Asa-yı Musa Onuncu Hüccet-i İmaniye - 2

  • Konuyu başlatan AhDe_VeFaLi
  • Başlangıç tarihi
A

AhDe_VeFaLi

Ziyaretçi
Asa-yı Musa Onuncu Hüccet-i İmaniye - Açıklamalı Risale-i Nur Sohbetleri

Sultan-ı Kainatı; bizim bildiğimiz fani sultanlıklar ile, adi sultanlıkla karıştırmamak, iltibas etmemek lazımdır. Bir sultanki tüm isim ve sıfatlarıyla herşeyin herbir zerrenin yanındadır. Herşey O’nun iradesiyle hareket eder. O’nun ilmi dairesindedir. Her bir varlık onun ilmiyle ve iradesiyle ve kudretiyle hareket eder. Emir gelir düşer, emir gelir vucud bulur.



Bismillâhirrahmânirrahîm, elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât


[İkinci Kelime]


وَحْدَهُ (vahdehü) Şu kelimede şifalı, saadetli bir müjde vardır. Şöyle ki:


Kâinatın ekser-i enva’ıyla alâkadar ve o alâkadarlık yüzünden perişan ve keşmakeş içinde boğulmak derecesine gelen ruh-ı beşer ve kalb-i insan وَحْدَهُ (vahdehü) kelimesinde bir melce’, bir halaskâr bulur ki;


Kainatın ekser envaı; kainatın mevcut taşıdığı tüm şartlar olarak düşünebiliriz. Mesela : mevsimler, yeryüzü, gökyüzü, yıldızlar, gece ve gecenin içindekiler, gündüz ve gündüzün içindekiler, her sene gelen rızıklar. Bunlar gözümüzün önünde sorunsuz gerçekleşmektedir.


Ama insan bu ve başka çeşit ve türlerle alakadardır.Ve insan bu gelen nimetlerin geldiğini gördüğü halde gelemeyeceği ihtimalinide gözünden eksik etmez. Hatta gelmeyecek gibi düşünebilmekdedir.


Gökte her an binlerce yıldız ve taşlar kaydığı ve geçtiği ve başıbozukluk içinde çarpışma olmadığı halde insan yeryüzünde o yıldızların ve gök taşlarının bize çarparmı diye telaşlanır, korkar ve hatta titreyebilmekdedir.


Deprem gelir bizi yutarmı diye korkar, yarın aç kalırmıyım, perişan olurmuyum diye endişelerle kendini perişan eder ve çıkmaz yollara sokar. İstikbalininin karanlığı içinde karanlığa girer.


وَحْدَهُ (vahdehû) Kelimesinde bir melce’, bir halaskâr bulur ki; onu bütün o keşmakeşten, o perişaniyetten kurtarır.Yani, وَحْدَهُ (vahdehû) manen der:


Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip minnet çekme. Onlara temelluk edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı Onun yanında, herşeyin dizgini Onun elindedir. Herşey Onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.


Sultan-ı Kainatı; bizim bildiğimiz fani sultanlıklar ile, adi sultanlıkla karıştırmamak, iltibas etmemek lazımdır. Bir sultanki tüm isim ve sıfatlarıyla herşeyin herbir zerrenin yanındadır. Herşey O’nun iradesiyle hareket eder. O’nun ilmi dairesindedir. Her bir varlık onun ilmiyle ve iradesiyle ve kudretiyle hareket eder. Emir gelir düşer, emir gelir vucud bulur.


Sultan-ı Kainatı; Kuran-ı Azimüşşana sorduğumuzda cevaben En’am Süre-i Aziminde


59. Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.


Bir yaprak böyle kontrol altında olsun ama hizmetine verildiği bir insan bundan daha muhteşem bir kontrol altında bir harika muameleye tabi olmasın ve başı boş bırakılsın, mümkün değildir.


Işığın tüm varlığın yanında olması gibi Allah ilmi ve iradesi ve kudretiyle herbir varlığın yanındadır. Anında icad eder ; Kün feyekün der vucud verir, şekil verir, yada değiştirir, yada geri alır. Heran heryerde daimi bir fiil ve hareket vardır bu onun fiilidir.


Demek herşey onun elindedir. Demek her iş onun emridir. Her an kaitanatı yeniden inşa ediyor icad ediyor. İşte bu zatı bulan insan ne isterse istesin, her matlubunu alır. Ölmek istemiyorum diyorsa; ölmez. Herşeyim geri istiyorum diyorsa; geri alır. Daha fazlasını istiyorum dese; daha fazlasını alır.


Eğer bu zatı bulamazsa:


Her zerre her bir eşya herbir mahluk ona ilah olur ve ona eziyet eder. O perişaniyetten ve ezilmekten minnetlerden korkulardan kurtulamaz.


el fatiha








Bismillâhirrahmânirrahîm, elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât


[Üçüncü Kelime]


لاٰشَرِيكَ لَهُ (la şerikelehü) Yani: Nasılki uluhiyetinde ve saltanatında şeriki yoktur; Allah bir olur, müteaddit olamaz.


Herşeyin bir şeyi göstermesi ve iktiza etmesi ve bir şeyin herşeyi göstermesi ve iktiza etmesi; her şeyin halıkına has bir şey olması hasebiyle iktiza ederki Allah bir.


Ve şu kainat onun saltanatıdır. En küçük bir şeye bile başkası müdahale edemiyor.


Öyle de; rububiyetinde ve îcraatında ve icadatında dahi şeriki yoktur.


Bazan olur ki, sultan bir olur, saltanatında şeriki olmaz; fakat icraatında, onun memurları onun şeriki sayılırlar ve onun huzuruna herkesin girmesine mâni olurlar, “Bize de müracaat et” derler. Fakat Ezel-Ebed Sultanı olan Cenâb-ı Hak, saltanatında şeriki olmadığı gibi, icraat-ı rububiyetinde dahi muinlere, şeriklere muhtaç değildir. Emir ve iradesi, havl ve kuvveti olmazsa, hiçbir şey hiçbir şeye müdahale edemez. Doğrudan doğruya herkes Ona müracaat edebilir.


Eğer bir mahluk varsa halıksız olmaz:


Bu mahluk ister küçük olsun, ister büyük olsun. İnsanın kafasının içindeki düşünceler dahi mahluk oldğuna göre o mahlukun vucudu kudret iledir. Kudret ilim ve irade ile icad eder. Demek o düşüncenin vucuda gelmeden önce orada hazır ve nazır olan ilim irade ve kudret; hepsi bir anda bir zamanda, an-ı vahidde iş yapıyorlar.


Kimin eli yetişebilir; seni bilecek ve senin istediğin manaları halk edecek ve senin hafızana kaydedecek.
Kimin eli yetişebilir; bunu umuma teşmil ediniz. Tüm meleklere teşmil ediniz.



Hem vucudları hem hayalleri ve fikirleri bu şekilde, Alim ve Kadir olan Zat tarafından halk ediliyorlar. Böyle bir zatın yardımcıya ihtiyacı olabilirmi ? Aracıya muhtac olabilirmi? Hayır madem aracı yoktur! O zaman herkes gönlüyle, yüzüyle o zata müteveccih olabilir.


Şeriki ve muini olmadığından, o müracaatçı âdeme yasaktır, onun huzuruna giremezsin denilmez.


İşte, şu kelime ruh-u beşer için şöyle bir müjde verir ki:


İmanı elde eden ruh-u beşer, mânisiz, müdahalesiz, hâilsiz, mümanaatsız, her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazâin-i rahmet mâliki ve defâin-i saadet sahibi olan Cemîl-i Zülcelâl, Kadîr-i Zülkemâlin huzuruna girip hâcâtını arz edebilir. Ve rahmetini bulup kudretine istinad ederek kemâl-i ferah ve süruru kazanabilir.


İman olmadan tevhid olmaz. Hatta şirkin haddi hesabı olmaz. Eğer iman olmazsa insan her arzusunu kimden isteyecek her halini kime arz edecek. Eğer imanı elde edemezse hadsiz eşyadan isteyecek, herşeye ilah nazarıyla bakacak ve herşeyden meded isteyecek. Ama onlar meded vermeyecekler, insan perişan olacak gidecek.


Hadsiz rahmetin hazinesinin anahtarı imandır. Hazinenin anahtarı bazan hazineden kıymetli olur; öylese iman herşeyden değerlidir.


Sürurun anahtarı imandır. İmanı olmayan yada kamil iman sahibi olmayan huzuru bulamaz. Çünkü eşya ona merhamet etmesini bilmez. Eşya onu duymaz, eşya onun halinden anlamaz.


Demek insanca yaşamak isteyen imanla yaşayacak..


Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de’vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha
 
Üst