2011 yılı Cuma Hutbeleri (Güncel)

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Selamunaleyküm bu başlık altında sahasan kardeşimiz 2011 yılındaki cuma hutbelerini haftalık olarak yayınlayacaktır. Selametle..
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
2011 e mi geldik, maşallah yıllar ne kadar çabuk geçiyor.
İnşaAllah ömrümüz vefa ettikçe paylaşmaya çalışırız.
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

DUA BİR KULLUK ARZIDIR



İLİ : ANKARA

AY-YIL : OCAK- 2011

TARİH : 07/01/2011
18624045197243720487.jpg



DUA BİR KULLUK ARZIDIR

Muhterem müslümanlar!

İnsan bütün varlığı ile Allah’a muhtaçtır; Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Fıtratı bir takım yapay engellerle perdelenmemiş her insan Allah’a yönelir, istek ve ihtiyaçlarını O’na arz eder. İnsanın ihtiyaçlarını Yaratıcı Kudret’e arz ederek O’nun yardımını istemesine dua diyoruz. Dua kulun Allah’a iman ve teslimiyetinin önemli bir göstergesidir. Bu bakımdan sevgili Peygamberimiz(s.a.s.); “Dua ibadetin özüdür.”1buyurmuştur.

“Bana dua edin, duânıza cevap vereyim.”2 buyuran Rabbimiz, bize yakındır, dualarımızı işitir.3 O, kendisine samimi bir kalple yönelmemizi emrederek; “Ey Resulüm! Kullarım, beni senden sorarlarsa, bilsinler ki; gerçekten ben onlara çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”4 buyurur.

Değerli müminler!
[FONT=&quot]Her zaman, her yerde, her şekilde dua edilebilir. Ancak, bazı özel zamanlarda ve özel yerlerde yapılan dua, kabule daha yakın olur. Bilhassa seher vakitlerinde, Ramazan ayı, kadir gecesi, Cuma günü gibi mübarek zaman dilimlerinde ve secde halinde yapılan dualar inşallah kabul edilir. Resulullah Efendimiz buyuruyor ki, [/FONT][FONT=&quot]“Allah Teâla her gecenin son üçte birinde,rahmeti ile dünya semasına tecelli eder ve şöyle der: “Yok mu bana dua eden, duasına karşılık vereyim. Yok mu benden bir şey isteyen ona muradını vereyim. Yok mu benden bağışlanma dileyen onu bağışlayayım.”[/FONT][FONT=&quot]Yine, Allah’ın Resulü;[/FONT][FONT=&quot] “Hangi dua daha çok işitilir?” [/FONT][FONT=&quot]sorusuna [/FONT][FONT=&quot]“Gecenin son [/FONT]bölümünde ve farz namazların ardında yapılan dua”5 şeklinde cevap vermiştir, Bir başka hadis-i şerifte ise; “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. Öyle ise, secdede çok dua ediniz.”6buyrulmuştur.
Aziz müminler!

Her hitabın bir usulü vardır. Dua da, isteklerimiz konusunda Rabbimize yönelttiğimiz bir hitaptır. O sebeple duada da uyulması gereken bazı hususlar önem arz etmektedir. Buna göre; günah işlemekten kaçınmalı, işlenmiş olan günahlara tövbe ve istiğfar etmelidir. Duaya, besmele ile başlanmalı ve Hz. Peygamber’e salât-ü selam edilmelidir. Dua, sadakat ve teslimiyet ruhu ile yapılmalı; duada kararlı ve ısrarlı olunmalıdır. Efendimiz(s.a.s); “ ‘Dua ettim de kabul edilmedi’ diye acele etmedikçe dualarınıza cevap verilir.”7 buyurmuştur. Duada gösteriş ve aşırılıktan kaçınarak, dil ve gönül bütünlüğü sağlanmalıdır.

Duanın kabul edilmesinin temel şartlarından biri de helal kazançtır. Resulullah(s.a.s.) buyuruyor ki; “Üstü başı dağınık, toz toprak içinde yollara düşen, ellerini göğe açıp ‘Ya Rabbi! Ya Rabbi!’ diye yalvaran, buna karşılık; yediği, içtiği, giydiği haram olan, haramla beslenen bir adamın duası nasıl kabul edilir.”8

Aziz müminler!

Rabbimiz; “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır.”9 buyuruyor. Ama kul yine de; “Allah’a, (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin.”10 ayeti gereği korku ile ümit arası bir ruh hali içinde dua etmelidir. Yalnızca, kendimiz için dua etmek yerine, dualarımızda başkalarına da yer vermeliyiz. Resülullah Efendimiz(s.a.s.); “Mümin kardeşine gıyabında dua eden müslüman kula Allah, ‘Bir misli de sana’ der”11buyurmuştur.

Hutbemi, Peygamber Efendimiz(s.a.s)’in bir duasıyla bitiriyorum:

Allahım, faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.”12

--------------------------------------------------



1 Tirmizi, Daavât, 1.

2 Mü’min, 40/60.

3İbrahim, 14/39.

4 Bakara,2/186.

5 Müslim,Zikr, 89.

6 Müslim, Salât, 215.

7 Buhârî, Daavât, 80.

8 Müslim, Zekat, 55.

9 A’râf, 7/156.

10 A’râf, 7/56.

11 Müslim, Zekat, 19/ 65 (1015).

12 Müslim, Zikir, 73



Hazırlayan: Doç.Dr.Halil ALTUNTAŞ

Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu​
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

AKRABAYI GÖZETMEK



İLİ :ANKARA

AY-YIL : OCAK-2011

TARİH :14/01/2011

01300688573991267163.jpg



AKRABAYI GÖZETMEK

Muhterem Kardeşlerim!

İnsanoğlu, başta anne-baba olmak üzere gerek soy ve gerekse evlilik vesilesiyle başka insanlarla akraba olmaktadır. Yaratılışımızın bu yönüne dikkat çeken ve akrabalık bağının korunmasını isteyen Yüce Rabbimiz; “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın meydana getirip yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının.”1 buyurmaktadır.

Aziz Kardeşlerim!

Akrabalık bağlarının korunması, akrabaları gözetip onlarla iyi ilişkiler içinde olmaya bağlıdır. Akrabaya iyilik, hem dinî hem de sosyal sorumluluğumuzun bir gereğidir. Bir ayet-i kerimede: “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.”2 buyrulmaktadır. Öyleyse, Cenab-ı Allah’ın bize bahşettiği maddi imkânları, belli ölçüler içerisinde çevremizdekilerle paylaşabilirsek, büyük bir erdemi yakalamış oluruz.

Yaptığımız her iyilik, Rabbimiz katında bir sadaka kabul edilmektedir. Akrabaya yapılan iyiliğin hem sadaka sevabı, hem de sıla-i rahim yapma sevabı olmak üzere iki katıyla mükâfatlandırılacağını, sevgili Peygamberimiz bizlere müjdelemiştir.3

Değerli Mü’minler!

Akrabalarla geliştirilen iyi ilişkilerin asıl yararı, kişinin kendinedir. Akrabalık bağlarının güçlü olması, kişiye sosyal hayatta büyük bir güven sağlar. Kişiyi yalnızlıktan kurtarır.

Günümüzde, sevinçlerin ve üzüntülerin, tek başına yaşanma eğilimi öne çıksa da, gerçekte bunun bir değer aşınmasından ibaret olduğu açıktır. İnsan, yalnızlaşarak huzur bulamaz. Aksine birlik ve dayanışmadan her gün yenilenen ve tazelenen heyecanlar doğar. Paylaştıkça sevinçler artar; üzüntü ve kederler hafifler. Toplum huzuru için gerekli olan güven duygusu da, çevremizdeki insanlarla ve yakınlarımızla dostane ilişkiler geliştirdiğimizde zemin bulur. Yakınlarımızla aramızdaki sevgi ve dayanışma bağları çözülmeye başlarsa, bu çözülme önce aileden akrabaya, ardından komşulara ve nihayet bütün bir topluma yayılır. Neticede gerek ferdî, gerekse toplumsal hayatımız tehlikeye düşer.

Kardeşlerim!

Unutulmamalıdır ki, akrabalık bağının tabiî oluşuna bakarak, onu sırf soy zemininde değerlendirmek ve onu her türlü değerin üstünde tutmak, dinimizin mesajlarıyla bağdaşmaz.

İslam’a göre akrabalık ilişkileri soy bağının ötesinde; yardımlaşma, paylaşma, zor gününde akrabanın yanında olma gibi, üstün ahlakî ilkeler zeminine oturtulmuştur.

Akrabalık bağının koparılmadan sürdürülmesini isteyen sevgili Peygamberimiz(s.a.s.)’in bir hadisi şerifiyle hutbemizi bitirelim:

“Akrabadan gelene misliyle karşılık veren kimse, sıla-ı rahim yapan kimse değildir. Asıl sıla-i rahim yapan kişi, kendisiyle ilgi kesildiğinde bile akrabalık bağını sürdürendir.”4



----------------------------



1 Nisâ Süresi, 4/1.

2 İsrâ Süresi, 17/26-27.

3 Tirmizi, “Zekât”, 26.

4 Buhârî, “Edep”, 15





Hazırlayan: Bilal ESEN

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu​
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

HAK DUYARLILIĞINA SAHİP OLABİLMEK!

İLİ :ANKARA

AY-YIL : OCAK-2011

TARİH : 28/01/2011


11362752363015782875.png




HAK DUYARLILIĞINA

SAHİP OLABİLMEK!



Değerli Müminler!

Toplum halinde yaşamanın insana sağladığı bir takım haklar ve yüklediği sorumluluklar vardır. Bu haklara saygı gösterilip, sorumluluklar yerine getirildiği oranda toplumda huzur ve mutluluk olur. Günümüz dünyasındaki huzursuzlukların, kavga ve cinayetlerin, hatta savaşların; karşılıklı olarak haklara saygı gösterilmemesinden kaynaklandığı bilinen bir gerçektir.Bunun için Yüce dinimiz İslâm, ırk, cins ve inanç ayrımı yapmaksızın bütün insanların haklarını kutsal ve dokunulmaz kabul etmiş, bu hakların ihlâline karşı maddî ve manevî birçok müeyyideler getirmiştir.

Yüce Rabbimiz; “Birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin”1 buyurarak, insanların ölçü ve tartıda; hile yapmalarını, hırsızlık, rüşvet gibi gayr-i meşrû yollarla birbirlerinin mallarını yemelerini yasaklamıştır.

Aslında Peygamberimizin, Müslüman’ı; ‘elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimse’2 şeklinde tanımlaması bizlere hak duyarlılığı konusunda yeteri kadar fikir vermektedir.



Unutulmamalıdır ki Kardeşlerim!

İnsanların itibarını sarsıcı, onurunu kırıcı sözler sarf etmek veya aynı anlama gelebilecek davranışlarda bulunmak da birer kul hakkı ihlalidir. Bu bakımdan dinimizde; iftira, alay, gıybet, dedikodu, başkalarının gizli hallerini araştırmak, kötü lakap takmak, alay etmek gibi her türlü çirkin tavır ve davranışlar yasaklanmıştır.3


Muhterem Kardeşlerim!

Kul hakkı ihlâline sebep olan ve İslâm’ın yasakladığı pek çok olumsuz davranış vardır: Cana kıymak, insanların namus ve şereflerine leke sürmek, zina etmek, hile yapmak, borcunu zamanında ödememek, yetim hakkı yemek gibi tavır ve davranışlar kul hakkı ihlalinin başlıca örnekleridir.

Yine çevreyi kirletmek, trafik kurallarına uymamak, komşuları rahatsız etmek, cami âdâbına uygun olmayan davranışlarda bulunmak da birer kul hakkı ihlalidir.

Aynı şekilde, şahsî çıkarlar uğruna kamu haklarını ihlal etmek, kaçak elektrik ve su kullanmak, vergi kaçırmak, görevi kötüye kullanmak, kamu hizmeti verirken insanlar arasında ayırım yapmak gibi olumsuz tavır ve davranışlar, asla yapılmaması gereken kul hakkı ihlalleridir.



Aziz Kardeşlerim!

Hiçbir ayrıcalığın söz konusu olmayacağı, haklı ve haksızın mutlaka ortaya çıkarılacağı hesap gününde mahcup olmamak için; kul hakları konusunda son derece duyarlı olalım. Herkesin hak ve hukukuna saygı gösterelim. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınalım. Kul hakkını, hak sahibi bağışlamadıkça Allah’ın bağışlamayacağını bilelim. Ve Efendimiz(s.a.s.)’in şu hadisi-i şerifine kulak verelim:



“Kişi namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerini eda etmiş olarak Allah’ın huzuruna gelir. Bununla beraber; kimine sövmüş, kiminin kanını akıtmış, kiminin malını yemiş, kimine de iftira etmiştir. Bu durum karşısında onun ibadetlerinden elde ettiği sevaplar kendisinden alınarak hak sahiplerine dağıtılır. Eğer ibadetleri ve iyilikleri, ihlâl ettiği kul haklarını ödemeye yetmezse, hak sahiplerinin günahlarından alınıp kendisinin günahlarına eklenir. Böylece sevapları gitmiş, günahları artmış, neticede iflas etmiş olarak cehenneme gönderilir.”4

1. Bakara, 2/188

2. Tirmizi, “İman”, 12; IV, 17. Nesâî, “İman”, 8, VIII, 104-105

3. Bk, Hucurât 49/11-12.

4. Müslim, Birr, 59-60;



Hazırlayan: Dr. Muhlis AKAR

Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
[FONT=&quot]Redaksiyon:[/FONT][FONT=&quot] D.İ.B. Hutbe Komisyonu[/FONT]
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

MEVLİD KANDİLİ



İLİ : ANKARA

AY-YIL : ŞUBAT - 2011

TARİH : 11/02/2011

64517624615228764658.jpg



MEVLİD KANDİLİ



Muhterem Müslümanlar!

Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için güzel bir örnek olan Peygamber Efendimiz(s.a.s), dünyayı teşrifleriyle; âlemlere rahmet, insanlığa kurtuluş kaynağı ve ümidi olmuştur. İlâhî olanla olmayanı, insanî olanla olmayanı ayıramayacak derecede durgunlaşan zihinler, kararan gönüller onunla aydınlanmış ve en güzel rehberini bulmuştur. Sağduyuyu, birlik-beraberliği, kardeşliği, adaleti, eşitliği, yardımlaşmayı, insanlık yeniden gündemine almıştır. Huzur bulmak isteyenler, o neyi bildirdiyse almış, neyi yasakladıysa kaçınmıştır.

Peygamberimizin doğumuyla kâinat ve insanlık, Yaratıcının eşsiz bir lütfuna kavuşmuştur. Nitekim Cenâb-ı Hak nimetlerin en büyüğünü şu şekilde müjdeler: “Andolsun, Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”1



Aziz Müminler!

Peygamber Efendimiz(s.a.s)’in doğumunu kutlarken aynı zamanda, onun getirmiş olduğu evrensel mesajını, yüce ahlakını, adalet ve doğruluğunu da hatırlamalıyız.

Her türlü olumsuzluğun revaç bulduğu cahiliye toplumunu; kitap, hikmet ve ahlakıyla eğitmesini ve örnek duruma getirmesini zihin dünyamızda yeniden canlandırmalıyız.

Modern hayatın getirmiş olduğu yalnızlıklardan kurtuluşun yolunu O’nda aramalıyız.


Hz. Ali’ye Peygamberden sorulduğunda; “Susuz bir insanın suya hasreti gibi O’nu severdik” deyişini; Ensar’dan, babasını, kardeşini ve kocasını savaşta şehit veren ancak Resûlullahı görünce: “Seni sağ olarak gördükten sonra, her musibet bana hafif gelir” diyebilen kadını; şaire: “Cemâlinle ferahnâk et ki, yandım yâ Resûlallah” dedirten duyguyu, dünyamızda canlandırmalıyız.



Değerli Kardeşlerim!

Rahmet elçisini; babamızdan, çocuğumuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmemiz imanımızın bir gereğidir.2 Böylece inanan kimse, vazgeçilmezlerinin ne olduğunun farkına vararak, gönlüne ve yaşamına derinlikler kazandırır. Kalabalıklar içerisindeki yalnızlığını, Yaratıcı ve Peygamber sevgisiyle giderir. Çünkü Cenâb-ı Hak: “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”3 buyurarak, kendi sevgi ve mağfiretini elde etmenin, Peygamber sevgisiyle mümkün olacağını ifade etmiştir.

Efendimiz(s.a.s.); “Benim sünnetime sarılanlar4 bana itaat edenler cennete girer”5 hadisiyle, sözle seviyorum demenin yeterli olmadığını, Peygamber sevgimizin davranışlarımıza kısaca hayatımızın her kesitine yansıması gerektiğini de haber vermektedir.



Kıymetli Kardeşlerim!

Önümüzdeki 14 Şubat Pazartesi günü, Mevlid Kandiliyle, Peygamberimizin dünyayı teşriflerini kutlayacağız. Bu vesileyle Mevlid Kandilinizi tebrik ediyor, yıldızların semayı aydınlattığı gibi, kandilin; gönülleri, zihinleri ve insanlığı aydınlatmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum.

Hutbemi, Ahzâb Sûresi 45 ve 46. âyet-i kerîmelerinin mealiyle bitiriyorum: “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”6



--------------------------------------------------



Hazırlayan: Talip AYAR

Çankaya Vaizi

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu







1. Âl-i İmrân 3/164.

2. Müslim, İman 70.

3. Âl-i İmrân 3/31.

4. Ebû Dâvûd, Sünnet 5.

5. Buhârî, İ‘tisâm, 2.

6. Ahzâb 33/45-46.

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

ACELE İŞİN SONU PİŞMANLIKTIR



İLİ : ANKARA

AY-YIL : ŞUBAT - 2011
[FONT=&quot]TARİH : 18/02/2011[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot]
12312552304680479977.jpg
[/FONT]

[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
ACELE İŞİN SONU PİŞMANLIKTIR



Aziz Kardeşlerim!

“İnsan, hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir”[FONT=&quot][/FONT] buyuran Yüce Rabbimiz, zaafiyet noktalarımızdan birinin de acelecilik olduğunu beyan etmektedir.

Esasında, hangimiz şerre dua edip kendisine bir kötülük veya zarar gelmesini ister ki? Fakat kişinin, bir olay karşısında hislerine mağlup olarak, düşünüp taşınmadan, tedbirsiz ve sabırsız davranışı, çoğu kez kendi aleyhine bir sonuç vermekte ve telafisi mümkün olmayan zararlara sebep olabilmektedir. “Acele işin sonu pişmanlık”, “acele işe şeytan karışır” ve benzeri atasözlerimiz, insanlığın yüzyıllar boyunca kazandığı tecrübe ve okuduğumuz ayetin mesajının örtüştüğünü göstermektedir.

Muhterem Kardeşlerim!

Aceleci insan, içinde bulunduğu ortamın ve çevrenin telkinlerinin sorgusuz sualsiz bir uygulayıcısı konumuna düşer. Sonuç ise, hem dünya hem ahiret açısından pişmanlık, haksızlık ve adaletsizlik gibi olumsuzluklardır.

Tarihteki büyük fakihlerden biri olan İmam Şâfiî’nin, bir mahkemeye kadı olarak tayin edilen öğrencisine yaptığı şu tavsiye, ne kadar da anlamlıdır:

“Evlâdım! Sana bir kimse, falan kişi benim gözümü yaralayıp kör etti diye şikâyete gelirse, sakın acele ile hüküm verme! İyi araştır; belki bu kişi diğerinin iki gözünü kör etmiş olabilir.”

Değerli Kardeşlerim!
[FONT=&quot]İnsanın aceleyle davranması ve tahriklere kapılması, bireysel ve toplumsal yaşamda da onulmaz yaralara sebep olabilir. Fertler arası kavga ve nefretlerin kaynağı, genellikle, aceleci, düşüncesiz ve önyargılı davranışlar değil midir?.[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
Bu tehlikeye dikkat çeken Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Size bir fâsık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.”[FONT=&quot][1][/FONT]

“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adâlet ile şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sizi adâletsizliğe sevk etmesin. Âdil olun.”[FONT=&quot][2][/FONT]

Aziz Mü’minler!

Acelecilik; Kur’ân ve sünnetin rehberliği ile kontrol altına alınabilirse, iyi neticeler verecektir. Nitekim dinimizde, bazı işlerin geciktirilmemesi ve bugünün işinin yarına bırakılmaması istenmiştir. Bir günahın peşinden hemen tevbe etmek, namazları vaktinde kılmak, gençleri zamanı gelince evlendirmek gibi uygulamalar, zamanında ve yerinde yapılması istenen başlıca hususlardandır.

Kardeşlerim!

Gerçek şu ki, her konuda ayaklarımızı kaydırabilecek bir tehlike olan aceleciliğin üstesinden gelebilmek için; akla ve tecrübeye müracaat etmek, hakikati iyice araştırmak, sabır ve teenni ile hareket etmek, başkalarıyla istişâre etmek ve ilerisini düşünerek davranmak gibi hasletlere sarılmalıyız. Özellikle, aniden önümüze çıkan olaylar karşısında bu hasletlere sarılabilmek ve doğrudan şaşmamak, büyük önem arz etmektedir.

Hutbemizi, hayat rehberimiz Kur’ân’ın öğütleriyle bitirelim:

“Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar. Şeytanlara kardeş olanlara gelince, şeytanlar onları azgınlığın içine çekerler, sonra da bundan hiç geri durmazlar.”[FONT=&quot][3][/FONT]

-------------------------------------------------------

Hazırlayan: Dr. Bilal ESEN

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu


[FONT=&quot][1][/FONT] Hucurât Sûresi, 49/6.
[FONT=&quot][2][/FONT] Mâide Sûresi, 5/8.
[FONT=&quot][3][/FONT] A’râf Sûresi, 7/201-202.


[FONT=&quot][/FONT] İsrâ Sûresi, 17/11.



 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

ÖFKEYİ YENEBİLMEK

İLİ : ANKARA

AY-YIL : ŞUBAT - 2011
[FONT=&quot]TARİH : 25/02/2011[/FONT]




51374093364648052932.jpg




ÖFKEYİ YENEBİLMEK

Muhterem Kardeşlerim!

İnsan, bir taraftan sevgi ve şefkat, sabır ve af gibi güzel; diğer yandan ise, öfke, kin, haset, intikam gibi olumsuz duyguların arasında gelgitler yaşayan bir varlıktır. Kişinin olgun bir insan ve kâmil bir mümin oluşunun önemli yansımalarından birisi de, hiç şüphesiz öfkesine hâkim olabilmesi, kızdığı anda duygu ve düşüncelerini kontrol edebilmesidir.



Muhterem Müminler!

Öfkeyi yenmek, önemli bir ahlaki erdemdir. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de: “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.”1 ifadesiyle, takva sahibi müminlerin en dikkat çekici özelliklerinden birinin, “öfkelerini yenmek” olduğu vurgulanmıştır. Peygamber Efendimiz(s.a.s.) de, kendisinden nasihat isteyen bir sahabiye, tek kelimeyle: “Öfkelenme.”2 buyurmuştur.”



Kıymetli Kardeşlerim!

Öfkelenmek, insanın olayları sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmesine, doğru ve adil karar vermesine engel olan ahlaki bir zaaftır. Küçük bir kıvılcım büyük yangınlara neden olduğu gibi, bir anlık öfke de telafisi mümkün olmayan üzücü olaylara sebebiyet verebilir.

Öfke, insanın gönül âleminde de büyük tahribatlar yapar. Öfkeli insan söz ve davranışlarında ölçüyü kaybeder. Çoğu zaman ne yaptığını ve ne söylediğini bilmez. Öyle ki öfkesi geçtikten sonra, çoğunlukla sarf ettiği sözlerden ve yaptığı davranışlardan pişmanlık duyar. Böylece, iki ateşe birden yanmış olur. Öfkelendiğinde kızgınlığın ateşi, öfkesi geçince de pişmanlık ateşi onu adeta kavurur.


Öfkenin zararları bu kadarla da bitmez. Bir defa insan öfkede sınırı aşmaya görsün; bu durumda o, insaftan, merhametten, hoşgörüden yoksunlaşır, kırıcı, yıkıcı hale gelir, hatta ölümle sonuçlanacak kadar aşırı davranışlar sergileyebilir. Kısaca, bir anda son derece zararlı, tehlikeli birisi haline geliverir. Fırtınalı havada yelken açmış gemi gibi, felâket dalgalarıyla boğuştukça boğuşur. Ektiği hiddet tohumları çok kısa bir zamanda nefret meyveleri vermeye başlar.

Çevremize şöyle bir baktığımızda, bir anlık öfkenin ne derece büyük yıkımlara sebep olduğunun pek çok örneğini görebiliriz. Nice aile yuvalarının yıkılmasına, dostluk, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin bozulmasına öfke sebep olmaktadır. Bu yüzden atalarımız; “Öfkeyle kalkan zararla oturur”, “Rüzgar eken fırtına biçer” demişlerdir.



Değerli Kardeşlerim!

Hayatın başlı başına bir imtihan olduğu bilinciyle sabırlı olmak, Allah’a sığınmak, gerektiğinde öfkeyi tetikleyen ortamlardan uzak durmak; Kur’an ve sünnette öfkeyi yenebilmek için yapılan bazı tavsiyelerdir.

Gönülde Allah sevgisi ne kadar çok olursa, insanın kendisine çeki düzen vermesi o kadar kolaylaşır. Allah’ın öfkelenmeyi sevmediğini, bilakis öfkeye hakim olmayı emrettiğini bilen ve düşünen insan; her şeyden önce Rabbini memnun etmek, O’nun rızasını kazanmak için öfkesine yenik düşmemeye çalışır.

Bugün evde, işyerinde, camide, trafikte kısaca; bireysel ve sosyal yaşamın her alanında, sabır ve hoşgörüyü yaşam prensibi edinen ve öfkesini yenebilme erdemini gösteren olgun insanlar olmaya, her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğuna dikkatlerimizi çekerek, hutbemizi Hz. Peygamber’in bir uyarısıyla bitirelim:

“Gerçek pehlivan güreşte rakibinin sırtını yere getiren değil, öfkelendiğinde öfkesini yenip, kendisini kontrol edebilen kimsedir.”3

-----------------------------------------------------------



Hazırlayan: Dr. Ülfet Görgülü

Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu



1. Al-i İmran, 3/134

2. Buhârî, Edep, 76; Tirmizî, Birr, 73

3. Buhârî, Edep, 76; Müslim, Birr, 107

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

TAKVA: CENNETE GİRME VESİLESİ



İLİ :ANKARA

AY-YIL : MART-2011

TARİH : 04/03/2011

49602011601617086634.jpg



TAKVA: CENNETE GİRME VESİLESİ



Değerli Kardeşlerim!

İnsan, Allah’a inanmakla büyük bir değer kazanmakta ve dinimizde takva; bu değeri belirleyen en önemli ölçü olarak kabul edilmektedir.

Kuran’ı Kerim’de; ‘azığın en hayırlısı’1 şeklinde ifade edilen takva; Allah’a itaat ederek yasaklarından kaçınmaktır. İnsanı itaatsizlikten, günah ve isyandan koruyan takva, her şeyden önce kulun yüce Allah’a karşı saygısının bir gereğidir. Bu hal, insana korku değil, huzur ve mutluluk verir. Nitekim Kuran’ı Kerim; takva elbisesine bürünen ve nefsini ıslah edenler için, korku ve hüzün olmayacağını bizlere haber vermektedir: “Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de, her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve halini düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.”2



Muhterem Müslümanlar!

İnsanı takva sahibi olmaya sevk eden duygu, Allah’ın rızasını kazanmak ve O’na daha yakın olmak arzusudur.

Kur’an-ı Kerim’de takva sahipleri; ‘iyiliği emredip kötülükten sakınan, hayırlı işlerde birbirleriyle yarışan, iyilik yapan, bollukta ve darlıkta infak eden, verdikleri sözü yerine getiren, dürüst, doğru sözlü, güvenilir, sabırlı ve affedici” kimseler olarak tanımlanır.3
[FONT=&quot] [/FONT][FONT=&quot]İşte bu hususlara riayet eden kimselere de, “muttakî” denir. Muttakî, Rabbini bilen, Rabbine itaat eden, O’nun emir ve yasaklarına saygı duyan ve O’na sığınan kimsedir. Onun en büyük endişesi, [/FONT]Allah’ın sevgisini, rızasını ve himayesini kaybetme düşüncesidir. Anadolu’nun gönül sultanlarından Yunus; “Ne varlığa sevinirim, Ne yokluğa yerinirim..Aşkın ile avunurum, Bana seni gerek seni..” diyerek Allah’a olan muhabbetini ne de güzel ifade etmiştir.


Kardeşlerim!

Dinimiz, takvayı yegâne üstünlük ölçüsü olarak almış ve hiçbir ayırım gözetmeksizin insanların eşit olduğu prensibini getirmiş, Efendimiz(s.a.s.) de; “Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır.”4 mesajıyla takvanın önemine işaret etmiştir. Bu mesaj, bireysel mutluluğun yanı sıra, toplumsal birlikteliğimizin, kardeşlik ve barışın da anahtarı olacak niteliktedir.



Muhterem Kardeşlerim!

Ahlaki yozlaşmanın alabildiğine hız kazandığı günümüzde, öncelikle insanların hemen her alanda huzura ve iç disipline ihtiyaçları olduğu açıktır. İşte takva; kalpte yerleşmiş bu iç disiplinin temel kaynağıdır. Bunun için Peygamber Efendimiz kalbine işaretle; “Takva şuradadır”5 buyurmuş ve “Allah’ım! Nefsime takva lütfeyle…”6 diyerek dua etmişlerdir.



Hutbemi başta okuduğum ayeti kerime mealiyle bitiriyorum:

“Rabbinizin mağfiretine, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve takva sahipleri için hazırlanmış bulunan cennete koşun.”7

-------------------------------------------------------------



1. Bakara, 197

2. Araf, 35

3. Ali İmran 114,115,134; Maide 93; Bakara 3,177; Tevbe 7; Ahzap 70;

4. Ahmed b.Hanbel, Müsned, V,411

5. Müslim, Birr, 32

6. Müslim, Zikir, 73

7. Ali İmran 3/133



Hazırlayan: Semra Nurdan YAĞLI

Din Hizmetleri Uzmanı

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

DİN SAMİMİYETTİR



İLİ :ANKARA

AY-YIL : MART-2011

TARİH : 11/03/2011
17557448196579521982.jpg



DİN SAMİMİYETTİR



Değerli Mü’minler!

İçinde aldatma duygusu taşımayan, Kur’an âdâbıyla yaşayan, sözlerindeki içtenlikle kalpleri birleştiren gönül dostlarının temel vasıflarından biri samimiyettir.

Samimiyet, nefsâni gayelerin gölgesini amellerin üzerine düşürmeden sırf Allah rızası için yapmaktır. Kulluğu, Allah’a olan iman ve onun gereklerini gönülden yapmaktır samimiyet.

Dinimizde samimiyet; müslümanların ibadet ve davranışlarının temel değerlendirme ölçüsü olarak kabul edilmiş; samimi olmayan bir iman, ihlasla yapılmayan ibadet ve amellerin, Allah katında hiçbir değerinin olmadığı ifade edilmiştir.



Muhterem Kardeşlerim!

Müslüman, inançta, sözde, tutum ve davranışlarında samimi olan insandır. Nitekim bir hadis-i şerifte; “Kulumun en sevdiğim ibadeti, bana olan samimiyetidir.”1 buyrulmaktadır.

Peygamber Efendimiz(s.a.s.) de; “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.”2 buyurarak, samimiyetin önemine vurgu yapmıştır.

Gerçekten de dinin özü samimiyettir. Samimi bir kalple Allah’a varılır. İnsanların Allah yolundaki samimiyeti ise, amelleri ile anlaşılır.


Kıymetli Mü’minler!

Dinî ve sosyal hayatımızda uyulması gereken temel prensipleri bize öğreten yüce kitabımızın özünde baştan aşağı bir samimiyet çağrısı vardır. O kutsal kitabı okuyup, can kulağıyla ve gönül gözüyle dinleyenler hemen anlayacaklardır.

Efendimiz(s.a.s.) de; “Din, Allah’a, Peygamberine, Kitabına, müminlerin önderlerine ve bütün Müslümanlara karşı samimiyettir.”4 buyurmaktadır. Onun bu uyarısını hepimiz kendimize hayatımızın her alanında ilke edinelim. Daima Allah rızasını gözetip, ihlâslı olmaya gayret edelim. Kalbimizi; kin, nefret, düşmanlık, gösteriş gibi her türlü olumsuz vasıflardan arındıralım ki; ibadetlerimiz ruhunu kaybetmesin, çevremizdeki dostlarımız da dağılıp gitmesin.

Unutmayalım ki! Rabbimiz biz kullarından, Peygamberimiz(s.a.s.) ümmetinden, anne-baba evladından, eşler birbirinden, öğretmen öğrencisinden, kısaca toplumda hemen herkes bir diğerinden samimiyet bekler.

Sadakat ve samimiyetin olmadığı yerde, ne gerçek anlamda bir dindarlıktan, ne de dostâne ilişkilerden söz edebiliriz.



Hutbemi, bir ayet-i kerimenin meâliyle bitiriyorum:

“De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O’na çevirin ve dinde samimi olarak O’na yalvarın. Sizi başlangıçta yarattığı gibi, yine O’na döneceksiniz.”5




Hazırlayan: Kamil TUNCEL

Ankara Müftülüğü

Personel Şube Müdürü

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu



1. Ahmed b. Hanbel, V/254

2. Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9

3. Müslim, İman, 95

4.A’râf, 7/29




 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

ÇANAKKALE ZAFERİ




İLİ : ANKARA

AY-YIL : MART - 2011

TARİH : 18/03/2011

75351091495369573065.jpg




ÇANAKKALE ZAFERİ

Muhterem Kardeşlerim!

Vatan, bayrak, bağımsızlık gibi değerler, milletimiz nezdinde çok özel bir yere sahiptir. Hepimiz bu değerlere bağlı olmalı, gerektiğinde bunlar için malımızı, canımızı, her şeyimizi feda edebilmeliyiz. Nitekim dinimizde, kutsal değerler uğruna canını feda edenler “şehit” olarak nitelenmiştir.

Yüce Rabbimiz şehitler hakkında; “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.”1 buyurmuştur. Efendimiz (s.a.s.) de: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.”2 buyurarak, şehitlik derecesinin yüceliğine işaret etmiştir.

Değerli Kardeşlerim!

Bizler kahramanlık örnekleri ve zaferlerle dolu bir tarihe sahibiz. Şüphesiz bu kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu zaferin, milletimizin tarihini taçlandıran olaylar arasında, önemli bir yeri vardır.


Bu mücadelede yurdun dört bir tarafından eli silah tutan vatan evladı görev almış, tek yürek ve yekvücut olarak savaşmıştır. Cephede inançlı bir asker, cephe gerisinde ise merhametli bir insan olmanın eşsiz örneklerini veren Mehmetçik, hastaya, hastaneye, silahsıza ve teslim olana ateş etmemiş, esire misafir muamelesi yapmıştır.



Değerli Müslümanlar!

Bugün de, milletçe Çanakkale’de sergilenen bu inanç ve ruha, aynı beraberlik ve dayanışmaya ihtiyacımız olduğu açıktır. Çünkü Çanakkale ve benzeri zaferlerde şahlanan ruh, milletimizin mayasını oluşturan iman ve kardeşlik ruhudur. Bu ruh, dinin, vatanın, namusun, bayrağın, kısaca bizi biz yapan değerlerin en zor şartlarda bile feda edilemeyeceğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu ruhu yaşattığımız sürece, üstesinden gelemeyeceğimiz bir sorun kalmayacaktır. Milletimizin huzur ve bekası, bu inançla yetişmiş nesillere sahip olmakla mümkündür. Bunun için, gençlerimize Çanakkale destanının ardındaki bu ruhu anlatmalı ve yüce değerlerimizin kıymetini onlara öğretmeliyiz.

Bu vesileyle, bütün şehit ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyor, ruhlarının şad olmasını Cenabı haktan temenni ediyoruz.

Muhterem Müslümanlar!

Bildiğiniz gibi geçen hafta, öteden beri sıcak ve dostane ilişkiler içerisinde bulunduğumuz Japonya’da büyük bir tabii felaket yaşandı. Bu felaketin etkileri maalesef halen devam etmektedir. Alınan bütün tedbirlere rağmen yüzlerce insan hayatını kaybetti, binlerce insan ise yaralandı. İnsanlar, nice mağduriyet ve mahrumiyetler yaşadı. İnsanlık ailesi adına hakikaten acı, üzücü, düşündürücü, ibret ve ders verici nice tablolara hep birlikte tanık olduk. Tabii afetler karşısında insanın ne derece çaresiz kaldığına tüm dünya şahit oldu. Şüphesiz Yüce Kitabımıza göre insanoğlu dünya hayatında, sıkıntı, bela, musibet ve felaketlere maruz kalabilir. Bu olaylar hangi coğrafyada vuku bulursa bulsun ders çıkarıp tedbir almak, hem dini hem de insanî bir görevdir. Diğer taraftan felaketlerin açtığı yaraların tamiri de ancak insanlığın el birliği ile mümkündür. Bu itibarla hangi dine, hangi etnik kökene, hangi coğrafyaya ait olursa olsun tüm insanlığı ortak bir aile gibi gören Yüce Dinimizin öğretileri gereği Japon halkının acısını acımız, felaketini felaketimiz, sönen binlerce hayatı insanlık ailesinin kaybı olarak telakki ediyoruz. Geride kalan sahipsizler, öksüzler insanlık ailesinin yetim ve öksüzüdür. Bu vesileyle Japon halkına Millet olarak gönülden başsağlığı diliyor, Mevla’mızın tüm insanlığı bu tür felaketlerden korumasını niyaz ediyoruz.



Hazırlayan ve Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu





1-Al-i İmran, 3/169

2-Buhari, Cihad 7 /2835

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
[FONT=&quot]ALLAH’I ÇOKÇA ZİKRETMELİYİZ[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
İLİ :ANKARA

AY-YIL : MART -2011
[FONT=&quot]TARİH : 25/03/2011[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot]
65442772647102132905.jpg
[/FONT]

[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
ALLAH’I ÇOKÇA ZİKRETMELİYİZ

Aziz Kardeşlerim!

Kâinat Allah’ın eseri olup, göklerin ve yerin mülkü O’na aittir.(1)

Göklerde ve yerde bulunan her şey, yaratılış gayesine uygun hareket etmektedir. Canlı cansız bütün varlıklar, lisân-ı halleriyle yüce Allah’ı anmaktadırlar. O’nu zikretmeyen hiçbir varlık yoktur. Bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de; “Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tesbih etmektedir...”(2) şeklinde ifade edilmektedir.



Değerli Kardeşlerim!

Varlıkların en mükerremi olan insana sayılamayacak kadar nimetler bahşedilmiştir.(3) Bunca nimetin karşılığında insandan istenen yalnızca ibadet etmesidir.(4) Yüce Rabbimiz, rızasına uygun yaşamamızı, her vesileyle kendisini anmamızı isteyerek buyuruyor ki;

“Öyleyse yalnız beni anın ki; ben de sizi anayım...”(5)

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.” (6)

“...Allah’ı çok zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.(7)

Bu ayetler bize, hayat yolculuğumuzun her safhasında yüce Mevlâmızı anıp zikretmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır.



Muhterem Müslümanlar!

Karanlıklar nasıl ışıkla aydınlanırsa, nazargâh-ı ilahî olan kalpler de ancak, Allah’ı anmakla nurlanır ve huzura kavuşur. Nitekim Mevlâmız, “Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(8) buyurmakta,gönüllerin sultanı Efendimiz(s.a.s.) ise; “Her şeyin bir cilası vardır, kalbin cilası da Allah’ı zikirdir.”(9) ifadeleriyle, Allah’ı zikretmenin önemine dikkatimizi çekmektedir.

Zikir, Rabbimizin bizlere şah damarımızdan daha yakın olduğunu(10),her an bizleri görüp gözetlediğini, her halimizin kaydedildiğini(11) bilmemiz ve Yüce Mevlâmızı bütün benliğimizle anmamızdır.

Zikir; ahirette ise, dünya hayatımıza ait kitabımızı okuyup(12),yaptıklarımızdan sorgulanacağımızı düşünmemizdir.


Kısaca Yüce Mevlâmızı zikretmemiz, ferdî ve sosyal yaşantımızda, söz ve davranışlarımızda, O’nun rızasına uygun olarak müslümanca yaşamamızdır.



Kardeşlerim!

Fert ve toplum hayatımızda; kardeşlik, sevgi, hoşgörü, şefkat ve merhamet duygularının gelişmesi için yüce Rabbimizi, çalışırken, otururken, istirahat ederken, hâsılı her hâlimizde anmalıyız.(13)

Onu zikrederek gönüllerimizi arındırmalıyız. İç dünyamızı nurlandıran zikir kandillerini, davranışlarımızla sosyal hayatımıza taşımalıyız. Dünya ve ahirette mutlu olabilmek için, Allah’ı seven ve zikreden nesillerin yetişmesine gayret etmeliyiz.

İman ve zikrin aydınlattığı ihlâslı gönüller, kimseyi incitmezler. Hiçbir varlığa zulmetmezler. Sevdiklerini Allah için severler. Kendileri için istediklerini başkaları için de isterler. Sahip oldukları maddî-manevî değerlerini çevreleriyle paylaşırlar. İşte onlar, Allah’ın rızasına ermiş örnek şahsiyetlerdir.



Öyle ise Muhterem Kardeşlerim!

Geliniz, nefisleri ve nesilleri Hz.Allah’a ulaştıran, dünya ve âhiret güzelliklerini temin eden ve en büyük zikir olan yüce kitabımız Kur’an’dan ve Efendimiz(s.a.s.)’in sünnetinden ayrılmayalım.

Kur’an ve sünnetle gerçek manada buluşup tanışalım. Hayatımızı bunlarla tenvir edelim. Unutmayalım ki, dünya ve ahirette kazananlar, Allah’ı zikredenler, kaybedenler ise, O’nun zikrinden yüz çevirenler olacaktır.

Hutbemi, Tâ hâ suresinin şu ayetleri ile bitiriyorum:

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.

O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum halde, niçin beni kör olarak haşrettin?

Allah: ‘Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun’ der.” (14)



Hazırlayan: Kemal AYDOĞAN

Ankara Müftü Yardımcısı

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu

-----------------------------------------

1.Nûr, 24/42

2.Haşr, 59/1

3.İbrâhim,14/34

4.Zâriyât, 51/56

5.Bakara, 2/152

6.Ahzâp, 33/41

7.Cuma, 62/10

8. Râd, 13/28

9. Suyûtî, 2, 362

10. Kâf, 50/16,

11. İnfitar, 82/10,11,12

12. İsrâ,17/14

13. Nisa, 4/103

14.Tâhâ, 20/124,125,126

 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

PEYGAMBERİMİZ VE MERHAMET



[FONT=&quot]İLİ : ANKARA[/FONT]

[FONT=&quot]AY-YIL : NİSAN-2011 [/FONT]

TARİH : 01/04/2011


96481408906591075367.jpg




PEYGAMBERİMİZ VE MERHAMET



Aziz Kardeşlerim!

Allah Teala, Kur'an-ı mübininde mealen şöyle buyuruyor:

“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.”1

Sıkıntıya düşmemizi istemeyen, mü'minlere karşı çok şefkatli, çok merhametli bir Peygamberimiz var.

Rabbimiz, yine Kura'n-ı Keriminde, O'nu “Alemlere rahmet olarak gönderdiğini”2 bildiriyor.

Demek O'nun rahmet mesajı, bütün alemleri kuşatıyor.

Peygamberimiz, yine Kuran-ı Kerim'de, “Üsve-i hasene” yani “güzel örnek” olarak niteleniyor.

O, hayatıyla güzel örnek olmuş ve elinden tutan insanlara en güzel insanlık erdemlerini kazandırmış.

Ona bakarsak, önümüzde güzel örnek görürüz, O'nun elinden tutarsak, O bizi, güzel insan olarak eğitir.

O, insanlığın öğretmeni, insanlığın mürebbisi.

Eğer O'nun elinden tutarsak, gözümüzü kulağımızı O'na yöneltirsek, bize vereceği ilk öğüt, herhalde, şefkatli, merhametli bir insan olma, rahmet insanı olma öğüdü olacaktır.

O, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir kavimden, pırıl pırıl yürekleri olan bir toplum inşa etti.

Bugün de O'na yönelirsek der ki bize:

-Elinizden ve dilinizden başkaları zarar görmesin.

Der ki:

-Ayıpları araştırmayın. Haset etmeyin. Kin tutmayın. Birbirinize lanet etmeyin. Kimsenin gizli hallerini araştırmayın. Katı kalpli olmayın. Kibirli olmayın.

Der ki:

-Merhametli olun. Birbirinizi sevin. Mütevazı olun. Birbirinizin dertleriyle ilgilenin. Birbirinizin hatasını düzeltin, birbirinizi arındırın. Hediyeleşin. Selamlaşın birbirinizle.

Alır ve yoğurur yüreklerimizi merhamet duygularıyla.

Anne babayı yoğurur, evlatları yoğurur, eşleri yoğurur, gençleri, yaşlıları yoğurur…

Der ki:

-Komşun aç yatarken sen tok uyuma.

Der ki:

-Çalıştırdığın insanın ücretini teri kurumadan ver.

Der ki.

-Susuz kalmış hayvana su veren insan cennetlik oldu.

Der ki:

-Cennet annelerin ayağı altındadır.

Sorar insanlara:

-Bugün bir yetimin başını okşadın mı? Bugün bir açı doyurdun mu? Bugün bir hastayı ziyaret ettin mi?

O bitmez tükenmez bir sevgi ve merhamet çağlayanıdır.



Değerli Kardeşlerim!

Bir Kutlu Doğum haftasına daha yaklaşıyoruz. Aslında her gün, her hafta, her ay, Sevgili Peygamberimizle birlikte yaşıyor gibi bir hassasiyet içinde olmamız gerekiyor. Böyle özel haftalar ise, bu yakınlığı daha diri hale getirmek içindir. O'nun elinden yeniden tutmak ve gönlümüzü O'na açmak içindir. Kişiliklerimizde O'na daha çok benzemek içindir. O'nun güzelliklerini kuşanmak içindir.

Şiddetin, acımasızlığın, savaşların kol gezdiği bir dünyada, en acil ihtiyaç, Muhammedi bir merhamettir, şefkattir, diğergamlıktır, muhabbettir. Yaratılan her şeye rahmetle yaklaşmaktır.

Bunu, en öncelikle, Rahmet Peygamberinin izinden gidenler yapacaktır.

O sebeple, yüreklerimizi O'nun mektebinde eğitmek ve her birimiz, O'ndan aldığımız ışıkla rahmet insanları olmak, rahmet toplumları kurmak durumundayız.

Hutbemizi, Efendimiz(s.a.s)’in bir hadisi şerifleriyle bitirmek istiyoruz:
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız.”3



Hazırlayan ve Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu





1.Tevbe, 9/128

2. Enbiyâ, 21/107

3.Müslim, îman 93-94




[FONT=&quot][/FONT][FONT=&quot][/FONT]
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
[FONT=&quot]KUTLU DOĞUM [/FONT]




İLİ :ANKARA
AY-YIL : NİSAN-2011
TARİH : 08/04/2011
43772816894852298264.jpg


[FONT=&quot]KUTLU DOĞUM [/FONT]
[FONT=&quot]Muhterem Kardeşlerim![/FONT]
[FONT=&quot]Bildiğiniz gibi 14-20 Nisan tarihlerini de içine alan önümüzdeki hafta, ülkemizin her yerinde Kutlu Doğum haftası olarak kutlanacaktır. [/FONT]
[FONT=&quot]Yaklaşmakta olan bu haftanın hepimiz için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Bu vesileyle Efendimiz(s.a.s.)’in, Allah’ın övgüsüne mahzar olan üstün ahlâkî özelliklerinden kısa bir demet sunmak istiyorum.[/FONT]
[FONT=&quot]Hz. Ali’nin bildirdiğine göre, kusursuz bir ifade kabiliyetine sahip olan Peygamber Efendimiz(s.a.s.), hayatı boyunca yalnız gerçeği söylemiş ve söylediklerini harfi harfine yaşamıştır. Nitekim daha gençliğinde bile Mekkeliler onu “el-Emîn”, yani “güvenilir insan” diye anarlardı. [/FONT]
[FONT=&quot]O(s.a.s.), daima tatlı dilli, güler yüzlü, hoşgörülü olmuş; bununla beraber söylediklerini saygıyla dinletip yaptırmayı da başarmıştır. [/FONT]
Efendimiz(s.a.s.), toplulukta yemek yemeyi severdi. Yemeğe besmele ile başlar, tıka-basa doymadan sofradan kalkardı. Yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı.
Temiz, sade, ama düzgün giyinir, pejmürdelikten hoşlanmazdı. Bu konuda çevresindekileri de uyarırdı. Temizliği “imanın yarısı” sayardı. Temizliği, “maddi temizlik ve ruh temizliği” olarak anlar ve anlatırdı. Azla yetinmeyi bilir, geçici sıkıntıları tasa edinmezdi. Diğer müslümanlara da her durumda kanaatkâr olmayı, hayata daima iyimser bakmayı öğütlerdi.
Değerli Kardeşlerim!
Efendimizin gönlü zengindi. Affetmeyi sever, kimseyi incitmez, düşmanlarının dahi iyiliğini isterdi. Kur'an-ı Kerim onun bu meziyetinden övgüyle bahseder ve şöyle der:

“… Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, muhakkak ki insanlar çevrenden dağılır giderlerdi…” 1

O şefkat Peygamberi, bir öğünlük yemeğini olmayana verdiği için, kendisinin ve ailesinin aç sabahladığı geceler çok olmuştu; ama onlar, aç kalmalarına rağmen, iyilik yapmanın ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmanın mutluluğunu yaşamışlardır.
Resûlullah Efendimiz(s.a.s.), adaleti titizlikle korur; insanlara mevki ve makamlarına göre muamele etmezdi. Aksine; fakirlerin, kimsesizlerin, yetimlerin, hastaların, gariplerin, çocukların daha çok ilgiye, sevgiye, mutluluğa muhtaç olduklarını bilir ve bunu onlardan esirgemezdi.
Cenâb-ı Peygamber, kibirlenmekten nefret ederdi. Kibirle imanın bir kalpte birleşemeyeceğini söyler; kimseye karşı büyüklük taslamazdı; ama düşmanları karşısında da ezilmezdi, eğilmezdi. Meclislerde boş bulduğu yere otururdu. Her vesileyle kendisinin de bir insan olduğunu, sadece Allah'ın koruması sayesinde hata ve günahtan kurtulabileceğini içtenlikle ifade ederdi. Halkın arasına katılır; hastaları, dostlarını, komşularını ziyaret eder; müslümanların acı ve tatlı günlerini paylaşmaktan mutluluk duyardı.
Resulullah'ın aile hayatı da son derece muntazamdı. Kadınlara saygı duyar, haklarını gözetirdi. Geceleyin ibadet etmek istediği zaman bile eşinden izin alma inceliğini gösterirdi. Çocuklara ve gençlere yürekten sevgi ve ilgi gösterirdi. Çocukların oyunlarına katılırdı; gençlere güvenir, onların görüşlerini alır, onlara sorumluluk yüklerdi.
Değerli Müslümanlar !
Efendimiz(s.a.s.)’in güzel ahlâkını ve üstün niteliklerini elbette kısa bir hutbeye sığdıramayız. Ama şu anlattıklarımın bile bizim için ne kadar değerli olduğunu, adeta bir hayat hazinesi olduğunu görüyoruz.
Unutmamalıyız ki, O’nun doğumunu anmaktan asıl gaye; evrensel olan nübüvvetini, Allah’a olan tevekkül ve itimadını, Kur’ân’a dayanan yüce ahlakını, insanlık ve merhametini, insaf ve adaletini, sabır ve sebatını, kerem ve cömertliğini, fazilet ve cesaretini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri ve hayat biçimini anlamak, ‘biz bunun neresindeyiz?’ diye düşünmek, hatalarımızı gözden geçirme fırsatını yakalamaktır.
Hutbemi, bir ayeti kerime meali ile bitiriyorum:
“Habibim, de ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”3

Hazırlayan : Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI
İstanbul Müftüsü
Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu
_____________________

1. Âl-i İmran 3-159.
2. Darimi, Sünen, Rikak, Hadis no: 2672
3. Al-i İmran, 3/31.
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
MERHAMET EĞİTİMİ


İLİ : GENEL

AY-YIL : NİSAN-2011
[FONT=&quot]TARİH : 15/04/2011[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot]
49965580024625101617.jpg
[/FONT]

[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
MERHAMET EĞİTİMİ

Aziz Kardeşlerim!

Alemlere rahmet Efendimize bir ayet nazil oluyor: “…Hayır hayır! Doğrusu yapıp ettiklerinden dolayı kalplerinin üzeri pas tutmuştur.”1 Bazı sahabiler kalbin pas tutmasının ne demek olduğunu, bu mecâzi vurgunun ne ifade ettiğini anlamakta güçlük çekiyorlar. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyuruyor: “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlar. Günahtan dönmez ve bunu yapma ya devam ederse siyah nokta arttırılır ve sonunda tüm kalbini işgal eder. İşte Allah’ın kitabında; ‘Hayır hayır doğrusu yapıp ettiklerinden dolayı onların kalpleri pas tutmuştur.’ diye anlatılan pas budur.”2



Kardeşlerim, işte bugün tam da bu yürek paslanmasını ve kalp kararmasını yaşamaktayız. Zira, suyun topraktan çekilmesi gibi, merhamet de insanlığın vicdanından hızla çekiliyor. Merhametin açtığı boşluğu, şiddet, öfke ve zorbalık doldurmakta. Ahlaki yozlaşmalar ve vicdani duygulardan yoksunluk hayatın her alanında gün geçtikçe artıyor. İnsanlık bu hengâmede var oluş ve yaratılış hikmetinden uzaklaşıyor. Şiddet maalesef; kültür, inanç, ırk ve coğrafya tanımaksızın bütün dünyayı kasıp kavuruyor. Hemen her günümüzü, zulüm, cinayet ve haksızlıklara şahit olmanın vicdanımızda açtığı yaralar ve yüreğimizde bıraktığı sızılarla yaşamaktayız.



Evet, Değerli Kardeşlerim!

Bütün bunlar insanlığın en önemli değeri olan merhametin ferdi ve toplumsal hayatımızdan uzaklaşmaya başladığının göstergesi değil midir? Gerçekten bugün evimizde, sokağımızda, işyerimizde, uzak ve yakın çevremizde merhamete ne kadar da muhtacız. Evladımız bizden şefkat ve merhamet eli bekliyor.


Ailemiz, arkadaşımız, komşumuz, yetimlerimiz, yaşlılarımız, gençlerimiz, engellilerimiz, fakir ve fukaramız hatta tahrip edilen çevremiz bile bizden merhamet beklemektedir.

Dünyaya gözlerini açmadan katledilen bebekler, yalnızlığa terk edilmiş anne-babalar, sokakları mesken edinmiş sahipsiz çocuklar, kurşun ve bombalara hedef olan masumlar, derin bir ıstırapla “merhamet eli nerede?” diyorlar…

Oysa; “Komşusu açken tok olarak sabahlayan bizden değildir”3,

“Küçüklerimize sevgi, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir..”4,

“Haksız yere bir serçeyi öldürenden Cenab-ı Allah kıyamet gününde hesap soracaktır.”5 buyurmamış mıydı merhamet peygamberi?



Aziz Kardeşlerim!

Rabbimizin mesajları evrendeki her varlık için hayattır, rahmettir. Öyle ki, Peygamberimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Müslümanlar olarak rahmet ve merhameti prensip edindiğimizi ilan için, Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarını zikirle başlarız, her söz ve her işimize… Gönüllere sirayet eden rahmet, kâinatı ve içindeki her şeyi kucaklayan bir merhamete dönüşür. Böyle bir gönül, sadece insana değil; bitkiye, hayvana hatta eşyaya merhamet nazarıyla bakar. Karıncayı dahi incitmenin merhametsizlik olduğunu bilir. Gerçek şu ki, ilahî rahmetin tecelli etmediği yürekler merhametten yoksundur. Merhametsiz gönüllerde sevgi, şefkat, ülfet ve insaf bulunmaz. Nitekim, her davranışıyla bizlere rehber olan Âlemlerin efendisi;“Merhamet ancak kalbi katılaşmış inançsız bedbahtların kalbinden kaldırılmıştır.”6 buyurarak bu acınası duruma dikkatlerimizi çekmektedir. Öyleyse insanlık olarak bugün, topyekûn bir yürek terbiyesine ve merhamet eğitimine ihtiyacımız vardır.



Kardeşlerim!

Başkanlığımız bu yıl Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin ana başlığını, “Hz. Peygamber ve Merhamet Eğitimi” olarak belirlemiştir. Bu vesileyle Peygamberimizin örnekliğinde, toplumun her kesiminde çokça muhtaç olduğumuz fiilî bir merhamet seferberliği hedeflenmektedir. Şüphesiz merhametten maksat, sıradan bir acıma duygusunu öne çıkarmak değildir. Merhamet eğitimi, kalbin basiretini açan, eşyaya ve kainata gönül gözü ile bakmayı sağlayan bir eğitimdir. Merhamet eğitimiyle, kalpleri kin, öfke, intikam, şehvet, ihtiras gibi hastalıklardan temizleyerek yürekler arası şefkat ve merhamet şebekesi kurmak amaçlanmaktadır. Özünü sevgi ve merhametin oluşturduğu bu eğitim de; rahmet peygamberinin mesajlarını doğru anlamak, üzerinde düşünmek ve şiddetin açtığı yaralara merhem olarak sürmekle mümkün olabilir.


Kardeşlerim!

Geliniz, merhameti tüm ilişkilerimizin odağı yapalım… Yavrularımız, bir çiçeğe, bir hayvana, tabiata ve insana merhamet nazarıyla bakabilsin… Muhtaca merhamet elini uzatabilsin… Komşumuzla gerektiğinde bir ekmeği paylaşabilmek, onu selam ve tebessüm ile karşılamak, merhametimiz olsun… Elimiz; sahipsiz, yetim ve öksüzün başını şefkatle okşayabilsin… Kainatta merhametsizlikten kaynaklanan her çığlık vicdanımızda yankılansın…

Hutbemizi, Rahmeten li’l âleminin bir sözüyle noktalayalım:
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”7




Hazırlayan:Dr. Yaşar YİĞİT – Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ








1. Mutaffifin,83/14

2. Tirmizi “Tefsirü’l Kur’an” 74, H.no:3390

3. Hakim, Müstedrek, II, 12

4. Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66

5. Nesâi, Dahâyâ, 42

6. Hakim, Müstedrek, “Tevbe ve İnâbe” H.no:7632

7. Buhari, Tevhid, 2

[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

İŞ VE TİCARET HAYATI(Ahîlik Örneği)



İLİ : ANKARA

AY-YIL : MAYIS-2011

TARİH : 06/05/2011


09010993557073039765.jpg




İŞ VE TİCARET HAYATI(Ahîlik Örneği)



Muhterem Kardeşlerim!

Rabbimiz; “Ey İman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin”1 buyurmaktadır.

Resulullah Efendimiz(s.a.s.) bir gün pazarda dolaşırken bir buğday satıcısına uğrar. Buğday yığınına elini daldırır ve parmaklarına ıslaklık dokunur. Bunun üzerine satıcıya; “Ey bu yığının sahibi, nedir bu durum?” der. Satıcı buğdayın yağmur sebebiyle ıslandığını söyler. Bunun üzerine Efendimiz(s.a.s.); “O ıslak olan kısmı insanların görmesi için yığının üzerine çıkarmanız gerekmez mi?” diyerek satıcıyı uyarır ve şu evrensel ikazda bulunur; “Bizi aldatan bizden değildir!”2



Aziz Kardeşlerim!

İşte bu ilahi ve nebevî mesajlardan hareketle ecdadımız dürüst, aldatmadan uzak bir ticaret yapılanmasını sağlamak amacıyla; “Ahîlik” teşkilatını ihdas etmişlerdir. Ahîlik teşkilatı, iş ve ticaret hayatı içerisinde yer alanları; vefâ, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu gibi prensipler şemsiyesi altında birleştirmiş ve her şeyden öte onları “kardeş” kılmıştır. Ahlâkın, ticârî hayat için de vazgeçilmez olduğunu, mensuplarına özümsetmiştir.



Değerli Kardeşlerim!
[FONT=&quot]Bu teşkilat mensuplarının “yiğit” olarak anılması helalinden, alın teri ve el emeği ile kazanmanın, ne kadar yiğitçe bir iş olduğunu göstermesi bakımından oldukça manidardır. Aynı zamanda Resulullah Efendimiz’in; “Hiçbir kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir.”3 hadisi şerifi bu teşkilat mensuplarının ticarî hayatlarının zeminini teşkil etmiştir. Ahîlik teşkilatı, mal ve kalite[/FONT] kontrolü, fiyat tespiti yaparak insanların aldatılmasına engel olmuştur. Mesleğe yeni başlayan kimselerin, işini iyice öğrenip liyakatli hale gelmedikçe, iş hayatında yer almasına müsaade edilmemiştir. Bu bağlamda Yüce Rabbimizin; “Emanetleri ehline verin”4 uyarısına her zaman sadık kalınmıştır.
Ahîlik teşkilatı, yalan, gıybet, hile gibi davranışları meslekten atılmayı gerektiren sebeplerden saymıştır. Şüphesiz bu davranışlar, sadece insan onurunu zedelemekle kalmayıp, Allah katında da kişiyi mesul duruma düşürecektir. Ayrıca; “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resülüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.”5, “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar”6, “Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.”7 ayetleriyle yapılan uyarıları da ihmal etmek olacaktır.



Kıymetli Kardeşlerim!

Haksız yollara meyledilmeden, insanların hak ve hukukunu gasp etmeden yapılan her türlü ticari faaliyet dinimiz tarafından tavsiye edilmiştir. Kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürmesi, çoluk-çocuğunun nafakasını temin etmesi esastır. Bu maksatla helal ve meşrû yoldan kazanç temini için iş ve ticaret hayatının içinde bulunmak, kısacası çalışmak; kutsal ve değerli sayılmıştır. Ancak Allah’ın rızasını, helal-haram çizgisini gözetmeyen, haksızlık ve aldatma içeren her türlü ticaret de yerilmiştir. Helal olmayan kazancın ibadetimize, duamıza, hayatımıza çeşitli olumsuzluklarla yansıyacağını unutmayalım. Nitekim alemlere rahmet olan Efendimiz(s.a.s.); uzun seferlere çıkan ancak helal-harama riayet etmeyen bir şahıs üzerinden şöyle buyurmuştur; “yediği haram, içtiği haram, giydiği haram bir kimsenin duasına Allah cevap verir mi?”8 Evet Allah, bu konumdaki şahsın yapacağı duaya icabet etmez.

Hutbemizi, şu hadisi şerif mealiyle bitirelim: Güvenilir ve dürüst tüccar kıyamet gününde Peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır.”9



----------------------------------------------------------------------------

Hazırlayan: Talip AYAR

Çankaya Vaizi

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu



1. Nisâ 4/29

2. Tirmizi,Buyû’,74

3. Buhârî, Buyû’,15

4. Nisâ 4/58

5. Ahzab 33/70-71

6. Mutaffifîn 83/1-3

7. İsrâ 17/35

8. Müslim, Zekât, 19

9. Tirmizi, Buyû’, 4



[FONT=&quot][/FONT]
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
[FONT=&quot]ENGELLİLER-OTİZM[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot]İLİ :ANKARA[/FONT]

[FONT=&quot]AY-YIL : MAYIS-2011 [/FONT]
[FONT=&quot]TARİH : 13/05/2011[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot]
08529587697313675969.jpg
[/FONT]

[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
[FONT=&quot]ENGELLİLER-OTİZM[/FONT]

[FONT=&quot] Muhterem Kardeşlerim,[/FONT]

[FONT=&quot] Hayat, hepimiz için bir imtihandır. Nihâi gayemiz bu imtihanı kazananlardan olabilmektir. İmtihanımız sadece; iman edip etmemek, ibadetleri yerine getirip getirmemek gibi inanç alanlarıyla sınırlı değildir. Tabîi afetler, yoksulluk, hastalık, ölüm gibi pek çok acı ve sıkıntılarla da imtihan olmaktayız.[/FONT]

[FONT=&quot] Aziz Kardeşlerim,[/FONT]

[FONT=&quot] Hangi türden olursa olsun bütün imtihanları, her şeyden önce sabırla karşılamalıyız. Zira Yüce Rabbimiz; “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.”1 buyurmaktadır. Sabır, imtihanın kazanılmasında ve zorluklarla mücadelede en önemli adımdır. Çünkü karşılaşılan dert ve sıkıntılar Allah’tan gelmektedir. Bu bilince sahip olan kimseler herhangi bir zorluk karşısında; “Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz”2 diyerek, Rablerine sığınmanın manevi huzurunu yaşarlar.[/FONT]
[FONT=&quot] Kardeşlerim, yaşanan olumsuzlukları ve güçlükleri aşmak için, sabır tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda, insanî bir çaba ve gayret de gereklidir. Afet, hastalık ve diğer musibetlerin sebeplerini araştırmak, imkan ölçüsünde bunları ortadan kaldırmak ve gereken tedbirleri almak temel görevimizdir. Özellikle karşılaştığımız durum bir hastalık ya da engellilik haliyse [/FONT][FONT=&quot]öncelikle bu durumla ilgili bilgi sahibi olmak gerekir. Zira çoğu zaman, farkındalık ve erken teşhis hayat kurtarmaya vesile olduğu gibi, muhtemel zarar ve kayıpları da asgariye indirir.[/FONT]
[FONT=&quot] Değerli Kardeşlerim,[/FONT]

[FONT=&quot] Otizm, down sendromu gibi zihinsel bozukluklar ya da belki henüz adını bile bilmediğimiz çeşitli hastalıklar, hayat yolculuğumuz boyunca kimimizin önceden karşılaştığı, kimimizin de her an karşılaşabileceği gerçeklerdendir. Şu anda bizi ilgilendirmediği düşüncesiyle çevremizdekilere de duyarsız olmamalıyız. Bu gibi özel durumlar hakkında fert ve toplum olarak bilgilenmeli, erken hareket etme noktasında gereken hassasiyeti göstermeliyiz. Müminler olarak, bu konularda araştırma yapan, çareler üretmeye çalışan kurum ve kuruluşları maddi ve manevi yönden desteklemeliyiz. Bu destek, toplumumuzun sağlıklı geleceği adına önemli bir sorumluluktur. Zira, böyle bir sıkıntıya uğrayan kimselere; sadece “geçmiş olsun” dileğinde bulunmakla görevimizi yapmış olmayız. Bilakis “geçmesi için benim üzerime düşen nedir?” duyarlılığını da göstermeliyiz her birimiz.[/FONT]

[FONT=&quot] Muhterem Kardeşlerim,[/FONT]

[FONT=&quot] Engelli olmak, hastalık ve özel durumlarla ilgili farkındalık ile belirtilen çerçevede yardım ve destek, Rabbimizin zorluklar karşısında bizden istediği sabrın aktif biçimidir. Böyle bir sabır ve rıza halinde, aynı zamanda eller Allah’a açılır, O’na yakarılır ve bu zor imtihanları hafifletmesi, üzerimizden kaldırması için niyaz edilir. Dayanma gücü ve şifa dilenir. Tam bir tevekkül ile boyun eğilir. Böyle bir kulluk bilinci bizi dünyada da ahirette de mesûd edecektir. [/FONT]
[FONT=&quot] Geliniz hep birlikte en halisane duygularımızla bütün engelli ve zor durumda olan kardeşlerimiz için Resûlullah Efendimizin öğrettiği şu dua ile Rabbimize iltica edelim: [/FONT]
[FONT=&quot] “Ey İnsanların Rabbi! Hastalığı giderip, şifa ver. Sen şifa verensin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayacak şekilde şifa ver!” 3[/FONT]
[FONT=&quot] [/FONT]

  • [FONT=&quot]Bakara, 2/155[/FONT]
  • [FONT=&quot]Bakara, 2/156[/FONT]
  • [FONT=&quot]Buhari, Tıp/ 39[/FONT]

[FONT=&quot] [/FONT]

[FONT=&quot]Hazırlayan ve Redaksiyon:[/FONT][FONT=&quot] [/FONT]

[FONT=&quot]D.İ.B. Hutbe Komisyonu [/FONT]​
 

visal

Deneyimli Üye
Kademeli
“Ey İnsanların Rabbi! Hastalığı giderip, şifa ver. Sen şifa verensin. Senin şifandan başka hiçbir şifa yoktur. Hiçbir hastalık bırakmayacak şekilde şifa ver!” :tşk:
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator

AKIL VE RUH SAĞLIĞIMIZI KORUMAK



İLİ : ANKARA

AY-YIL : MAYIS-2011

TARİH : 20/05/2011

08259183959312418505.jpg



AKIL VE RUH SAĞLIĞIMIZI KORUMAK



Muhterem Kardeşlerim!

Allah Resûlü, Taif’te bulamadığı destek ve himayeyi Yesrip’te bulunca, göz yaşlarıyla vedalaşıp ana yurduna, Sevr Dağı’na tırmanıyordu bir gece vakti hicret yoldaşıyla.

Çarelerin tükendiği o noktada, mağara arkadaşını; “Üzülme! Çünkü Allah bizimle beraberdir!”1 sözleriyle teselli ediyordu.

Biz de Sevr’e tırmanırcasına dünya hayatında çeşitli imtihanlarla karşılaşırız. Elbette hayatın sevinçleri, nimetleri, kolaylıkları olduğu gibi, sıkıntıları, külfet ve zorlukları da vardır. Gönül her şeyin kendi arzu ettiği gibi olmasını istese de, esasen bu bir temenniden ibarettir. Bazen canımızı yakan, ruhumuzu daraltan, adeta dünyamızı karartan olaylarla karşılaşır, sabır süzgecinden geçeriz. Nice güç yetmez, akıl almaz, çare bulunmaz musibetlerle imtihan ediliriz.

İşte böylesi durumlarda sabır ve tevekkül ile kullarına karşı sonsuz merhamet sahibi olan yüce Rabbimizden dua ve niyazlarımızla yardım istemeliyiz. “Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilah mı var!?2 ayetiyle yüce Rabbimiz, omuzlarına çöken yükün ağırlığından beli bükülen, sesi soluğu kesilen ve ne yapacağını bilemez hale gelen kullarına; rahmet elini uzatmaktadır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri ne güzel söyler;
[FONT=&quot] Hak şerleri hayreyler / Zannetme ki ğayreyler[/FONT]
[FONT=&quot] Arif ânı seyreyler/ Mevla görelim neyler[/FONT]
[FONT=&quot] Neylerse güzel eyler…[/FONT]
[FONT=&quot][/FONT]
Değerli Kardeşlerim!

Hayatın zorlukları karşısında herkesin tahammül gücü aynı olmayabilir. Aklımızın zorlandığı, ruhumuzun iyice yıprandığını hissettiğimiz durumlarda zaman zaman, ilim ve irfan sahibi kişilerin görüşlerine de başvurmalı, nasihatlerine kulak vermeliyiz. Sıkıntılarımızı içimize atarak sürekli gerilmek yerine, bir türlü içinden çıkamadığımız sorunlarımızı bize yol gösterip rehberlik edebilecek dostlarımızla paylaşmalıyız. Her derdin bir dermanı, her meşakkatin bir kolaylığı olduğunu unutmamalı, asla ümidimizi yitirmemeliyiz. Gereksiz yere telaşa kapılmaktan, strese girmekten uzak durmalı, huzurumuzu kaçıracak şüphe ve vesveselere düşmemeliyiz.



Başımıza gelen tüm olumsuzluklara rağmen hayata sımsıkı sarılmalı, yaşama sevincimizi kaybetmemeliyiz. Her şeyden etkilenerek takıntı ve saplantılarımızın baskısı altında düşüncelere dalmanın, anlamsız konuşmaların, adeta kendini yiyip bitirmenin hiçbir yararı olmadığı ortadadır. Öyleyse yaşanan kötü anıları geçmişte bırakmaya, geleceğe ümitle bakmaya, imkan dahilinde dünü bugüne taşımamaya çalışmalıyız.



Aziz Kardeşlerim!

Emellerimizin ve hayallerimizin sonu yok. Ne kadar istesek de bazen ulaşamayacağımız şeylerin de olacağını bilmeliyiz. Bu sebeple, Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği nimetlere kanaat etmeli, sürekli şikayet etmek yerine, kendi durumumuzdan daha aşağıda olanlara bakarak halimize şükretmeliyiz. “Sizden biriniz mal ve yaradılış bakımından kendisinden üstün kimseye bakarsa, bir de kendisinden aşağıdakilere baksın.”3 buyuran Efendimiz de bizleri; itidale, doğru düşünmeye ve iç dünyamızı ele geçiren nefsâni duygularla mücadeleye davet etmektedir.


Cenabı Allah, bizleri sağlık ve sıhhatte, huzur ve saadette daim eylesin.




Hazırlayan: Muammer TURAN

Altındağ Müftüsü

Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu









1.Tevbe, 9/40

2. Neml,27/62

3. Buhârî, Rikak 30; Müslim, Zühd 8

 
Üst