Yazının Tarihsel Gelişimi

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Yazının Tarihsel Gelişimi hakkında kısaca bilgiler. Yazı nasıl gelişmiştir. Hangi devletler zamanında gelişti. Eski Türk ve göktürk alfabesinin tarihsel gelişimi ile ilgili bilgiler.

Bugün yeryüzünde çok farklı yazıların kullanıldığı billinmektedir. Herbir ulusun şimdi kullandığı yazı sisteminin geçmişte kullandıklarıyla tamamen aynı olmadığı da görülmektedir. Bu farklılıklar, yazı anlayışındaki gelişmenin ürünleri olduğu kadar kültürel etkileşim ya da kültür değişikliklerinin de bir sonucudur. Bu nedenle Türk tarihi boyunca hangi yazı sistemlerinin, alfabelerin kullanıldığını incelemeden önce, yazının gelişme tarihine kısaca değinmemiz ve alfabeler arasındaki ilişkileri belirtmemiz yerinde olacaktır.

Yazının ilk bulunuşundan günümüzdeki „harf yazısı“ durumuna gelinceye kadar genelde beş aşamadan geçtiği kabul edilmektedir: Madde yazısı - resim yazısı - düşün yazısı - ses yazısı - harf yazısı.

Madde yazısı:Anlatılmak istenen şeyin, çevrede bulunan çeşitli maddelere, simgelere başvurularak belirtilmek istenmesi. Örneğin dolmen ya da menhir denen dikili taşlar mezar anlamına gelmektedir. Yere değişik biçimde dikilen sopalar, bunlara ya da dallara sarılan değişik renk ve biçimdeki iplikler, bezler de madde yazısı sayılmaktadır.

Resim yazısı (pictographie): İstenilen şeyi anlatmak amacıyla kayalar üzerine belirli işaretler kazımakla başlayan bu yazı türü giderek anlatılmak istenen nesnenin resmini yapmaya dönüşmüştür. Resim yazısı ilk kez Mezopotamya‘da arkasından Mısır`da bulunmuştur.

Düşün yazısı (ideographie): Düşüncelerin belirli simgelerle anlatılması demek olan bu tür, resim yazısının gelişmesi sonucunda bulunmuştur. Sümer Çivi Yazısı ile Mısır Hiyeroglif`i bunun en belirgin örnekleridir.

Hece (ses) yazısı (phonographie): Şekil yazısından seslerin, hecelerin belirtildiği yazıya geçiş, yazı tarihinde ikinci büyük gelişmeyi yansıtmaktadır.

Harf yazısı, abece (alfabe): Hece yazısında tek heceli sözcüklerin zamanla “sesli” elemanlarını yitirip “tek ses” işareti haline gelmeleri ya da şekil yazısındaki işaretlerin stilize edilip belirli bir sesi belirten simgelere dönüştürülmesi, yazının gelişmesinde son aşamayı oluşturmaktadır. Bu simgeler dizisinde ilk işaretlere Yunanca`da alfa, beta, Arapça`da elif, be denildiği için tüm dizgenin adı Arapça`da elifba olmuştur. Dilimize önceleri bu biçimde geçen ad, Türkçe`deki ses uyumunun etkisiyle „alfabe“ ye dönüşmüştür. Bu, harflerin adlarının sıralanmasından oluşan bir ad olduğundan ötürü de Türkçe`nin özleştirilmesine paralel olarak alfabe yerine „abece“ denilmeye başlanmıştır.

Yazının asıl doğup geliştiği bölge Ortadoğu olup, alfabenin tarihi bu yörenin eski tarihi ile iç içedir. Mezopotamya‘da Sümer dünyasında başlayan piktografi denen resim yazısı, çivi ve hiyeroglif diye iki karakterde gelişmiştir. Sümer çivi yazısı Akad ve Elam dönemlerinden geçerek Anadolu`ya ulaşmıştır. Anadolu`da ilk yazı örnekleri M.Ö. 2000 başlarında ortaya çıkmaktadır. Resim yazısı ile başlayan bu tür, sonradan bir hece yazısına dönüşmüştür. Hititlerin kullandığı bu yazı türü onlardan Urartular`a da geçerek M.Ö. VI. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür.

Sümer erken resim yazısından etkilenen ikinci kol, Mısır Hiyeroglif yazısı ise, bugünkü alfabenin bulunmasını sağlayan kaynak olmuştur. Yazının tarihsel gelişiminde asıl büyük aşama resim yazısından heceye geçişte olmuş, bu da Ortadoğu`da Fenikeliler tarafından gerçekleştirilmiştir. Fenike hece yazısından sonraki atılım harflere geçiş olmuştur.

Ortadoğuda Yunan ve Arami alfabeleri olarak iki yönde başlayan gelişmeler, bugün yeryüzünde kullanllan alfabenin çok büyük bir kısmını meydana getirmiştir. Yunan alfabesinden çıkartılan Latin ve Slav alfabeleri, Avrupa ve Amerika kıtalarını kapladıktan sonra öteki kıtalara da yayılmaya başlamıştır. Arami kolundaki değişme ve gelişmeler de İbrani, Sogd, Ermeri ve Arap alfabelerini doğurarak daha çok Ortadoğu`da yaygınlık kazanmış ve Afrika`yı etkileyebilmiştir.

Uzakdoğu ülkelerinde Çin`de ve Japonya`da kullanılan resim - hece yazılarının Mezopotamya`dan kaynaklanmadığı, bunların bağımsız bir gelişme olduğu kabul edilmektedir.

Türklerin kendilerine özgü yazıları olarak bilinen Göktürk alfabesinin kökeni sonra değineceğimiz gibi oldukça tartışmalıdır. Uygur alfabesinin ise Sogd alfabesinden çıktığı bilinmektedir.

Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları Alfabeler

Türkiye Cumhuriyeti`nde bugün kullanılmakta olan alfabeye gelinceye kadar Türklerin alfabelerini birkaç kez değiştirdikleri bilinmekte ve bu konuda şöyle dörtlü bir dizi yapılmaktadır: Göktürk, Uygur, Arap, Latin.

Böyle bir sıralama gerçeği tümüyle yansıtmadığı gibi adlandırmaların “Arap” ve “Latin alfabeleri” diye yapılması da bazı kavram ve değerlendirme kargaşasına yol açmaktadır. Tarih boyunca çok geniş ülkelere yayılan ve çok değişik kültürlerle ilişkiler kuran Türkler bu dört alfabenin dışında ,başka alfabeler de kullanmışlardır. Günürnüzde de söz konusu dört alfabeden başka alfabeler kullanan Türkler vardır. Öte yandan, İslamiyetle birlikte Türkler arasında yaygınlık kazanan alfabe, salt Arapların kullandıkları harflerden ibaret olmayıp, ona bazı eklemeler de yapılmıştır. Bu nedenle eski yazı ya da Osmalı alfabesi diye de nitelenen alfabe, Arap alfabesinin Türkçe`ye uygunluk sağlamasına çalışılan geliştirilmiş bir biçimi idi. Bu nedenle ona Arap alfabesi değil Arap kökenli alfabe demek daha doğru bir niteleme olur. Bunun gibi, Türkiye Cumhuriyeti`nde kullanılan alfabe de özgün bir Latin alfabesi olmayıp Latin kaynaklı yeni Türk alfabesidir. Nitekim söz konusu alfabenin kabulünü öngören 1928 tarihli yasa “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” başlığını taşımaktadır.

Burada alfabeyi ya da yazıyı, bir kültür öğesi olarak incelemeye çalştığımız için, ayrıntıya inmeksizin, bilinen geçmişten bu yana Türkler tarafından kullanıldığı saptanan alfabelerin genel özelliklerini belirtmek ve degişiklik dönemleriyle nedenlerini vurgulamakla yetinecegiz.

Göktürk Alfabesi

Türklerin siyasal varlık olarak tarih sahnesine çıkmaları, Milattan önceki yüzyıllara, Hiung-nu`lar dönemine kadar geriye gitmektedir. Hunlar döneminde yazının kullanıldığına ilişkin bazı kayıtlar olmakla birlikte, bu yazının niteliği hakkında açık bilgilere sahip değiliz. Bu yüzden Türklerin kullandıkları kesin olarak bilinen ilk alfabe Göktürkler döneminde yaygınlık kazanan Göktürk alfabesidir. Son yıllarda Issık-Göl yakınındaki bir kurganda bulunan iki satırdan oluşan yazı, Göktürk alfabesi karaterinde olup, M.Ö. V.-IV. yüzyıllara tarihlenmektedir. Bu yüzden de Göktürklere bağlanan ilk Türk yazısının Göktürk Kağanlığı`nın kuruluşundan yüzyıllarca önce bulunduğunu kabul etmek gerekmektedir.

İlk Türk alfabesinden günümüze kalan en büyük kalınıtılar Göktürkler döneminde dikilen yazıtlarda karşımıza çıkmaktadır. Çözülüp değerlendirilmeleri ancak XIX. yüzyıl sonunda mümkün olmuştur. Bunlardan ilk bulunanları Yenisey Irmağı boyundaki yazıtlar olmuştu. 1889'da da Orhon yazıtları diye anılan iki büyük yazıt daha ortaya çıkarılmıştı. Öteki yazıtlardan farklı olarak bunların arka yüzlerinde Çince metinler de vardı. Yani Ankara`daki Augustus Tapınağı`nda olduğu gibi iki ayrı dilde yazılmışlardı. Danimarkalı Türkolog Wilhelm Thomsen, 1893`te bu yazıtları çözmüş, böylece bunların Kültigin ve Bilge Kağan tarafından diktirildikleri, yazının Türklere özgü bir alfabe, dilin de eski Türkçe olduğu meydana çıkarılmıştı.

Anıtların öneminden ötürü Orhon alfabesi diye de anılan Göktürk alfabesinin kökenine gelince, bu konuda çok farklı görüş ve iddialar bulunmaktadır. Bu alfabede kullanılan işaretler, Runik diye adlandırılan eski Iskandinav yazısındaki işaretlere benzediğı için Runik karakterli sayılmış ve o alfabeyle ilişkilli olabileceği öne sürülmüştür.Yazıyı çözen Thomsen, bu Türk alfabesinin Arani alfabesinden türemiş olabilece görüşünü savunmuştu. Buna karsın Aristov gibi Rus bilginleri, bu yazıdaki işaretlerin eski Türk damgalarından alınmış olabileceğine dikkatleri çekmiştir. A. Cevat Emre ise, Göktürk yazısının Sümer yazısı ile aynı kökten gediğini varsaymıştır. Bütün bu değişik, hatta çelişik savlar arasinda söylenebilecek şey, bilim çevrelerinde en çok Thomsen'ın görüşünün tutunduğudur.

Göktürkler çağında yaygınlaşan bu ilk Türk alfabesi, yazıtlar dışında yazma eserlerde de kullanılmıştır. Doğu Türkistan Yazmaları diye adlandırılan eserler bunu kanıtlamaktadır. Bu alfabenin Göktürkler`den sonra gelen Uygurlar döneminde de bir süre kullanıldığı görülmektedir. 759-760 yıllarında dikilen Şine-Usu yazıtı ile son yıllarda bulunan Taryat Yazıtı bunu göstermektedir. Bunun dışında Göktürk alfabesi, bazı değişikliklerle Bulgarlar,Hazarlar, Peçenekler ve Sekeller tarafından da kullanılmış ve böylece Orta Asya`dan Avrupa içlerine kadar yayılmıştır.

Uygur Alfabesi

Göktürk Kağanlığı`nın 744 tarihinde yıkılmasıyla onun yerine geçen Uygur egemenliği dönemi kültürel etkinlikler ve gelişmeler yönünden İslam öncesi Türk tarihinin en parlak ve dikkate değer dönemini oluşturur. Çin, Hint ve İran kültürlerinin de etkisiyle kültür hayatına öncelik, renk ve hareketlilik getiren Uygurlar, kağıdı ve matbaayı da alıp kullanmışlardır. Bu arada kullanılagelen Göktürk yazısını bırakarak kendilerine özgü yeni bir alfabe düzenlemişlerdir.Uygur alfabesi, Sogd kökenli olup, bazı değişikliklerle Türkçe`ye uygulanmıştı.

Bu alfabenin ne zaman kullanılmaya başlandığı kesin olarak saptanamamaktadır. Bugün için bilinen, bu yazı ile yazılmış en eski metinlerin IX. yüzyıl sonlarına ait olduklarıdır. Buna karşın, söz konusu alfabe Uygurların siyasal varlıklarını yitirmelerinden sonra da yüzyıllar boyunca kullanılmıştır. Türklerin İslamiyete geçişleri ve Arap kökenli yeni bir alfabenin kabulünden sonra da Türkistan ve Kırım`daki Türk devletlerinde bu alfabe varlığını koruyabilmiştir. Timur İmparntorluğu ve onun kollarında Uygur yazısının kullanıldığı bilinmektedir. Ebu Said Mirza`nın 1468`de Uzun Hasan'a gönderdigil bitik -mektup- Uygur harfleriyle yazılmıştı. Osmanlı İmparatorluğu`nda da sarayda Uygurca bilen kâtipler vardı ve Orta Asya`daki Türk hükümdarlarına gönderilen mektuplarla kimi yarlıkları bunlar yazıyorlardı. Örneğin, Fatih Mehmet`in Otlukbeli Savaşı`ndan sonra Özbek Hanına gönderdiği zafername Uygur alfabesiyle yazılmıştı. Böylece Orta Asya Türkleri arasında olduğu kadar Osmanlı merkez yönetiminde de geçerliliğini koruduğu anlaşılan Uygur alfabesi, varlığını bir süre daha devam ettirmiş ve XVIII. yüzyılda tamamıyla unutulmuşdur.
 
Üst