"BEDİÜZZAMAN" Bunları Biliyor muydunuz?

Nurun Ala Nur

Düzenleyici
Moderator
*Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin 1876 yılında Bitlis’in Hizan İlçesi’nin *Nurs köyünde doğduğunu...
*Anne ve baba tarafından Peygamberimizin (ASM) soyuna dayandığını…

*Annesinin adının Nuriye Hanım, Babasının adının Sofi Mirza Efendi olduğunu.
*Küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başladığını….
*Dokuz yaşından sonra annesini hiç görmediğini…
*Küçüklüğünden beri haksızlığa tahammül edemediğini, kendisinin başarısını çekemeyen medrese arkadaşlarının O’na saldırmaları karşısında cesaretle karşı koyduğunu...
*12 büyük tarikattan icazet aldığını…
*Zamanın en büyük alimi olduğunu…
*“Nur” isminin hayatında çok cihetlerle onunla alakadar olduğunu…
*Babası Sofi Mirzanın yabancı tarlalardan geçerken hayvanların ağzını o tarlaların mahsulünü yememeleri için bağladığını...
*Annesi Nuriye Hanımın O’nu abdestsiz emzirmediğini...
*Medresede bir gece Hocalarının (Abdurrahman-ı Taği) büyük talebelere, *Bediüzzaman’ın da içinde bulunduğu bir grubu göstererek “Bunlardan biri dini yeniden canlandıracak ama hangisi olduğunu bilmiyorum” dediğini...
*Çok küçük yaşlardan itibaren zekat,sadaka almadığını ve minnet altına girmediğini, hatta amcasının çorbasını içmediğini…
*Medrese kurallarına göre 15 senede ancak bitebilen kitapları 3 ayda *Doğubayazıt ilçesinde bir kış mevsiminde tahsil ettiğini ...
*14 yaşında icazet alacak seviyeye geldiğini ve 16 yaşında “Bediüzzaman” ünvanını aldığını…
*Abisinin Molla Abdullah, onu 80 kitaptan imtihan ettiğini ve aldığı cevaplar karşısında kardeşi Molla Said’e talebe olduğunu...
*Cem-ul Cevami kitabını bir hafta içinde ezberlediğini…
*Günde 1-2 cüz Kur’an ezberleyebildiğini…
*Medrese hocasının kendisi için “Zeka ile hafızanın bir insanda bu kadar aşırı bir şekilde toplanması çok nadirdir” dediğini...
*Siirt alimleriyle yaptığı münazarada onların hepsini mağlup ettiğini ve sonra “Said-i Meşhur” yani Meşhur Said dendiğini...
*Siirtli Fethullah Efendi’nin kendisine “Bediüzzaman” ünvanını verdiğini…
*İstanbul’da 33 yaşında iken “zamanın en büyük alimi” ünvanını aldığını…
*Tillo kasabasında Kubbe-i Hassa’da kalırken yediği yemeğin taneciklerini yardımlaşmayı sevdikleri ve Cumhuriyetçi oldukları için karıncalara verdiğini...
*15-16 yaşlarında iken gördüğü bir rüyada Abdulkadir-i Geylani’nin emri üzerine o yörenin en zalimi olan Mustafa Paşayı yaptığı haksızlıklardan vazgeçirmeye ve namaz kılmaya çağırdığını...
*Mardin’den kendisini götüren askerlere namaz vakti geldiğinde kelepçelerin çözülmesini istediğinde bu isteği kabul edilmeyince “Bismillah” deyip kelepçeleri çözdüğünü... Bunu nasıl yaptığını soranlara da “Bu namazın kerametidir” dediğini...
*20 yaşlarındayken Bitlis valisi Ömer Paşanın konağında 2 sene kalan Bediüzzaman’ın Valinin 6 kızına bakmayacak kadar kuvvetli bir iffete sahip olduğunu...
*Bu sıralarda üstün dehasından dolayı “Bediüzzaman” yani Zamanın harikası lakabını aldığını...
*Bediüzzamanın ezberlediği 80-90 kitabı 3 ayda bir defa ezberden tekrar ettiğini...
*Devrin Padişahı Abdülhamit’e Doğuda üniversite açılması için teklif verdiğini...
*İngiliz Avam Kamarasında onların elindeki Kuran-ı alarak yenebiliriz denmesi üzerine “Kur’anın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu ben Dünyaya göstereceğim ve isbat edeceğim” dediği bu sırada 23-24 yaşlarında olduğunu..
*1907’de İstanbul’da kaldığı otelin kapısına “Burada her suale cevap verilir ama sual sorulmaz” yazdırdığını...
*Kendisini çekemeyenlerin Ona deli damgası vurmak için gönderdikleri doktorun “Eğer Bediüzzamanda zerre kadar delilik varsa,Dünyada akıllı insan yoktur” dediğini...
*Yahudilerin İstanbul temsilcisi Karosso ile görüştüğünü ve Karosso’nun konuşmayı yarıda keserek “Eğer yanında biraz daha kalırsam beni de müslüman edecekti” dediğini...
*Tiflis’te karşılaştığı Rus polisine o anda çok kötü durumda olan Müslümanların Dünyaya hakim olacağını söylediğini...
*1915’li yıllarda Doğuda Ruslara karşı talebeleriyle savaştığını,Rusların Bediüzzaman ve talebelerini görünce “Keçe külahlılar geliyor” diye kaçıştıklarını...
*Birinci Dünya Savaşı’nda 4000-5000 kişilik milis kuvvetine kumandanlık yaptığını…
*İşarat-ül İ’caz tefsirini Birinci Dünya Savaşı yıllarında Avcı Hattında şiddetli kış mevsiminde, hiçbir kitaba müracaat etmeden yazdığını…
*En büyük idealinin doğuda bir medrese (Medreset-üz Zehra) kurmak olduğunu…
*Asrın müceddidi olduğunu…
*Rusya’da yaklaşık olarak 2 sene esir kaldığını…
*Rusya’da kumandana karşı ayağa kalkmadığını…
*Rusya’nın parçalanacağını 80 sene öncesinden haber verdiğini…
*Rusların Müslüman olacağını söylediğini…
*21 defa zehirlendiğini…
*Defalarca su-i kast düzenlendiğini ve bunlardan harika olarak kurtulduğunu…
*İstanbul Kağıthane semtinde 2 arkadaşıyla yaptığı kayık gezintisinde çevrede yüzlerce bayan olmasına rağmen bir kez olsun bakmadığını ve sebebini soranlara “Lüzumsuz, geçici zevklerin akıbeti elemler, teessüfler olmasından, istemiyorum” dediğini...
*1922 yılında Ankara’ya geldiğini ve Millet Meclisinin kendisini resmi tören ile karşıladığını...
*Ankara’da Mustafa Kemal ile görüştüğünü...
*Mecliste yaptığı konuşmadan sonra 60 milletvekilinin Namaza başladığını...
*Gençliğinde kaldığı İstanbul’da bir defa olsun kadına bakmadığını...
*Talebelerinin anlattığına göre her gece mutlaka Teheccüde kalktığını ve her gece 4-5 saat dua ettiğini...
*Türkçe’yi ömrünün yarısında öğrendiğini…
*Yaklaşık 40 sene ömrünün sonuna kadar Risale-i Nur’dan başka kitap okumadığını…
*Risale-i Nur Külliyatının üçte ikisinin Barla’da telif edildiğini…
*Çam Dağında aylarca yalnız kaldığını…
*Alem-i manada Peygamber Efendimiz (ASM)’den ders aldığını…
*1926 yılında başlayan ve 25 sene süren çileli hayatın Risale-i Nuru telif etmesi ile bereketlendiğini...
*Risale-i Nur Külliyatının 23 senede telif edildiğini…
*Üstadımızın Barla’da ilk yazdığı Risale “Haşir Risalesi” denilen 10.Söz olduğunu... İçinde üç yüz kadar mucizenin ve pek çok ismin geçtiği *Peygamberimizin (ASM) mucizelerini anlatan 19.Mektub’u telif ederken Üstadımızın yanında hiçbir kitap olmadığını ve bu özelliğin tüm Risaleler yazılırken de geçerli olduğunu...
*Eskişehir, Denizli ve Afyon mahkemelerinde “idam” için yargılandığını…
*Risaleleri en hastalıklı ve en sıkıntılı zamanlarında yazdığını…
*Risalelerin ekseriyetle namaz tesbihatı esnasında yazıldığını…
*Cinlerden de talebesi olduğunu…
*Zamanın Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın sarığını çıkarması ve şapka takmasını istemesi üzerine eliyle boynunu göstererek “Bu sarık bu başla beraber çıkar” dediğini...
ve daha sonra bu valinin başına ateş ederek intihar ettiğini…
*Üstadımızın hapishanede kaldığı zaman beraberinde en azılı katillerin ve canilerin bile namaza başladıklarını...
*Kendisini defalarca hapseden ve defalarca zehirleyip eza ve cefa veren insanlara hakkını helal edecek kadar alicenap olduğunu...
*Günde pek az uyuduğunu ve gece ibadet ettiğini...
*Üstad Hazretlerinin “Evlatlarım, Risale-i Nur dinsizlerin, komünistlerin, masonların belini kırmıştır” dediğini…

*”Risale-i Nur daima galiptir. Katiyyen merak etmeyiniz. Yeter ki siz Risale-i Nur’a sadık kalın” dediğini...

*Bir gün Üstadımız Barla’dan geçerken “Bu zamanda neye ihtiyaç varsa Risale-i Nurda mutlaka ona cevap bulacaktır” dediğini...
*Risale-i Nur’un zamanın en mükemmel tefsiri olduğunu…
*Risale-i Nur Külliyatı’nı bizzat kendisinin tashih ettiğini…
*Nur üstadımızın “Biz Risale-i Nur okuyarak iman tazeliyoruz” dediğini…
*Risale-i Nur’un İsm-i Azam’ın tecellisine mazhar olduğunu…
*Üstad Hazretlerinin Emirdağına 3 km kalsa bile namaz vakti gelince arabayı durdurup hemen evvel vaktinde namazı eda ettiğini....
*Temizliğe azami dikkat ettiğini…
*Abdestsiz dolaşmadığını…
*Geceleri evrad ve Kur’an okuyup, gündüzleri Risale-i Nur ile meşgul olduğunu…
*Üstada Hazretlerinin “Risale-i Nuru evrad makamında okuyabilirsiniz” dediğini...
*Üstad Hazretlerinin “İhtiyaç duyduğumda 200 bazen 400 ayet-i kerime imdadıma geliyor” dediğini...
*İki rekat teheccüd ve dua namazlarını kar-kış demeden asla terk etmediğini...
*Nurlu üstadımızın “İslamın tek bir hakikatı için binler başım olsa fedaya hazırım” dediğini...
*23 Mart 1960 Çarşamba günü,İslam Dünyasında bin ayda daha hayırlı olan Kadir gecesinden bir önceki gece, Bediüzzamanın Urfa’da İpek Palas Oteli’nde Rahmeti Rahmana kavuştuğunu...
Biliyor muydunuz?
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
[h=2]Son Şahitler'den Abdülaziz Çaviş Anlatıyor...[/h]

ABDÜLAZİZ ÇAVİŞ

El-Ehram'da Bediüzzaman hakkında yazı yazdı

iskenderiye'de doğan Abdülaziz Çaviş'in babası Faslıydı. Camiü'l-Ezher'de okudu. Mısır hükûmeti onu İngiltere'ye tahsile gönderdi. Oxford Üniversitesi Arapça hocalığı yaptı. Mısır'a dönünce İngilizlere karşı olan Mustafa Kâmil'in partisine girdi. l9l0'da El-Hidâye dergisini çıkarmaya başladı. l9l2 yılında Türkiye'ye geldi. El-Hidâye'yi ve Hilâl-i Osmanî dergilerini çıkarttı. Camilerde dersler okuttu. Trablusgarb harbi başlayınca elinden gelen yardımı yaptı. l9l3'te Mısır hükûmeti mahkeme için onu geri çağırdı. Çünkü İngilizlerin aleyhinde Mısır'da beyannameler dağıtmıştı. Türkiye onu Mısır'a gönderdi. Mahkeme de beraat edince yine Türkiye'ye geldi. l9l5'de İngilizleri Mısır'dan çıkarmak için yapılan Kanal Seferinin hazırlanmasında gayret gösterdi. Birinci Cihan Harbi sırasında Almanya, Türkiye ve Suriye'de bulundu. İngiliz, Fransız ve Rus ordularının bozgunu için her çareye baş vurdu. Tunuslu Salih Şerif ile bütün İslâm dünyasına beyannameler dağıttı. Âlem-i İslâmın esaretten kurtulması için büyük gayretler gösterdi. Davet üzerine yine Türkiye'ye geldi. Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye Telif ve Tedkikat-ı Şer'iyye Encümeni âzası idi. Bu esnada Bediüzzaman Said Nursî'yi tanıdı. Cumhuriyet devrinde de Şer'iyye Vekâleti Tedkikat ve Telifat-ı İslâmiye Heyeti âzası ve reisi oldu. l924'te Mısır'a döndü. Maarif vekâletinde vazife aldı. Genç Müslümanlar Cemiyetinde bulundu. l928'lerde, Mısır'ın El-Ahram gazetesinde çıkan bir yazısıyla alâkalı olarak, ilk devre Erzurum milletvekili Salih Yeşil, Dahiliye Vekili Hilmi Uran'a hitaben l948'de yazdığı bir yazıda şunları ifade ediyordu:

"Şair-i meşhur Âkif Bey merhumun rivayetine nazaran, Mısır'ın en maruf ulemâsından olan ve garbın müteaddit lisan ve felsefesine âşina bulunan üstad-ı âzam Abdülaziz Çaviş'in yirmi küsur sene evvelisi El-Ehram ceridesindeki Said hakkında yazdığı 'Fatînü'l-Asır' başlıklı makalesini okuyan ve kendisiyle bizzat görüşen ilim adamları, bu zatın fıtraten ilmî kudretini ve ilâhî mesleğini takdir edebilirler."

İngiliz Anglikan Kilisesinin İslâm hakkında sorduğu suallere cevaplar vermiş, bu cevapları Anglikan Kilisesine Cevap ismiyle neşredilmiştir.

Necmettin Şahiner, Son Şahitler

 
Üst