Bir ümit çığlığı, bir güç toplama,Bir toparlanma hamlesi Dualı Hayat

!!_serp!L_!!

Deneyimli Üye
Kademeli
Bir ümit çığlığı, bir güç toplama,Bir toparlanma hamlesi Dualı Hayat

Ali Rıza Temel

Dua her şeyin bereketidir. Dua ile hayat baştan sona mübareklik kazanır, ibadete dönüşür, zaten bütün ibadetlerin özü duadır. Dua bir çağrıdır. Allah’a sığınma ve onu imdada çağırmadır. Kendi kendine yetmeyen ve hiçbir zaman da yetmeyecek olan kulun yüce Yaratıcı karşısında aczini, tevazusunu ve arzusunu ortaya koyması, önce gönlünü sonra da ellerini açarak Ona arz-ı halde bulunmasıdır.
Kulun değeri Allah’a ilticası nispetindedir. “De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin ki?” (Furkan, 77) Hz. Peygamber (sav) duanın önemini şöyle belirtmiş: “Allah katında duadan daha değerli bir şey yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, II, 362)
Dua edebilmek bir lütuftur, bir bakıma ilahi huzura kabul edilmektir. Allah, kabul etmeyeceği duayı ettirmez derler, ama ne zaman, nerede kabul edeceğini O bilir. Ayrıca kulun her isteği hakkında hayırlı olmayabilir. Kulun aleyhine olacağını bildiği istekleri geri çevirmesi de bir bakıma lütuftur. İnsan şerri hayır, hayrı şer görebilir. Her şeyin hayırlısını talep etmek en isabetli duadır.
Dua ubudiyet ve rububiyet arasında bir köprüdür. Allah ile bağı koparmama, daima irtibatlı olma halidir. Bize bizden, şah damarımızdan daha yakın olan Rabbimiz kendisine dua etmemizi emrediyor. “Bana dua edin ki duanızı kabul edeyim.” (Mü’min, 60)
Samimi yapılan dua işlenen kötülüğün terkine, istenen iyiliğin fiiline dair irade beyanıdır. Bir kötülük terk edileceği veya bir iyilik istendiği zaman kul dua eder. Yola çıkarken, bir işe başlarken Allah’ı yardıma çağırır. Ben acizim, kendi kendime yetmiyorum, Senin himayen ve desteğine ihtiyacım var, der. Yürüme, iş yapma iradesi olmayan kişinin duası abestir. Kul olarak yapabilecekleri varken kendisini büsbütün devreden çıkarması kişinin önce kendisine saygısızlıktır. İnsan hiçbir şey yapamama konumunda olduğu takdirde ancak sorumluluktan kurtulur. Kişi önce bir şeyi yapma veya terk etme konusunda kendini ve bütün güç ve imkanlarını ortaya koyacak sonra da muvaffak kılması için Rabbinin yardımını dileyecek. Ben her şeyi yaptıktan sonra Allah’a ne gerek var, denmez. Zira o dilemezse bir tek nefes bile alamazsın. Aslında sen yapma iradesini ortaya koyuyorsun, O da seni yapmaya muvaffak kılıyor. “Attığın zaman sen atmadın fakat Allah attı.” (Enfâl, 17) Kulun atması mecazi, Allah’ın atması hakikidir. Bu gerçek; Allah’ın her an hayata müdahil olduğunu gösterir. Kişi Allah’a yakın olursa Allah onun tutan eli, gören gözü, işiten kulağı olur. Onunla atar, onunla görür, onunla işitir. Hadis-i şerifte, “Mü’minin ferasetinden kork. Zira o Allah’ın nuruyla bakar” buyuruluyor. Allah’ın bak dediği yerden bakan doğruyu görür. Dua, Allah’a başvurup Ondan güç talep etmek, tehlikelerden Ona sığınmaktır. “Hemen Allah’a doğru kaçınız.” (Zâriyat, 50) En büyük düşmanımız olan şeytandan daima Allah’a sığınıyoruz. İstiaze bir sığınmadır. Felak ve Nâs surelerinde nelerden Allah’a sığınmamız gerektiği açıkça belirtilmektedir.
Hayat ümit ile korku arasında cereyan eden bir serüvendir. Duaların özü; umduklarımıza nail, korktuklarımızdan emin olma, talebidir. Duanın adresi Allah’tır. Onun azabı ve gazabından da ancak Onun rahmetine ve affına sığınılır. Dua bir ümit çığlığıdır, bir güç toplama, bir toparlanma hamlesidir.
Peygamberlerin hayatı bütünüyle duadır. Hz. Adem’den, Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler yüzlerini ve gönüllerini hep Mevla’nın rızası istikametine çevirmişler, hep ondan güç almışlardır.
Hz. Adem ve Hz. Havva Rablerine şöyle yalvarmışlardı: “Rabbimiz! Biz kendi kendimize zulmetmişiz, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan kesinlikle kaybedenlerden oluruz.”(A’râf, 23)
Hz. Nuh Rabbine şöyle seslendi: “Ben artık bittim şimdi Sena artık yardım et.” (Kamer, 10) Hz. İbrahim demişti: “Rabbim! Bu şehri (Mekke’yi) güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut.”(İbrahim, 35)
Hz. Musa dedi ki: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver, işimi bana kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” (Tâhâ- 25-28).
Eyyüb’u da hatırla. Hani o, Rabbine: Şüphesiz ben derde düştüm. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin diye niyaz etmişti.” (Enbiya, 83)
Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine: Rabbim! Beni tek başına bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın diye dua etmişti.”(Enbiya, 89)
Lût: Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et, dedi.”(Ankebut, 30)
Süleyman: “Ey Rabbim! Beni, bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağı salih ameller işlemeye sevket ve rahmetinle Salih kulların arasına kat, dedi.”(Neml, 19)
Zünnûn (Yûnus) karanlıklar içinde: senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Ben gerçekten nefsine zulmedenlerden oldum, diye dua etti.”(Enbiya, 87)
Hz. İsa da Rabbine hep dua etmiş ve dua konusunda da şunları söylemiştir: “Dua ettiğiniz zaman da ikiyüzlüler gibi olmayın. Çünkü insanlar kendilerini görsünler diye havralarda ve köşe başlarında durup dua etmeyi severler.”(Matta, 6/5) “Dileyin, size verilecektir. Arayın bulacaksınız. Kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır. Arayan bulur ve kapıyı çalana açılır. Sizden hangi adam oğlu kendisinden ekmek ister de ona taş verir veya balık ister de ona yılan verir? İmdi sizler kötü olduğunuz halde çocuklarınıza iyi hediyeler vermeyi bilirseniz göklerde olan Rabbiniz kendisinden dileyenlere ne çok ve ne iyi şeyler verir?” (Matta, 7/ 7-11) İncil’deki babanız ifadesini Rabbiniz olarak aktardım. Doğrusu da budur. Zira baba ve oğul kelimeleri burada mecazi anlamındadır ve yakınlık ifade etmek için kullanılmışlardır. Hıristiyanların en büyük yanılgısı da mecaz ile hakikati birbirine karıştırmalarındandır.
Hz. Muhammed’in (sav) dualarını burada sayıp dökmek mümkün değildir. Zira onun hayatı baştan sonda duadır. Yatağa uzandığında, eve girerken, evden çıkarken, elbise giyerken, hayvana binerken, çarşıya giderken, yerken, içerken, tuvalete girip çıkarken vs. Onun hayatında duasız bir an yoktur.
Duanın kabulü için birtakım şartlar vardır. Günahların affına yönelik bir dua öncelikle derin bir nedamet duygusuna dayanmalı ve bir daha işlememe azim ve iradesi ortaya konmalıdır. Allah’tan bir şey istemeye yüzümüz olması için önce kulluğumuzun gereğini yapar sonra tevazu içinde talebimizi arz ederiz. Her namazda okuduğumuz Fatiha suresinde: “Ancak Sana kulluk eder ancak Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet” derken önce ibadet sonra yardım ve hidayet talebimizi ortaya koyuyoruz. Bunun anlamı; önce Rabbimize karşı kulluk görevimizi yapacağız sonra Ondan yardım dileyeceğiz, demektir. Neticede bu bir alışveriş değildir. Bizim ibadetlerimiz hiçbir zaman Rabbimizin bize verdiklerinin bedeli değildir. Biz ibadetle sadece saygımızı ve kulluk irademizi ortaya koymuş oluyoruz.
Mevla’nın hoşnutluğunu celbedecek söz ve davranışlar duaların kabulüne vesile olur. Hz. Peygamber bu bağlamda şöyle buyurmuştur: “Duasının kabul edilmesini, sıkıntısının giderilmesini isteyen kimse zorda kalan bir kimsenin sıkıntısını gidersin.”(Ahmed b. Hanbel, II, 23)
Duanın kabulü için ağzın temiz, gönlün temiz, yiyecek-içecek ve giyeceklerin helal ve temiz olması gerekir. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkılmaz. Çünkü başkasının hakkını vermeyen Allah’tan hak talebinde bulunamaz. Duanın samimiyetle ve tevazu içinde yapılması gerekir. “Rabbinize alçak gönüllü olarak ve acziyet duygusu içinde yalvarın. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.” (A’râf, 55). Hz. Peygamberin şu duası bu çerçeveye ne güzel uymaktadır: “Ey Allah’ım! Kuvvetimin azlığını, çaresizliğimi, insanlar katında değersizliğimi sana arz ediyorum.”
Dua güç kaynağıdır. Allah’a sığınan Onu yardıma çağıran kimse en sağlam kapıya, en güçlü mercie müracaat etmiş demektir. “Allah yardım ederse size, artık yenemez sizi hiç kimse. Ama eğer sizi terk ederse ondan sonra kim yardım eder size? Şu halde müminler yalnızca Allah’a güvensinler.” (Âl-i İmrân, 160)
 
Üst