14. günün suresi: tekasur

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Ibadet yüce Allah'a karşı gösterilecek saygı, tazim ve hürmet demektir. Buna kısaca kulluk da diyebiliriz. Insan sadece Allah'ın kulu oldugunu idrak eder, yalnız ona ibadet eder ve yalnız ondan yardım isterse dünya ve ahiret saadetine kavuşur. Ibadet, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasakladığı bütün haramlardan uzaklaşmak manasındadır. Bu, Allah için cihad etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, yahut kafirlere benzememek, içkiden, kumardan ve diğer kötülüklerden uzaklaşmak gibi neticeler doğurur.
Insanlar Allah'a kulluk görevlerini yerine getirmek ve O'nun yüceliğine sarılmakla huzur bulurlar. Çekilen bela, sıkıntı ve müsibetler ibadet sayesinde hafifler. Zaten mümin her türlü iyiliğin ve her türlü kötülüğün Allah'ın yaratmasıyla doğduğunu, yine her türlü nimetin insana Allah tarafından ihsan edildiğini bilerek ve Allah'a, onun gösterdigi şekilde ibadet edecektir. Bu ibadet Allah'a şükranın ve verdigi nimetlere hamd etmenin tezahürüdür.
Allah'a kulluk, yaratılışın en büyük gayesidir. Zira yüce Allah cinleri ve insanları ancak kendisine kulluk etsinler diye yarattığını bildirmiştir. Ayrıca içinde yaşadığımız dünya,, ölüm ve hayat yine insanların bu kulluk görevlerini nasıl yapacakları belli olsun diye var edilmiştir.
Ibadet yüce Allah'ın emri olduğu için onlardan vazgeçmek veya onları yerine getirmemek günahtır. Mükellef olan herkes sınırları Islamda belirtilmiş çeşitli ibadetlerle yükümlüdür.
lBADET ÇEŞİTLERİYapılış itibariyle ibadetler üç çeşittir. Bunlar sırasıyla bedeni, mali, hem bedeni hem mali, ibadetlerdir. Bedeni ibadet, sadece vucüt hareketleriyle yapılan ibadetlerdir. Nitekim namaz kılmak, oruç tutmak söylenir. Mali ibadet, mal ile yapılan ibadettir. Zekat vermek, sadaka vermek gibi. Hem mali hem bedeni ibadet; vücut hareketleri ve mal ile yapılan ibadetlerdir. Buna en güzel cihadı örnek gösterebiliriz. Zira cihad, yeryüzünde Allah'ın hakimiyetini tesis için mallarımız ve canlarımızla savaşmak, çalışıp çabalamak demektir. Hacc da hem mali hem bedeni ibadetler arasındadır.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
rahmanverahimolanallahtl1.gif


Bakara Sûresi 152. Âyet Tefsir
فَاذْكُرُون۪يٓ أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ى وَلَا تَكْفُرُونِ۟

“Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım

Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin(el-Bakara, 2/152)

Göklerde ve yerdeki bütün mahlukatın, zâtına boyun eğdiği, sabah-akşam hamd ederek tesbih ettiği Cenâb-ı Mevlâmız’a sonsuz hamd ve Habîbi’ne de katında râzı olana dek salât ve selam olsun!

Cenâb-ı Hak bu âyette biz kullarını iki şeyle mükellef tutmuşturBunlardan birisi zikir, diğeri de şükürdür
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Ramazanda on gun itikâf etmek (son 10 gunu ibadetle mesgul olmak), nafile iki
hac ve iki umre gibidir.
Ravi: Hz. Huseyin (r.a.)
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Hakk’ın bize ihsanısın
Hem ayların sultanısın
Sen bir saadet kânısın
Ey mâhı sultan merhaba


ncoZR5rxf0.gif

Göz aydın hepimize
virgul.gif

Mübârek günler bize
virgul.gif

Onbir ayın sultanı
virgul.gif

Hoş geldin evimize.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Neye sıkılırsanız sıkılın en sıkıntılı anınızda , ne kadar günahkâr olursanız olun Yunus A.S.'ın balığın karnında iken ettiği ve affedildiği şu duaya (Ayet'i Kerime'dir) devam edin. "Lâ İlahe illa ente Sübhâneke inni küntü minezzalimin" (Her sıkıntının def'i için)
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Sefa Geldin Ramazan

Onbir aydır yollarını gözledik
Neredesin ey mübarek Ramazan
O manevi havanı çok özledik
Sefa geldin ey mübarek Ramazan

Türlü güzellikler görülür sende
Ruhlar hayat bulur dirilir sende
Bedenler günahtan arınır sende
Sefa geldin ey mübarek Ramazan

Seherde çekilir hular tekbirler
Silinir kalplerden lekeler kirler
Gök ehli bu anı özlemle bekler
Sefa geldin ey mübarek Ramazan

Verilir yoksula fitre zekat
Gönüllerde zirve yapar maneviyat
Gökyüzünden arza boşanır rahmet
Sefa geldin ey mübarek Ramazan

Oruçlu müslüman kaçar günahtan
Kaçarken payını alır sevaptan
Nefisler körleşir bağlanır şeytan
Sefa geldin ey mübarek Ramazan

Bu ayda verilir hesapsız nimet
Bir ücret istenmez sadece şükret
Kapanır cehennem açılır cennet
Sefa geldin ey mübarek Ramazan

Huzura kavuşur mümin müslüman
Dilenir mevladan dertlere derman
Yasinler okunur hatmolur kuran
Sefa geldin ey mübarek Ramazan

Hangi dinde vardır islamdaki tat
Yapılan taatın sevabı kat kat
Teravih namazı kılar cemaat
Sefa geldin ey mübarek Ramazan

Engin derki huzur dolar gönüller
Duada birleşir yürekler diller
İftar sofrasında açılır eller
Sefa geldin ey mübarek Ramazan
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Şifa Duâları


Hazret-i Âişe -radıyallahu anha-dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- kendilerine bir hasta getirildiğinde şöyle duâ ederlerdi;
139_1.gif

"Bu hastalığı gider ey insanların Rabbi! Şifâ ver, çünkü şifâ verici sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Öyle şifâ ver ki hiç bir hastalık bırakmasın." (8)

Yine Âişe -radıyallahu anhâ-dan rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kendisine bir hasta için şifâ bulmasına duâ taleb edildiği zaman:
140_1.gif

Allah'ın adiyle duâya başlarım. Bizim yerimizin toprağı, birimizin tükrüğü ile hastamıza Allah'ın izniyle şifâ verir. " (9)
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
AMMAR BİN YASİR


Müşriklerin büyük işkencelerine duçar olan ilk sahabilerden biri. Adı Ammâr, künyesi Ebû Yakazan, babası Yâsir, annesi Sümeyye idi. Kaynaklarda nesebi şöyle kaydedilir: Ammâr b. Yâsir b. Âmir b. Mâlik b. Kinâne b. Kays b. Hasin b. el-Vedim b. Sa'lebe b. Avf b. Hârise b. Âmir el-Ekber b. Yamğ b. Anes b. Mâlik el-Anesi elKahtânî. (İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe,IV, I, 44).

Ammâr'ın babası, aslen Kahtanlı'ydı. Öz yurdu Yemen'di. Yâsir, Yemen'den çıkarak Mekke'ye geldi. Yanında oğulları Hâris ve Mâlik de vardı. Burada Mahzumoğullarının müttefiki oldu, Ebu Huzeyfe b. el-Muğîre el-Mahzûmî'nin cariyelerinden Sümeyye ile evlendi. İşte Ammâr, bu evlilikten doğmuştur. Ebû Huzeyfe, Ammâr'ı çok severdi. İkisi adeta büyükbaba ve torun gibiydiler (İbn Sa'd, Tabakâtü'l-Kübrâ,III, 247).

Ebû Huzeyfe'nin ölümünden sonra Mekke'de İslâmî davet gittikçe ilerledi. Resulullah (s.a.s.) Erkam b. Ebi'l-Erkam'ın evinde bulunduğu sırada Süheyb-i Rûmî Hz. Peygamber'e giderek müslüman oldu. Suheyb, yakın arkadaşı Ammar'ı da Allah Resulü'ne ****ürüp onun da müslüman olmasını sağladı. Ammâr, Resulullah'ın huzurundan çıktıktan sonra evine gelip, anne ve babasına da İslâm'ı anlattı. O gün onlar da İslâm'a girdiler.Ammâr, Mekke'de yabancı bir adamdı. Annesi cariye ve babası da Kureyşli değildi. Bunun içindir ki, onun bu şehirde malı ve mülkü olmadığı gibi, iktidar ve nüfuzu da yoktu. Annesi, Mahzumoğullarının cariyelerindendi. Müslüman olunca efendileri çileden çıkmış ve ona türlü türlü işkence ve cefalar çektirmişlerdi. Fakat iman şuuru, ilk müslümanların kalbinde o kadar derin bir şekilde yerleşmişti ki, bunlar imanları yüzünden uğradıkları her mihnet ve meşakkati nimet sayıyorlardı.

İman, onların iliklerine işlemişti ve bu yüzden İslâm uğrunda hiç bir şeyden korkmuyorlardı. İşte İslâm tarihinde ilk şehid Ammâr'ın annesi Sümeyye oldu. Sümeyye ve eşi Yâsir Mekke yöneticileri olan müşrikler tarafından aynı günde şehit edilmişlerdi.

Ammâr bir gün Hz. Peygamber'e kendisinin ve ailesinin uğradığı eza ve cefadan bahsetti. Resulullah (s.a.s.)'da ona: "Sabrediniz, sabrediniz, siz Ammâr'lar, Allah'ın lütfuna mazhar olacaksınız." buyurdu. Başka bir gün de Resulullah, Ammâr ailesini Cennet'le müjdelemişti.

Bir gün müşrikler Ammâr'ı gaddarca işkencelere uğrattılar, yapmadıkları eza tatbik etmedikleri işkence kalmadı. Hz. Ammâr, bu korkunç ve dayanılmaz işkenceden kurtulmak için, onları hoşnut edici birkaç söz söylemek zorunda kaldı. Kâfirler, mustas'af ve himayesiz bir adama yaptıkları eza ve cefalarla söylettikleri sözlerden memnun olarak onu serbest bıraktılar. Hz. Ammâr, müşriklerin elinden kurtulur kurtulmaz, koşa koşa Resulullah'ın huzuruna vardı ve olanları anlattı. Kendisini kızgın kumlara yatırdıklarını ve kuyuya sarkıttıklarını, eğer Lât ve Uzza lehinde ve Resulullah aleyhinde konuşursa bırakacaklarını, aksi takdirde öldüreceklerini; durumun ciddiyetini görünce de sırf kendini kurtarmak için diliyle bazı şeyler söylemek zorunda kaldığını anlattı. Bunları anlatırken bir taraftan da gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Bu manzara karşısında Resul-u Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurdu!

-Ammâr! kalbine sor, kalbini nasıl hissediyorsun ?

-Ya Resulallah, kalbim, imanın verdiği zevkli duygularla dopdolu!

-Ammâr! tekrar böyle muamelede bulunurlarsa, sen de onların dediklerini yap (Nesâi, İmân, 17)

Resulullah'ın bu ruhsatı vermesinin ardından şuayet-i kerime nazil oldu.

"İnandıktan sonra Allah'ı inkâr eden, kalbi imanla yatışmış olduğu hâlde inkâra zorlanan değil, fakat küfre göğsünü açan, küfürle sevinç duyan kimselere Allah'dan bir gazap iner. İşte onlar için büyük bir azap vardır." (en-Nahl, 16/106).

Böylece müminlere tehlike karşısında kurtuluş için diliyle inkâr eder gibi davranma ruhsatı verilmiştir (İbn Sa'd, Tabakât, III, 248).

Ammâr'ın annesi ve babası İslâm davasının ilk şehitleridir. Bu itibarla Ammâr âilesinin İslâm tarihindeki mevkii çok büyüktür. Hz. Ammâr, anne ve babasının İslâm davası uğrunda şehit olduklarını görmekle imanı daha da artmış, müşriklerin bütün eza ve cefalarına göğüs germişti. Bütün ashab onun bu fedakârlığını, herkes için bir ibret numûnesi olan hâllerini yâd ederlerdi. Sâid b. Cübeyr ile Abdullah b. Abbâs (r.a.) Ammâr'ın ancak en dayanılmaz işkencelere uğradığı anlarda müşriklerin elinden kurtulmak için birkaç söz söylediğini beyan ve ifadede birleşirler. Hz. Ammâr, uğradığı bütün bu müşkülleri, giriftâr olduğu bütün işkenceleri derin bir sabırla karşılamış kalbinde yerleşen tevhîd inancı, bir lahza bile sarsılmamış; çölün kızgın kumları, kızgın kayaları sırtını ve göğsünü yaktığı veyahut sular içine daldırılarak boğulmak istendiği zamanlarda bile kalbi hep kelime-i tevhid ile çarpmıştı.


 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
44. Er-Rakîb: Her varlığı her an gözeten.
45. El-Mucib: Duaları kabul eden.
46. El-Vasi: Rahmet ve kudret sahibi, ilmi ile her şeyi ihata eden.
47. El-Hakim: Her şeyi hikmetle yaratan
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
"Tüm insanlar orijinal olarak doğar birçoğu kopya olarak ölür."

Atasözü
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
tekasur suresi:
bismillahirrahmanirrahim.gif

tekasur-suresi-1368.gif

okunuşu:Elhakümüt tekasür,Hatta zürtümülmekabir,Kella sevfe ta’lemun, Sümme kella sevfe ta’lemun, Kella lev ta’lemune ılmel yekıyn, Le teravünnelcehıym, Sümme leteravünneha aynelyakıyn, Sümme le tüs’elünne yevmeizin anin neıym.

meali:

1,2- Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.
3- Hayır! Yakında bileceksiniz.
4- Yine hayır! Yakında bileceksiniz (hatanızı).
5,6- Hayır! Eğer kesin bilgi ile bilseniz, elbette cehennemi görürsünüz.
7- Sonra, yemin olsun ki, cehennemi yakin gözüyle göreceksiniz.
8-Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten sorulacaksınız
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
"Kapımıza gelen her kim ki nefsini şeytandan ve firavundan aşağı bilmezse
bizden birşey alamaz"
Şah-ı Nakşibend Hz.leri (K.S.A)


"Bir mürşid sofisinin gece yatağında sağdan sola kaç defa döndüğünü bilmiyorsa
gitsin dağda eşkiyalık yapsın"
S.Muhammed Raşid Hz.leri (K.S.A)


"Bir mürşidin dört ayrı yönde dört ayrı müridi aynı anda can verse
ve mürşid bunların imanını kurtaramasa gitsin eşkiya olsun"
S.Muhammed Raşid Hz.leri (K.S.A)
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Mevlana1.jpg


Tanınmış büyük evliyâdan. Asıl adı Muhammed, lakabı Celâleddîn, ünvânı Mevlânâ'dır. Hüdâvendigâr, Sultân-ül-Âşıkîn, Sultân-ül-Mahbûbîn, Molla-yı Rûm ve Molla Hünkâr gibi lakapları da vardır. Babası, Sultân-ül-Ulemâ (Âlimlerin Sultânı) ismiyle meşhûr Muhammed Behâeddîn Veled hazretleridir. Soyu hazret-i Ebû Bekr'e ulaşır. Annesi sâlihâ ve evliyâ bir hanım olan Mü'mine Hâtun, İbrâhim Edhem hazretlerinin neslindendir. 1207 (H.604) senesi Rebîulevvel ayının altıncı günü Horasan'ın Belh şehrinde doğdu. 1273 (H.672) senesi Cemâziyelâhir ayının beşinci günü Konya'da vefât etti. Kabr-i şerîfi Konya'nın en meşhur ziyâret yerlerindendir.
Mevlânâ Celâleddîn, küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Âlim ve evliyâ bir zât olan babasının terbiye ve himâyesinde yetişti. Mânevî olgunluklara kavuştu. Henüz beş yaşında iken kendisinden bir takım hârikulâde ve olağanüstü hâller görüldü. Kirâmen kâtibîn meleklerini görür, evliyânın ruhlarıyla konuşurdu. Melekler ve Allahü teâlânın ricâl-i gayb ismi verilen velî kullarının rûhları kendisini ziyâret ederlerdi. Zâhiren tanımadığı bu kimselerin böyle sık sık görünmelerinden dolayı, mübârek benizleri sararıp solardı. Babası Sultân-ül-Ulemâ, ondaki bu hâlin, meleklerin ve velîlerin oğlunu ziyâreti sebebiyle olduğunu bildiği için memnûn kalırdı. Ancak, aklına bir noksanlık gelmesin diye, talebelerinden birkaçını oğluyla meşgûl olmaları için vazîfelendirip;

-Oğlum Muhammed'e görünenler, Allahü teâlânın çok sevdiği velî kullarıdır. Şefkat ve merhâmetleri sebebiyle oğluma görünüp, onunla sohbet ediyorlar. Kendi hâllerini ona öğretiyorlar, melekler âlemini gezdirip gösteriyorlar. Her ne kadar bunlar iyi şeyler ise de, o daha küçüktür. Kendisini zaptedemeyip, aklına bir ârıza gelmesinden korkarım. Bunun için sizler, onun heyecanlanmasına engel olun, derdi.

GÖKLERE UÇALIM

Sultân-ul-Ulemâ hazretlerinin talebelerinden Bedreddîn anlatır:

Hocam Muhammed Behâeddîn Veled'in mübârek el yazısı ile yazılmış bir sayfada şu notları gördüm:

Belh'te, oğlum Celâleddîn Muhammed beş yaşında iken, Cumâ günleri bizim evlerin damları üzerinde dolaşır, dâimâ Kur'ân-ı kerîm okurdu. Belh'in büyüklerinin oğulları da, her Cumâ hazır bulunur, onunla sohbet ve ülfet ederlerdi. Namaz vaktine kadar onun yanında kalırlardı. Bir gün onların arasında bir çocuk, ötekine;

-Gel bu damdan öteki dama atlayalım, deyip, bunun için de bahse tutuşuyorlar.

Oğlum onlara gülümseyerek;

-Ey kardeşler! Bu türlü hareketi, kedi, köpek ve diğer canlılar da yapar. Allahü teâlânın şerefli kulu olan insana, hiç böyle şeylerle uğraşması yakışır mı? Eğer rûhânî kuvvetiniz ve candan isteğiniz varsa, geliniz göklere uçalım, Melekût âleminin konaklarını dolaşalım, diye cevap verir.

Hemen o anda gökyüzüne doğru uçarak, o topluluğun gözünden kaybolmaya başlar. Çocuklar bu hâl karşısında feryâd edip çığlık koparırlar. Nihâyet herkesle birlikte ben de bu hâdiseyi işittim. Çocukların yanına gittim. Biraz sonra Celâleddîn'in rengi uçmuş, mübârek vücûdunda da bir değişme olduğu hâlde tekrar dönüp geldi. Bütün çocuklar, Celâleddîn'e sarılıp tebrik ettiler. Oğlum onlara dönüp;

- Sizinle konuştuğum anda yeşiller giymiş, bâzı kimseler beni aranızdan aldı. Gökyüzünün tabakalarında dolaştırdı, melekler âleminin görülmemiş şeylerini bana gösterdiler. Sizin çığlığınız kulaklarıma gelince, tekrar beni buraya getirdiler. Eğer sizin üzüntünüz ve babamın bana olan şefkat ve muhabbeti olmasa idi, bu alçak âleme geri dönmezdim,dedi.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
SEN BİR KIZINI VERMEZSİN DE...

Kufe'de bir adam üçüncü Halife Hz. Osman için "Yahudiymiş" diye tutturmuştu. Herkes bunun asılsız olduğunu, imkansız olduğunu söylüyor ama adam bir türlü ikna olmuyordu. Bu konu İmam-ı Azam'a da duyuruldu. "Adamı bu saçma inancından kimse caydıramadı, sununla bir de siz görüşseniz" dendi. "Hay hay" dedi İmam-ı Azam, bir akşam bu kıza dünürlüğe diye adamın evine gitti. Dereden tepeden konuştuktan sonra sözü esasa getirdi:

- Biz Allah'ın emri, Peygamberin kavliyle kızına dünür geldik.

- Kime istiyorsunuz kızımı, öğrenebilir miyim?

- Kızını istediğimiz kimse son derece ahlâklı, dürüst çok zengin ve alabildiğine cömert, Kur'an'ı ezbere biliyor ve sürekli okuyor... (Bunların hepsi Hz. Osman'ın nitelikleri)

Adam sözünü kesti:

- Yeter, bunlardan bir tanesi bile kızımı vermek için yeterli meziyettir.

- Ama bu damat adayının bir kusuru var, kendisi Yahudi.

-Adam parladı:

- Nasıl olur, benim kızımı bir Yahudiye istersiniz?

İmam-ı Azam için artık taşı gediğine koymanın zamanı gelmişti:

- Sen bir kızını yahudiye vermezsin de Hz. Peygamber iki kızını birden bir Yahudiye nasıl verir? deyince adamın artık bir inat ve itiraza mecali kalmadı, bilinen gerçeği kabul etti.

(Hz. Osman peygamberimizin damadıydı, önce bir kızıyla evlenmiş, o ölünce diğer bir kızıyla evlenmişti. Bunun için Hz. Osman'a "Zi'nNureyn'' (İki nur sahibi) denmiştir.)
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
M. Emin Parlaktürk
parlakturk@yahoo.com


Hayatı Değiştiren Kur'an Ayı Ramazan

Ramazan ayı Kur'an ayı olarak bilinir.
Bu ayda inirildiği için.
Okunan kitap demek Kur'an.
İndirilmeye başlandığından beri, bireyi ve toplumu değiştiren bir özelliğe sahip.
Cahiliye toplumunu çukurdan alıp yücelten ve asırlara örnek olacak medeniyet toplumu yapan bir Kitap.
O dönemde, toplumun bireyleri okudular ve yaşadılar.
Oysa, yırtıcılıkta arslanları bile geride bırakıyorlardı.
Fakat, Kur'an nuruyla altın bir nesil oluşturdular.
***
Aynı Kur'an, acaba bugün aynı işleve neden sahip değil!?!
Toplumu neden değiştirmiyor, dönüştürmüyor?!
Okumanın, düşünmenin, aydınlanmanın, bilinçlenmenin, yola gelmenin, ayağa kalkmanın, hayatı doğru yaşamanın kitabı olan Kur'an; neden gündemi oluşturmuyor?!
Neden toplumda aktif ve etkin değil?!..
Bünyesinde müthiş bir enerji barındıran, dünyayı kökünden değiştirecek potansiyele sahip bir kitap, niçin bugün sessiz ve sakin!
Hâlâ en çok okunan kitap olmasına rağmen...
Kampanyalarla indirilen yüzbinlece hatime rağmen...
Ramazanlarda okunan onbinlerce mukabeye rağmen...
Neden.. neden... neden?!..
Okumaktan öteye geçemediğimiz için olmasın sakın!?
Kendisine sadece istihare kitabı olarak başvurduğumuz için mi yoksa!?
Yoksa, kendisine teberrük edilen bir kitap biçimine soktuğumuz için mi!?
Ya da bebeklere isim koyma kitabı olarak gördüğümüz için mi?
Yüce Kitaba karşı görevimiz sadece onu takdis ve tazim etmek mi dersiniz?
Yoksa, abdestsiz dokunmamak için onu elimize almaktan korkup titremek mi?
En güzel kılıf içinde en mutena köşemize asıp aksesuar süsü yapmak mı derdimiz?
Yoksa, doğum-ölüm günlerinde, düğünde-dernekte, kabir yerlerinde kıraat edip geçmek mi?
Hangisi?!
Oysa, O Kitabın gerçek okuyucuları böyle miydiler?!
Kur'an'ı böyle mi anladılar ve böyle mi yaşadılar?!
***
Kur'an ayetleri ilk indiği dönemde de, zalimler hükmediyor, mazlumlar inliyordu.
Sömürgecilik ve emperyalizm, olanca gücüyle iktidarını sürdürüyordu.
Ama, Kur'an ayetlerinin son indiği yıllar, roller tamamen değişti.
Hayata; adalet, eşitlik, özgürlük geldi.
Peki nasıl oldu da, çeyrek asırlık kısa bir dönemde bu değişim, dönüşüm gerçekleşti?!
Sadece ve sadece; okunan Kur'an yaşandığı, ilke ve hükümleri hayata geçirildiği için.
Şunu unutmayalım:
Kur'an indirilmeden önce de insanların inancı, dini hayatı vardı.
Cahiliye dönemi de dense, yine dindar, muhafazakâr, dini bütün insanlar vardı.
Ama o dindarlar, sömürgecilik ve emperyalizmin boyunduruğunda olmalarına rağmen; dini farklı anlıyorlardı:
Onlara göre din; bireysel günahlardan arınmak, ibadetle ahiret için sevap kazanmak, salih zatların şefaatine ulaşmak...
Peki ya ortalığı kasıp kavuran zulüm ve şiddet?!
Ya iktisadi kölelik ve ahlakî çöküntü?!
Ya emperyalizm ve sömürgecilik?!!
Bunlarla dindarların hiç mi sorunu yoktu?!..
İşte Kur'an; bunları birer birer çözdü, derin ilişkileri deşifre etti..
Bu sorunlarla mücadelenin gerçek iman ve İslam olduğunu müslümanlar Kur'an'ı okudukça anladılar ve kavradılar.
Kur'an, onlara; Ahiret'teki kurtuluşun, bu dünyadaki kurtuluşa bağlı olduğunu öğretti.
Cennetin yolunun, özgürlük, izzet, uyanıklık, bilgi ve bilinçten geçtiğini bildirdi.
Bu dünyada zillet üzere ölenin orada zillet üzere kalkacağını, burada kör olanın orada da kör olacağını anlattı.
Kur'an'ı okuyup anlayanlar bildiler ki; "zulme rıza zulüm ve zulme rıza gösteren de zalimin ortağıdır".
Müslümanın hayatı "akide ve cihad ile sağlamdır".
Peygamberin sünneti; bireysel riyazet, şahsi kulluk, telkin ve sayısal ibadetlerden ibaret değil, toplumun içinde aktif yer alış, müstakim bir hayat, etkin bir iktidar, cihad ve şehadettir.
Kur'an, kendisine yönelenlere hep bunları telkin etti.
***
Kur'an bu gücü yalnızca geçmişte göstermiş değildir.
Bugün de o güç ve potansiyele sahiptir.
Dün, nasıl Roma-Sasani emperyalizmine karşı galebe çaldıysa, bugün de çağdaş/modern sömürgecilik ve emperyalizme karşı galebe çalabilir.
Ama, onu anlamaya ve yaşamaya dönük bir Kur'an okumayı hayata geçirdiğimiz zaman.
Ramazan ayı, bu bilince erişmemize vesile olsun.
 
Üst