9. Günün evliyası: SEYYİD EMÎR HAMZA

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Orucunuz Hangi Cinsten ?

Hepimiz oruç tutuyoruz, bunun için de Rabbimize hamdediyor, şükürde bulunuyoruz.

Nice kimseler var ki, böyle bir mükellefiyeti ifa saadetinden mahrumdurlar. Ciddî sebeblerden dolayı mahrumdurlar, hiçbir sebeb olmayıp iman za’fından dolayı mahrumdurlar.

Meşrû sebeblerden dolayı oruç tutmayanlar bir bakıma mahrum sayılmazlar. Zira onlar için, mania gidince oruçlarını tutmaları mümkün olur. Yahut da her oruç başına bir fidye vermekle yine de oruç tutmuş sevabına erişirler, huzur duyabilirler.

Ama iman za’fından, pis boğazlıktan dolayı oruç tutmayanlar cidden bedbahttırlar, zavallıdırlar, ziyandadırlar.

Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiği bunca nimetlere karşılık, muayyen bir zaman içinde midesini alışkanlıklardan koruma cihetine girmeyişi, nefsinin arzularına sed çekme iradesini göstermeyişi, Mü’min için telâfisi zor bir mahrumiyettir. Pişmanlığı âhirete varmadan bayram gününde başlayacaktır.

Biz bunlardan olmadığımız için Rabbimize hamd ve şükür ediyor, onları da ayıplamaktan ziyade ibretle seyrediyoruz. Allah ıslah etsin, İslâmî şahsiyet nasip etsin...

Biz oruç tutmuş olmanın verdiği huzur ve saâdet içinde mübarek günleri yaşarken, acaba hiç düşünmüş müyüz: – Nasıl oruç tutuyoruz?

Diyeceksiniz ki:
– Orucun da nasılı olur mu? Normal oruç tutuyoruz işte. Orucu bozucu şeyleri yemiyor, içmiyor, kitaplarda orucu bozucu olduğu bildirilen hususlardan uzak duruyoruz.
– Doğrudur. Orucu bozucu şeylerden uzak kalınca oruç tutulmuş, borçtan kurtulunmuş olunur. Ancak böylesi oruç (avam) orucudur. Bir de (havas), ondan sonra da (havassü’l-havas) orucu vardır. Acaba bunlardan da hissemiz var mı? Yoksa sadece (avam) orucu ile mi iktifa etmiş oluyoruz?
Zannederim, bu tasnifi pek işitmediniz. Birazcık açayım.

Üç türlü oruç vardır: Avâmın orucu, havâs’ın orucu, havassü’l-havas’ın orucu.
1 – Avâmın orucu bizimkidir. Sadece orucu bozucu yemek-içmek gibi maddî şeylerden kaçınırız.
2 – Havas’ın orucu sadece bunlardan kaçınmakla kalmazlar. Onlar bütün (uzuvlarıyla) oruçludurlar. Meselâ, oruçlu ağızlarıyla asla gıybet etmezler, yalan söylemezler, birinin ayıbına bakmazlar, bilseler bile açıklamazlar. Ayaklarıyla haram yola gitmezler. Elleriyle haram şey tutmazlar. Yani özel bir hayatları olur oruçlu iken...
3 – Havassü’l-havas’ın oruçları ise, aynı şeyleri yaptıkları gibi kalpleriyle de aynı titizliğe sahip olurlar. Kalblerine Allah’tan, Allah rızasından gayrı birşey getirmemeye gayret gösterirler.
Mübah olan dünyevî sohbetler bile onlara orucu bozucu hallerden sayılır. Gönüllerine dünya endişesi sokmazlar. Âhiret saâdetinden gayrı şeyi akıllarına getirmemeye ehemmiyet verirler. Şayet dünya endişesi, para arzusu, mal, can hissi kalblerine gelirse çok üzülürler, oruçlarını yaraladıklarını kabul ederler...

Şimdi, sizler, bizler, yani hepimiz bir düşünelim:
– Orucumuz kimin orucu cinsindendir? Avam’ınkinden mi? Havas’sınkinden mi, yoksa siz daha da ileri gitmişsiniz de havassü’l-havas’ın orucundan mı nasiplisiniz?
İsterseniz bir deneyin. Siz de muayyen bir zaman gayret edin. Havas orucu tutun. Sadece yiyip içmeyi değil, gıybeti, çekememezliği, hasedi, münakaşayı ve kötü düşünceyi de terketmeye çalışın. Kalbinizi dünya sevgisinden tecrid edin, bütün varlığınızla, âhireti düşünmeye yönelin! Bakalım neler hissedeceksiniz?
İmam-ı Gazalî Hazretleri, sadece avam orucu tutan iki kadının, Resûlüllah’a gelerek susuzluğa dayanamayıp, oruçlarını bozmak istediklerini anlattığı bir kıssada söze şöyle devam eder:
– Hazret-i Resûlüllah, bu kadınlara: “Tükürün bakayım” dedi. Onlar tükürdüklerinde ağızlarından kıpkırmızı kan çıktığını gördüler. Resûlüllah (sav) buyurdu ki:
– Sizi susatan oruç değil. Müslüman kardeşinizin yediğiniz etidir. Gıybetini etmiş, etini yemişsiniz. İşte bu kan da o etin kanıdır. Orucu sadece midenizle değil, ağızlarınızla, dilinizle, kalbinizle de tutun ki, kurtulasınız” buyurmuştur.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Kırık Testi Ramazan Oruç
[video=Kırık Testi Ramazan Oruç]104[/video]

 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Ateşe dayanacağın kadar günah işleBir gece vakti bir padişahın kızı bir alimin evinin kapasına gelir ve kapıyı tıklar alim şaşır fakat kızı içeri alır mecburen (o zaman alimlerin bulundukları yer bir odadan daha küçüktür)kız bir köşede oturu işte sınav başlar alim nefsiyle savaşmaya başlar şeften vesvese verir.Şeytan her vesvese verdiğin de alim elini yana mumun üzerine götürür.Ve kendi kendine 1sn dayanamadağım ateşe neasıl bakayım kıza bunu ömer dünyada belki 10 katı yanarım.Ve sabah kız saraya gider padişah alim çağırır teşk.eder alimin kolu wsarılıdır padişah sorar kolun neden sarılıdır.Alim de anlatır.Meğer kolu sarılı olmasının sebebi sabaha kadar şeytan vesvese vermiş oda şeytan ne zaman vesvese verdiğinde elini muma götürmüş.padişahda kızını alimme vermiştir.
İşte arkadaşlar insan ateşe dayanacağı kadar günah işlemeli.İnsab 1 sn ateşe dayanamıyor nasıl o kadar günah işliyor bilinmez ama ne yazıkı bize günah işlediğimizde bile farkına varamıyoruz.
İnsan 1 dk zevk içim acaba kaç yıl ateş de yanacak...
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
SEYYİD EMÎR HAMZA

Evliyânın büyüklerinden. Peygamberimizin soyundan olup, seyyiddir. Silsile-i aliyye denilen evliyânın meşhûrlarından SeyyidEmîr Külâl hazretlerinin ikinci oğludur. Doğum târihi bilinmemekte olup, 1475 (H.880) senesinde vefât etti. Babası ona, kendi babasının ismi olan "Hamza" ismini koydu. Ona "Baba" diye hitâb ederdi.

Seyyid Emîr Hamza, küçük yaşta babasının sohbetlerinde bulundu. Sonra babası onu, yetişmesi için, talebelerinin meşhûrlarından olan Mevlânâ Ârif Dikgerânî'ye havâle eyledi. O da onu yıllarca çalıştırarak, ilimde ve tasavvuf hâllerinde zamânın bir tânesi olacak şekilde yetiştirdi. Babasının vefâtından sonra, onun yerine geçip, yıllarca insanlara doğru yolu gösterdi. Ehl-i sünnet îtikâdını anlattı. Talebeleri, onun derslerine akın akın koşarlardı. Binlerce talebe, teveccühleri ile yetişti. En meşhûr talebeleri şunlardır: Mevlânâ Hüsâmeddîn Buhârî, Mevlânâ Kemâl Meydânî, Emîr Büzürk, Emîr Hard, Bâbâ Şeyh, Mübârek Buhârî, Şeyh Ömer Buhârî, Şeyh Ahmed Harezmî, Mevlânâ Atâullah Semerkandî, HâceMahmûd Hamevî, Mevlânâ Hamîdüddîn Kermînî, Mevlânâ Nûreddîn Kermînî, Şeyh Hasan Nesefî, Şeyh Tâceddîn Nesefî, Şeyh AliNesefî.

Hocam Mevlânâ Ârif bize derdi ki: "Yükünüzü çekecek bir dost isterseniz, bu çok az bulunur. Eğer yükünü çekeceğiniz birini ararsanız, bütün dünyâ size dosttur."

Seyyid Emir Hamza'nın talebelerine vasiyeti şöyledir: "Ey talebelerim! Bizim bulunduğumuz bu yol, sıdk ve doğruluk üzerine kurulmuştur. Muhterem babam Seyyid Emîr Külâl buyurdu ki: "İnsanların Hakk'a kavuşmaktan mahrum kalmalarının sebebi, İslâmiyete tam uymadıklarındandır." Önce îtikâdı düzeltmek lâzımdır. Şekten, şüpheden, bid'at ve dalâletten ve gayr-i meşrû olan her şeyden kalbi temizlemelidir. Bir kimsenin, anlamadan, mezheblerin ihtilâflarından ve ittifaklarından konuşması çirkin bir iştir. Bir kimse bu hususta bilmeden konuşursa, câhilliğinin alâmetidir. Çünkü tasavvuf ehlinin yolu, yolların en aydınlığıdır. Hepsinden daha yakındır ve en nûrlu olanıdır. Yolların en doğrusu ve en iyisidir. Necmeddîn Ömer Nesefî buyurdu ki: "Tasavvuf; kalbden, Allahü teâlânın sevgisinden başka her şeyi çıkarmaktır. Bedeni de, Allahü teâlânın emirlerine ve Resûlullah efendimizin sünnetine uymakla süslemelidir. Allahü teâlânın râzı olduğu şeyleri yapmalı ve Resûlullah efendimizin sünneti üzere hareket etmelidir. Zamânımızdaki dalâlet fırkaları, tasavvufu yanlış anlayıp, yanlış yorumlayarak başka yollara sapmışlardır.

Tasavvuf ehli olanlar, Resûlullah efendimizin sünnetine uyarlar. Yâni İslâmiyete uyarlar. Haram işlerden ve haram yemekten sakınırlar. İnsanların yükünü çekip, kimseye yük olmazlar. Şöhretten sakınırlar. Müslümanlara acıyarak, onlara yumuşak davranırlar. Dâimâ Allahü teâlâdan korkarlar ve günahlarının affedilmesi için yalvarırlar. Gıybet etmezler. Dünyâya, dünyânın rahatlığına ve zînetine güvenmezler. Sâlihlerin ve Eshâb-ı kirâmın yolunda ve onların ahlâkı üzere olurlar. Büyükleri inkâr etmezler ve bid'at ehline uymazlar. Bunlar Ehl-i sünnettir. Hak üzere olan cemâattir. Sakın onların sevgisini kalbinizden çıkarmayınız. Çünkü onların sevgisi,Allahü teâlânın ve Resûlünün râzı olmasına sebeb olur. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmin Hucurât sûresi üçüncü âyet-i kerîmesinde meâlen; "Allah onların kalblerini takvâ için imtihân etmiştir. Onlara bir magfiret ve büyük bir mükâfat vardır." buyurdu. Bu tâifenin hâlini öğrenmiş oldunuz. O hâlde onlara tâbi olunuz ve onlarla sohbet ediniz. Bid'at ve dalâlet ehli olan fırkalardan ve onlarla sohbet etmekten sakınınız da, âhirette zarar etmeyesiniz. Bid'at sâhibi olanları aşağılamak husûsunda çok çalışmalı ki, Resûlullah efendimizin müjdesine kavuşulsun. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Bid'at sâhibini aşağılayanı, Allahü teâlâ büyük korkudan emin eder."

Ey talebelerim! Dâimâ namaz vakti ne zaman girecek de namaz kılacağım diye bekleyin. Abdesti, namaz vakti girmeden alınız. Namazı huşû ve hudû ile kılınız ve Allahü teâlâdan korkunuz. Namaz vaktinde hiçbir şeyle meşgûl olmayınız. Nitekim Resûl-i ekrem; "Vakit geçmeden namaza, ölüm gelmeden tövbeye acele edin." buyurdu. Dâimâ tövbe ediniz. Resûlullah efendimiz; "Günâhına tövbe eden, günâhı olmayan gibidir." buyurdu. Gaflet uykusundan kendinizi uzak tutunuz ki, uyanık olasınız. Mümkün mertebe lüzumsuz konuşmayın. Sakın boş söz söylemeyin. Dâimâ namaz ve oruçla süslenin.

Elinizden geldiği kadar hiçbir mahlûka hakâret gözü ile bakmayınız. Çünkü o, Alahü teâlânın katında sizden daha makbûl olabilir. Birbirinizi çok seviniz. Sevdiğiniz kimse, Allahü teâlânın dostlarından biri olabilir. Buna çok dikkat ve gayret ediniz. kimseye dünyâlık için tâzim etmeyiniz ki, dîniniz dünyâ uğruna gitmesin. Zîrâ, dünyânın Allahü teâlâ katında hiç değeri yoktur. Dünyâyı sevmek aşağılıktır ve her şeyden aşağıdır. Dîninizi dünyâya fedâ etmeyiniz. Dînini başkalarının dünyâsı için satan ve bu yüzden Allahü teâlânın rahmetinden mahrum kalan kimseden daha câhili yoktur. Böyle kimse, hem dünyâda, hem de âhirette zavallıdır. Allahü teâlânın râzı olmasını düşünmeyip de insanların rızâsını düşünen, onların râzı olmasını arayan kimse, Allahü teâlânın gadabını istemiş olur. Allahü teâlâ, insanları da ona karşı gadablandırır. Allahü teâlânın kendisinden râzı olmasını isteyip, insanların râzı olmasına bakmayan kimseden Allahü teâlâ râzı olur. İnsanları da ondan râzı ve hoşnûd kılar.

Birisi size husûmet, düşmanlık ederse, onunla meşgûl olmayınız. Çünkü husûmetin sonu gelmez. Allah korusun, bu uğurda dîniniz elden çıkabilir! İnsanların sevgisine de aldanmayınız! Zîrâ bu sevgileri devamlı değildir. İnsanların elinde olana tamâ etmeyiniz. Allahü teâlânın size verdiğine kanâat ediniz. Çünkü tamâ eden, dâimâ sıkıntı ve üzüntü içinde olur. Kanâat eden de, her zaman neşeli ve rahattır. Beyt:

"Beni kanâatle eyledi dâim azîz,
Husûmet ve temâdan eteğim oldu temiz"


Namazı öyle kılınız ki, yalnız ve kalabalıkta iken namazdaki hâliniz değişmesin. İnsanların yanında iken çok yavaş kılmayın ki, bu, kendini insanlar nzarında iyi göstermek olur. Beyt:

"Gizli şirk var riyâ ile tâatte,
Ya Hak için ol, ya ukbâ iste."


İnsanlardan ve makamlarından yardım beklemekten ümîdi kesip, Allahü teâlâya bağlanmalıdır. Başkalarından yardım bekleyen kimse, insanlar yanında hor görülür. İnsanlarla tamâ etmeyi bırakan kimse, dünyâda da, âhirette de azîz ve mükerrem olur. Yardımı Allahü teâlâdan isteyin. Birinin size karşı kusûru olursa, şikâyet etmeyin. Kabahati kendinizde arayın. Dâimâ özür dileyici olun. Kimsenin ayıbını aramayın. Nasîhat kabûl eder görünen münâfıklara nasîhat etmeyin. Onu ayıblarsanız, duymasın. Size düşman olur. Bir kimse yanlış konuşmuşsa, insanlar arasında yanlışını ona söylemeyin. Yalnız olduğu zaman ve nasîhat kabûl edici olduğunu bilirseniz, o zaman söyleyin. Ama günâhla ilgili ise, lütf ile, yumuşaklıkla söyleyin.

İnsanlardan bir sıkıntı gelirse, affedin. Karşılığında iyilik yapmaya bakın. Biri size tâzim etmezse, sakın ondan dolayı hatırınız kırılmasın. Filân kimse bana saygı göstermedi gibi sözlerden çok sakınınız. Bir kimse size tâzim eder ve sizden iyi olarak bahsederse, ona sevinmeyin. Bu söz üzerinde durmayın ve; "Benim iyi kalbim vardır" deyip kendinizi aldatmayın. İnsanların medhini ve zemmini (övüp kötülemesini) aynı tutarsanız, felâket uçurumuna düşmezsiniz. Size bir acı haber gelir veya hasta olursanız, Allahü teâlâdan râzı olmaya dikkat edin ve Allah'a hamd edin. Ne kadar hasta olsanız, ayağa kalkamayacak hâlde bulunsanız da, namazı kazâya bırakmayınız. Îmâ ile kılınız. Eğer Allah korusun, kazâya kalırsa, en kısa zamanda kazâ ediniz. Hastalığınızı, günahlarınıza keffâret biliniz. Zîrâ kula gelen belâlar, onlara sabır ve tövbe ile kalkar.

Önünüze bakın. Her tarafa, öteye beriye bakmayın. Her gördüğünüzle değil, îcâbedenlerle konuşun. Konuşmak îcâbederse, yavaş konuşun. Birisi sizinle konuşursa, onu iyi dinleyin. Güldürücü sözler konuşmayın. Mecbur olmadıkça insanlardan bir şey istemeyin. İsterseniz, az isteyin. Hiç kimseye zulüm ve günahta yol göstermeyin. Evinizde iyi ahlâklı olun. Ağır söz söylerlerse, siz dilinizi koruyun. Düşünerek söz söyleyin. Hürmet ehli, kendisine hürmet gösterilenler sizi yanına çağırırsa, onunla mağrûr olmayın. Dünyâ ve dünyâyı sevenlerden kaçın. Elden geldiği kadar ilmiyle amel eden âlimelrin sohbetinde bulunun. İlim öğrenmekten bir adım geri ve uzak durmayın. Zîrâ ilimsiz amel, şeytanın oyuncağı olur. İlminiz azsa, onunla amel edin, çoğalır.

Her işte esas, ilim ve takvâdır. Îmândan güzel hiçbir nîmet yoktur. Allah'a ibâdetten daha iyi amel, iş yoktur. Ölümden iyi ibret yoktur.

Kendini; ucbdan (kendini begenmekten), riyâdan (gösterişten), tekebbürden (böbürlenmekten), hasseden (çekememezlikten), gıybetten (dedikodudan), bahillikten (cimrilikten), kin tutmaktan, düşmanlıktan ve nifaktan korumalıdır. Bunlar, kişinin kötülüğüne alâmettir.

Dâimâ kalb temizliği ile meşgûl olmalıdır. Kalbini pisliklerden temizlemedikçe, hakîkî maksada kavuşulamaz.

Bütün iyiliklerin başı, dünyâyı terk etmektir. Bütün kötülüklerin başı da dünyâ sevgisidir. Bununla birlikte, Server-i kâinât efendimiz; "Dünyâ âhiretin tarlasıdır." buyurdu. O hâlde dünyâda âhiret işleri yap ve dünyâya ve dünyânın nîmetlerine bğlanma! Dünyâ rahat yeri değildir. İbret yeridir. Bunun için Resûl-i ekrem efendimiz; "Dünyâ ibret yeridir, tâmir etme yeri değildir." buyurdular.

"Dünyâ bir kulübedir ve biz onda misâfir,
İki cihânda bâkî, sâdece Allah'dır."


Demişlerdir ki, bir lokma haram yiyenin, ibâdetleri kırk gün perde arkasında kalır. Elbisesinde haramdan bir iplik bulunanın, o haram iplik o elbisede bulundukça, tâati kabûl olmaz. Yiyecek ve giyecek temiz olmazsa, namaz, oruç ve cihâdınız kabûl olmaz. Din yolunda mahreminiz olmayanla birlikte oturmayın.

Seyyid Emîr Hamza hazretleri, bu vasiyetleri buyurduktan sonra, husûsî odalarına girip, üç gün üç gece, başını murâkabe yakasının içine çektiler. Sonra başını kaldırıp; "Âlemlerin Rabbine hamd olsun ki, yüksek babamıza geldiği gibi, bize de aynı müjdeler geldi." buyurdular. Bunları söyledikten sonra, Kelime-i şehâdet getirerek vefât edip, Hakk'ın rahmetine kavuştular.

Emîr Hamza hazretlerinin iki oğlu ve bir kızı vardı. Hepsi de babalarından feyz alarak, ilimde, ahlâkta yetişmiş, yüksek derecelere kavuşmuşlardı. Kızı Hâtûn-ı Külân için, "Herkes oğlu ile iftihâr eder, biz de kızımızla iftihâr ederiz. Allahü teâlâ bize ne verdiyse, biz de kızımıza verdik." buyurmuştur. Bu kızı, her zaman Kur'ân-ı kerîm okurdu. Odaya girip bir işle meşgûl olunca, odası nûrdan, kandile ihtiyaç göstermeyecek derecede aydınlanırdı. Kilim dokusa, iplikler kendiliğinden düğümlenirdi. Bu işle uğraşırken namaza kalksa, onun çıkrığı kendiliğinden dönerdi. Gündüz olsa, demetleri kendiliğinden iplik olurdu. Bu hâlini, ancak sırdaşları bilirdi.

Emîr Hamza hazretlerinin bu kızının, Şehâbeddîn adında bir oğlu vardı. Emîr Hamza bu torununun yetiştirilmesi vazifesini Mevlânâ Hüsâmeddîn'e verdi. Üç sene Mevlânâ Hüsâmeddîn'in huzûrunda kaldı. Bu müddet zarfında Hak teâlâ, ona çok ilim ihsân etti. Hocası Mevlânâ Hüsâmeddîn ona dedi ki: "Ey Mevlânâ Şehâbeddîn! Eğer bundan sonra sen bize ders okutacaksan burada kal, yoksa bende sana ders verecek güç kalmadı." Sonra Mevlânâ Hüsâmeddîn'in izni ile Sûhârî'ye döndü. İnsanlara nasîhatle meşgûl oldu. Bütün vakti ilim ve âlimlerle geçerdi. Bir gün halka vâz ü nasîhattan sonra şöyle söyledi: Ey azîzler! Size bir vasiyetim var. Onu kabûllenin ki, âhirette size faydası olsun. Nitekim Resûl-i ekrem; "Vakit geçmeden namaza, ölüm gelmeden tövbeye acele edin" buyurdu. Ey dostlarım! Allah'ın emirlerini yerine getirmede eksiklik etmeyin. Peygamber efendimiz; "Namaz dînin direğidir. Namazını kılan dînini kurmuş, terkeden dînini yıkmış olur." buyurdu.

1) Reşehât; s.44
2) Umdet-ülMakâmât; s.62
3) Agâhî Seyyid Emîr Külâl; s.96 vd.
4) Hadâik-ül-Verdiyye; s.124
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.27
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
k4.jpg
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla
TAHA Suresi 132 Ayet

Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir. (TAHA/132
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.
(Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746))
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
ABDURRAHMAN IBN AVF

(590 ? - 32/652)

Rasûlullah'in hayatta iken Cennetle müjdeledigi on sahâbîden ve Ilk müslümanlardan biri. Kureys* kabîlesinin Zühreogullarindan Hâris'in oglu olup Câhiliyye* devrinde asil adi Abdulkâ'be veya baska bir görüse göre Abdu Amr idi.

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Erkam'in evindeki faaliyetlerine basladigi günlerde Islâm'a giren Abdurrahman'a bu ismi Rasûlullah vermistir. Ebû Muhammed künyesi ile taninan Abdurrahman'in annesi Sifâ binti Avf b. Adi'l-Hâris b. Zühre b. Kilâb idi. Rivâyete göre Abdurrahman 'Fil Olayi'ndan yaklasik yirmi yil sonra dünyaya gelmisti.

Abdurrahman b. Avf (r.a.) Ilk müslümanlardan olmasindan dolayi Kureys'in zâlim tutumuna dayanamayan ashâb ile birlikte Habesistan'a yapilan Iki hicrete de katIlmisti. Nihayet Rasûlullah, ashâbi Medine'ye hicret etmeye tesvik edince, o da diger ashâb ile birlikte hicret etmisti. Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine'de Ensâr ile Muhâcirler arasinda kardeslikler ilân edince Abdurrahman b. Avf ile Ensâr'dan Sa'd b. Rabî'i kardes ilân etmisti

Ensâr'in ileri gelenlerinden Sa'd b. Rabî' 'Din kardesi' Abdurrahman'a sunlari söylemisti:

"Benim bir hayli malim vardir. Bunun yarisini sana veriyorum. Ayrica Iki esim vardir. Bunlardan birini bosayacagim, iddeti bitince onu nikâhlarsin." Bu büyük âlicenaplik karsisinda Abdurrahman b. Avf kardesine sunlari söylüyordu:

"Cenâb-i Allah malini ve aileni sana mübarek eylesin. Senin bu davranisina karsi Allah ecrini versin. Sen yalniz bana çarsinin yolunu göster, benim için yeterlidir."

Abdurrahman b. Avf (r.a.) ticaret hayatini çok iyi bilen Kureys içinde büyüdügü için bu isin tam bir uzmani olarak Medine çarsisinda alisverise baslamis ve Allah ona büyük servet vermisti. Abdurrahman bu ticârî hayatini söyle anlatir:

"Cenâb-i Allah bana öyle bir nimet verdi ki, bir tasi bile bir yerden kaldirip baska yere koydugumda sanki altin oluveriyordu."

Abdurrahman b. Avf (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bütün gazvelerine katIlmis ve Ilk Islâm cihad hareketinden en güzel sekilde nasibini almisti.

Ashâbtan Mugîre b. Su'be (r.a.)' den rivâyet edildigine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) çiktigi gazvelerin birinde yolda konaklamisken Ashâb'in bulundugu yerden biraz uzak bir noktaya çekilip hâcetini defederek abdest alip döndü. Rasûlullah ashâbinin yanina vardiginda ashâb Abdurrahman b. Avf'in arkasinda namaza durmustu. Mugîre hemen gidip Abdurrahman'a Rasûlullah'in geldigini haber vermek Istediyse de Rasûlullah buna engel olmus ve Abdurrahman'in arkasinda namazini kIlmisti. Böylece Hz. Peygamber'in Ilk defa arkasinda namaz kildigi kisi Abdurrahman b. Avf olmustur. Daha sonra da bilindigi gibi Rasûlullah hastaligi sirasinda Hz. Ebu Bekr'in arkasinda namaz kIlmisti.

Ibn Sa'd Tabakâtu'l-Kübrâ adli eserinde bu seferin Tebük seferi oldugunu kaydetmektedir (Ibn Sa'd Tabakât, 111, 129).

Rasûlullah (s.a.s.) Abdurrahman b. Avf'i ashâbtan yediyüz kisilik bir askerî kuvvetle H. 6 (M. 628) yili Sa'ban ayinda Dûmetu'l-Cendel'e* göndermisti. Abdurrahman, Hristiyanlarin hüküm sürdügü bu bölgeye gelip onlari Islâm'a davet etmis, büyük bir kismi buna yanasmadigi halde bölgenin ileri gelen kabile reIsleri nden el-Asbag b. Amr el-Kelbî Hristiyanken Islâm'a girmisti. Abdurrahman da el-Asbag'in kizi Tumâzar ile evlenmis ve ondan oglu Ebû Seleme dünyaya gelmisti.

Yine Ibn Sa'd'in ifâdesine göre Hz. Peygamber ashâb içinde ipek giymeyi yalniz Abdurrahman'a müsaade etmisti. Zira Abdurrahman b. Avf'in vücudunda bir kasinti (cüzzam olma ihtimali) vardi.

Hz. Peygamber'in vefatindan sonra bir gün Medine'de bir heyecan ve kalabalik meydana gelmisti. Bunun sebebini soran Hz. Âise (r.an)'ya Abdurrahman b. Avf'in kervaninin sehre yaklastigi söylenince Hz. Âise söyle demisti:

"Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustu: "Abdurrahman sirattan geçerken düser gibi oldu ama düsmedi." Hz. Âise'nin bu sözlerini haber alan Abdurrahman besyüz deve oldugu söylenen bu kervanini sirtindaki yüklerle birlikte tamamen Allah rizasi için bagIslâmisti. Develerin sirtindaki mallarin develerden çok daha degerli oldugu kaydedIlmektedir. Ashâbin en cömertlerinden biri oldugu bilinen Abdurrahman b. Avf'in birçok gazvede ve özellikle Tebük gazvesinde Allah yolunda büyük infâklarda bulundugu bilinmektedir.

Ayrica Hz. Peygamber'in vefatindan sonra Nâdirogullari* mahallesinde sahip oldugu arazisini kirkbin dinâra satarak Rasûlullah'in zevcelerine dagitmisti. Hz. Âise'ye payi getirildiginde bunu kimin gönderdigini sormus, Abdurrahman b. Avf'in gönderdigi söylenince söyle demisti: "Hz. Peygamber (s.a.s.), "Benden sonra Allah'in sabirli kullari size karsi sefkatli davranacaktir. Allah, Abdurrahman b. Avf'a Cennet pinarlarindan kana kana içmeyi nasip etsin" buyurmustu."

Hz. Ebû Bekir vefatindan önce hilâfete Ömer b. el-Hattab'in geçmesi hususunda Abdurrahman'in görüsünü sormus o da söyle demisti: "Ömer senin düsündügünden daha iyidir. Fakat otoriterligi fazladir." Hz. Ebû Bekir de söyle karsilik vermisti: "Ömer'in sertligi benim yumusakligimdan kaynaklaniyor. Isleri üzerine alirsa bu sertligi kaybolur. Bir gün ben adamin birine çok kizmistim. Ömer ise çok yumusak davranmisti. Ben yumusak davransam o çok sertlesiyor."

Hz. Ömer'in hilâfeti sirasinda büyüyen devlet ve genisleyen sinirlar karsisinda Isleri n daha rahat çözülmesi için olusturulan devlet sûrâsinda Abdurrahman b. Avf'in önemli bir yer aldigini görüyoruz. Yeni fethedilen Irak arazisinin gaziler arasinda paylasIlmasi veya devlete birakIlmasi hususunda ortaya çikan Iki görüs vardi. Hz. Ömer ashâbin diger ileri gelenleriyle birlikte bu topraklarin paylasIlmamasindan yana iken Abdurrahman b. Avf, Bilâl-i Habesi* ile birlikte buna muhalif olup fethedilen yerlerin paylasIlmasindan yana idiler.

Hz. Ömer sehid edildiginde yarim kalan namazin tamamlanmasi için Abdurrahman görevlendirIlmisti. Nihayet Hz. Ömer'in tedâvî edIlmesinin zor oldugu ve ecelinin yaklastigi anlasilinca yeni seçilecek halîfenin belirlenmesi için kurulan 'sûrâ'da Abdurrahman b. Avf da yer almisti. Sûrâda bulunanlardan Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve Sa'd b. Ebi Vakkas haklarindan ferâgât edince Sûrâda halîfe adayi olarak üç kisi kalmisti. Hz. Ali, Hz. Osman ve Abdurrahman b. Avf. Abdurrahman da bu husustaki hakkindan ferâgât edince adaylar Ikiye düsmüstü. Abdurrahman bu hususta ashâbin ileri gelenleriyle uzun görüsmeler yapmis ve Hz. Ali ve Hz. Osman'dan karara uyacaklarina dair kesin söz aldiktan sonra bu konudaki kanaat ve karan Hz. Osman'a bey'atin yararli olacagi hususunda toplaninca, hilâfete Hz. Osman getirIlmisti.

Abdurrahman b. Avf (r.a.) artik bir hayli yaslaninca Hz. Osman devrinde çok sâkin bir hayat yasamis ve nihayet hicretin 32. yilinda Medine'de vefat etmisti.

Cenaze namazini Hz. Osman kildirmis, onu kabrine götürürken Hz. Ali söyle demisti: "Ey Avf'in oglu! Güle güle ebedî hayata git. Sen bu fânî hayatin en güzel günlerini gördün. Bu revnakli hayat bulanmadan Âhirete göçüyorsun" Sa'd b. Ebi Vakkâs da onun cenazesini tasirken: "Ey koca dag" diyerek Abdurrahman'in seciyesindeki saglamlik ve metâneti ifâde etmisti. Abdurrahman, el-Bakî'de medfundur.

Medine'de vefat ettigi kesin olarak bilindigi halde Siirt ili Pervari ilçesi yakininda bir mezarin ona izafet edIlmesi halkin yakistirmasindan baska bir sey degildir.

Abdurrahman b Avf Hz. Peygamber (s.a.s.)'den çok hadis duymus fakat titizliginden dolayi bunlarin hepsini nakletmekten çekinmistir. Hadis mecmualarinda ondan altmisbes kadar hadis nakledIlmektedir. Hz. Peygamber'in vefatindan sonra söz konusu olan mirasinin mirasçilara taksim edilemeyecegine dair Hz. Ebû Bekir'in rivâyet ettigi hadisi kendisi de aynen rivâyet etmisti. Ayni sekilde Suriye ve civarinda çikan vebâ hastaligi ile ilgili alinan 'tedbir'e dair hadisi Abdurrahman (r.a.) rivâyet etmisti:

"Bir yerde vebâ oldugunu haber alirsaniz oraya gitmeyin. Vebâ sizin bulundugunuz yerde olursa ondan kaçmak için de oradan baska yere gitmeyiniz. " (Buharî, Tip 3, Müslim, Selâm, 92, 93, 98, 100).

Ahmed AGIRAKÇA
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Ramazan’ım merhaba!
Bizlere verdin sefâ,
Rabbimize hamdolsun,
Her nefeste bin defa.



Bu aya hürmet gerek,
Nîmete şükür gerek,
Mübârek Ramazan’da,
Hakka ibâdet gerek.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
ihlas suresi:
bismillahirrahmanirrahim.gif

ihlas-suresi-1378.gif

okunuşu:Kul hüvellâhü ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad.
meali:-
1-De ki; O Allah bir tektir.
2-Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O'na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir
3-Doğurmadı ve doğurulmadı
4-O 'na bir denk de olmadı.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
HOŞ GELdin GÜZEL RAMAZAN

Ramazandır oruç ayı
Yakar yükseltir insanı
Yakan o aşkı ilahi
Hoş geldin güzel ramazan

Masiva dan hem uzak ol
Gönlü muhabbetle doldur
Yetim, öksüzü sevindir
Hoş geldin güzel ramazan

Şirki terk olsun imsakin
Gizli aşikâr tamamın
Zikrullah senin iftarın
Hoş geldin güzel ramazan

İlmile irfandır yolun
Allah sever seven kulun
Teravihle huzur bulun
Hoş geldin güzel ramazan

Aç kalmak zahir orucun
Kötü ahlaklardan soyun
On iki ay sultanısın
Hoş geldin güzel ramazan

Şeytan bağlandı bu ayda
Sen de nefsi bağlasana
Fırsat bu fırsat kaçırma
Hoş geldin güzel ramazan

Ramazan ayı ümmetin
O rahmet ayıdır bilin
Başlangıcı hak rahmetin
Hoş geldin güzel ramazan

Ortası mağfiret oldu
Oruç tutan felah buldu
Her günahtan uzak oldu
Hoş geldin güzel ramazan


Sıdkıle oruç tutalım
Aşk deryasına dalalım
Gayriyi kalpten atalım
Hoş geldin güzel ramazan

O resule salat olsun
Ashabına selam olsun
Müminlere rahmet olsun
Hoş geldin güzel ramazan

Mehmet Ali niyaz eder
Rahmeyle benliğin gider
Zikrin ile uruç eder
Hoş geldin güzel ramazan
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
24. Er-Rafi: Şeref verip yükselten.
25. El-Mu’ız: Dilediğini aziz eden.
26. El-Müzil: Dilediğini zillete düşüren.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
.İmam-ı Gazali (ks) der ki:

" Sana kötülük yapanları Allah'a havale et, kötülüklerinden O'na sığın. Eğer intikamla uğraşırsan daha büyük zararlarla karşılaşırsın ve ömrünü boş yere harcamış olursun. Seninle uğraşanlara "Ben iyi bir adamım lakin siz kıymetimi bilemiyorsunuz" deme ve böyle düşünme. İyi bil ki gönüllere sevgi veren ve dilediğini kullarına sevdiren sadece Allah'tır. Senin hakkın olan sevgi sana gelir endişe etme..."
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Her gece yatarken yüz defa (Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber) okuyan kimse, yüz defa tesbih, tahmid ve tekbir söylemiş olur. Böylece, muhasebe yapmış, kendini hesaba çekmiş sayılır.

Bir kimse, (Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim) derse, hem tesbih [sübhanallah], hem tekbir [Allahü ekber], hem tahmid [hamd], hem tehlil [la ilahe illallah], hem temcid [la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim] söylemiş olmakla, en kıymetli tesbihi okumuş olur.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
"Dikkat et Allah’ın dışındaki her şey batıldır."
Lebid


 
Üst