A'raf suresi 189 ve 190. ayetleri

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
A'raf suresi 189 ve 190. ayetleri açıklar mısınız?

"O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eşini inşa etti. Erkek eşini sarıp bürüdü, o da hafif bir yük yüklendi, hamile kaldı. Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca her ikisi de Rabbleri olan Allah’a yönelip “Eğer bize sağlıklı, kusursuz bir evlat verirsen mutlaka Sana şükreden kullarından oluruz.” diye yalvardılar."
"Fakat Allah kendilerine kusursuz bir çocuk verince, annesi de babası da ölçüyü kaçırıp verdiği çocuk sebebiyle şirke bulaştılar. Tuttular, Allah’a birtakım şerikler yakıştırdılar. Halbuki Allah onların yakıştırdıkları her türlü ortaktan münezzehtir. (A'raf, 2/189-190)
AÇIKLAMA

O Allah ki, sizi bir tek nefisten yarattı. Yani siz, "anılır bir şey" değildiniz, yoktunuz ve hiç biriniz, hiç yoktan kendi kendinize ve kendi gücünüzle olmadınız. Her biriniz iptida bir nefisten, bir zürriyet olarak yaratıldınız. Hiç birinizin bizzat iki tane babası da yoktur, iki tane benliği de. Fert fert, kabile kabile, boy boy, soy soy, hepiniz bu şekilde bir insan nefsinden yaratılmış birer sülâle, birer silsile olarak bir çeşit mahluksunuz.
İşte sizi böyle niceliğinizle ve niteliğinizle ölçüp biçip yaratan Kâdir-i Mutlak olan o yaratıcıdır ki, bütünüyle gaybı bilen O'dur. Allah Teâlâ, önce bir nefis, bir beşer olarak Âdem'in şahsını, ondan da sizi yarattı, hepinizi bir tek tür yaptı.
Görülüyor ki, "nesf-i vahide" nekredir. Bir ferd-i münteşire delalet eder. Bundan dolayı, her şeyden önce insan türünün başlangıcı olan Âdem'in şahsı için geçerli olduğu kadar, sonuç itibariyle muhatapların sınıflarına göre, zürriyet babası olan her kişi için de geçerlidir. Yani, ifade yalnızca geçmiş zamandaki Âdem'i değil, şimdiki zamandaki olayları da tek tek içine alır. (Nisa Sûresi'nin birinci âyetine bk.) Bunun için kıssanın baştarafı Âdem ile Havva'nın doğrudan doğruya şahıslarıyla ilgili iken, sonu evlatlarının şirk halini tasvirle son bulacaktır. Nitekim bundan dolayı, buradaki tek nefisten murad, Kureyş'in atası olan Kusayy olduğu da söylenmiştir ki, bu da kıssanın Kureyş müşriklerine uygulanmasıdır.
Hasılı âyetin anlamı; "Ey Kureyş, ey Arap kabileleri, ey Arap ve Arap olmayan Âdem soyları ve ey Âdem evlatları! Allah sizin hepinizi bir sülale, bir tek cins, bir cemiyet, bir ümmet olmak üzere bir nefisten, bir tinet ve ruhtan yarattı. Şimdi siz "Biz bir nefisten değil, iki nefisten, bir baba ile bir anadan, bir Âdem nevi ile bir Havva nevinden yaratıldık" mı diyeceksiniz? Bu size doğru gibi gelebilir. Fakat Allah, o nefsin eşini de ondan kıldı. Âdem nefsi, veya beşerî nefis veya insani nefis denilen o bir tek nefsin eşi olan dişisini de, yani Havva'yı da ondan yaptı ve onun cinsinden kıldı. Aynı bir nefisten, onun parçası veya eşi olarak hem erkek, hem dişi yarattı. Tabiattaki tekdüzeliğin zıddına olarak aynı kökten ikinci bir tür yaratıp öbürüne çift, yani eş yarattı. Ve bu suretle onun eşini de kendi cinsinden kıldı. Erkekleri Âdem'den yaratıp da kadınları başka bir kökten başka bir cinsten yaratmadı. İnsanın eşini yine insandan yaptı. Şu halde erkek bir nevi insan, kadın bir nevi insan olmakla beraber ikisi de aynı kökten, aynı cinstendir. İkisi de insandır, ikisi de beşerdir. Ve biri öbürünün tamamlayıcısı, eşidir. "Size sizin nefisleriniz cinsinden eşler kıldı." (Nahl, 16/72) Bundan dolayıdır ki, siz erkeğiniz ve dişinizle iki ayrı nefisten değil, bir nefis cinsindensiniz. Allah onun eşini de onun nefsinin cinsinden kıldı ki, o erkek nefis, o dişi nefis olan eşine sükun bulsun diye. Onda kendinden bir özellik görüp onunla ünsiyyet etsin ve aralarında izdivacı sağlamak suretiyle heyecanını yatıştıracak bir sevgi ve itminan bulsun da ondaki emanet bunda karar kılsın.
Bunun içindir ki, izdivactan sonra aralarında uyum ve sükun bulunmadığı, öfke ve nefret bulunduğu zaman boşanma ve ayrılma meşru kabul edilmiştir. Zira ilâhî hükme göre karı-kocalığı geçerli kılan şey aralarındaki uyum ve sükûndur. Bir tek nefisten erkek ve dişi nevilerinin yaratılmış olmasının hikmeti de budur. Bundan dolayı erkek ile dişi birbirine nikâhlandı.
Bunun üzerine ne zaman ki, erkek dişisini iyice bürüdü o zaman kadın hafif bir yük yüklendi, bir hücrecik alıp bir zürriyet yüklenmiş oldu, bununla bir süre gitti, derken yavaş yavaş ağırlaşmaya başladı, ne zaman ki, o yük büsbütün ağırlaştı, onun doğumu yaklaştı, işte o vakit Allah Teâlâ'nın rablığının eserini açıktan açığa hissettiler ve bunun sonunun iyi de, kötü de olabileceğini, bu ağırlığın bir nimet de, bir felaket de olabileceğini sezdiler ve bütün tesirin Allah'tan olduğunu anladılar. Hasılı "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" ilâhî hitabının anlamını bizzat kendi ruhlarında duyup anladılar ve yaşadılar. İkisi de Rableri Allah'a dua ettiler, "ahdimiz olsun ki, ey Rabbimiz, eğer sen bize bir salih yaraşıklı eli ayağı düzgün, yaşamaya ve kendi cinsimizden nesiller üretmeye elverişli herhangi bir nesil ihsan edersen biz, baba, ana ve gelecek olan evlat ve nesillerimizle, hepimiz birden mutlak ve muhakkak olarak şükredenlerden, senin verdiğin nimetlerin hepsine şükretmeyi huy edinen kullarından olacağız", dediler.
Bu hâl Âdem ile Havva'da böyle olduğu gibi, gerçek bir izdivac ile bir araya gelmiş eşler, yani bütün ana ve babalar da doğumun yaklaştığı anlarda duyulan ağırlık sırasında aynı sevinç, neşe, telaş ve endişeyi yaşarlar. Fakat işin ilerisi böyle değildir.
Sonra Allah Teâlâ o ana-babaya bir salih nesil verdi, tam istedikleri gibi sağlam ve sıhhatli bir çocuk verdi, sonra o çocuk büyüdü, sağlam biri olduğu bilfiil ortaya çıktı ve gerçekleşti, evlendi ve onun da çocukları oldu ve bunlardan da analar, babalar yetişti, çoğaldı. O zaman o ilk ananın ve ilk babanın evlatları veya torunları olarak onların yerini alan ana ve babalar, erkekli ve dişili bir çok çiftler Allah'ın kendilerine verdiği evlatta Allah'a bir takım şerikler koşmaya başladılar. Bazan Allah'ın rablığını unutup, "bu bir tabiat olayıdır" diyerek tabiatı Allah'a ortak koştular. Bazan da çocuklarına Abdüşşems, Abdüllat, Abdüluzza vb... isimler koyarak, esasen bir tek cins, bir tek ümmet olan insanları bu şekilde ayrı ayrı cinsler haline getirdiler ("İnsanlar bir tek ümmetten başka değildi" âyetinin tefsirine bk., Yunus, 10/19).
Hasılı ilk yaratılışta şirk yoktu, onu daha sonraki nesiller uydurdular. Bununla beraber o kadar da eski bir gelenektir ki, onlar onu Âdem ile Havva'dan başlamış bir ilk günah sandılar. Anlaşıldı ki, Allah müşriklerin şerik tuttukları şeylerin hepsinden uzaktır. Yukarıdan beri koyduğu hükümlerdeki hikmet ve kudreti, eserleri ve nimetleri ayrıntılı olarak anlatılan yüce yaratıcının büyüklüğü ve birliği ne kadar açıktır ve bizzat beşerin yaratılışı olayında ne kadar belirgindir. Yukarıdaki tesniye (ikil) sigasından sonra burada diyerek çoğul kipi kullanılması, şirkin faillerinde izah ettiğimiz kullanılışa bir işareti dahi içermiş olduğundan gaflet edilmemelidir. Böyle bir yüce yaratıcıya karşı onları mı ortak koşuyorlar ki, onlar hiçbir şey yaratamaz, hiçbir şeyin yaratıcısı olamazlar kendileri yaratılmışlardır, mahlukturlar ve sürekli olarak benzerleri yapılır durur.
(Elmalılı Hamdi YAZIR, Kur'an-ı Kerim Tefsiri)
 
Üst