"B" harfiyle başlayan atasözleri

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Baba koruk (ekşi elma, erik) yer, oğlunun dişi kamaşır.
Bir babanın yaptığı kötü iş, sürekli tekrarladığı uygunsuz hareketler hernedense aileye yüklenmeye çalışılır. Toplum içinde de bunun sıkıntısını en çok,çocuk çeker; en çok o, güç duruma düşer.

Baba malı tez tükenir, evlât gerek kazana.
Çoklukla insanlar bir emek vererek kazanmadıkları malın değerini pek bilmezler,meğer ki bu baba malı ola. Babadan kalan mal, mülk ya da para hazır olduğu,değeri de pek bilinmediği için kolay ve çabuk harcanır; tez biter. Bu bakımdanbabadan kalan mirasa güvenip çalışmamak, bir kazanç yolu tutmamak son derecesakıncalıdır. Kişilik sahibi olan kimse ise baba malına güvenmez, alın teridökerek kazanmaya çalışır, kazandığının değerini de bilir, ona sahip çıkar,dolayısıyla onu dikkatle harcar.

Baca eğri de olsa duman doğru çıkar.
Dürüst, doğru, iyi ve güzel vasıflarını doğuştan getiren insan, ne denli bozuk,elverişsiz ortamlarda bulunursa bulunsun niteliklerini kaybetmeyip korur. Budurum nesneler için de geçerlidir.

Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun (Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzünolsun).
Bir bağın bağ olması için gereken bakım gösterilmelidir. Üzümler zamanındabudanmalı, gübrelenmeli, çapalanmalı ve sulanmalıdır. Bu yapılmazsa o bağdanistenilen üzüm alınamaz. Bu da bize gösteriyor ki emekle üzüm arasında sıkı birilişki var. Bir kişi bir şeyden verim bekliyor, fayda temin etmek istiyorsagereken çabayı göstermeli; gerekli harcamalardan kaçmamalı, o şeye iyibakmalıdır. Aksi takdirde o şeyden yararlanmaya yüzü olmaz.

Bağla atını, ısmarla Hakk`a.
Hayvanların bir yerde durmaları isteniyorsa onları mutlaka bağlamak gerekir. Budurum at için de geçerlidir. Eğer onu başı boş bırakırsak oradan uzaklaşıpkaybolabilir, başına türlü hâl gelebilir. Bunun gibi pek çok şeyde önce tedbiralınmalı, sonra da Allah`a havale etmeliyiz. Kısacası önce tedbir, sonratevekkül her işte kural olmalıdır.

Bağlı koyun yerinde otlar.
Nasıl ki bağlı koyun, bağlı olduğu ipin izin verdiği sınırların dışına çıkıpotlayamıyorsa, kimi insanlar da ellerinde olan imkânın dışına çıkıp işgöremezler; ellerindeki imkân ne kadarsa o kadar başarılı olurlar. Fazlaimkânlara kavuşmak, becerikli insanların daha verimli ve başarılı olmalarınakapı aralar. Bu sebeple onlara gerekli olan imkân ve fırsat verilmelidir.

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.
İster bağ, ister iş yeri, isterse bir eşya olsun, ona gerekli bakımıgösterirsek beklediğimiz faydaya kavuşuruz. Bir bağa bakmaz, onu çapalamaz,budamasını yapmaz, yabancı otlardan temizlemez ve gübrelemezsek bir zaman sonraonu dağa, verimsiz bir yere dönmüş görebiliriz. Bakımı olmayan bir iş yeri, bireşya için de durum bundan farklı değildir.
Bakımdan uzak tutulmuş bir iş yerinde düzen gözetilmezse aksaklıklar giderekbüyür, önü alınamaz olur, sonunda iş yeri iflasın eşiğine gelebilir. Bireşyanın bozuk, kırık, eksik bir yanı yerinde ve zamanında giderilmezse, o eşyabir süre sonra kullanılamayacak hâle gelir. Unutulmamalıdır ki, bakılan veonarılan şeyler ancak yararlanılacak şeyler olarak ortada kalır.

Bakmakla usta olunsa, köpekler (kediler) kasap olurdu.
Öğrenmenin esası denemeye ve yapmaya dayanır. Bir şey, başkasının yaptığı işebakılarak öğrenilemez. Eğer bilgi ve becerinin de kazanılmasının yapmayadayandığı düşünülürse, bir işin öğrenilmesinin seyretmeye değil, bizzatdenemeye ve o iş üzerinde çalışmaya bağlı olduğu daha açıkça görülür. Ustalıkda ancak böyle elde edilir.

Bal bal demekle ağız tatlanmaz.
Bir şeyin yalnızca adını etmekle, onun hakkında tatlı sözler söylemekle o şeyekavuşulmaz. Önemli olan gerekli girişimlerde bulunup onu ele geçirmek içinuğraş vermektir.
Balık ağa girdikten sonra aklı başına gelir.
Çoklukla düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan işe kalkışan insan, buihtiyatsızlığı sebebiyle bir felâkete düştükten sonra aklını başına toplar;kendine gelip uyanır. Ama dövünmesi, çırpınması bir fayda vermez; çünkü işişten geçmiş olur
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Balık baştan avlanır.
Bir yeri yöneten oraya hâkim demektir. Eğer bir yeri ele geçirmek istiyorsan,oranın hâkimi olan yöneticileri ele geçirmen yeter.

Balık baştan kokar.
Gerek bir aile, gerek bir topluluk ve gerekse bir ülkede baştaki yöneticilerinniyetleri ve tutumları bozuksa o yerdeki her şey de bozuk ve düzensiz olur.Ortada değerini koruyan bir şey kalmaz.
Balın olsun tek, sinek Bağdat`tan gelir.
1. Yeter ki malın, mülkün ve paran olsun; ondan faydalanmak isteyen pek çokkimse olduğuna, hatta bunlardan kimilerinin çok uzaklardan geldiğine bile şahitolacaksın. 2. Kıymetli bir malın mı var? Kaygılanma, onun müşterisi enindesonunda mutlaka çıkıp gelir.

Balta değmedik (girmedik) ağaç (orman) olmaz.
Hayat öyle çetrefilli bir yoldur ki, zorluk, felâket ve acılarla karşılaşmayan,bir zarar görmeyen kimse yoktur.

Bal tutan parmağını yalar.
Başkalarına yararı dokunan yerlerde çalışan, onlara iyi ve güzel şeylerisunmakla görevli bulunan kimse, ürettiğinden ya da dağıttığından kendisi defaydalanır. Genellikle bu tutum da hoş görülmeye çalışılır. Çünkü o göreviyapan bunu hak ediyor kanaati yaygın hâle gelmiştir.

Bana benden her ne olursa, başım rahat bulur dilim susarsa.
1. Hemen her kişi kendi geleceğini kendisi hazırlar. Kendisine gelecekzararların ya da faydaların tümü onun tutumuna bağlıdır, her şeyin sorumlusu oolur. 2. Ne söylediğini bilmeyen, sözlerinin onu nereye ulaştıracağını hesapetmeyen, lüzumsuz ve çok konuşan kimse, dili yüzünden çeşitli zararlara uğrar.Aksine diline bir çeki düzen veren, susmasını bilen ve ancak gerektiği yerdekonuşan kimseler bu belâlardan uzak olur.

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.
Bazı bencil, çıkarcı kimseler vardır ki, onlar, sırf kendilerine zarar vermiyordiye kötülük yapan kimselere engel olmazlar. Onların başkalarına kötülükyapmalarına, bu kötülüklerinin bütün bir toplumu zarara uğratmalarına ses dahiçıkarmazlar; onlara dokunmamaya çalışırlar. Oysa bu tavır son derece yanlıştır.Yalnız kendimizi değil, toplumun diğer bireylerini de düşünmek zorundayız. Banane demek, nemelâzımcı olmak toplumun dirlik ve düzenliğini temelden bozacak birharekete yol açar.

Baskın basanındır.
Kim ki savaşta düşmanını gafil avlayıp fırsat vermeden hücum ederse, zaferielde eder; savaşı kazanır.
Baskısız (çivisiz) yongayı (tahtayı) yel (el) alır, sahipsiz tarlayı sel alır.
1. İyi korunmayan araç ve gereçler çabuk yıpranır; sahiplenilmeyen mallar eldengider, onlara başkaları sahip çıkar. 2. Çocukların ya da gençlerin denetiminive gözetimini iyi yapmalı; aksi takdirde onlar kötü yollara düşebilir, zararlıalışkanlıkların tutsağı olabilirler. Bunların yanında aile ile bağları kopupilişkileri tamamen kesilebilir.

Başa gelen çekilir.
Ne kadar istersek isteyelim kimi felâketleri, kötü durumları önleyemeyiz;üstümüze çöken acılara katlanmaktan başka bir şey gelmez elimizden. Bu durumdayapılacak tek şey sabırlı olmak, sıkıntılara katlanmayı bilmektir.

Başa gelmeyince bilinmez.
İnsan başkalarının uğradığı felâketlerin, dertlerin ne denli acı olduğunugerektiği gibi idrak edemez. Ne zaman ki benzer bir olayla karşılaşır ve acıyıtadar, işte o zaman anlar.

Baş başa bağlı, baş da şeriata.
Bulunduğumuz yerdeki yöneticiler, bir üst yöneticiye; üst yönetici ise en üstyöneticiye; o da şeriata, yani Cenab-ı Hakk`ın koymuş olduğu kanunlarabağlıdır. İnsanların başına buyruk hareket etmeleri böylelikle önlenir, birsorumluluk zinciri oluşturulur. Alttakiler üsttekilere, üsttekiler de şeriatekarşı sorumlu olurlar. Bu durum toplumların genel düzenini sağlamış olur. Ancakgünümüzde bu sorumluluk bağı şeriatla değil, lâik kanunlarla sağlanmayaçalışılmaktadır.

Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz.
Bir insanın gücü sınırlıdır, tek başına her işi yapamaz. Kimi zor işleriyapması için de başka insanların gücüne, işbirliğine ihtiyaç duyar. Güçlerbirleştirilince zor işlerin yapılması da kolaylaşır. Çünkü birlikten kuvvetdoğar
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Baş dille tartılır.
Kişilerin ne kadar akıllı, ne kadar düşünceli oldukları söyledikleri sözlerleölçülür. Çünkü konuşmaların tutarlı ve yerinde olup olmaması böyle bir ölçümiçin en elverişli yolların başında gelir.

Başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinde taşısın.
Bir işin yapılmasını tecrübesiz, beceriksiz, ustalığı olmayan kişilere teslimeden, meydana gelebilecek zararlara katlanmaya da hazır olmalıdır.

Baş kes, yaş kesme.
Tabiatı zengin kılan, bir yeri yaşanılacak hâle getiren unsurların başında ağaçgelir. Hayatımız için yararları o kadar çoktur ki, yaş bir ağaç kesmek, birinsan öldürmek gibidir.

Baş nereye giderse ayak da oraya gider.
1. Küçükler çoklukla büyükleri taklit ederler. Onlara özenir, onlarınyaptıklarını yapmaya çalışırlar. 2. Bir ülkede iş başında bulunanlar, bir işyerini yönetenler nasıl hareket edip bir yol izlerlerse, yönetilenler de onlargibi davranıp onları takip ederler.

Baz bazla, kaz kazla, kel tavuk topal horozla.
Bir kimse, kendi niteliğine uyan, kendine denk olan, kendine benzeyenkimselerle beraber olur, arkadaşlık eder, düşüp kalkar.

Bedava sirke baldan tatlıdır.
Emek verilmeden, karşılığı ödenmeden ele geçirilen şeylerin kıymeti ne kadardüşük olursa olsun kişinin pek hoşuna gider.

Belâ geliyorum demez.
Hayat inişli çıkışlı bir yoldur. İnsanın karşısına neyi, ne zaman çıkaracağıhiç bilinmez. İnsan bir anda, hiç umulmadık bir zamanda kötülüklerle,felâketlerle karşı karşıya kalabilir. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamakgerekir.

Beleş atın dişine (yaşına, yularına, dizginine) bakılmaz.
Bir çaba, bir emek harcanmadan, bedava elde edilen şeyler insana oldukça hoşgelir. Bu sebeple bir kusuru, bir eksiği var mı diye bakılmaz; güzel olupolmadığı aranmaz, niteliklerine pek dikkat edilmez.

Besle, büyük danayı; tanımasın anayı.
Anne ve babalar çocukların sağlıklı büyümeleri, iyi bir eğitim görmeleri içinher türlü zorluğa katlanırlar. Ama buna karşılık çocuklarından umduklarınıbulamazlar. Çocuklar kendilerine karşı gerekli saygı ve sevgiyi göstermezler,hayırsız olurlar, onların değerini bilmezler, onları tanımazlar. Dolayısıyla daanne ve babanın emeklerine karşı nankörlük etmiş olurlar.

Besle kargayı, oysun gözünü.
Kimi nankör, kötü niyetli, sütü bozuk kimseler vardır ki, hiç de lâyıkolmadıkları hâlde sen onlara iyilik yaparsın, onlar da sana fenalıkla karşılıkverirler.

Beş parmağın beşi bir değil (olmaz).
Bir eldeki parmakların kimisi uzun, kimisi de kısadır. Bunun gibi biranne-babadan olmuş, aynı çatı altında yetişmiş kardeşlerin de fiziksel veruhsal yapıları birbirinden farklıdır. Huyları, becerileri, karakterleribirbirine benzemez. Bu durum toplumdaki diğer insanlar için de söz konusudur,onlar da birbirlerinden çeşitli nitelikleriyle ayrılırlar.

Beterin beteri vardır.
Kötü bir duruma düştüğümüzde, bir belâ ile karşılaştığımızda bundan kötüsü deolamaz diye düşünmemeli; daha da kötüsünün olabileceğini aklımızdan çıkarmadangereken sabrı göstermeli, Allah`a sığınmalıyız.

Bıçağı kestiren kendi yüzü suyu, insanı sevdiren kendi huyu.
İyi su verilmiş çelikten yapılan, ustalıkla bilenen bıçak dayanıklı ve keskinolur; bu da onun değerini artırır. Kişileri değerli, sevimli kılan da huygüzelliğidir. Geçimsiz, huysuz kimseler toplumca sevilmezler.

Bıçak sapını kesmez.
Bıçağı bıçak yapan demir kısmı ile sap kısmıdır. Demir kısmı, saplı kısmınailişemez. Ama başka bıçakların saplarına ilişip zarar verebilir. Bunun gibiinsanlar da çok yakınlarına, anne-baba-evlâtlarına ve diğer akrabalarına kolaykolay zarar veremez. Aralarında onları bütünleyen, birbirlerine bağlayan birkan, bir sevgi bağı vardır
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Bıçak yarası geçer (onulur),dil yarası geçmez (onulmaz).
Bıçak ya da herhangi bir silâhın açtığı yara bir süre sonra iyileşir, vücutçaonulur. Ama dilden çıkan kötü ve acı sözlerin gönülde açtığı yara, bıraktığıizi kolay kolay kapanmaz; her hatırlamada yeniden açılır, insana üzüntü verir.

Bilen bilir, bilmeyen aslı var sanır.
İnsan bir şeyi duymuşsa, o ancak bir söylentidir; doğruluğu belirsiz,gerçekliği de şüphe götürür. Ancak insanlar söylentilerin bu yanına bakmazlar, duyduklarınıbaşkalarına aktarıp dedikodu yaparlar. Konuşulan bir olayın aslının olupolmadığını ancak gören bilir, görmeyen ama söylenenleri duyanlar isededikoduları gerçekmiş gibi kabul ederler.

Bilinmedik aş ya karın ağrıtır, ya baş.
Anlamadığımız, daha önce denemediğimiz, iç yüzünü bilmediğimiz bir iş yapmayakalkışmak akıl kârı değildir. Çünkü tanışık olmadığımız bu işin başımıza işaçması, bize zarar vermesi kuvvetle muhtemeldir. Bunun için bir işe girişirkendikkatli olmak zorundayız.

Bilmemek ayıp değil, sormamak (öğrenmemek) ayıp.
İnsan hayatı için bilgi oldukça önemlidir. Ne ki insan her şeyi bilmez.Bilmesine de imkân yoktur. İnsanın her şeyi bilmemesi doğaldır. Bununutanılacak bir yanı da yoktur. Ancak imkân varken bilmediklerini sorup öğrenmemesi,biliyorum tavrıyla bir işe girişmesi son derece sakıncalıdır ve kusurludur.Çünkü yanlış bir yola saparak hem kendine, hem de başkalarına zarar verebilir.

Bin bilsen de bir bilene danış.
Herkes eşit bilgiye sahip değildir. Çok iyi bildiğimizi sandığımız konununbilmediğimiz bir yanı olabilir, o konuyu bizden daha iyi bilenler de çıkabilir.Bu yüzden bir işe kalkışmadan önce bu gibi kimselere danışmalı, onların bilgive tecrübelerinden yararlanmalıyız. Eksiğimizi ancak böyle giderebilir,yanlışımızdan ancak böyle kurtulabilir, iyi bir sonuca da ancak böylekavuşabiliriz.

Bin dost az, bir düşman çok.
Sıkıntılı bir anımızda, kötü bir günümüzde hemen yardımımıza koşan, daimaiyiliğimizi isteyen dostlarımızdır. Derdimizi onlarla unutur, mutluluğu onlarlatadarız. Onlardan zarar değil, yalnızca fayda görürüz. Bu sebeple ne kadar çokolurlarsa, bizim için o kadar iyidir. Ama düşmanımız olan yalnızca bizimkötülüğümüzü ister, bir tane de olsa onun varlığı bizi rahatsız eder.

Bin merak bir borç ödemez.
Ne denli kaygı içinde olursan ol, bunun borcunun ödenmesinde hiçbir yararıyoktur. Tasalanmayı bırakıp borcunu ödemek için çaba harcamalı, yollararamalısın.

Bin nasihatten bir musibet yeğdir.
Yanlış bir yol tutmuş kimi insanlar vardır ki, onlara ne kadar çok öğütverirsen ver, tuttukları yanlış yoldan onları çevirmekte bu öğütler bir faydatemin etmez. Ama takip ettiği yanlış yolda başına gelen bir felâket, onu doğruyola getirmekte daha etkili olur. Çünkü kötü tecrübelerin öğretme gücü oldukçabüyüktür.

Bin ölçüp bir biçmeli.
En basitinden en zoruna, yapmaya çalıştığımız işin bütün ayrıntılarını öncedendüşünmeli; gerekli ölçümleri yapmalı, sonucu iyi hesaplamalı, sonra işegirişmeliyiz. Yoksa istemediğimiz bir zararın ortaya çıkmasından duyacağımızpişmanlık fayda etmez.

Bin tasa (kaygı) bir borç ödemez.
Çok tasalanmak ve üzülmekle borçtan kurtulunamaz. Çünkü borç durduğu yerdeödenmez. Borcu ödemek için bir şeyler yapmalı, harekete geçip çalışmalı, kimiçıkış yolları aranmalıdır.

Bir adama kırk gün deli desen deli olur.
İnsana yapılan sürekli telkinler sonunda bir neticeye ulaşmak mümkündür. Çünküinsan etkilenen bir varlıktır. Birtakım iyi ya da kötü duygular, düşünceler veinançların sürekli telkin edilmesiyle insanlar biçimlendirilipyönlendirilebilirler.

Bir adamın adı çıkacağına canı çıksın.
Toplumun bir kişi hakkında verdiği yargı öyle kolay kolay değişmez. Toplumkişiyi nasıl nitelemişse, kişi o niteliğiyle tanınır. Adı bir kere kötüye çıkankişi, iyi de olsa toplumun bu yargısının önüne geçemez. Adına sürülen bu lekeonun yakasını bırakmaz. Nereye gitse bu leke yüzüne vurulur, itilip kakılır,sıkıntılar içinde kalır. Böyle yaşamak kişi için
ölmekten daha iyidir
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Bir ağızdan çıkar bin ağızayayılır.
Bir sırrın yayılması istenmiyorsa, kimseye söylenmemelidir. Sır ağızdan çıktımı hemen yayılır, gizli kalmasını önlemek çok zordur. Çünkü insanın merak vededikoduya eğilimi vardır. Bu eğilim sır olan şeyin dilden dile dolaşmasına,toplum içinde yayılmasına yol açar.

Bir ahırda at da bulunur, eşek de.
Bir toplumda iyi, yararlı ve güzel işler yapanlar bulunduğu gibi kötü, yararsızve çirkin işler yapan insanlar da bulunabilir.

Bir başa bir göz yeter.
Ne kadar çok malı olsa da insan yine de elde etmek ister, geleni geri çevirmekistemez. Oysa insan hayatta ihtiraslı olmamalı, ihtiyacından fazlasınıdüşünmemelidir. Kanaatkâr olan kimseler ihtiyaçları kadar olanı yeter görürler.

Bir bulutla kış olmaz (Bir çiçekle yaz gelmez).
1. Önemli bir durumun netlik kazanması için küçük, önemsiz belirtilerin varlığıyeterli değildir. 2. Güzel ve hoş da olsa, küçük bir değeri elde etmeklemutluluk tam anlamıyla yakalanmış sayılmaz.

Bir çöplükte iki horoz ötmez.
Bir toplumda iki baş, bir iş yerinde iki yönetici olmaz. Olursa aralarındakıskançlık, çekememezlik yüzünden anlaşmazlık çıkar; fikir ayrılığına düşerler;biri diğerini yok etmeye, bulunduğu yere tek baş olmaya çalışır. Bu çatışmasonunda güçlü kalır, güçsüz gider. Bu da az şeye mal olmaz.

Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
1. Aklî dengesini yitirmiş kimi insanların yaptıkları öyle işler vardır ki,bunu akıllı insanlar bir araya gelse ne yorumlayabilir, ne de çözebilirler. 2.Kimi zaman bir insan öyle delice bir iş yapar ve zarara yol açar ki, pek çokakıllı kimse bir araya gelir ama bu zararı gideremez; işi de düzeltemez.

Bir (sağ) elinin verdiğini öbür (sol) elin görmesin.
Yardım yapmak bir insanlık görevi, dinî bir emirdir. Ancak bunu yapmanın da biryolu yordamı vardır. Yoksula yardım ederken insanın amacı kendini gösteripövünmek değil, görevini ve sorumluluğunu yerine getirmektir. Bu bakımdanyoksulları inciten gösterişlerden kaçınmak; kimsenin haberi, hatta enyakınların bile haberi olmadan yardım yapmak gereklidir. Yoksa tersine birhareket yardım edilen kimseyi mahcup duruma düşürür, yapılan iyilik de iyilikolmaktan
çıkar.

Bir elin nesi var iki elin sesi var.
İnsanın gücü sınırlıdır. Bunun için büyük işlerin üstesinden tek başınagelemez. Bu tür işleri başarabilmek için başkalarıyla işbirliğine, dayanışmayagirer. Güçleri birleştirerek zor işlerin altından böylelikle kalkar.
Bir evde düzen olunca düzenbaz olmaz.
Eğer bir ailenin hemen bütün fertleri arasında bir uyum, bir anlaşma,karşılıklı sevgi ve hoşgörü varsa, o ailede düzen de var demektir. Dolayısıylaailenin huzurunu kaçıracak bir kimsenin bu ailede barınması da mümkün değildir.

Bir göz ağlarken öbür göz gülmez.
Aile fertleri birbirine kan ve akrabalık bağlarıyla bağlıdırlar. Onlar birvücudun azaları gibidirler. Dolayısıyla ailenin bir ferdine gelen zarar, bütünaile fertlerine gelmiş gibidir. Hemen hepsi de aynı ölçüde üzüntü çekerler.

Bir günlük beylik, beyliktir.
İnsanlar her zaman arzu ettikleri nimetlere kavuşup bunun sefasını süremezler.Bu sebeple çok kısa bir süre içinde de olsa, çevresindekilerden daha üstün,dertlerden uzak ve arzu ettiği biçimde bir an yaşamak o kişi için güzel birşeydir.

Bir insanı tanımak için ya alış veriş etmeli, ya yola gitmeli.
Ortak bir işe girmeden insanların gerçek yüzünü anlamak oldukça zordur. Alışveriş etmek, onları tanımak bakımından önemli ölçüttür. Çünkü alış veriş birşeye sahiplenmeyi gerekli kıldığı için kişinin çıkarcı yönünü bütünçıplaklığıyla ortaya koyar. Yolculuk ise fedakârlığı, cesareti, mertliğigerektirir; dolayısıyla yolculukta karşılaşılan zorluklar sebebiyle ortaya konandavranışlar kişilerin niteliklerini belirgin kılar
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Biri yer, biri bakar; kıyametondan kopar.
Bir toplumun sahip olduğu varlıklardan her fert bir adalet çerçevesi içindeyararlanmalıdır. Eğer böyle olmaz, adaletli davranılıp hak gözetilmez, sadecebir kısım insanların yararlanmasına göz yumulup diğer insanların yararlanmasınafırsat verilmezse kargaşa çıkar; kavga baş gösterir, toplumdaki sosyal barışzedelenir, düzen bozulur, insanlar birbirlerine düşer.

Bir koyundan iki post çıkmaz.
Bir iş, nesne ya da insandan temin edilecek faydanın bir ölçüsü, bir sınırvardır. Alınabilecek alındıktan sonra, onlardan bir kez daha verim istemek,onları bu konuda zorlamak doğru değildir. Bu davranışın devamı insanı yanlışbir yola götürüp zarara sokabilir.

Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur (vardır).
Yalancı, düzenbaz, iffetsiz bir kimse sadece kendi çevresine zarar vermeklekalmaz; kötülüklerini daha geniş çevrelere de taşır. Kendinin, yakınlarının,çevresinin ve daha geniş muhitlerin adını lekeler; bu leke gittikçe yayılır.

Bir mıh bir nal kurtarır, bir nal bir at kurtarır.
Küçük ve kıymetsiz gördüğümüz şeyler zaman gelir çok önem kazanır ve büyük işgörebilir. Küçük bir somun parçası yüzünden bir dikiş makinesinin çalışmaması,işlerin yatması mümkündür. Bu sebeple herhangi bir nesne, iş ya da olayı küçükgörmeyip önemle ele almak gereklidir.

Bir selâm bin hatır yapar.
Dinimizin bir emri olan selâm, bir bilgi ve sevgi belirtisidir. Dolayısıylagönül kazanmanın önemli bir anahtarıdır. Yakınlarımıza, arkadaşlarımıza, hattayabancılara bile vereceğimiz selâm onlarla aramızda bir yakınlığın doğmasınayol açar; gönülleri birbirine yaklaştırır. Bu sebeple selâmlaşmayı ihmaletmemek gereklidir.

Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge, üçüncüde ele geçersin çekirge.
Bir suçu işleyebilir, kanunsuz bir işi yapabilir ve yakalanmayabilirsin. Hattabunu birkaç kez de başarabilirsin. Ama bu böyle devam etmez, eninde sonundayakayı ele verirsin.

Bir sürçen atın başı kesilmez.
Kusursuz insan olmaz. Hemen her insan bir yanlışlık yapabilir. Bu bakımdansürekli iyi iş yapan, doğru yoldan çıkmayan, kişiliğini her yönüyle kanıtlamışolan bir kimseyi, bir kez hata yaptı diye gözden çıkarmak, olumsuzlamak vecezalandırmak doğru değildir. Yapılacak şey, yalnızca uyarıda bulunmakolmalıdır.

Bir şeyin önüne bakma, sonuna bak.
Kimi işler vardır ki iyi başlamamış ama iyi sonuç vermiştir. Üstelik başlamışbir işte geri dönmek de zordur. Bu sebeple bize düşen yolumuza azimle devametmek, gereken çabayı göstermek, işi lâyıkıyla yapmaya çalışmaktır.

Bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden.
Kimi insanlar vardır ki dedikleriyle yaptıkları birbirine uymaz. Kimi isteksizgörünüp “yemem” diyen insanların isteklilerden daha çok yedikleri, kimihevessiz görünüp “kalamam” diyen insanların da diğerlerinden daha çokoturdukları, hatta yatıya kaldıkları bile görülmüştür.

Bitli (kurtlu, çürük) baklanın kör alıcısı olur.
Değersiz, işe yaramaz, kötü şeylerin de müşterisi olur. Onları kimilerianlamadığı, kalitesini bilmediği için alır; kimileri de kendileri bakımındanbizim kavrayamadığımız bir değer ifade ettiği için alır.

Boğaz dokuz (kırk) boğumdur (boğa boğa söyler).
Bir sözü düşünüp taşınmadan, içimizden geçirmeden, kendi kendimize ölçüptartmadan, doğuracağı sonuçları hesaplamadan, düzeltmeden söylememeliyiz. Olaki istemediğimiz bir sözü ağzımızdan çıkarmış olabiliriz. En doğrusu, uygunbiçimi bulduktan sonra söylemektir.

Bol bol yiyen, bel bel bakar.
Bugünün yarını da vardır. Savurganlık yapıp elindekini bol bol harcayan,düşünceli davranıp ilerisi için bir şey bırakmayan kimse, yarın geçimini teminedecek bir şey bulamaz. Başkalarına muhtaç olur, onun bunun eline bakar
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Borç iyi güne kalmaz.
Borçlu olan, borcunu hemen ödemenin yollarını aramalıdır. “Elim genişleyince,ileride öderim” diye düşünmesi son derece sakıncalıdır. Çünkü gelecek günlerinne göstereceği belli olmaz. Eli daha da darlaşabilir. Dolayısıyla borcunuödemesi güçleşir, gün geçtikçe de borcu artar.

Borçlunun yalımı alçak olur.
Borçlu kimseler, borçlarını ödeyemedikleri için alacaklıları yanında rahatolamazlar; başları yukarıda yürüyemezler, üzülüp incinirler, sanki suçlu gibidururlar, kendilerini ezik hissederler.

Borçsuz çoban yoksul beyden yeğdir.
Beyleri bey yapan cömertlikleri, ellerindeki varlıkları yoksullaradağıtmalarıdır. Varlıksız, sıkıntı içinde yüzen bir beyin sadece adı kalmıştır.Varlığı olmayan, yoksulları gözetme ve doyurma görevini yapamayan bir bey içinbu durum acı vericidir. Böyle bir konumda bey olmaktansa borçsuz, tasasız, kıtkanaat geçinen bir çoban olmak daha iyidir. Çünkü, o yoksulluğa alışkındır.

Borçtan korkan kapısını geniş (büyük) açmaz.
Alacaklının yanında yüzü yerde olmak istemeyen, borç etmekten korkan kimsetedbirli olur; masraflarını kısar, gelişigüzel harcamalar yapmaktan kaçınır,kendine uygun bir yol seçip ona buna ziyafet vermekten uzak durur.

Borç uzayınca kalır, dert uzayınca alır.
Hemen her şeyin bir yapılma zamanı vardır. Borç da zamanında ödenmezsekişilerde bir gevşeklik görülür, borçluluk duygusu zamanla azalır. Borç uzunsüre ödenmez olur, hatta hiç ödenmez bile. Dert de böyledir; zamanında önlemalınmaz ve hastalık uzarsa, kişi sonunda güçsüz kalır; dayanma gücü kalmaz veölür.

Borç yiğidin kamçısıdır.
Birisine borçlanan, borcunu da ödemek isteyen kimse kendini daha çok çalışmakve kazanmak zorunda hisseder; bu yönde girişimde bulunur.

Bostan yeşil (gök) iken pazarlığa oturulmaz.
Ne olacağı, nasıl gelişeceği, nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir konu, iş ya dadurum üzerinde anlaşmaya varılıp söz verilemez.

Boş çuval ayakta (dik) durmaz.
1. Karnı aç olan kimse, iş yapamaz. 2. Beceriksiz, deneyimsiz, bilgisiz kimsebir iş tutunamaz. 3. Hiçbir tutamağı bulunmayan, gerçeklerden uzak, temelsizdüşünce ya da plânlarla sonuca ulaşılamaz.

Boş fıçı çok (fazla) langırdar.
Gösterişe düşkün, bilgisiz, deneyimsiz kimse kendini ön plâna çıkarmak vebilgiçlik taslamak amacıyla çok konuşur; her sözün arasına girer,etrafındakileri rahatsız eder.

Boş gezmekten bedava çalışmak yeğdir.
Boş olmak, hiçbir uğraşa girmeden gezmek insanı tembelliğe, miskinliğealıştırır. Öyle ki bu insanların kimisi can sıkıntısından ne yapacağını bilemezolur, yanlış yola sapar, kötülüklere bile bulaşır. Parasız da olsa çalışmak,boş oturmamak insanı hareketli ve canlı yapar; girişimcilik yeteneğini artırır,onu geliştirir, zararlı alışkanlıklardan kurtarır. İleri de para kazanacağı biriş bulmasına da kapı aralar.

Boş torba ile at tutulmaz (Boş torbaya eşek gelmez).
1. Hiç kimse emeğinin boşa çıkmasını istemez, karşılığını mutlaka bekler. Birkimseye iş yaptırmak, onu bir yere bağlamak istiyorsanız, ona emeğininkarşılığını da ödemek zorundasınız. 2. Hemen her iş çoklukla bir emek, masrafve fedakârlık ister. Bunları gösteriniz ki elde etmek istediğinize kavuşmanızmümkün olsun.

Boynuz kulağı geçer (Boynuz kulaktan sonra çıkar ama kulağı geçer).
Eğitime sonradan da başlasa kimi yetenekli, becerikli, öğrenme ve kavrama gücügelişkin olan çırak veya öğrenci, ustasından ya da öğreticisinden daha ilerigidebilir; onlardan daha başarılı olabilir.

Böyle gelmiş böyle gider.
Öteden beri süre gelen durum, kurulu düzen, halk arasında yaşayan gelenek vegörenekler kolay kolay değişmez.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Bugün bana ise yarın sana.
Neyin ne zaman olacağı bilinmez; bu ister felâket, ister nimet olsun. Bugün benbir felâket ve haksızlıkla karşılaşmışsam, yarın da sen aynı durumlakarşılaşabilirsin. Bugün sen nimetler içinde bulunup mutluysan, yarın da benkavuşup mutlu olabilirim. Bunu aklından çıkarma.

Bugünün işini yarına bırakma.
Bir iş günü gününe yapılmalıdır. İşi yarına bırakmak kimi olumsuzlukları daberaberinde getirir. Yarın daha önemli bir işin çıkmayacağını neredenbilebiliriz? Diyelim ki çıktı, o zaman ne yapacağız? Kuşkusuz bugünkü iştenönce onu yapacağız, bugünkü iş de kalacak. Dolayısıyla işler birikmeyebaşlayacak, çıkmaza girecek. Ayrıca bugün yapılması gereken işin sonraki günebırakılmasıyla önemini yitirmesi, istenen sonucu vermemesi de söz konusuolabilir.

Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir.
Az da olsa bugün elimizde bulunan bir nimet, imkân ya da nesne, büyük de olsa henüzelimize geçmemiş olandan daha daha iyidir. Çünkü henüz elimize geçmemiş olan,ihtimal dahilindedir. Bir engel çıkıp onun elimize geçmesi gerçekleşmeyebilir.Oysa ötekinin elimizde olması gerçekleşmiştir.

Buğday başak verince orak pahaya çıkar (kıymete biner).
Kimi zaman ortada duran, pek önemli görünmeyen şeyler kendilerine ihtiyaçduyulunca çok değer kazanırlar. İsteklisi çok olan nesnenin fiyatı artar.Sözgelimi yazın ortasında el sürülmek istenmeyen odun ya da kömür, kışa doğrubirden kıymet kazanır; ucuzken pahalı olur.

Buğdayım var deme ambara girmeyince, oğlum var deme yoksulluğa düşmeyince.
Tarlada ya da harmanda duran, henüz hasadı yapılıp ambara girmemiş ürün bizimsayılmaz. Çünkü bir yangın, bir sel, yağmur ya da başka bir felâket onun harapolup yok olmasına yol açabilir. Anne ve babanın varlıklı olduğu günlerde oğulungerçek kişiliği ortaya çıkmaz. Ne zaman anne-baba yoksullaşır, işte o zamangerçek yüzü ortaya çıkar. Eğer oğul, anne-babasına karşı olan görevleriniyerine getirmiyor, onlardan yardımını esirgiyorsa, ona iyi bir oğul denemez.

Buğdayın yanında acı ot da sulanır.
Mümkün olduğunca dikkatli olunup iyi ve yararlının yanında, kötü ve yararsızıngelişip büyümesine fırsat verilmemelidir.

Bükemediğin eli öp.
Kendisiyle mücadele ettiğin rakibinin kuvveti, bilgisi ve becerisi karşısındabaşarı gösteremeyip mağlûp olduysan rakibinin üstünlüğünü kabul et; bu onurlubir davranış olacaktır.

Bülbülü altın kafese koymuşlar, “ah vatanım” demiş.
İnsan, özgürlüğünü ancak vatanında bulur. Bu bakımdan vatan en değerlivarlığıdır insanın. Orda doğmuş, orda büyümüş, orda doymuş, orda tatmıştırmutluluğu. Bu sebeple yurdundan uzakta yaşamak, ne denli bolluk içinde olursaolsun insana zor gelir. Nasıl ki bülbül asıl vatanı olan yeşil tabiatı, kanat çırpacağımavi gökleri özleyip ister ve altın kafesten kurtulmaya çalışırsa, insan da(hele bir de tutsaksa) özgür yaşayacağı vatanını ister ve hasretini çeker.

Bülbülün çektiği dil (i) belâsıdır.
Bir karganın kafese konup beslendiği pek görülmemiştir. Ama bülbül içinkafesler sürekli yapılır durur. Bunun tek sebebi, sesinin güzelliğidir. Ooldukça güzel öter ve bunun için yakalanıp kafese konur. İnsanlar bundan dersalmalıdır. Çünkü düşünüp taşınmadan, sonunun nereye varacağını hesaplamadansarf edilen sözler, insanın başına dert açabilir. Dili yüzünden belâya saplanıpzarar görebilir.

Büyük balık, küçük balığı yutar.
Güçlü olan kendinden güçsüzü ya ezer, ya yok eder, ya da kendisine bağlı kılar.Bu durum insan için olduğu kadar, ticarî işletmeler ve devletler arasında daçoklukla söz konusudur. Kişiye düşen, yok olmamak için var gücüyle mücadeleetmektir.
Büyük başın derdi büyükolur.
Bir iş ne kadar büyükse çözüm bekleyen sorunları da o kadar büyük olur.Dolayısıyla bir işletmeyi idare eden, bir toplumu yöneten, kısacası büyükişlerin başında bulunan kimselerin de hem sorumlulukları, hem de dertleri büyükolur.

Büyük lokma ye (de), büyük söz söyleme.
İnsan çoklukla nefsine yenik düşer. Kendini pek çok konuda ön plâna çıkarmak,ne kadar becerikli ve akıllı olduğunu belirtmek ister. Bu durum onunböbürlenmesine, “ben olsaydım öyle değil, böyle yapardım; şunu yapsaydı kötüduruma düşmezdi; ben asla onun yaptığı gibi kötü bir şey yapmam; o sözler desöylenir miydi?” gibi sözler sarf etmesine sebep olur ki, böyle bir tavırsergilemek son derece zararlıdır. Dünya ve insanlık hâli bu, öyle bir gün gelirki, yerip kınadığımız kişinin başına gelenler bizim de başımıza gelebilir vegülünç duruma düşebiliriz. Bu sebeple ağzımızdan çıkacak söze dikkat etmeli,büyük söz söylemekten kaçınmalıyız
 
Üst