bu tutumu mihne diye anılmıştır. Mihne olayı Abbâsî halifelerinden Me’mûn tarafından başlatılmıştır. Me’mûn, 218 (833) yılı baharında Bağdat Valisi İshak b. İbrâhim’e yazdığı ilk mektubunda kadıları ve Abdurrahman b. Yûnus, Yahyâ b. Maîn, Züheyr b. Harb gibi önde gelen hadis âlimlerini, ilk defa Dımaşk’ta Ca‘d b. Dirhem tarafından ortaya atılan Kur’an’ın yaratılmışlığı (halku’l-Kur’ân*) konusunda sorguya çekmesini, beyan ettikleri görüşleri kendisine bildirmesini, ayrıca Kur’an’ın mahlûk olduğunu benimsemeyenlere resmî görev verilmemesini ve şahitliklerinin kabul edilmemesini istemiştir. Bunun üzerine vali kadıları ve ehl-i hadîs zümresine dahil olan bu âlimleri sorguya çekmiş, kadı ve âlimlerin hemen hepsi halifenin isteği doğrultusunda cevap verince serbest bırakılmıştır. Me’mûn, ikinci bir mektup yazarak başka isimlerin dahil olduğu âlimler grubunu sorgulamasını emretmiştir. Bunlar arasında Affân b. Müslim, Ali b. Medînî, Ubeydullah b. Muhammed, Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Sa‘d, Kuteybe b. Saîd, Yezîd b. Hârûn, Züheyr b. Harb, İsmâil b. Dâvûd, Kavârîrî, Hasan b. Hammâd es-Seccâde el-Bağdâdî, Ebû Hassân ez-Zeyyâdî, Bişr b. Velîd el-Kindî, İbn Uleyye, İbnü’l-Bekkâ, Muhammed b. Nûh, Velîd b. Şücâ‘, Âsım b. Ali, Zeyyâl b. Heysem gibi devrin ünlü âlimleri yer alıyordu. Sorgulanan âlimlerin çoğu Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşünü benimsediğini söylemiş, ancak Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. Nûh, Seccâde ve Kavârîrî bunun aksini savunmuşlardır. Bu dört âlim İshak b. İbrâhim tarafından zincire vurularak yeniden sorgulanmış, Ahmed b. Hanbel ile Muhammed b. Nûh görüşlerinde ısrar etmiş, diğer ikisi resmî görüşü benimseyip kurtulmuştur.

Târîhu Bağdâd'da İmam Ebu Hanife ile ilgili olarak -haşa- "görüyorum ki yahudi idi" dediği rivayet edilen, bu rivayet doğru olmasa bile Ebu Hanife'ye muhalefet ettiği bilinen İbn Ebî Şeybe ile ilgili olarak İslam Ansiklopedisi'nden:
Talebeleri arasında Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce, İbn Sa‘d, Bakī b. Mahled, İbn Vaddâh, Ebû Zür‘a er-Râzî, Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, Ca‘fer b. Muhammed el-Firyâbî, Ebü’l-Kāsım el-Begavî gibi âlimler yer almaktadır. (...)
İbn Ebû Şeybe’nin olgunluk dönemi, Mu‘tezile mezhebinin devlet idaresine hâkim olduğu yıllara (813-847) rastlamakta olup Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah, daha önce Me’mûn’un başlattığı ve Mu‘tasım-Billâh ile Vâsiḳ-Billâh’ın devam ettirdiği dinî ve siyasî sahalarda uygulanan devlet politikasını kökten değiştirmeye karar verince Mu‘tezile politikasının izlerini silmek üzere yardımlarına başvurduğu hadis ve fıkıh âlimleri arasında İbn Ebû Şeybe ile ağabeyi Osman da vardı. Halifenin bol maaş ve tahsisat bağladığı bu ekipten, Mu‘tezile ve Cehmiyye’ye ait görüşleri reddeder mahiyetteki hadislerle rü’yet hakkındaki hadisleri halka anlatmasını istemesi üzerine İbn Ebû Şeybe Bağdat’taki Rusâfe Mescidi’nde 30.000’i aşan kalabalığa ders verdi (a.g.e., X, 67; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XI, 125).

Buharî'nin başına gelen hadiseyi Ebu Bekir Sifil şöyle anlatmış:
Evet, bu halku'l Kur'an meselesi dolayısıyla biliyorsunuz İmam Buhârî bir mihne yaşamış. Şöhreti, şanı, ünü her tarafa yayılmış, Nişâbûr'a gideceği zaman orada Muhammed bin Yahya ez-Zühlî diye bir büyük hadis imamı var. İmam Buhârî'ye halku'l Kur'an meselesini sormamalarını tavsiye etmiş talebelerine, arada bir hukuk zedelenmesi olabilir endişesiyle, bu meseleyi ona sormayın demiş. Fakat İmam Buhârî geldiğinde hadis meclisi kurulmuş, otomatik olarak bu mesele gündeme gelmiş, ona da halku'l Kur'an meselesini sormuşlar, "Kur'an mahluk mudur, değil midir?" Demiş ki "Kur'an Allah kelamıdır, mahluk değildir"; üstüne gitmişler: "Biz onu sormuyoruz" demişler, "Bizim Kur'an'ı telaffuzumuz mahluk mudur?"; o da demiş ki "Kur'an Allah kelamıdır, mahluk değildir". Tekrar üstüne gidince demiş ki "Kulların fiilleri mahluktur, Allah kelamı mahluk değildir". Bunun üzerine kıyamet kopmuş. Buhârî "Kulların fiileri mahluktur" dedi, "Bizim telaffuzumuz da bizim fiilimizdir, dolayısıyla telaffuz ettiğimiz Kur'an mahluktur" dedi diye bir kızılca kıyamet kopmuş. Bunun üzerine Muhammed bin Yahya ez-Zühlî demiş ki "Her kim Muhammed bin İsmail'in [Buhârî] meclisine giderse bizim meclisimize gelmesin". Böyle bir duvar koymuş araya. Bu esnada İmam Müslim de onun meclisindeymiş, kalkmış, ridasını başına örtmüş ve aradan süzülüp gitmiş, sonra ondan dinlediği bütün hadisleri çuvallara doldurup ona iade etmiş.

TDV İslam Ansiklopedisi'nin Zühlî maddesinden:
Talebeleri arasında İmam Müslim de bulunmaktadır. Müslim önceleri hocası Zühlî’den çok hadis rivayet etti, fakat Kur’an’ı telaffuz etmenin ve yazmanın bile mahluk olmadığı görüşünde olan hocasının bir derste, Buhârî’nin “Kur’an’ı benim telaffuzum mahluktur” sözünü tekrar edip “Kim bu görüşte ise meclisimizde bulunmasın” (Zehebî, XII, 460) diyerek kendisinin çok değer verdiği Buhârî’ye cephe aldığını görünce dersi terketti, Zühlî’den yazdığı hadisleri evine gönderdi ve bu hadisleri el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’ine de almadı.
(...)
Zühlî’nin adı, Buhârî ile aralarında geçen halku’l-Kur’ân tartışmasından sonra Buhârî’nin Nîşâbur’dan çıkarılması ve ardından hastalanarak vefat etmesiyle sonuçlanan olay sebebiyle ön plana çıkmıştır. Buhârî 250 (864) yılında Nîşâbur’a gelince büyük ilgiyle karşılanmış, hocası Zühlî talebelerine Buhârî’yi karşılamalarını söylemiş, kendisi de onu karşılayanlar arasında yer almıştır. Ayrıca etrafındakileri Buhârî’ye kelâm konularında herhangi bir şey sormamaları yönünde uyarmış, Buhârî’nin kendi görüşlerine aykırı bir fikir beyan etmesi halinde aralarında ihtilâf çıkacağını, bunun da Horasan’daki Hâricî, Râfizî, Cehmî ve Mürciîler’i sevindireceğini belirtmiştir. Buna rağmen kalabalık bir sohbet ortamında Buhârî’ye Kur’an’ın lafzının mahlûk olup olmadığı sorulmuş, o da insanların Kur’an’ı telaffuz etmelerinin onların fiili olduğunu, fiillerin de Allah tarafından yaratıldığını söylemiş, bunun üzerine kalabalık arasında ihtilâf çıkmış, daha sonra da yaşanan olumsuzluklar yüzünden Buhârî Nîşâbur’u terketmek zorunda kalmıştır. Buhârî, Zühlî ile arasındaki Kur’an’ın mahlûk olup olmadığı meselesine dair görüş ayrılığını açıkladığı Halḳu efʿâli’l-ʿibâd adıyla bir eser kaleme almıştır.

Kur’an’ın mahlûk olduğunu savunan kimsenin imandan çıkacağını söyleyen Zühlî bu konuda tevakkuf etmenin de küfür sayılacağını ileri sürmüş, Kur’an okuyan kişinin telaffuzunu mahlûk kabul edenlerin bid‘atçı olduğunu, onlarla aynı mecliste oturulup konuşulamayacağını, dolayısıyla Buhârî’nin meclisine gidenlerin de Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşüne sahip olmakla itham edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Zühlî bu sözleriyle İmam Müslim ve Ahmed b. Seleme hariç insanların çoğunun Buhârî’nin meclisine katılmasını engellemiştir. Zühlî bununla da kalmayıp Buhara Emîri Hâlid b. Ahmed’e bir mektup yazmış ve Buhârî’nin oradan da sürülmesine yol açmıştır. Rey’e gönderdiği diğer bir mektupla da Ebû Hâtim ve Ebû Zür‘a’nın Buhârî’nin hadislerini terketmelerini sağlamıştır. Buhârî, Zühlî’nin bu yaptıklarına rağmen el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’ine onun rivayet ettiği otuz dört hadisi almıştır (İbn Hacer, IX, 516). Ancak “Ṣavm, Cenâʾiz, ʿItḳ ve Ṭıb” gibi bölümlerde yer verdiği bu hadislerin çoğunda tedlîs yapmış, Zühlî’nin adını açıkça anmak yerine ondan bazan Muhammed, bazan Muhammed b. Abdullah, bazan da babasının dedesine nisbetle Muhammed b. Hâlid diye söz etmiştir.

TDV İslam Ansiklopedisi'nin Müslim b. Haccâc maddesinden:
Hem Zühlî’den hem Buhârî’den çok faydalanan Müslim, hocaları arasındaki anlaşmazlıkta Buhârî’nin tarafını tutmakla beraber el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inde her iki hocasından da rivayette bulunmamıştır. Müslim’in Zühlî ile anlaşmazlığa düşmesinin ilim çevrelerinde pek uygun karşılanmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim hadis hâfızı Ebû Kureyş, Ebû Zür‘a’ya Müslim’i kastederek, “Bu zat 4000 sahih hadisi bir araya getirdi” dediğinde Ebû Zür‘a, “Geri kalan sahihleri niye toplamamış?” diyerek tepki göstermiş, Müslim’i hocası Zühlî’ye ters düştüğü için eleştirmiştir (Zehebî, XII, 570-571).
 
Ö

ödgüsün

Ziyaretçi
Bir tarafta kadılık, vb. görevler alabilmek için Kur'an'ın mahluk olduğunu kabul eden ehl-i hadis; diğer tarafta sadece Kur'an'ı telaffuzum mahluktur dediği için Buhârî'yi dışlayan ehl-i hadis...

Ebu Bekir Sifil Buhârî haklıydı demiş ama, bu bize rical meselesinde ne kadar isabetsizlikler olduğunu gösteren misallerden biri de değil midir? Aynı Buhârî, Ebu Hanife'yi cerh eden rivayetlere yer vermiş ama ta'dil eden rivayetlere yer vermemiş... Ebu Hanife'nin 2 defa küfürden imana davet edildiği rivayetini aktaran Buhârî, rical konusunda ne kadar isabetli davranabilmiştir? Buhârî'nin hocası olan Zühlî acaba bu konuda ne kadar isabetli davranabilmiştir?

Gerçek adının ne olduğu konusunda 40'tan fazla rivayet bulunduğu söylenen Ebu Hüreyre'den çok sayıda rivayet alınması, bununla birlikte ilk dört halife gibi mühim şahıslardan yapılan rivayetlerin az olmasını nedense başka sebeplere dayandıranlar var. Buhârî'nin ve daha başka hadisçilerin hocası olarak bahsedilen ve Ebu Hanife ile ilgili olarak "yahudi" iddiasında bulunduğu rivayet edilen İbn Ebî Şeybe'ye yüksek maaş ve tahsisatla hadis konusunda görev verdiği belirtilen Emevî idareci Mütevekkil'in -haşa- Hz. Ali ile alay ettiği dahi İslam Ansiklopedisi'nde yazıyor. Hz. Ali'ye düşmanlık eden bir idarenin görevlendirdiği zatın Hz. Ali'den gelen rivayetleri ne kadar anlatması, talebelerine ne kadar aktarması söz konusu olabilmiştir?

Bir de Kütüb-i Sitte adı verilen kitapların hepsinin derleyicileri Sâmânî devletindendir. Aralarında Mekkeli/Medineli olan yoktur. Buhârî'nin derlediği rivayetlerin müellif nüshası yani Buhârî'nin kendi el yazısı ile yazdığı yahut talebelerine yazdırdığı bir nüsha elde yoktur... Buhârî'nin naklettiği rivayetler sözlü olarak nesilden nesile aktarılmış ve eldeki en eski tam Buhârî nüshası H. 550 yılından kalmadır.
 
Üst