2012 yılı Cuma Hutbeleri (Güncel)

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
2012 yılı Cuma Hutbeleri (Güncel)

İLİ : ANKARA
AY-YIL : MART-2012
TARİH : 16/03/2012


وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ
قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
مَا أَحَدٌ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ يُحِبُّ أَنْ يَرْجِعَ إِلَى الدُّنْيَا وَلَهُ مَا عَلَى الأَرْضِ مِنْ شَىْءٍ ، إِلاَّ الشَّهِيدُ ، يَتَمَنَّى أَنْ يَرْجِعَ إِلَى الدُّنْيَا فَيُقْتَلَ عَشْرَ مَرَّاتٍ ، لِمَا يَرَى مِنَ الْكَرَامَةِ


İslamiyet
16 Mart 2012, Cuma


AZİZ ŞEHİTLERİMİZE…

Bir anne ciğerparesini son defa koklarken, şu sözler dökülüyordu dilinden:
-“Hüseyin!.. Dayın Şıpka'da, baban Dimetoka'da ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale'de şehit düştüler. Bak son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun, öl de köye dönme! Yolun Şipka'ya uğrarsa, dayının ruhuna Fâtihâ okumayı unutma! Haydi oğul, Allah yolunu açık etsin.”
Hatice Analar, Fatma Nineler ve daha nice gönül erleri işte bu bilinçle uğurluyorlardı evlatlarını, eşlerini ve kardeşlerini şehâdet meydanlarına. Onlar, “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.”[SUP]1[/SUP] ayetine gönülden inanıyorlardı. Onlar, kutsal değerler uğruna verilen her canı ölümsüzlük olarak kabul ediyorlardı.
Kardeşlerim!
Tarihin kaydettiği en önemli savaşlardan biridir Çanakkale. İnancın ve azmin hiçbir engel tanımadığının canlı şahididir Çanakkale. İnancını, kimliğini, kişiliğini tarihini ve kültürünü bilen aziz milletimizin değerleriyle yüceldiği yerin adıdır Çanakkale.
İman, vatan sevgisi, birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu, zamanın en güçlü ve donanımlı ordularına karşı galip gelmiştir Çanakkale’de. Bu ruh bizi biz yapan, birbirimize kenetleyen yegâne güç ve kuvvettir. Seyit Onbaşılar, Mehmet Çavuşlar, Kınalı Hasanlar, Şerife Bacılar ve daha nice kahramanlar bu ruhla bağımsızlık mücadelesi vermişler ve bu güzel vatanı bizlere emanet etmişlerdir. Bugün de bu ruhu canlı tuttuğumuz müddetçe ulaşamayacağımız hiçbir hedef kalmayacaktır. Başaramayacağımız hiçbir iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun ve çözemeyeceğimiz hiçbir problem olmayacaktır.
Kardeşlerim!
Tarihimizin bu güzel insanlarını, fedakârlıklarını ve eşini, evladını, anne-babasını gözü yaşlı geride bırakarak verdikleri mücadelelerini merhum Mehmet Âkif ne de güzel ifade etmiştir:
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

Kardeşlerim!
Şehâdet aşk, şehîd ise inandığı değerler uğruna en kıymetli varlığı olan canını seve seve feda eden bir âşıktır. Yüce Mevlâ'nın; “Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis Rableri katında diridirler. Allah'ın, bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler” beşâretinin sahibidir şehîd.[SUP]2 [/SUP]
Şehitlik mertebesi, cennetteki en yüksek mertebelerden biridir. Bu hakikati Peygamberimiz(s.a.s.) şöyle dile getiriyor: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.”[SUP]3[/SUP]
Kardeşlerim!
Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her bir vatan evladının kutsal değerler, istiklal ve bağımsızlık uğruna şehit düştüğü bu kutlu zaferin yıldönümünde şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd edelim. İstiklal Şâirimiz Mehmet Akif’in, “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez, / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” uyarısını dikkate alıp birliğimizi, dirliğimizi ve beraberliğimizi koruyarak onlara karşı vefa borcumuzu ödeyelim.


1. Bakara, 154
2. Âl-i İmrân, 169-170
3. Buhârî, Cihâd, 21

Hazırlayan: Abdurrahman HAN
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu



 

Efsane

Kıdemli Üye
Kademeli
ALLAH RAZI OLSUN, Emeğine sağlık sahasan kardeşim,
musadenle hemen transfer yapıyorum :)
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
ÖFKE BALDAN TATLI MI?

İLİ : ANKARA
AY-YIL : MART-2012
TARİH : 23/03/2012


ÖFKE BALDAN TATLI MI?

Değerli Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz(s.a.s.) ashabıyla otururken bir adam dikkatini çekti. Adam; karşısındakine var gücüyle bağırırken yüzü kıpkırmızı kesiliyor, şah damarı boynunda belirginleşiyordu. Öfkenin alevi yüzüne yansırken, kırıcılığı da sesinde çınlıyordu. Onun bu hali üzerine Rahmet Peygamberi yanındakilere dönerek o sakin ve huzur veren sesiyle şöyle demişti; “Öyle bir söz biliyorum ki, eğer şu kişi o sözü söylese, öfkesi yok olur gider. Eğer bu adam ‘Eûzü billâhi mine'ş-şeytânir-racîm’ dese, öfkesi diner.” Bunu duyan sahâbîler hemen adamın yanına gelerek şeytandan Allah’a sığınmasını yani eûzü besmele çekmesini söylemişler ama o; “Ben deli miyim de bunu yapacağım!” diyerek itiraz etmişti.[SUP]1[/SUP]
Kardeşlerim!

Elbette deli değildi o adam. Onun deli olmadığını Peygamberimiz de biliyordu. Oysa öfkesi onu delirtmiş gibiydi. Kendini kontrol edemez ve sağlıklı düşünemez hale gelmişti. O adeta şeytanın kötü yönlendirmesine dur deme kabiliyetini yitirmişti. Resûl-i Ekrem onun bu savunmasız halini gördüğü için Allah’ın engin merhametine sığınmasını ve şeytandan uzaklaşmasını istemişti. Öfkesiyle sonradan pişman olacağı adımlar atmasına engel olmayı arzu etmişti.
Kardeşlerim!
Aslında doğal bir duygudur öfke. Bedenine, malına, inancına, ırzına ve sevdiklerine karşı bir tehdit algıladığında öfkelenen insan, güçlerini hareket geçirerek söz konusu tehdidi uzaklaştırmaya çalışır. Ancak her ne kadar yaratılıştan gelse de öfke, kontrol edilmesi gereken ve haddini aştığında hem öfkelenen kişi hem de karşısındakiler için son derece tahripkâr olan bir duygudur. Üzülerek ifade edelim ki günümüzde, bedeli ödenemeyecek, telafisi zor nice üzücü olaylar, öfke neticesinde ortaya çıkmaktadır. Nice aile yuvalarının yıkılmasına, dostluk, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin bozulmasına öfke sebep olmaktadır. Atalarımızın; “Öfke gelince akıl gider” sözü bu noktada oldukça mânidardır.
Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz, kendisinden nasihat isteyen bir kişiye “Öfkelenme!” buyurmuş ve bunu üç defa tekrar etmiştir.[SUP]2[/SUP] Elbette bir alev topunu andıran öfkeyi yutmak kolay bir iş değildir. Ama Allah Resûlü’nün ifadesiyle, “Asıl pehlivan güreşte karşısındakini yenen değil, öfke anında kendini kontrol edebilendir!”[SUP]3[/SUP]
“Öfke baldan tatlıdır.” derler. Öfkeye kapılıp ne dediğini ve ne yaptığını bilmez bir halde savrulmak insanın kolayına gider. Oysa akl-ı selim bir kimsenin öfkelendiğinde, sabırlı ve sağduyulu olması gerekir. Velhasıl, marifet, güreşmeyi ve ezmeyi değil, öfke ile mücadele edebilmeyi öğrenmektir.
Öfke kontrolü konusunda ümmetinin yardımına koşan Resûl-i Ekrem, öfkeye yenilmek konusunda endişe etmiş ve Rabbinden şöyle yardım dilemiştir:
“Allah’ım! Muhammed ancak bir beşerdir. Her insanın öfkelendiği gibi o da öfkelenir. Eğer bir Müslüman’a haksız yere lanet okur, ağır konuşur, beddua edersem, bunu onun için (günahlarından) temizlenme ve rahmet vesilesi kıl.”[SUP]4[/SUP]
Kardeşlerim!

Mesele, inanan bir kul olarak Rabbin hoşnutluğunu kazanmak ve Kur’an’da kendilerinden övgüyle bahsedilenler arasına girmek değil midir?

“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir… İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir!”[SUP]5[/SUP]




Hazırlayan: Yrd.Doç.Dr. Huriye MARTI
Aile ve Dini Rehberlik Daire Bşk.
Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu

1. Buhârî, Bed’ü’l-halk, 11.
2. Buhârî, Edeb, 76.
3. Buhârî, Edeb, 76.
4. Müslim, Birr ve sıla, 89.
5. Âl-i İmrân, 3/134, 136.

 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
[FONT=&quot]BEREKET VESİLESİ: SILA-İ RAHİM[/FONT]

İLİ : ANKARA
AY-YIL : MART-2012
TARİH : 30/03/2012

...
وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا
قَالَ رَسُولُ للَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
مَنْ أَحَبَّ أَنْ يُبْسَطَ لَهُ فِي رِزْقِهِ ، ويُنْسَأَ لَهُ في أَثَرِهِ ، فَلْيَصِلْ رَحِمَهُ


BEREKET VESİLESİ: SILA-İ RAHİM

Değerli Kardeşlerim!
Bir adam, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’e gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! Ben akrabamla ilişkilerimi sıcak tutmaya çalışıyorum, onlarsa beni arayıp sormuyorlar. Onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar. Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar.” dedi.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s): “Eğer durum böyleyse, onlara ateşli kül yediriyor gi*bisin (onlar, sana böyle davranmaları sebebiyle ızdırap içinde cezalarını çekeceklerdir). Böyle devam ettiğin sürece Allah’ın yardımı seninledir’ buyurdu.”[SUP]1[/SUP]

Kıymetli Kardeşlerim!
Her geçen gün, hayatımızı kolaylaştıran yeni buluşlara imza atılmakta, teknolojik alanda baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır. Bir tuşa dokunduğumuzda dünyanın öbür ucu yanımıza geliyor, oturduğumuz yerden istediğimiz bilgiye ulaşabiliyoruz. Hatta bazen kendimizi öylesine kaptırıyoruz ki, tek dostumuz önümüzdeki bilgisayar ve elimizdeki telefonun ekranı oluveriyor. Böyle olunca da çoğu defa duygularımız zayıflıyor, ilişkilerimiz sanallaşıyor.

Değerli Kardeşlerim!
Yüce dinimiz İslam’ın, üzerinde hassasiyetle durduğu önemli değerlerden birisi de sıla-i rahimdir. Sıla-i rahim, akrabamızla sıcak ilişkiler kurmak, ilgilenmek, onların hal ve hatırlarını sorup ihtiyaç duyulduğunda yardımlarına koşmaktır. Sevinçlerine ortak olup, üzüntülerini paylaşıp hüzünlerini azaltmaktır. Darda kaldıklarında onları ferahlatmak, düştükleri vakit ellerinden tutup kaldırmaktır.


Sıla–i rahim, insanı nefsiyle ve dertleriyle baş başa kalmaktan koruyan önemli bir ilişki biçimidir. Toplumu kalabalıklar yığını olmaktan kurtarıp adeta aileye dönüştüren, hayatî bir prensiptir.
Kardeşlerim!
Başta anne-babamız olmak üzere bütün akrabamıza şefkat ve merhametle muamele etmemiz, onlara karşı samimî ve kalbî duygular beslememiz, Rahman’ın merhametine ulaşmamıza da vesiledir. Rabbimiz, Resulü’nün diliyle bir kutsi hadiste şöyle buyurmaktadır: "Ben Allah'ım. Ben Rahman'ım. Akrabalığı ben yarattım, kendi ismimden bir ismi ona verdim. Yakınlarıyla ilgilenip akrabalığın hakkını verene lütufta bulunurum; akrabalarıyla ilişkisini kesenden de rahmetimi keserim."[SUP]2[/SUP]

Mevlâ’mızın bu mesajına rağmen bir anne-baba huzurevine yerleştiriliyorsa, ya da vicdansızca sokağa terk ediliyorsa, bayram günlerinde dahi kapıyı gözleyen yorgun gözlerden yaş dökülüyorsa, evinde can veren bir akrabamızın cesedine kapı kırılarak ulaşılıyorsa, yüreklerimizi derinden yaralayan başka ibrete gerek var mıdır? Oysa çok mu zor, gönülden gelen bir sözle, belki sade ama içten bir ziyaretle kalpleri kazanmak, kalplerle beraber olmak? Belki de bizler için bereket vesilesi olan yakınlarımıza ayıracağımız üç beş dakikamız, cennette anahtarımız olacaktır. Efendiler Efendisi (s.a.s); “Rızkının bol, ömrünün bereketli olmasını arzu eden kimse, akrabasıyla bağlantısını devam ettirsin.”[SUP]3[/SUP] buyurarak bu hususu ne güzel dile getirir

Kardeşlerim!
“İyiliğe benzeri ile karşılık veren kişi, tam anlamıyla akrabasını görüp gözetmiş olmaz. Gerçek anlamda sıla-i rahim, kişinin kendisi ile ilgiyi kesenleri görüp gözetmesidir”[SUP]4[/SUP] hadisinde de bildirildiği üzere, iyi günlerinde akrabalarımızın yanında olup kötü günlerinde onları arayıp sormamak, sadece bizimle ilgilenenlerle irtibat halinde olmak, dinimizin emrettiği sıla-i rahim değildir. Asıl fazilet, gelmeyene gidebilmek, unutana kendimizi hatırlatabilmektir.
“…Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.”[SUP]5 [/SUP]buyuran Rabbimizin rızasına ulaşabilmemiz için gönül bağlarımızı sağlamlaştıralım.

Unutmayalım ki hepimiz bu dünyada gurbetteyiz. Gurbetin acısı, zorluğu paylaşmakla azalır.


1. Müslim, Birr ve’s-sıla, 6.
2. Tirmizî, Birr ve's-sıla, 9.
3. Buhari, Edep, 12
4. Buharî, Edeb, 15.
5. Nisa 4/1

Hazırlayan: Ahmet SÜNETCİ
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Redaksiyon: DİB Hutbe Komisyonu

 
Üst