"A" harfiyle başlayan atasözleri

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Abanın kadri yağmurda bilinir.
Her şeyin bir değeri vardır. Bir şeyin gerçek değeri (kadri) ise, ona gerçektenihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar.

Abdala “kar yağıyor” demişler, “titremeye hazırım” demiş.
Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan kimseler,karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar bu şekildeyaşamaya alışıktırlar.

Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
Kimi görgüsüz ve eğitimsiz kimseler bir rastlantı sonucu lâyık olmadıklarıönemli bir işin başına geçseler ya da bir mevki elde etseler, aptalcadavranmaya, o yerin adamı gibi görünmeye ve böbürlenmeye başlarlar. Dahası,bunun kendi hakları olduğunu da ileri sürerler.

Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
Kimi insanlar yaptıkları işten zevk duyarlar ve onu bırakmak istemezler; bu işisürekli olarak, tekrar tekrar yapmaktan da hiç bıkkınlık duymazlar.

Abdalın dostluğu köy görünceye kadar.
Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği yararı eldeettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra sizinle olan ilişkisinikeser.

Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke`de bulunur.
Hemen herkesin ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgiduyduğu alan ya da iş neredeyse kişi de orada bulunur.

Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.
Telâşla, sabırsızca ve ivedilikle yapılan işler genellikle kötü sonuçlardoğurur; kişiyi pişmanlığın içine iter.

Acele ile menzil alınmaz.
Telâşlanıp ivmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç alacağımız, başarıkazanacağımız sanılmamalıdır. Bilinmelidir ki her işin bir süresi vardır.

Acele işe şeytan karışır.
Düşünüp taşınmadan, çabuk davranılarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemelidir;o iş ya yanlış ya da bozuk olur.

Acemi katır kapı önünde yük indirir.
Bir işin yabancısı olan, bir işe alışmamış, beceriksiz ya da anlayışsız kişi,kendisinden beklenen işi eksik yapar ve istenildiği gibi yerine getiremez; dahabaşlangıç anında veya en önemli yerinde işi bırakıverir.

Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.
Uzun süre bir şeyin yokluğunu çekip ona ihtiyaç duyan kimse, o şeyden ne kadarçok elde ederse etsin tatmin olmaz; kendisine yetmeyeceği duygusu içindebulunur.

Acıkmış kudurmuştan beterdir.
Bir şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele geçirmek ister;kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş gibidir, gözü hiçbir şeyigörmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu çektiği o nesnedir.

Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.
Bir kimsenin acınmasına yol açar, başkalarını ona merhamete getirirseniz, okimse yerli yersiz yardım dilemeye başlar ve gittikçe arsızlaşır; bunun yanındakimilerinin hakkını kısar, emeklerinin karşılığını vermez ve onları aç-yoksulbırakırsanız, onlar da hırsızlık yapmaya başlarlar.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Kötü durumda olan bir kimseyi, ortaya çıkacak yeni kötü durumlar etkilemez; pekçok zorluğa katlanabilir; çünkü o, böylesi kötü durumlara alışmıştır. Ayrıca,işe yaramayacak hâle gelmiş kimseler de, tutar bir yanları olmadığı içinfelâketlerden çekinmezler.

Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanıdeliğinden (ininden) çıkarır.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Onur kırıcı, sert, kötü sözlerinsanı öfkelendirir; sabrını taşırır, çileden çıkarır, hoş olmayan davranışlarasürükler. Bunun aksine yumuşak, tatlı, hoş sözler de öfkeli, geçimsiz,saldırgan insanları yatıştırabilir; zarar vermelerinin önüne geçip onları doğruyola sokabilir.

Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
Aç, yemek yeme ihtiyacı olan, yemesi gereken kimsedir. Bu insanın düşüncesi dekarnını doyurmaktır. Onun bu isteği kimi özürlerle giderilip geçiştirilemez,böyle yapılmak istenirse kimi anlamsız ve aşırı davranışlara kaymasına nedenolunur. Çocuklar da bir şey istediler mi hemen onun yerine getirilmesini isterler,beklemek nedir bilmezler.

Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.
İş gördürülen kimselerden verim umuluyorsa onlar aç, yoksul ve zaruret içindebırakılmamalı, her yönden tatmin edilmelidirler.

Aç ayı oynamaz.
Kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığı esirgenmemelidir; insanya da hayvan olsun, çalışan mutlaka doyurulmalıdır.

Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.
Yönetiminde bulunan, gözetiminde olan kimseleri maddî ve manevî yönden tatminetmelisin. İnsanları bu yönlerden sıkıntıya düşürür, emeklerinin karşılığınıvermez, kötü muameleye maruz bırakırsan yanlış yola saparlar; söz dinlemezolurlar, arsızlaşırlar.

Aç doymam, tok acıkmam sanır.
Uzun süre yokluk içinde olan aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, tatminolmaz, yetmeyeceği duygusunu taşır. Tok, yani varlıklı insan ise var olanlayetinir gibidir, elindekilerin bir gün gelip tükeneceğini düşünmez, yeni kazançyollarına başvurmaz, dahası elindekileri bilinçsizce harcamaya devam eder.

Aç elini kora sokar.
Aç ve yoksul insan, zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için canı pahasına bile olsaher türlü tehlikeye atılmaktan çekinmez.
Aç gözünü, açarlar gözünü.
Uğraşılarında, giriştiğin işlerinde uyanık bulunup dikkatli olman gerekir;yoksa umulmadık, beklenmedik bir anda büyük zararlarla karşı karşıyakalabilirsin. Bu belâdan sonra aklın başına gelir ama iş işten geçmiş olur.

Açık ağız aç kalmaz.
Çalışan, didinen, ne istediğini bilen, bıkmadan usanmadan bunu dile getirenkişi geçim yolunu bulur; muhtaç duruma düşmez, aç kalmaz.

Açık yaraya tuz ekilmez.
Acısı ve derdi taze olan bir kimsenin üzüntüsünü artıracak söz vedavranışlardan kaçınmak gereklidir.

Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.
Kıymetli, yetenekli kimselerin bulunmadığı veya az bulunduğu bir yerde,kendinde az da olsa bir şey bulunan kimse böbürlenmeye, büyüklük taslamayabaşlar.

Açılan solar, ağlayan güler.
Hayatta hemen her şey bir değişimin içindedir, olduğu gibi kalmayıp tersinedönebilir, güzel çirkinleşebilir; mutsuz mutlu, yoksul da zengin olabilir.

Açın gözü ekmek teknesindedir (olur).
İnsanın tek amacı, öncelikle kendisi için gerekli, yaşaması için zorunlu olan,yokluğunu çektiği şeyi elde etmektir.

Açın karnı doyar, gözü doymaz.
1. Bir şeyin uzun süren yokluğu açlık ve doyumsuzluk duygusuna iter insanı; buinsan hiç doymamış, aç kalacakmış gibi davranır; gözü nesnelerde kalır, onesneleri kaybedecek sanısına kapılır. 2. İhtiraslı kişi elindekiyle yetinmez,daha fazlasını ister.

Aç kurt bile komşusunu dalamaz.
Komşu hakkı çok yücedir. Komşuya hangi şartlarda olursa olsun, aç ya da zenginiyi davranılmalıdır. Çünkü toplumun dirlik ve düzenliği bir yönüyle bunabağlıdır.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Açma sırrını dostuna, o dasöyler dostuna.
Sır özeldir ve gizli tutulmalıdır. Onun gerçekten duyulup yayılması istenmiyorsa,dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa o da ağzından kaçırabilir ya da yakınınaanlatabilir, bunu başkaları duyabilir, saklamaya çalıştığın şey sır olmaktançıkar, yayılır.

Aç ne yemez, tok ne demez.
Yoksul kişi ihtiyaç duyduğu şeyin en kötüsüne bile razı olur; iyisini, kötüsünüarayacak durumda değildir. Oysa varlıklı kişi için durum farklıdır, o her zamandaha iyisini ister, en güzel şeylerde bile bir kusur bulur, mırın kırın eder.

Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır (görür).
Yoksulluk çeken, varlık yüzü görmeyen kişi sürekli ihtiyaç duyduğu şeylerinhasretini çeker; kendisini onları elde etme hayaline kaptırır, olmayacak düşlerkurar.

Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
Hoşuna gitmeyecek sözler söylenmesine, hakkında kötü şeylerin ortaya çıkmasınayol açmak istemiyorsan karşındakini kızdırma.

Aç tokun yüzüne bakmakla doymaz.
İnsan ihtiyaç duyduğu, sürekli yokluğunu çektiği şeyleri varlıklı kimselerdegörmekle onlara sahip olmuş sayılmaz. Tatmin olabilmek için onları gerçektenelde etmelidir.

Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz.
Bu iki şey tamamen bir birinin karşıtıdır. Hak, hukuk ve doğruluğun bulunduğuyerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz. Zulmün bulunduğu yerde ise hak yeme,sömürü, eğrilik, azgınlık vardır ve orada da ne adalet ne de âdil vardır.

Adam adama her daim muhtaç (gerek olur).
Tek başına yaşamak oldukça zor olduğundan insanlar bir arada yaşarlar,dayanışmaya gerek duyarlar. İhtiyaçlar bu sayede karşılıklı olarak giderilir.Bu bakımdan hiçbir insanı küçümseyip yararsız saymamalı; olur ki bir gün,hiçlenen o insanın yardımına gerek duyulabilir.

Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil (Adam adama yük olmaz).
Birileri gelip konuğumuz olabilir, evimizde kalabilir. Bu konuk tıpkı cangibidir; can nasıl gövdeye geldiği gibi gidiyorsa, konuk da günün birindegeldiği gibi gidecektir. Bu sebeple yanımıza gelen arkadaş, dost, yakın vekonuklarımızdan yaka silkmemeliyiz.

Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar).
Bir kimse kendisine yapılan kabalık, kötülük karşısında sert tepki göstermiyor,benzer bir şekilde karşılık vermiyorsa, bu korktuğundan değildir; hatırsaydığındandır, utandığındandır, duygularına egemen olduğundandır.

Adam adam denmekle adam olmaz.
Değerleri olmadığı hâlde değer verip saygı duyarak, bazı unvanlar vererek,överek, pohpohlayarak bir kimseyi iyi yetişmiş, değerli bir kimse yapamayız.Gerçek şahsiyet, olgunluk, insana yakışacak durum, tutum ve davranış insanınkendinde bulunmalıdır.

Adam adamdır, olmasa da pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu.
Bir kimsenin toplumdaki seçkin yeri ve önemi zengin ya da yoksul hâliyleölçülemez. Kimi insanlar son derece yoksuldurlar ama kendilerinde bir adamlıkvardır. Kimileri de zengindir ama insanlıktan nasiplerini almamışlardır.Dolayısıyla yoksul olmak insanın değerini düşürmez, zengin olmak da değeriniartırmaz.

Adam adamı bir kere (defa) aldatır.
Bir kimse, huyunu suyunu bilmediği bir kişiye bir kez aldanır; bir dahaaldanmaz. Çünkü bir kez aldanmış ve ders almıştır. Artık kendini ona göreayarlar, karşı tarafın düzenbaz olduğunu bildiği için tedbir alır, düzenbaz nederse desin inanmaz ve tuzağına düşmez.

Adama dayanma ölür, duvara (ağaca) dayanma yıkılır (kurur).
İnsanlar hayatları boyunca birbirlerine destek verirler, yardımcı olurlar. Neki her destek ve yardım sürekli olmaz. O hâlde insan, yapacağı işlerdebaşkalarının yardımına ve desteğine değil, öncelikle kendi gücüne, bilgi vebecerisine dayanmalı ve güvenmelidir.

Adam ahbabından bellidir (Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu diyeyim).
İnsan daha çok anlaştığı, huyunu suyunu bildiği, sevdiği, yanında bulunmaktanhoşlandığı kimselerle arkadaşlık kurar; dostlukeder. Dolayısıyla bir kimsenin iyi ya da kötü olduğu, arkadaşlık kurduğukimsenin kişiliğine bakılarak anlaşılabilir
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Adamak kolay, ödemek güçtür.
Bir işi yerine getireceğim demek, davranışıyla ya da tutumuyla o işi yapacağımduygusu uyandırmak, umut vermek kolaydır. Ne var ki yerine getirmek ve yapmakgüçtür. Çünkü bu, bir çabaya, bir maddeye ya da bir paraya dayanır; bunlar dazor sarf edilir şeylerdir.

Adamın (insanın) adı çıkacağına (çıkmaktansa) canı çıksın (çıkması yeğdir).
Toplumun bir insan hakkında verdiği yargı kolay kolay değişmez. Eğer bir adamınadı kötüye çıkmış, bu yanıyla şöhret bulup tanınmışsa, bu durum onun içinkatlanılmazdır. Nereye gitse kötü yanı yüzüne vurulacak, itilip kakılacak,aşağılanıp toplum dışına itilecektir. Böyle bir hayatı yaşamak, o insan içinyaşarken ölmek demektir.

Adamın iyisi alış verişte belli olur.
Alışveriş bir insanın karakterini, iyi ya da kötü oluşunu belirleyen en önemliölçütlerden biridir. Alışveriş her şeyden önce çıkara dayanır. Birçok insan daçıkarı için ahlâk kurallarını çiğnemekten kaçınmaz. Bunu anlamanın en iyi yoluda kişiyi alışverişte denemektir. Alışveriş sırasında hileye başvurmayan, hakkıgözeten, yalan söylemeyen, ahlâksız yollara sapmayan kimse iyi insandır.

Adamın iyisi iş başında belli olur.
İnsanı gösteren sözü değil, işidir. Bir insanın gerçek değeri; becerikli mibeceriksiz mi, çalışkan mı tembel mi, başarılı mı başarısız mı, iyi mi kötü müolduğu yaptığı işlerle, çevresindekilere karşı takındığı tutumla ölçülür.

Adamını yere bakanından, suyun ağır (sessiz) akanından kork (sakın).
Genellikle sessiz akan sular derin ve tehlikeli olurlar. Bir olay karşısındaduygu ve düşüncelerini açığa vurmayan, niyetini belli etmeyen, sessiz kalankimseler de ağır akan suya benzerler. Sinsidirler, içlerinde beslediklerikötülükleri hissettirmezler, bu bakımından sakıncalıdırlar.

Adam olana bir söz yeter.
İyi yetişmiş, kişilikli, anlayışlı, duyarlı kişiler kendilerine söylenen sözü,ilk söylenişinde anlarlar ve sözün gereğini yerine getirirler. Bir sözüdefalarca söyleten, söyleyeni zorlayan, çıkmaza sokan kimselerde ise, birkavrayış noksanlığı, bir ahlâk eksikliği var sayılabilir.

Âdemoğlu (insanoğlu) çiğ süt emmiştir.
Başlangıcından bu yana nankörlük insanoğlunun değişmez bir sıfatı olagelmiştir.Yapılan bir iyiliğe karşı, çokluk kötülükle cevap vermek, insanın atamadığıhuylarındandır. Sanki bu, insanda değişmez bir hâldir. Bu bakımdan insanoğlugüvensizdir, ona karşı daima dikkatli olunmalıdır.

Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.
Büyüklerin küçükler üzerinde büyük bir etkisi vardır. Çocuklar, çoklukbüyüklerini örnek alırlar. Onlardan ne görürlerse onu yapmaya çalışırlar. Busebeple, anne-babanın çocuklar, büyüklerin de küçükler üzerindeki etkisi,eğitim açısından oldukça önemlidir.

Ağacı kurt, insanı dert yer.
Ağaç kurdu, içine yerleştiği bir ağacı veya tahtayı özünden, içten içe yiyerekçürütür ya da kurutur. Dert ve üzüntü de tıpkı ağaç kurdu gibidir. İnsanı içteniçe yıpratır, perişan eder, dayanıksız kılar, yiyip bitirir.

Ağaç kökünden yıkılır.
Ağacı ayakta tutan, onu toprağa bağlayan kökleridir. Onun bütün dallarınıkesebilirsiniz, ancak yıkamazsınız. Yıkmak için köklerini topraktan çıkarmakzorundasınız. Bir aile, toplum ya da düzen de tıpkı ağaç gibidir. Onu da ayaktatutan bir temel (kök) vardır. Kimi ayrıntılarını (dallarını) yok edebilirsiniz,ancak yıkıp bozamazsınız; yıkmak için temelini sarsmak, ana noktalarını bozmakzorundasınız.

Ağaç yaprağı ile güzeldir (gürler).
Bir ağacı güzel gösteren, verimli kılan, canlı tutan yaprakları, çiçekleri vemeyveleridir. Varlığını ancak bunlarla kanıtlar. İnsanlar da böyledir. İnsanailesi, çocukları, yakınları ve dostları ile bir bütün oluşturup varlıkgösterebilir. Eğer bunlardan mahrum olursa yapraksız, çiçeksiz ve meyvesiz birağaç gibi kalır ortada; cansız, kurumuş gibi, güçsüz ve verimsizdir.

Ağaç yaş iken eğilir.
Çocuklar mutlaka küçük yaşta eğitilmelidirler. Bu yaşlarda işlenmeye, her türlübilgiyle donatılmaya elverişlidirler. Zaman geçip de büyüdükçe eğitilmelerizorlaşır. Yaşlı insan kolay kolay eğitilmez. Onlar tıpkı kuru bir ağaçgibidirler. Eğilmezler, buna zorlanırlarsa kırılırlar. Bu sebeple onlara yenibir davranış kazandırmak imkânsız gibidir
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Ahmak iti yol kocatır.
Bazı insanların girişimleri, uğraşıları, didinmeleri, yaptıkları işleriahmaklıkları yüzünden sonuçsuz kalır; yıpranmalarına yol açar. Bunun böyleolmasının sebebi, işe iyi düşünmeden, plân yapmadan girmiş bulunmaları,karşılarına çıkacak aksilikleri hesaplamamış olmalarıdır. İşte böylesi birgiriş, onları tekrar tekrar yapmak zorunda bırakmış, zaman kaybettirmiş, yormuşve yıpratmıştır.

Akacak kan damarda durmaz.
“Takdir, tedbiri bozar” derler. Bir zarara uğramak, önemli bir şeyimizikaybetmek kaderimizde varsa, ne yaparsak yapalım, ne önlem alırsak alalım bununönüne geçemeyiz. Bugün ya da yarın, er veya geç olan olacaktır.

Ak akçe kara gün içindir.
Emek vererek, alın teri dökerek kazandığımız para, sıkıntılı anlarımız ve zorgünlerimiz içindir; bizi darlıktan bu para çekip kurtarır, rahata erdirir. Daradüşülen günlerimizde bu parayı harcamaktan da geri durmamalı, çekinmemeliyiz.

Akan su yosun (pislik) tutmaz.
Bilinen bir şey ki, devamlı akan su kendini ve yatağını temiz tutar; hareketsizve birikinti hâlinde olan su da aksine mikrop ve pisliği bünyesinde taşır.Denebilir ki hareketlilik, canlılık ve çalışkanlık insanı canlı ve üretkenyapar; iyimser kılar, kötülükten uzak tutar, düşkünlüğünü önler; böylece de oinsan hem kendine, hem de başkalarına yararlı olur.

Akar su çukurunu kendi kazar.
Azimli olan, bir şey yapma isteği ve gücünü taşıyan, gayretli ve atak kimselerzorluklara boyun eğmezler; amaçlarını gerçekleştirmek için imkân ararlar,yollarını ne yapıp edip bulurlar.

Akan suya inanma, el oğluna güvenme.
Kimi akar sular yavaş aktığı için tehlikesiz görünebilir, ancak yine degüvenmemelidir. Bir an o suya kapılıp sürüklenebilir, derinlere ve burgaçlaraçekilip boğulabiliriz. El oğlu da tıpkı bu akar sular gibidir, kimi yanlarınabakarak onlara güven duyamayız. Çıkarı için bizi tuzağa düşürebilir, başımızaolmadık işler açabilir, zor durumda bırakıp zarara uğratabilir. Bunun içintemkinli olmalıyız.

Akıl akıldan üstündür.
Her insan aynı anlayış, bilgi ve düşünme gücüne sahip değildir. Bizimakletmediğimizi, bir başkası akledebilir. Biri bizden daha iyi düşünüp karanlıkbir noktada bize ışık tutabilir. Bu bakımdan önemli işlerimizde güvenli, genişdüşünce sahibi kimselere danışmaktan, onların bilgi ve tecrübesine başvurmaktankaçınmamalıyız.

Akıl için tarik (yol) birdir.
Bir mesele ancak akıl yoluyla çözülebilir. Bu yol ise tektir. Doğrudüşünenlerin, mantıklı olanların bu yolu izlediklerinde vardıkları sonuç hepaynı olacaktır.

Akıl kişiye (adama) sermayedir.
Giriştiğimiz hemen bütün işlerde başarılı ya da başarısız olmamızdaki en büyüketken akıldır. O, yapmaya çalıştığımız işte baş aracımızdır. Onu gerektiğigibi, yerinde kullanırsak iyi sonuç almamız kolaylaşır. Hemen her işte birsermayeye gerek duyulduğu açıktır. Bu sermaye de paradır. Ama unutmayalım ki,paranın da işe yarar şekilde kullanılması akılla olur.

Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır (Deli dostun olacağına akıllıdüşmanın olsun).
Düşüncesiz ve yersiz davranan, gerçeği görmeyen, anlayışı kıt kimseleryaptıkları işlerin, söyledikleri sözlerin ne gibi sonuçlar doğuracağını hesapedemezler. Bu yanlarıyla, iyi niyetli de olsalar dostlarına bilmeyerek zararverebilirler. Bunun aksine, akıllı düşmanın neler yapabileceği, hangi yollarabaşvuracağı önceden tahmin edilip sezilebilir; dolayısıyla kişi tedbirini alır,kendisine gelebilecek zararları önlemeye çalışır.

Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır.
Aklını kullanmasını bilen, açık göz, uyanık ve düzenbaz kimseler düşüncesiz,kavrayışı kıt, ahmak ve şaşkın kimseleri aldatmakta bir zorluklakarşılaşmazlar. Hatta bu kimseler, karşılarındaki bu aptal insanları, haklı daolsalar haksız çıkarabilirler; kendilerini suç işlememiş gibi gösterebilirler.

Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.
Önlem almaya, hazırlıklı olmaya alışmış kimi tedbirli kimse, hemen her şeydebir sonuca ulaşmak için sağlam bir yol arar. Bunun için de düşünüp taşınır, kolaykolay karar veremez. Dolayısıyla da epey zaman harcamış ve sonuca ulaşmaktagecikmiş olur. Oysa gözü pek atak ve yeterince düşünmeden karar veren kimse,tehlikeyi göze alıp işe girişir ve sonuca daha çabuk ulaşır.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Akıllıyı arkada tutma,akılsızı kılavuz etme.
Hangi işte, hangi yönetimde olursa olsun sağlıklı bir sonuca gidilmekisteniyorsa, mutlaka iyi ve doğru düşünenlere, işinin ehli ve akıllı kimselereöncelik verilmelidir; onlar takipçi değil, takip edilenler olmalıdır. Eğerbunun tersi yapılıp akılsız, ahmak, beceriksiz, anlayışı kıt kimselere öncelikverilir, onlar iş başına getirilirse yapılan işten olumlu bir sonuç eldeedilemez; elde kalan yalnızca zarar olur.

Akıl para ile satılmaz.
İnsanlar akılca eşit değillerdir. Kimileri akıllı, kimileri aptaldır. Bunudeğiştirmek mümkün değildir, böyle de sürüp gidecektir. Üstelik akıl, somut birşey de değildir. Sonradan da elde edilemez, parayla da alınıp satılamaz.Etrafımıza şöyle bir baktığımızda delice işler yapan varlıklı insanlar,akıllıca işler yapan yoksul insanlar görürüz. Eğer akıl parayla satın alınmışolsaydı zenginlerin dilece işler yapmadıklarına tanık olabilirdik.

Akılsız başın zahmetini (cezasını) ayaklar çeker.
1. İyi düşünüp taşınmadan, eni konu hesaplamadan verdiğimiz kararlar, yaptığımızgirişimler bizi kötü sonuçlarla karşı karşıya bırakır, çıkmaza sokup orayaburaya koşturur, yorgun düşürür. Hemen her şeyi yeni baştan yapmak durumuylayüz yüze getirir. 2. İşin başında olanların akletmeden verdikleri yanlış kararve ortaya koydukları tutumların doğurduğu kötü sonuçların sıkıntılarını,zahmetini buyruk altında çalışanlar çeker.

Akıl yaşta değil baştadır.
İnsanın yaşlanması, aklının artması anlamına gelmez. İnsan büyüyebilir fakataklı (kıt) kalabilir. Biliriz ki, pek çok genç yaşça büyük olanlardan dahaakıllıdırlar. İnsanlar yaşlandıkça tecrübe sahibi olabilirler ama tecrübeakıllı olanların işine yarar, akılsızların değil.

Ak koyunun kara kuzusu da olur.
1. İyi ana-babadan kimi zaman kötü huylu çocuklar da olabilir. 2. Çok iyisandığımız bir işin, girişimin veya tavrın kötü yanları da bulunabilir. 3.Arkadaş, dost ve yakınlarımızın kimi kusurlu yanları da bulunabilir.

Akla gelmeyen başa gelir.
İnsan her şeyi eksiksiz düşünüp, başına gelebilecekleri önceden kestirip tedbiralacak güçte değildir. Hiç ummadığı, beklemediği bir anda başına öyle şey gelirki, bu şeyi daha önce hiç düşünmemiştir bile. Bu durumda yapılacak şey endişeve korkuya kapılmamak, sakin olmaya çalışmaktır.

Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.
Aklına geleni hemen gerçekleştirmeye çalışma; önce iyi düşün, taşın,doğabilecek sonuçları hesapla. Bunun aksine hareket edip iş yapmaya kalkar, herönüne gelene çatarsan büyük sıkıntılarla karşılaşır, zarar görürsün.

Akraba (dost) ile ye, iç, alışveriş etme.
Hemen her alışverişin temelinde çıkar yatar. Bu çıkarlar insanları çatışmayasürükleyip tatsızlıklara yol açabilir; sonuçta ortaya kırıcı, inciticidavranışlar çıkar. Dolayısıyla alışveriş dostluğu bozucu bir işlev yüklenmişolur. Bu ise devamlı görüşen insanlar için hoş bir durum değildir. Bu bakımdanözellikle kendine güvenemeyenler, dostluklarının devamını dileyenler alışverişkonusunda dikkatli olmalı, gerekirse birbirleriyle alışveriştenkaçınmalıdırlar.

Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
Yüce Allah, gündüzü çalışıp rızk kazanma, geceyi de uyku ve dinlenme zamanıolarak yaratmıştır. Bu sebeple erken kalkıp çalışmalı ve erken yatmalıdır. Yolaçıkmak için de en uygun zaman seher vaktidir, her şey görünür olduğundan dahagüvenlidir. Gece yolculuk yapmaktan mümkünse kaçınmalıdır; gece yolculuğu hemzor, hem de tehlikelidir.

Akşamın hayrından sabahın şerri yeğdir (iyidir).
Elden geldiğince işler akşam ya da gece yapılmamalıdır. Sabah görülmesi dahauygundur. Çünkü gece iş yapmak tehlikelidir. İnsanların en yoğun, yorgun vedalgın oldukları zaman bu zamandır. Çalışanların hata yapmaları, işi eksikgörmeleri, verimsiz olmaları gündüze oranla daha fazla olur. Ayrıca gündüz eldeedilebilen imkânlar gece elde edilemez. Bu bakımdan sabahleyin yapılacak işkusurlu da olsa, akşam yapılacak işten daha iyidir.

Alacağın olsunda da alakargada olsun.
İnsanlar kolay kolay borçlu olmak istemezler. Çünkü borç ödemek, özelliklesıkıntıda olanlar için hayli zordur. Bu bakımdan borçlu olmaktansa alacaklıolmak daima iyi görülür. Alınması zor da olsa, borçlu olan ödememek için karşıda koysa, insanın alacaklı olması yine de iyi bir şeydir
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Alacakla verecek (borç)ödenmez.
Kimilerine borçlu, kimilerinden de alacaklı olabiliriz. Ne var ki, borcumuzakarşılık, alacağımıza güvenip onunla borcumuzu ödeyebileceğimizidüşünmemeliyiz. Böyle yaparsak tedbirsiz hareket etmiş oluruz. Borcumuzunödenme günü geldiğinde, eğer alacağımız bize ödenmemişse zor durumdakalabiliriz. Bu yüzden borcumuzu, alacağımızla öderiz hesabına gitmek doğrudeğildir; bu bir tedbirsizliktir.

Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.
İnsanların toplum içindeki yerlerini tutum ve davranışları belli eder. Kimiinsan vardır ki alçak gönüllüdür, büyüklük taslamaz, insanların mevkilerinegöre tavır takınmaz; işte bu kimseler saygı ve sevgi görür, toplum içindeyükselir. Kimi insan da vardır ki kibirlidir, herkesi küçük görür, üstünlüktaslar; bu insan da hiç sevilip sayılmaz, toplum içinde de iyi bir yeredinemez.

Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır.
İnsan hiçbir işinde aşırılığa kaçmamalı, orta bir yol izlemelidir. Gerek maddî,gerekse manevî yönden kendisine en uygun olanı seçmelidir. Orta bir yolizlemeye yanaşmayan insana hem çok düşük, hem de çok yüksek hayat biçimi zararverir.

Alçak yer yiğidi hor gösterir.
Elindeki imkânları sınırlı olan, basit bir görevde bulunan kimse ne kadardeğerli olursa olsun kendini gösteremez; kişiliğini, yeteneğini kanıtlayıplâyık olduğu yere gelemez. Bu durumda onun önemsiz görülmesine, etkisizkalmasına, yitip gitmesine sebep olur.

Al elmaya taş atan çok olur.
1. Önemli, parlak mevkileri elde etmeye çalışan çok olur. 2. Değerli, güzel veçekici olan şey herkesin dikkatini çeker. Kimileri onu elde etmeye çalışırken,kimileri de kıskançlığa düşüp onun aleyhinde çalışırlar.

Alet işler, el övünür.
İnsan ne iş yaparsa yapsın, ne kadar usta olursa olsun, o iş için gerekliaraç-gereç olmadan başarı elde edemez. Durum bu kadar açık olduğu hâlde,araç-gereci bir tarafa atıp kendi ustalığı ile övünmekten geri durmazinsanoğlu.

Alışmış kudurmuştan beterdir.
Bir şeye alışkanlık tutkuyu, tutku da tutsaklığı peşinden sürükler. Bir şeyealışkın olan, bir anlamda onun tutsağı olmuştur. Artık onu yönetenalışkanlıklarıdır, kolay kolay bu alışkanlıklardan vazgeçmez. Alışkın olduğuşeyden kopmamak için her yola başvurur, delice davranışlar gösterir.

Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunsun (gocunur).
Bir meseleyi halletmek, bir yolsuzluğu soruşturmak, bir haksızlığın önünegeçmek için ne gerekirse yapılıp söylenmelidir. Bu sırada kabahati olan varsıntedirgin olsun, alınıp telâşa kapılsın.

Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.
İşi büsbütün bozulan, bir çıkmaza düşen insan karamsarlığa kapılıp YüceAllah`tan umut kesmemelidir. Çünkü Allah rahmetini esirgemez, O`nun rahmetiboldur. Allah hiç umulmadık bir anda bir sebep yaratır ve çare gösterir, bizeiyi imkânlar sunar. Yeter ki O`na inanıp güvenelim, O`ndan umut kesmeyelim.

Allah dağına göre kar verir (verir kışı).
Yüce Allah, her kuluna kaldırabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir. Bu kimine az,kimine çoktur. Herkesin dayanabileceği kadardır.

Allah doğrunun yardımcısıdır.
Yüce Allah, insanlara neyin eğri, neyin doğru olduğunu kitapları vepeygamberleri vasıtasıyla göstermiştir. Onun yap dediğini yapan, yapma dediğiniyapmayan doğru yoldadır. Onun istediklerini yerine getiren, haram kıldığışeylerden kaçınan, onu bunu aldatmayan, yalan söylemeyen, doğruluktan sapmayankişiye Allah yardım eder; o kişi her işte başarı sağlar, kötülük görmez, zararada uğramaz. O hâlde doğruluktan şaşmamalıdır.

Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
İşleri kötü giden kişi Allah`tan umut kesmemelidir. Rahmeti bol olan YüceAllah, kimseyi rızksız koymaz. Allah`ın bir sebeple bizi içine düştüğümüz kötüdurumdan çıkarıp, daha iyi ve güzel bir duruma kavuşturacağına inancımız tamolmalıdır.
Ağılda oğlak doğsa ovada otubiter.
Yüce Allah, her canlıyı yaratırken onunla birlikte rızkını da yaratır. Ancakinsanlar aç gözlülük edip kimilerinin hakkını gasbederler, rızklarına elkoymaya çalışırlar. Dolayısıyla kimileri aç ve yoksul kalır. İnsanlar butavırlarından vazgeçmiş olsalar, herkesin rızkının kendisine yeter olduğuapaçık ortaya çıkacaktır.

Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır.
Gittiğimiz yolda, tuttuğumuz işte ilerlemek istiyorsak acele edip telâşa düşmemeliyiz.Yavaş yavaş ama güvenli, gerekli bir tempoda, emin adımlarla yürümeliyiz. Böylehareket etmezsek, aceleciliğimiz yüzünden sürçebilir, yolumuzu şaşırabilir,sonuca da ulaşamayız.

Ağır kazan geç kaynar.
1. Herkesin anlayış yeteneği bir değildir, öğrenme kabiliyetleri de farklıdır.Kimi kalın kafalı kimseler bir meseleyi oldukça geç ve zor kavrarlar. 2. Bazıbeceriksiz, tembel kişiler işlerini geç yaparlar ve zamanında yetiştiremezler.3. Ağırbaşlı, olgun kimseler bir olay karşısında hemen öfkeleniptelâşlanmazlar.

Ağır ol, batman gelesin.
Temkinli, ağırbaşlı, ölçülü ol ve dengeli hareket et ki, itibar göresin;sevilip sayılasın. Çünkü hafif meşrep, sulu, çabuk kızıp taşkınlık gösteren,aceleci kimseler toplumda pek sevilip yer edinemezler.

Ağır taş batman döver (yerinden oynamaz).
Tutarlı, ölçülü, ağırbaşlı, temkinli kimselerin toplumda etkin bir yerleri,ayrıcalıklı bir kişilikleri vardır. Bu ayrıcalıkları sebebiyle onlara kolaykolay kimse ilişmeye cesaret edemez, onları hırpalamaya öyle herkesin gücüyetmez, dolayısıyla ister istemez saygı görür ve yerlerini korurlar.

Ağır yongayı yel kaldırmaz.
Davranışları ölçülü, sözleri yerinde, temkinli ve ağırbaşlı olan insanlara dışetkenler, niyeti bozuk kimseler kolay kolay zarar veremezler.

Ağız yer, yüz utanır.
İkram kabul eden, armağan alan kişi, bunları kendisine sunan kimseninistediğini yerine getirme zorunluluğunu duyar; bir borçluluk duygusuyla buisteği reddetmeye utanır, istemese de işi yapar.

Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
Hakkımızın yendiği yerde susup sonuca katlanmak doğru değildir. Susar, sesimiziçıkarmaz, hakkımızı aramazsak kimse bize yardım elini uzatmaz; hakkımızıvermez. Onun için hakkımızı arama yoluna gitmeli ve bu yolda sesimiziduyurmalıyız.

Ağlatan gülmez.
Başkalarına zulmeden, sıkıntı veren, çile çektiren kimselerin kötülüklerikarşılıksız kalmaz; günün birinde bu dünyada ya da öteki dünyada kendisinedöner, yaptıklarının cezasını mutlaka çeker, o da ağlar.

Ağrısız baş mezarda gerek (olur).
Yaşayan her insan dertten, çileden yakasını kurtarabilmiş değildir. Yaşadıkçada kurtaramayacaktır. Dolayısıyla dertsiz insan ancak mezarda bulunur. Budemektir ki, insan dertten ancak ölünce kurtulacaktır.

Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar.
Vakit ve fırsat varken (yazın) çalışmayan, tembel tembel oturan, keyfinidüşünen kimse, fırsat kaçtıktan sonra, çalışmanın zor olduğu günlerde (kışın)geçim sıkıntısı çeker; perişan olur, aç kalıp yoksul düşer.

Ah alan onmaz.
Zulmeden, hak yiyen, kötülük yapan ve bu sebeple birilerinin bedduasını alankimse iflâh olmaz; onun sonu iyi değildir, yaptıklarının cezasını mutlakagörür.

Ahlatın (armudun) iyisini ayılar yer.
Değerli, güzel ve iyi şeyler çoklukla onlara lâyık olmayan kimselerin elinegeçer ve onlarca kullanılırlar. Bu da gösteriyor ki, insanlar gelişen olaylaraçok kez engel olamazlar.

Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
Anlayışı kıt, beceriksiz, yüzsüz ve yılışık, çıkarcı kimselere gereksiz yereyakınlık gösterilmemelidir. Yoksa bu yakınlığı kötüye kullanabilir. Yerli yersizkarşınıza çıkıp sizi rahatsız ve huzursuz edebilir.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Allah`ın bildiği kuldansaklanmaz.
Bütün insanlar, yaptıkları her şeyden yaratıcıları olan Allah`a karşısorumludurlar. Allah, kullarının ne yaptıklarını, ne düşündüklerini vekalplerinden geçenleri bilir. İnsan, eğer bir suç işlemişse, bu suçundan dolayıönce Allah`tan korkmalı ve utanmalıdır. Çünkü, hiçbir şeyin kendisine gizliolmadığı Allah, onun suç işlediğini biliyordur. Bunu gizlemek, o suçu ortadankaldırmaz. Öyle ise onu kuldan niçin saklamalıdır?

Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
Her insan dünyaya rızkı ile gelir. Allah, onu mutlaka bir geçim yolunaulaştırır; bu yol zor ya da kolay olabilir. Yeter ki insanlar birbirininrızkına el uzatmasınlar.

Allah sabırlı kulunu sever.
Acı, yoksulluk, haksızlık ve hastalık gibi üzücü durumlar karşısında sesçıkarmadan, olacak veya gelecek bir şeyi telâşa kapılmadan bekleme erdemidirsabır. Bu, insanın sahip olabileceği en değerli huylardandır. Böyle kimselerdayanıklı olur, güçlüklere göğüs gerer, kötülükleri kolay savar, sıkıntılarıçabuk atlatır. Cenab-ı Hak da böyle kullarını sever. Öyleyse bu sevgiye lâyıkolmak için sabırlı olmaya gayret etmeli insan.

Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
Birine muhtaç olup ondan bir şey istemek, istediğinin yerine gelmediğini görmekinsana çok ağır gelir. Bu yüzden bir de hakarete uğramak, hele en yakınındanböyle bir tavır görmek insanı kahreder. Bu sebeple “Allah`a, bizi en yakınımızadahi muhtaç etmesin” diye dua etmeyi bir görev bilir insan.

Allah`tan umut kesilmez.
Allah, kendisine inananları güç durumda bırakmaz. En umutsuz anlarında bile birsebep yaratıp onları sevindirir, işlerini yoluna kor, durumlarını düzeltir. Bubakımdan Müslümanlar en kötü ve umutsuz durumlarında bile karamsarlığa düşüpyalnızlık korkusuna kapılmazlar. Yüce Allah`ın onlara lütufta bulunacağına,onları koruyacağına gönülden inanırlar.

Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.
Kiminin gücü az, kiminin yeteneği sınırlıdır. Allah, bu insanlara dadurumlarına göre imkânlar verir; kolaylıklar gösterir; onların da bir hayatdüzeni kurmalarına, geçim yolu bulup barınmalarına yardım eder.

Almadan vermek, Allah`a mahsus (yaraşır).
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, ama ihtiyaç sahiplerinin muhtaç olduğu tekvarlık, şanı yüce olan Allah`tır. Karşılık beklemeden yardım yapmak sadece vesadece Allah`a mahsustur. Bu sebeple insanlar yardımlaşırken bir karşılığıgözetirler. Bir şey verirken almaya gereklilik duyarlar. Öyleyse siz başkasınayardımcı olunuz ki, başkası da size yardımcı olsun.

Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
Hiçbir zaman alamayacağın bir mala alacakmış gibi, yapamayacağın bir işeyapacakmış gibi, yanında çalıştıramayacağın bir kişiye çalıştıracakmış gibiyakın ilgi gösterme. Bu, karşı tarafa boş yere umut vermek olur ki, doğru birhareket değildir.

Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.
Zalim olma, kötülük yapıp da can yakma. Yoksa mazlumların bedduasını alır,yaptığın kötülüklerin cezasını feci şekilde çekersin.

Altın anahtar her kapıyı açar.
Para güçlü bir araçtır. Paranın halledemeyeceği, ortadan kaldıramayacağı engelya da mesele yok gibidir. Çünkü insanlar çıkarlarına, nefislerine düşkündürler.Bu düşkünlük onları zayıf bırakır. Para da bu zayıf insanları kolayca eldeeder. Dolayısıyla karşılığını para ile ödediğinizde, insanlar pek çok engeliönünüzden kaldırır; istediğiniz şeyi kolayca elde edersiniz.

Altın eli bıçak kesmez.
1. Zengin kişi para ile pek çok meselesini halleder, paranın gücü sebebiyle onazarar vermek zorlaşır. 2. Hünerli, işinin ehli kimseyi hayat zorlukları kolaykolay etkileyemez. Bir an zorluklar onu sarssa bile, o yılmadan çalışır;işlerini yoluna kor ve hayatını sürdürür.

Altın eşik, gümüş eşiğe muhtaç olur.
Ne varlığa, ne makama güvenmemeli; hiç kimseye yukarıdan bakılmamalıdır. Güngelir insan elindeki varlığı yitirip yoksullaşabilir, bir zamanlar kendisindendaha yoksul olan bir kişiye muhtaç olabilir. Mevkisini de kaybedebilir vekendisinden daha önce altta olan insanların emrinde çalışmaya mecbur kalabilir.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Altın yere düşmekle pul olmaz.
Yetenekli, dürüst ve değerli bir kişi bulunduğu yüksek yeri (makam-mevki)yitirip önemsiz bir yerde bulunmak zorunda kalsa bile değerinden bir şeykaybetmez.

Altı olur, yedi olur, hep Allah`ın dediği olur.
İnsanoğlu ne tür hesaplar ve plânlar yaparsa yapsın, ne tür ihtimalleri gözönüne alırsa alsın, sonuçta Allah ne dilemişse o olur. Bunun için “takdir,tedbiri bozar” demişlerdir.

Aman diyene kılıç kalkmaz (Eğilen baş kesilmez).
Yiğitliğinize, mertliğinize güvenerek teslim olan kişi size sığınıyor; canınında sizin tarafınızdan korunmasını istiyor demektir. Böyle bir durumda onakötülük yapmak ya da onu öldürmek doğru değildir. Aksi bir tavır insanlık dışıbir hareket olur, meğer ki sığınan kişi düşman bile olsa.

Ana evlâdını atmış, yar başında tutmuş.
Biliriz ki, çocuğu en fazla seven, ona en fazla emeği geçen, onu en fazlakoruyan, onunla en fazla bütünleşen genellikle annedir. Bu sebeple ona ne kadarkızarsa kızsın, ondan ne kadar nefret ederse etsin, bu durumunu devamlısürdürmesi düşünülemez. Çocuğun tehlikeye düştüğü bir anda, annelik içgüdüleriharekete geçer ve onu korumaya çalışır.

Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.
Şehirler içinde Bağdat öteden beri güzel, önemli ve gözde şehirlerden biridir.İnsanı kendine çeken, pek çok şehirde bulunmayan özelliklere sahiptir. Anneninde diğer insanlar içinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Onun kadar çocuğunuseven, çocuğuna gönülden bağlı bir yakın, bir dost yoktur insanlar içinde. Nezaman başımız dara düşse hemen o koşar, elimizden tutmaya o çalışır.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Kimi meseleleri üstü kapalı, bazı ipuçları vererek şöyle bir anlatmakzorunluluğu hasıl olur. Anlayışlı kimseler bu tür konuşmadan ne denmekistendiğini kolayca anlarlar. Ama kavrayışı kıt kimseler ne kadar açıkanlatılırsa anlatılsın, ne kadar tekrar edilirse edilsin ne denmek istendiğinibir türlü anlayamazlar.

Araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur.
İnsanlar her nedense her şey olup bittikten, işler bozulduktan, ortaya kötü birsonuç çıktıktan sonra “niçin böyle yaptın, şöyle yapsaydın, bu yolututmalıydın” gibi sözler söylemeyi alışkanlık edinmişlerdir. Önemli olan yapmabiçimindeki yanlışlığı, tutulan yoldaki tehlikeyi önceden görmek ve uyarıdabulunmaktır.

Araba ile tavşan avlanmaz.
Hemen her iş ayrı bir araç, yol ve yöntemi gerekli kılar. Başarıya ulaşılmakisteniyorsa o iş için uygun olanlar seçilmelidir. Eğer bunun dışına çıkılırsabaşarıdan söz edilemez.

Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan geçer.
1. Büyükler nasıl bir davranış veya yaşayış yolu tutmuşlarsa çocuklar da onlarıtaklit eder, onların izinden gider. 2. Yönetenlerin tavır biçimi, zamanlayönetilenlere geçer.

Ar dünyası değil kâr dünyası.
1. Yaptığı iş eğer namusuna dokunmuyor, onurunu zedelemiyorsa geçim için şu yada bu işi yapmalı insan; utanıp sıkılmadan para kazanmalıdır. 2. Kimi insanlarvardır ki, namus ve onur denen değerleri bir tarafa fırlatmış, çıkar için hertürlü işi yapmaktadırlar.

Arı bal alacak çiçeği bilir.
Bazı kimseler, açıkgöz insanlar ve işinin uzmanı olanlar, çıkarsağlayabilecekleri, kazanç elde edecekleri yerleri gayet iyi bilirler.

Arı, kızdıranı sokar.
Hiçbir insan durup dururken çoklukla birinin canını yakmaz. Kişi ancakkendisini kızdırıp bunaltana, sataşıp ilişene, kötülük yapana karşı ister istemezeyleme geçer; saldırır ve zarar verir.

Arık öküze bıçak çalınmaz.
Güçsüz, zayıf, kendisini zor ayakta tutan kimselerden yararlanmaya çalışmak,onlara eziyet edip çile çektirmek doğru değildir; bu yiğitliğin ve insanlığınşaşına yakışmaz
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Arpa eken buğday biçmez.
1. Kötü bir davranışta bulunan insan iyilik göremez. 2. Yapmaya çalıştığı işinüzerinde lâyıkıyla durmayan ondan iyi sonuç alamaz.
Arsızın yüzüne tükürmüşler, “yağmur yağıyor” demiş.
Arsız insan kişiliğini, saygınlığını, utanma duygusunu yitirmiş insandır.Dolayısıyla o ne kadar ağır hareket görse, söz işitse yine de aldırış etmez;pişkinliğe vurup iyi bile karşılar.

Arslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).
İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler arasında bir özdeşlikkurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı iş yerinin niteliğinden;yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.

Asil azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır).
Kendine has özellikleri bulunan bir nesne ne denli biçim değiştirirsedeğiştirsin, aslî özelliğini yitirmez. Bu durum insan için de söz konusudur.Soylu bir aileden gelen insanlar ne denli büyük bir sarsıntı geçirirlersegeçirsinler, bayağı bir duruma düşüp yozlaşmazlar; soyluluklarını yitirmezler.Ama mayalarında kötülük, noksanlık bulunan kimseler için böyle bir şeyden sözedilemez; onlar eninde sonunda bir açık verirler, olumsuz yanlarını dışavururlar.

Aslını inkâr eden (saklayan) haramzadedir.
Bir insan çarpık bir ailenin üyesi olabilir; yoksul, eğitim görmemiş kaba biraileden gelebilir. Bu durumunu birilerinden saklamak ve onlara karşı bir utançkaynağı olarak görmek son derece yanlıştır. Çünkü insan, böyle bir ailedengelmekle değersiz olamaz. Kendisini değerli ya da değersiz kılmak kendi elindedir.Böyle bir tavrı da ancak zayıf karakterli insanlar gösterebilir ya da bu tavırancak piçlere yaraşır.

Âşığa Bağdat sorulmaz (ırak değildir).
Kim ki bir şeyi elde etmek ister, ona taşkın bir kavuşma isteğiyle yanıptutuşur, o kimseye zor şartlar ağır gelmez; o, her türlü çabayı gösterir; hertürlü fedakârlığa katlanır.

Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.
Aşk duygusuyla dolup taşan kişi, bu derin sevginin etkisiyle ne yaptığınıbilemez; hoşa gitmeyecek davranışlarda bulunur, sanki bilincini kaybetmişgibidir; yapıp ettiklerini kimse bilmez, görmez ve söylediklerini kimse işitmezsanır.

Aşını, eşini, işini bil.
Doğru, düzgün, sağlıklı, mutlu ve verimli bir hayat mı yaşamak istiyorsun? Ohâlde yiyeceğine dikkat et, temiz ve helâl ye. Eşini ve arkadaşını iyi seç,kötülerden uzak dur. Bir iş edin, edindiğin işe sahip çık, onu lâyıkıyla yap.

Aş taşınca kepçeye paha olmaz.
Kimi değersiz görülen, bir kenara atılmış bulunan araçlar bir zaman gelirgerekli olurlar; bir zararı önlemeye yararlar. İşte o zaman değerleri birdenbire artar, kıymet biçilemez olurlar.

At, adımına göre değil, adamına göre yürür.
Bir atın yürümesi ya da koşması, doğrudan sırtındaki binicisinin yönetiminebağlıdır; binici ne isterse onu yapar; koşar, durur ya da yavaş gider. Bir işinakışı da böyledir. İşin sonucu, verimli yahut verimsiz oluşu, o işi yapanınbilgi, beceri çaba ve tutumuna bağlıdır.

Ata eyer gerek, eyere er gerek.
Çıplak ata binmek oldukça zordur. Ata binmeyi kolaylaştıran eyerdir. Ancak buyeterli değildir. Atın üzerinde oturacak kimse eyerin hakkını vermeli vebaşarılı olmalıdır. Bunu da ancak yiğit olan yapar. Bir iş için de durum bundanfarklı değildir. Yapılan işten verim alınmak isteniyorsa, önce iştekullanılacak araçlar sağlanmalı; sonra da iş ve araçlar işini iyi bilen,bunları kullanabilecek birine teslim edilmelidir.

Atanın (babanın) sanatı oğula mirastır.
Çocuklar küçük yaşlarda öncelikle babalarının yaptıkları işlerle ilgilenirler.Babanın oğulla yakın ilişkisi, çocuğun giderek babasının yaptığı işi öğrenmesineyol açar. Baba da bunun için özel bir çaba sarf etmişse, çocukta, bu işiöğrenme yolu kalıcı olur. Büyüyünce kendisi de bu sanatla uğraşır, geçimini buyolla sağlamaya çalışır
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Atasını tanımayan Allah`ını tanımaz.
Ana-babaya değer vermek, onlara saygı-sevgi göstermek, onlara dar günlerindeyardımcı olmak, onlara “öf” bile dememek Yüce Allah`ın buyruklarındandır. Bubuyruklara itaat etmeyen, ana-babaya gerekli ilgiyi göstermeyen, onlara karşıgelen bir kimse Allah`a da karşı geliyor demektir.

At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.
1. Kim ki bir işi beceriyor, bir şeyi kullanıyor, bir şeyden gerektiği gibifaydalanıyor, o şeye sahip olmalıdır; en uygunu, yakışanı da budur. 2. Kim kibaşkasının yararlanmadığı, yararlanmasını bilmediği bir şeyi elinde tutuyor veondan yararlanıyorsa, o şey, mal sahibinden çok onun sayılır.

At binicisini tanır (bilir).
Emir altında çalışan kişi, kendisini yönetenin işten anlayıp anlamadığını, neisteyip istemediğini, hangi olay karşısında nasıl tavır takındığını bilir; işinide ona göre yapar ve yürütür.

Ateş düştüğü yeri yakar.
Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca ilgilikimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının, uzak kimselerinduydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir; kalıcı değil, gelipgeçicidir.

Ateşle barut bir yerde durmaz.
Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerdetutulmalıdırlar.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı, belirtisiningörülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir belirti varsa, olay veyadurum da var demektir.

Atılan ok geri dönmez.
Kimi zaman iyi düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan bazı eylemleregirişir ve sonuçta pişman olur insan. O anda ilk durumuna dönmek ister ama bumümkün değildir. Çünkü olan olmuş, iş işten geçmiştir çoktan.

Atın bahtsızı arabaya düşer.
Kimi değerli, yetenekli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uymayan kötü vebayağı işlerde çalıştırılır; görevlere itilir.

Atın ölümü arpadan olsun.
Bir şeye tutkun olan, bir şeyin uzun süre yokluğunu çeken kimi kişiler,kendilerine zarar vereceğini bile bile o şeyi kullanmaktan çekinmezler ve şöyledüşünürler: “Sevdiğim şeye özlem duyarak yaşamaktansa, onu çokça (aşırı ölçüde)kullanıp (yiyip) hasta olayım; hatta öleyim.”

Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
1. Yiğit de, at da doğacak bir tehlikeye karşı hep tetikte bulunmalı; uyanıkdavranıp duyarlı olmalıdır. 2. Atın da, yiğidin de korkağından kaçınmalı;onlardan hayır gelmez.

Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.
Meydanda olan şu ki, insana değer, nitelik ve kişiliğine göre davranılır; işverilir. Bu bakımdan kişi başkalarını ilgilendiren konularda ortayaatılmamalıdır. Ayrıca, değersiz bir kimse de kıymetli ve nitelikli kişileregösterilen ilgiyi ne beklemeli, ne de ummalıdır.

Atlasa kıl yapışmaz.
Dürüst, temiz, kötülükten uzak, işinde başarılı kimseler hakkında söylenenkaralayıcı sözler, yapılan iftiralar havada kalır; boşuna söylenmiş olur,onlara bu sözlerin mazarratı bulaşmaz.

At ölür, itlere bayram olur.
Kimi yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi; bulunduğu görevdenayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve aşağılık kimselerin işinegelir; onların sevinmesine yol açar.

At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
Dünyadaki her canlı gibi at da ölümlüdür. Günü gelince o da bu dünyadanayrılır. Ama onun koştuğu, gezdiği meydan onunla gitmez; kendisindensonrakilere kalır ve onu hatırlatır. İnsan için de durum atınkinden farklıdeğildir. O da ölümlüdür. Doğacak, yaşayacak ve ölecektir. Ne var ki, budünyadan ayrılırken bıraktığı izler sürüp gidecektir. İnsanlar bu dünyada buizleriyle anılacaklardır. Önemli olan dünya hayatında iyi bir iz (nam) bırakmakve rahmetle anılmaktır. Bu bakımdan kişi daha yaşarken adını yaşatacak iyiişler yapmalıdır. Unutulmamalıdır ki, yaşarken iyi işler yapan, iyi eserlerbırakan kişiler öldükten sonra da unutulmazlar; onları tanıtan eserleriyle degelecek kuşaklara taşınırlar
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
At sahibine (biniciye) göreeşer (kişner).
Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasınıyöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen değil yöneten, çalışandeğil çalıştırıcı daha önemlidir.

At yiğidin yoldaşıdır.
Çok açık olarak bilinen bir şey ki, göçebe bir millet olan Türkler için at,savaşta ya da barışta candan bir dosttur. Hemen her saati onunla geçer. At,Türkler için soyluluğun, yiğitliğin, vefakârlığın, yararlılığın ve inceliğinbir sembolüdür. Silâhsız er düşünülemediği gibi, atsız er de düşünülmemiştir.Dolayısıyla at, Türk`ün edebiyatına girmiş ve önemli bir motif oluşturmuştur.At hakkında şiir, menkıbe, masal, atasözü söylenmiş; risaleler kaleme alınmış,âdeta ona insan gibi muamele edilmiştir.

Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.
Uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan, istediği yere ulaşabilen kuşlar bile avlanmaktehlikesinden kurtulamazlar. Hele usta avcılar da varsa tehlike daha da artar.İnsanlar da benzer biçimde tehlikelerden uzak değillerdir. Hiç ummadıklarıçeşitli felâketlerle karşılaşabilir, dert ve sıkıntılara düşebilirler. İnsankendini ne kadar güvenlik alanına çekmeye çalışırsa çalışsın dert, sıkıntı,tehlike, kaza ve türlü işlerden yakasını kurtaramaz.

Ava giden avlanır.
Bir çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları aldatan, onlara zararvermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe kendisi düşer; zarara uğrar.

Av avlayanın, kemer bağlayanın.
Bir uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o, onundur. Doğrusuve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır. Bunun yanında, bir şey,onu kullanmasını becerip faydalanmasını bilenindir.

Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
Kimi becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde bile olsa onlareve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak hâle getirirler; içten,samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla doldururlar. Kimi kadınlar davardır ki, huysuzlukları, beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenindüzenini ve mutluluğunu bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri,düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz; onların butabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve sonunda yıkılır.

Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.
Hayat öyle pürüzsüz, gailesiz değildir. İnsanoğlu yaşadığı hayat süresinceçeşitli engeller, güçlükler ve olaylarla karşılaşır. Sıkıntılara, çeşitlifelâketlere uğrar. Kimi zaman tersi de olmaz değildir, rahata ve mutluluğa dakavuşur.

Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.
Sağlıklı olmak, türlü hastalıklardan korunmak için ayağı sıcak, başı da serintutmak oldukça faydalıdır. Beden sağlığımızı düşündüğümüz gibi ruh sağlığımızıda düşünmek zorundayız. Bunun için de her sorunu dert etmemeli, olur olmazşeylere üzülmemeliyiz; sabırlı ve geniş gönüllü olmalı, rahat hareketetmeliyiz.

Ayağını yorganına göre uzat.
Dengeli yaşamak isteyen insan mutlaka gelirini, giderine göre ayarlamalıdır.Harcamalar geliri aşmamalı, imkânlar zorlanmamalıdır. Aksine bir hareketbütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı sıkıntıya sokup rahatsız eder.

Ayağı yürüten baştır.
Bedensel hareketlerimizin tümü beynin bulunduğu kafaya bağlıdır, kafaya görebir yön tutar ve gelişir. Bunun gibi bir işçinin verimli iş yapmasını, birtoplumun dirlik düzenlik içinde yol tutmasını da başta bulunan yöneticilersağlar.

Ayı görmeden bayram etme.
Müslümanlar Ramazan orucuna gökte hilâli (ay`ı) görünce başlarlar; oruçbitince, yani bir ay sonra yine gökte hilâli görünce bayram ederler. Ayı görmeişi de son derece dikkat isteyen bir iştir. İnsanlar ayı görmeden nasıl bayramyapamıyorlarsa, sen de bir iş gerçekleşmeden ona oldu gözü ile bakıp desevinme; dikkatli ol, ola ki bir sebep yüzünden iş gerçekleşmeyebilir,üzülebilirsin.

Ayıpsız yâr (dost) arayan, yârsız (dostsuz) kalır.
Hemen her şeyin, her insanın bir kusuru, bir eksiği vardır. Hatasız kul olmaz.Dolayısıyla insanın mükemmel bir dost, arkadaş ve sevgili aramaya çalışmasıboşunadır. Böyle bir dost bulamayacağı gibi, dostsuz kalması da mümkündür. Bubakımdan insan bir şey elde etmek, bir dost bulmak istiyorsa onları kusurlarıile kabul etmeye hazır olmalıdır
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Ayışığında ceviz silkilmez.
Bir işten iyi, verimli bir sonuç alınmak isteniyorsa, o işin şartları da,araçları da yeterli ve uygun olmalıdır. Aksi takdirde kötü bir sonuçla karşıkarşıya kalması mukadder olur.

Aza demişler: “Nereye?”, “Çoğun yanına” demiş.
Çok, her zaman azdan daha baskın çıkar. Bu bakımdan genellikle her şeyin azı,çoğa boyun eğer; yahut az, çoğa uyar. Büyük sermaye, küçük sermayeye fırsat vermez;onu idare eder. Bir toplumda çoğun oyu, azın oyunu geçersiz kılar; dolayısıylaaz oy sahipleri, çok oy sahiplerine uymak zorunda kalırlar.

Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.
Kim ki elindekinden hoşnut olmuyor, onu yeter bulmuyor, onunla yetinmiyor, dahafazlasını istiyor ve onu hor görüp geri çeviriyorsa büyük bir hata işliyordemektir. Çünkü çoklar, azların (küçük şeylerin) birikmesiyle meydana gelir.Küçük şeylere sahip çıkmayan, onların birikmesiyle olmuş olan çoğu da kaybetmişsayılır.

Azıcık aşım, kaygısız (ağrısız) başım.
Aralıksız çalışarak, çeşitli sıkıntılara katlanarak, amansız zorluklara göğüsgererek zenginlere özgü bir hayat yaşamaktansa, didişmelerden ve çekişmelerdenuzak, gösterişsiz ve sakin bir hayat sürmek daha yeğdir.

Az söyle, çok dinle.
Dinlemek, öğrenmenin güzel bir yoludur. Kulak vererek dinleyen insan pek çokşey öğrenebilir. Oysa çok konuşan insanda yanılma payı (özellikle bilmediğikonularda) çok olur, hata yapma ihtimalî de artar. Ayrıca kişi yanlış ve çokkonuşmalarıyla çevresindekileri rahatsız da edebilir.

Az tamah çok ziyan getirir.
Elindekiyle yetinmeyen, daha fazlasını isteyen, isteklerine kavuşmak içinçeşitli yollara başvuran insan, bu tutumundan ötürü zarara uğrar. Çünkü açgözlülüğün sebebiyle ihtiyatsız davranmış ve tehlikenin içine düşmüştür. Bugibi kişiler kimi zaman ellerindekileri de kaybederler.

Az veren candan, çok veren maldan.
Varolalı beri insan, insanın yardımına ihtiyaç duymuştur. Bu bakımdan ihtiyaçsahibine yardımda bulunmak bir insanlık görevi hâline gelmiştir. Kimi yoksulkimseler birilerine yardım ya da armağan olarak bir şey verirlerse (küçük deolsa) bu onlar için bir fedakârlıktır. Çünkü verdikleri şeyden kendilerinde deyok denecek kadar az bulunmaktadır. Dolayısıyla yardımları ya da armağanlarıyürekten, içten ve candandır. Bunun yanında zengin olanın yapacağı yardım,fakirin yaptığı yardımdan daha fazla olabilir. Ancak bu onun için fedakârlıksayılmaz. Çünkü ihtiyacından fazla olan malından vermiştir. Dolayısıyla verdiğimalın yoksulluğunu çekmiyordur
 
Üst