Barla’nın Hüzünlü Gülü Bediüzzaman Said Nursi(k.s.)

VEFA

Yeni Üye
Üye
Gülün gülle alınıp satıldığı bir pazarda, gülü sevgi ile tartan, ‘Gül sevdasından dolayı, gül yurduna sürülen bir dava adamının izine düştük Isparta yollarında.’ Dağlarda kar eridikçe, ovasında gül açan bir şehir Isparta. Memleketin dağlarına kar bastırınca “Ben kışta geldim siz baharda geleceksiniz” diyen Bediüzzaman Said Nursi (ks) kendinden sonra gelenlere gül bahçesi bırakmak için dağın karına, boranına aldırmadan, kalemine sarılmış Barla sürgününde.

Ülke meselelerinden kaçıp Van’da Erek Dağı’nda bir mağarada tefekkür alemine dalan Said Nursi, doğudaki Şeyh Said Ayaklanması’na karşı olmasına rağmen, tutuklanarak Erzurum’a, oradan Trabzon’a, oradan Antalya’ya oradan Burdur’a, oradan da Isparta’ya getirilmiştir.
Bediüzzaman’ın sürgüne gönderildiği Isparta’dan izini sürüyoruz. Isparta’da kaldığı iki katlı evi müze haline getirilmiş. Kendisinden kalan eserler burada sergilenmekte. Geride kalan eserlere baktığımızda, Dünya adına hiçbir mala sahip olmadığını görüyoruz. Yamalı elbiseler, demir bir somya, ibrik, çaydanlık, çorap, yorgan ve el yazması eserlerinden başka bir şey yok. Hizmet için kullandığı arabası, tüm sessizliği ile garajda hala bekliyor.
Isparta’nın gülünden ayrılıp, dağların zirvesindeki karları seyrede seyrede Eğirdir’e varıyoruz. Eğirdir ve gölü, sabah gün doğarken karşılıyor bizi. Gölün kenarındaki camide sabah namazına çağıran müezzinin çağrısına uyuyoruz. Güneş, Eğirdir gölünün suları ile vuslatını giderirken, göl kenarında sabah kahvaltısını yapıyoruz. Göle ve uzaktaki başı karlı dağlara uzun uzun bakıyoruz.

Barla Sürgünü, Sürgün Veriyor ..

1926 Şubat’ında Said Nursi Eğirdir’e getirilmiş, burada bir hafta zorunlu misafir edilmiş. Yanına katılan askerlerle, yer yer gölün buzlu olduğu baharın ilk günlerinde tekne ile Barla Kasabasına doğru yola çıkmışlar. Bu tekne yolculuğu, kimileri için sürgün görünse de, Said Nursi için eserlerini yazmak adına bir mektep olmuş. Risale-i Nur Külliyatı’nın dörtte üçü Barla’da yazılmış.
Biz, tekne ile olmasa da Barla’nın yoluna düşüyoruz kara yolundan. Eğirdir Gölü, öteden aldığı güzellikleri sayfa sayfa açıyor bize, her döndüğümüz virajda farklı bir manzara ile karşılaşıyoruz.
Bir yanımız göl, bir yanımız karlı dağ, bir ALLAH dostunu sekiz buçuk sene misafir eden Barla’ya varıyoruz. Sakin bir Anadolu kasabası beklerken, karşımıza Anadolu’nun her yanında Üstad’larının yaşadığı yerleri görmek için gelen yüzlerce insanla karşılaşıyoruz. Tabi dua almak için gelen ziyaretçiler de var aralarında, bizim gibi.
Sürgünde göz altında tutulduğu evine vardığımız zaman, iki katlı iki odalı mütevazı bir köy odası karşılıyor bizi. Evin önünde bir çınar ağacı, ağacın üzerinde Said-i Nursi Hazretlerinin zaman zaman çıkıp eserlerini yazdığı sayvanını görüyoruz.
Çınar ağacının hemen yanında bulunan çeşme, yanık yürekleri ferahlatıyor. Evin çevresinde küçük evlere açılmış dükkanlar, Barla’ya gelenlere Barla hatırası eşyalar satıyor. Gül memleketinde gül üzerine ne varsa, bu küçük evden bozma dükkanlarda bulmak mümkün.
Said-i Nursi’nin kaldığı bu ev çok sade. Ona ait bir ev eşyasına rastlamak mümkün değil. Geriye miras bıraktığı tek şey, binlerce insanın imanına vesile olacak Risale-i Nur Külliyatı olarak adlandırılan eserleri.
Said-i Nursi’nin (ks) Barla’da kaldığı evin biraz aşağısında ‘Cennet Bahçesi’ olarak adlandırılan bir bahçe var. Bahçe, ülkenin her yöresinden talebelerinin (şakird) getirdiği ağaçlar dikilerek oluşturulmuş. Burada kitaplarının bir kısmını yazmış, bir kısmını talebelerine yazdırmıştır.
Bediüzzaman Said Nursi “Güzel gören güzel düşünür” fikrini görüşlerinin başına koyması, ona Nur yolunu açmıştır. Sürgün; bazıları için bunalım, tükenme, sıkıntı olurken, Nursi Hz. için kitaplarını yazdığı, kararan yüreklere nur huzmeleri serptiği bir ilham mekanı olmuş.
Barla’ya varmışken, Üstad’a hizmet etmiş, yanında talebelik yapmış dostlarının mezarlarını da ziyaret ediyoruz.
Barla Mezarlığı uzaktan Eğirdir Gölü’ne bakmakta. Üstada hizmet etmiş kimseler, mezarlığın göle bakan tarafına defnedilmişler. Said-i Nursi’nin de burada bir yere defnedilmek isteği olmuş. Ancak mezarının bilinmemesini de vasiyet etmiş.

O’ndan Geriye Kalan Boş Bir Mezar

Şanlıurfa’da (23 mart 1960) hayatını kaybedince, Halilürrahman’a defnedilen Üstad, halkın büyük ilgi göstermesi üzerine, bir gece kabrinden askerler tarafından çıkartılıp uçakla Isparta’ya götürülür. Isparta’da nereye defnedildiği bilinmemektedir.
Ancak Barla Mezarlığı’nda talebelerinin mezarının bulunduğu yerde, adı yazılmamış boş bir mezar var. Bazıları mezarının burası olabileceğini, bazıları da buranın ona ayrılmış simgesel bir mezar yeri olduğunu belirtmekte.
Yıllarca dinini anlatmaktan başka dava edinmeyen Said-i Nursi Hazretlerinin dikili bir mezar taşının da bulunmaması manidardır.
Eğirdir Gölü’ne uzaktan bakıp, ötelere Fatihalar gönderiyoruz. Şaşalı mezarların içinde günahları ile yatan nice Nemrutları, Firavunları hatırlayıp olmayan bir mezar taşına not düşüyoruz.
Gül açar bağda, bahçede, Gülistan’da
Güller içinde solmaz bir gül bırakıyoruz Barla’da

Tefekkür Zirvesi; Çam Dağı

Yolumuz burada bitmiyor, Barla’ya yaya yürüyüşüyle dört saat çeken Çamdağı’nın yolunu tutuyoruz. Said Nursi’nin talebeleri, yüreklerindeki nurla, Üstad’ın her gün gidip geldiği yolu takip ederek gidiyorlar Çam Dağı’na.
Biz aracımızla düşüyoruz Çam Dağı’nın yoluna. Yol, Eğirdir Gölü’nden yaklaşık 13 km. Yolun bir kısmını yaya yürüyoruz. Bir kısmını araçla geçiyoruz. Dağın en zirvesine çıkıyoruz, her yerde çam kokusu var. Karşı tepede karlar hala erimemiş. Eğirdir gölü ayaklar altında mavi ve bir o kadar duru.
Eserleri incelediğinde, Bediüzzaman’ın kitaplarında işlediği konuları doğadan örnekler vererek açıkladığı görülür. Bunun en belirgin sebebinin Çamdağı’nın bu muhteşem manzarası olduğunu anlayabiliyoruz.
Bediüzzaman’ın tefekkür ederken üzerine çıktığı meşhur katran ağacını görüyoruz. O civarda o ağaçtan başka katran ağacı olmaması dikkat çekiyor.
Kimler tarafından kesildiği bilinmeyen katran ağacı, bir kış günü özel olarak kesilmiş. Her şeyin simgeselleştiği dünyada Bediüzzaman’ın nur yolunun müdavimleri, Üstad’larının kesilen Katran Ağacı’nın hemen yanına, yeni bir katran fidan dikmişler.
Dikilen ağaç büyür mü, yeni bir sürgünde, yeni bir Bediüzzaman yetişir mi bilinmez ama Çam Dağı’ndan bakınca, zirvelerde kar olsa da her yana baharın geldiği görülüyor.
Nasıl Gidilir?
Isparta’dan Eğirdir ilçesine oradan da Barla’ya geçilir. Çam Dağı’na çıkmak isteyenler, Barla’dan Çamdağı’na patika yoldan, ortalama iki saatte gidebilecekleri gibi, Barla’dan biraz ilerde bulunan stabilize yoldan araçla da çıkabilirler. Çam Dağı’na çıkacakların, yanlarında su bulundurmaları tavsiye edilir.

SAİD-İ NURSİ KİMDİR?

1876′da Bitlis’in Hizan kazâsına bağlı İsparit nâhiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiş, 23 Mart 1960′da Şanlıurfa’da Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Nur risalelerini yazmaya başladığı 1926’ya kadar kendini “Eski Said” olarak görür. Daha sonra “Yeni Said” dönemi başlar. 9 yaşında din eğitimine başlayan, 21 yaşındayken “Bediüzzaman” (çağın güzelliği) ismini zekası ve ilminden dolayı almıştır.
Birinci Dünya Savaşının patlak verdiği günlerde Van’da bulunan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teşkil ederek cepheye koşmuştur. Vatan müdâfaasında çok büyük hizmeti geçmiş; savaşta bir çok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlis müdâfaası sırasında yaralanarak esir düşmüştür. Yaklaşık üç yıl Rusya’da esâret hayatı yaşadıktan sonra Varşova, Viyana ve Sofya yoluyla İstanbul’a dönmüştür.
İslam’ın geleceğinin eğitimde olduğunu gören Nursi; II.Abdülhamit’e başvurarak Van’da bir üniversite kurmasını istedi. Ancak kendisini akıl hastanesinde buldu. O da Selanik’e gidip İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişki kurdu.
İttihatçılardan uzaklaşıp İttihadı Muhammedi partisinin kurucuları arasında yer alan Said Nursi, 31 Mart Olayı’na karışmaktan idamla yargılanıp beraat etti. Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1925’teki Şeyh Said isyanı nedeniyle hakkında soruşturma açılan, ardından Isparta’nın Barla nahiyesine sürülen Said Nursi için artık yeni bir dönem başladı.
Peş peşe gelen sürgünlere, mahkemelere rağmen Said Nursi, politikaya fazla bulaşmamaya çalışıp, kendini halkın, kaybolmaya yüz tuttuğunu düşündüğü imanını yeniden kuvvetlendirmeye adadı. Bunun sonucunda Risale-i Nur külliyatı ortaya çıktı.
Said Nursi 23 Mart 1960’ta Urfa’da hayatını kaybetti. Halilürrahman Camii’nin bahçesine defnedildi. Kabrine halkın büyük ilgi göstermesinden korkan 27 mayıs 1960 darbe yönetimi, onun naaşını alıp askeri bir uçakla Isparta’ya götürdü. O gün bugündür kabrinin nerede olduğunu çok az kişi bilmektedir.

BEDİÜZZAMAN’IN HARİKA HALLERİNDEN…

• Matematiğe dair bir kitap yazdığını ve 27.dereceden denklem çözümleri yapabildiğini…
• 1907’de İstanbul’da kaldığı otelin kapısına “Burada her suale cevap verilir ama sual sorulmaz” yazdırdığını…
• Mardin’den kendisini götüren askerlere namaz vakti geldiğinde kelepçelerin çözülmesini istediğinde bu isteği kabul edilmeyince “Bismillah” deyip kelepçeleri çözdüğünü… Bunu nasıl yaptığını soranlara da “Bu namazın kerametidir” dediğini…
• Said Nursi ismindeki “Nursi “kelimesi doğduğu Nurs köyünden gelir. Eserlerine de Risale-i Nur denilmiştir. Annesinin adı da Nuriye’dir.
• Annesi Nuriye Hanım’ın O’nu abdestsiz emzirmediğini…
• Yediği yemeğin taneciklerini yardımlaşmayı sevdikleri ve Cumhuriyetçi oldukları için karıncalara verdiğini
• 1922 yılında Ankara’ya geldiğini ve Millet Meclisinin kendisini resmi tören ile karşıladığını…
Ve daha bir çok üstün özelliklerinden dolayı, daha gençlik yıllarında, zamanın alimleri tarafından, kendisine ‘Zamanın harikası’ anlamına gelen ‘Bediüzzaman’ lakabının verildiğini… BİLİYOR MUYDUNUZ?

NURLU SÖZLER’İNDEN

“Elde Kur’ân gibi bir mucize-i bâki varken, başka burhan [delil] aramak aklıma zâid [gereksiz] görünür. Elde Kur’ân gibi bir burhan-ı hakikat varken, münkirleri ilzam [susturmak] için gönlüme sıklet [ağırlık] mi gelir?” (Sözler, s, 365)
“Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette O’na itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi [doğru olanı] ve en kısası, bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği (Ehl-i Sünnet) yoludur.” (Lem’alar, s, 52)
“Marîz [hastalıklı] bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur’andır.” (Kur’an’a uymaktır). (Mektubat, s, 468)
“Azametli, bahtsız bir kıt’anın; [Asya’nın] şanlı, talihsiz bir devletin; [Osmanlı] değerli, sahipsiz bir kavmin reçetesi, İttihad-ı İslâm’dır [İslam birliği].” (Mektubat, s, 468)
“Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise her şey dosttur.
Yârân istersen Kur’ân yeter. Evet, ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını [yaşadıkları olayları] seyredip ünsiyet (yakınlık) eder. Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur. Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider. Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan [dünya sevgisinden] kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır.” (Mektubat, s, 282)

“ÜMİTVAR OLUNUZ. ŞU İSTİKBAL İNKİLABATI İÇİNDE EN YÜKSEK GÜR SADA, İSLAM’IN SADASI OLACAKTIR…”

Gülistan Dergisi

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
Güllerin Efendisi'nin izinden giden bir gülü anlatmışsınız Allah Razı Olsun. :gül:
 
Üst