Zuhru âhir

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Cuma namazını kıldıktan sonra, kılınan cumanın şartlarının yerine gelmediği yerlerde, eğer cuma namazı kabul olmazsa hiç olmazsa bu günün öğle namazını kılmış olmak için tedbir olarak kılınan; "en son öğle namazı". Hz. Peygamber zamanında, dört halife döneminde, tâbiin döneminde ve hatta İmamı Azam'ın döneminde "zuhru âhir" namazı yoktu, "müteahhirîn" adı verilen sonraki âlimler tarafından tavsiye edimiştir.

Cumanın kabul olunması için altı tane sıhhat şartı vardır.

a- Cuma kılınacak yerin şehir veya şehir hükmünde olması, b- Cuma namazını kıldıracak olan imamın İslâm devlet başkanı veya onun görevlendirdiği bir imam olması, c- Öğle vaktinde kılınması, d- Namazdan evvel hutbe okunması, e- Cuma kılınan yerin herkese açık olması, f- Belli sayıda cemaatin toplanmış olması.

Bu şartlardan "şehir veya şehir hükmünde olması" üzerinde görüş farklılıkları ortaya çıkmış ve köylerde kılınıp kılınamayacağı, kılınırsa kabul olup olmayacağı, şehirden kastın ne olduğu, bir şehirde tek bir yerde mi yoksa farklı yerlerde de mi kılınabileceği gibi problemler gündeme gelmiş, bunların çözümünde de "zuhru âhir" namazı ortaya çıkmıştır. Aslında "sıhhat" şartlarının tam olarak yerine gelmediğini görmelerine rağmen,

"Kim onu küçümseyerek (arka arkaya) üç cumayı terk Allah o kimsenin kalbini mühürler" (Sünen-i Ebû Dâvud, 2, 160) hadis-i şerifinin şiddetli uyarısı nedeniyle cumayı terkedemeyen müslümanlar "cuma olmamışsa zuhru âhir adıyla öğle namazını da kılalım, böylelikle öğle namazı üzerimizde kalmaz, eğer cuma kabul olursa nafile yerine geçer" kuralına sarılarak cuma ile birlikte öğle namazını da kılmaya başlamışlar ve bu gelenek bu güne kadar gelmiştir. Bu gelenek şu görüşler neticesinde ortaya çıkmıştır: İmam Ebû Yusuf ve İmam Şâfiî'ye göre şehrin ancak bir yerinde cuma namazı kılınabilir. Birden fazla yerde cuma namazı kılındığı zaman,

İslâm toplumlarının başlarında "halife" olduğu zamanlarda "şehrin bir yerinde" kılınâmadığı için kabul olup olmadığında şüpheye düşen âlimler çözüm olarak "zuhru âhir" namazı kılınmasına müsaade etmişlerdir.

Ayrıca Peygamber efendimiz zamanında Cuma namazları tek yerde kılınıyordu ve ya bzzat peygamberimiz ya da onun tayin ettiği birisi kıldırıyordu. Sonradan şehirler büyüdü ve çok yerlerde Cuma namazları kılınmaya başladı. Bu durumda hangisi kabul edilir hangisi olmaz tartışması başladı. Bazı alimler hepsi olur dedikleri halde bazıları ihtilafa düştüler. Bu sebeple fazladan 4 rekatlik bir namaz kılınmasının iyi olcağını söylediler.

Şimdi bizler istersek kılmayız, istersek kılarız. Bu konuda bir zorlama yoktur ve zaten olamaz da. Kılmayanları azarlayamadığımız gibi kılanları da ayıplayamayız.

Zuhr-u ahir namazı, eğer Cuma namazının şartlarından biri olmadı ise öğle namazı yerine geçsin diye kılınan bir namazdır. Bu nazmın kılınması farz değildir. Zaten alimlerimiz de kılınmasının iyi olduğunu fakat farz veya vacip olmadığını söylüyorlar. Ama kılınması daha iyidir.

Bu namazı kılmak isteyen kimse cumanın 4 rekat son sünnetinden sonra kılınır. Zuhr-u ahire: "niyet ettim zuhr-u ahir namazını kılmaya" veya "vaktinde yetişip henüz üzerimden düşmeyen son öğle namazını kılmaya niyet ettim" diyerek niyet edebilir.

Cemaatle kılınan iki rekât cuma namazından sonra dört rekât cumanın sünneti kılınır. Ardından "üzerimdeki en son öğle namazının farzına" diye niyet edilerek dört rekat daha kılınır. İşte buna zuhru âhir adı verilir. Sünneti müekked olan öğle namazının sünneti gibi kılınır. Son iki rekâtta okunan zammı sûreler, bu namaz öğle namazının yerine geçerse namaza herhangi bir zarar vermez. Nafile yerine geçerse zaten nafileler de öyle kılınır.

İA:
 
Üst