YAPAY TATLANDIRICI KÂBUSU ve ASPARTAM

enes61

KF Ailesinden
Özel Üye
Organizmaların, hayatta kalmak için enerji ve gıda alımına ihtiyacı varsa da, bazen yanlış seçilen ve doğru miktarlarda alınmayan gıdalar, organizma için zararlı olabilir. Nitekim kişinin gücünü etkileyen ve yaşamını tehlikeye atan bazı gıdalar vardır. Bu açıdan, bazı gıda maddelerinin neden olduğu tehlikeleri anlamak ve önlemek, daha iyi ve kaliteli bir ya…şam sürmenize yardımcı olacaktır. Örneğin, aspartam denilen yapay tatlandırıcı hakkında öğreneceğiniz bazı bilgiler, bu maddenin tehlikelerine karşı sizi koruyabilir. FDA tarafından kullanımına 1981 yılında izin verilen aspartam; % 50 oranında fenilalanin, % 40 oranında aspartik asit ve % 10 oranında da metanol adlı kimyasal maddelerden oluşmaktadır. Fenilalanin ve aspartik asit, aynı zamanda amino asitlerdir. Kombinasyon halinde metanol, bu iki amino asit için kimyasal bir bağlayıcı olarak hareket eder.
Formaldehit ise, aspartamın tehlikeli maddeye dönüşen bir yan etkisidir. Metanolun bir başka tehlikeli potansiyel türevi ise, formik asit veya karınca sokması zehirdir. Sofra şekeri dâhil olmak üzere, çoğu karbonatlı içecekler ve rafine gıdalarda aspartam bulunmaktadır.
Kullanımına onay verilmeden önceki yıllarda, sıfır kalorili olarak değerlendirilen bu kimyasal madde hakkında, birçok toksik şikâyette bulunulmuştu. Bazı araştırmalar, aspartamın 90 farklı ve istenmeyen toksisite etkisini listelemektedir. Bir yan ürünü olan diketopiperazine olarak da anılan bu bileşik yani aspartam, birçok tümör oluşumu ile bağlantılı bulunmuştur. Farkına varmadan bünyenize aldığınız bu kimyasal toksik madde, hafıza kaybı, uykusuzluk, şaşkınlık, depresif bozukluklar ve ruh hali gibi bazı erken ve ön belirtiler verecektir. Sonrasında yaşayabileceklerinizden birisi de, Multipl Skleroz belirtileri olabilir.


Diet Coke ve Pepsi, NutraSweet, Spoonful vb gibi sloganlarla pazarlanan birçok ürün ve özellikle de gazlı içecekler, diyet ürünleri ilginizi çekiyor olabilir. Bugün, aspartam içeren ve yoğurttan, pişmiş fasulye ve vitaminlere kadar uzanan 5000′in üzerinde ürün bulunmakta. Çocuk vitaminlerinde ve C vitaminde dahi aspartam kullanılmaktadır. ABD’de, ‘’bu kimyasal ve içecekleri, aracınızın motorunu temizlemek, bifteğinizi üç gün içerisinde iz bırakmadan ortadan kaybetmek gibi yöntemlerde kullanabilirsiniz’’ şeklinde bir ironi yapılmaktadır. Günlük olarak tükettiğiniz gıda maddelerinde ve ilaçlarda, gıda desteklerinde aspartam bulunup bulunmadığını muhakkak bilmeniz gerekiyor, aksi halde sağlığınızı, sonrasında da hayatınızı kaybetmeniz işten bile değil!
Besin değeri ‘sıfır’ olan aspartam ve asesulfam potasyum gibi yapay tatlandırıcıları kullanmak, gerçekte şeker kullanıyormuş duygusu yaratmaktan öteye hiçbir yarar sağlamamaktadır. Üstelik organizmayı şeker kullanıyormuş gibi kandıran bu yapay tatlandırıcıları kullandığımız zaman, bir düzine toksik yan etkiyle baş başa kalmamız da kaçınılmaz. Diyet amacıyla kullandığımız içeceklerin her biri, bir doz zararlı ilacı da bizlere armağan etmiş olmaktadır. Örneğin, ABD Halk Sağlığı Bilim Merkezi verilerine göre, Temmuz l988 de güvenli bir yapay tatlandırıcı olarak FDA tarafından kullanımı kabul edilen ve asetoasetik asit türevi olan Asesulfam Potasyum (K)’un düşük dozda verildiği laboratuar hayvanlarında, akciğer tümörleri, meme tümörleri, timüs bezi tümörleri gibi nadir organ tümörleri, lösemi, ağırlaştırıcı reaktif hipoglisemi (düşük kan şekeri atağı) ve kronik solunum rahatsızlıklarına rastlanmıştır. Yayınlanan FDA rapor notlarında, yapay tatlandırıcılardan en çok kullanılanı olan aspartamın, panik atak, duygusal durum değişiklikleri, görsel halüsinasyonlar, manik epizod ve izole baş dönmesi gibi çeşitli nöropsikiyatrik bozukluklar ile bağlantılı olduğu da belirtilmiştir. Baş ağrısı, sinirlilik, hafıza bozukluğu, bulantı, öfke patlamaları ve depresyon gibi diğer belirtilere de aspartamın neden olduğu, yapılan titiz çalışmalarla kanıtlanmıştır.

Aspartam kullanan mitral kalp kapak prolapsusu ve affektif bozukluğu olan hastaların, nöropsikiyatrik etkiler açısından büyük risk altında oldukları, bazı çalışmalarda psikiyatrik veya nöbet bozukluğu olmayan kişilerde dahi aynı etkileri gösterdiği ortaya konmuştur. Bir başka çalışmada, yüksek aspartam dozlarından sonra, tedavi edilmemiş absans nöbetleri olan çocuklarda, nöbet deşarjlarında artış belirlendi ve kontrolsüz absans nöbetleri olan çocuklarda önlem olarak aspartam kullanımı yasaklandı. Sakarin adlı tatlandırıcının, hayvan deneylerinde kansere neden olduğu kanıtlanmıştır. ABD’nde, sakarin içeren gıdalarda, ‘Bu ürünün kullanılması sağlığa zararlı olabilir’ uyarısı bulunmaktayken, FDA bu uyarıları 2001 yılından itibaren kaldırtmıştır. Okul çağındaki çocukların yutabileceği çocuk aspirinlerinde ve çiğnenebilir asetaminofen tabletlerde, günlük dozları aşmayacak şekilde bulunan sakarin, diyet içeceklerinde de kullanılmaktadır. FDA’ya göre, uzun süreli kullanımından kaynaklanan sağlığa zararlı etkisini, 9
9-11 yıl içerisinde göstermektedir.
Sakarin üzerine yapılan bir araştırmada, bu maddenin yoğun şekilde kullanımının mesane kanserine yol açtığı ve bu hastalığı ciddi oranlarda attırdığı belirlenmiştir. Bir O-toulen sülfonamid türevi olan sakarin, sülfoamidlere çapraz hassasiyet gösteren yani sülfa alerjisi olan çocuklar tarafından kullanılmamalıdır. Sakarin kullanımından kaynaklanan 42 hastalık belirtisinden bir tanesi de, egzamadır. Sakarinden kaynaklanan diğer bazı reaksiyonlar arasında ise; hırıltılı solunum, bulantı, ishal, dilde kabarcıklar, taşikardi, deri döküntüleri, baş ağrısı, diürez ve duyusal nöropati sayılabilir. Bebeklerde, sakarin katkılı süt içiminden sonra, 36 saat içerisinde sinirlilik, hipertoni, uykusuzluk, opisthotonos ve şaşılık gibi belirtiler tespit edilmiştir. Bir yetişkin ve bir çocuğun bir kaza sonucu aşırı dozda sakarin kullandığı iki raporda; genel ödem, oligüri ve kalıcı albüminüri tepkiler tartışılmıştır. Amerikan Tıp literatüründe, çocuklarda sakarinin toksisite verileri yetersiz olsa da, Ameriken Tıp Derneği, küçük çocuklar ve hamile kadınlarda sakarin kullanımının sınırlandırılması gerektiğini belirtmektedir. Sukraloz olarak bilinen ve klorlu bir sükroz türevi olan yapay tatlandırıcı, timüs bezlerinin küçülmesine (yüzde 40 kadar), böbrek ve karaciğer büyümesine neden olmaktadır. Sukralozun güvenli olduğuna dair kısa ya da uzun vadeli araştırmalarda elde edilmiş hiçbir veri bulunmamaktadır. Üretici firma, sukralozun, klor tuzlarında (NaCal) olduğu gibi, klor atomu moleküllerine benzediğini söylese de, küçük miktardaki klorlu pestisitlerin sindirim sisteminde yakılmasında olduğu gibi, bunu kanıtlayacak herhangi bir araştırma sonucu ya da belge bulunmamaktadır. Sonuç olarak, aspartam, suklaroz, asesülfam-k gibi tatlandırıcıların kullanımı, kullanıldığı anda toksik yan etki göstermese de, devamlı kullanımıyla, ciddi immünolojik (bağışıklık) veya nörolojik bozuklukların, çeşitli kanser türlerinin, karaciğer ve böbrek hasarlarının oluşacağı, endokrinolojik yapıyı değiştirebileceği kanıtlanmıştır


Stevioside adlı ve daha çok Japonya’da kullanılan, Amerikalı doğal gıda destekçileri tarafından savunulan bir başka yapay tatlandırıcı çeşidi daha bulunmaktadır. Stevioside, Brezilya ve Paraugay gibi ülkelerde yetişen, Stevia rebaudiana Bertoni adlı çok yıllık çalımsı bitkinin yapraklarından elde edilir. İçeriğinde A, B, C, D ve E vitaminleri, stevia şekeri, glikositler ve etken madde olarak da stevioside bulunur. Hafif buruk tadıyla, şekerden 250-300 kat tatlıdır. Fermente olmadığı için, esmerleşme reaksiyonları görülmez. Japon hükümeti bitkinin gıda olarak kullanılmasını 1970′lerde onaylamıştır. Japon gıda üreticileri stevioside’ı; salamura sebze, kurutulmuş deniz ürünleri, soya sosu ve miso, içecek, şekerleme, sakız, fırın ürünleri, tahıllar, yoğurt ve dondurmalarda tatlandırıcı olarak kullanıyor. Tuzlu uygulamalarda ise stevioside, sodyum klorürün sertliğini etkiler. Diğer doğal ve sentetik tatlandırıcılar ile birleştiği zaman, tat ve işlevselliğini geliştirir. ABD’de, 1992’li yıllardan başlayan FDA girişimleri sonucunda, GRAS (Güvenli Gıda) onayı almış, doğal bir tatlandırıcıdır

Tagatose de, şeker gibi görünen, şeker gibi tatlı olan ama neredeyse hiç kalori vermeyen doğal bir tatlandırıcıdır. Kimyasal olarak sentezlenmiş olan veya şeker türevi diğer tatlandırıcıların aksine, yüzde yüz doğal bir şekerdir. Bu doğal ürün, sakaroz, fruktoz, dekstroz ve laktoz gibi tanıdık şekerlerin kimyasal akrabasıdır. Bu tatlandırıcıya en yakın tatlandırıcılar, bal, mısır ve meyve şekeri olan fruktozdur. Früktoz ve tagatose’ın kimyasal formülleri aynıdır. Tagatose, sofra şekeri gibi beyaz bir kristal değilse de, sıradan bir şekerin yüzde 90’ı kadar tatlı ancak onun üçte biri kadar kalori yüklüdür. Bilimsel olarak D-tagatose olarak bilinen Tagatose, bazı süt ürünleri ve diğer bazı gıdalarda doğal olarak bulunur. Patentli üretim süreci, bir süt yan ürünü olan peynir altı suyu ile başlar.
Çay şekeri tadındaki Tagatose, fırın ürünleri, dondurma, çikolata, sakız ve yüksek yoğunluklu tatlandırıcıların gerektiği gıda ürünlerinde kolaylıkla kullanılabilmektedir. Dünyaca ünlü bilim adamlarının ve bağımsız gözlemcilerin üzerinde on yıl süre ile yaptıkları çeşitli araştırma ve deneyler, güvenli olduğunu kanıtlamıştır. ABD’de, FDA tarafından GRAS yani güvenli madde onayı almıştır. Tagatose’ın, kozmetik ve diş macunlarında ve bazı ilaçlarda kullanılması için de GRAS onayı verilmiştir. Yapılan laboratuar araştırmalarında, bu maddenin sindirim sistemi tarafından absorbe edilmeden vücuttan atıldığı görülmüştür. Diyabet hastaları, şeker tüketiminin neden olduğu gibi, kan şekeri düzeylerinde herhangi bir yükselme olmadan, tagatose ile tatlandırılmış yiyecekleri tüketebilirler. Deneylerde, büyük miktarda tüketilmesi halinde yan etki olarak, ishal, bulantı ve şişkinlik de dahil olmak üzere, gastrointestinal sorunlara neden olduğu belirlenmiştir.
Günümüzde etrafımızda yaşayan hemen herkesin, neredeyse sırayla kanser olmaya başlaması, tehlikenin boyutunu göstermektedir. Lütfen yapay tatlandırıcı kullanılan diyet içecek ve yiyeceklerini kullanmayın, kullandırmayın.
Makaleyi, ABD kaynaklı bir başka makaleden alıntı yaparak bitirmek, durumun ciddiyetini yeniden vurgulamak istiyorum; ‘’…2001 yılı Ekim ayında kız kardeşim çok hastalandı. Yaşadığı mide spazmı ataklarından dolayı acı çekiyor ve yürüyemiyordu. Öylesine acı çekiyordu ki, bir süre sonra yataktan da çıkamayacak bir hale geldi. 2002 yılı Mart ayına geldiğimiz zaman, midesinden biyopsi yapılmıştı ve 23 çeşit ilaç kullanıyordu. Doktorlar sorunu anlayamıyor, derdine çözüm üretemiyorlardı. Çok fazla acı çeken kız kardeşim, artık ölmek üzere olduğunu anlamıştı. Çocuklarının geleceğiyle ilgili endişeler yaşıyor, onlar için banka hesapları, hayat sigortası gibi girişimlerde bulunurken, bizler de, onun son kez tatil yapmasını istiyorduk. Bu amaçla, tekerlekli sandalyeye bağımlı olan kız kardeşim için, 22 Mart tarihinde bir Florida seyahati planladık. 19 Mart günü, yapılan son testleri almak için sağlık kuruluşuna gittiğim zaman doktorlar, kız kardeşimin hastalığını belirleyemediklerini ancak MS’ den (Multiple Sklaroz) şüphelendiklerini söylemişlerdiO sırada bir arkadaşımdan, bir e-posta aldım. E-postanın ekinde bir makale vardı ve arkadaşım bana; ‘kız kardeşin diyet içecekleri kullanıyor mu?’ diye soruyordu. Arkadaşımı telefonla aradım ve ona, ‘evet, bunu her gün kullanıyor’ cevabını verdim. Gerçekten de kız kardeşimin günlük diyet programı, aşırı diyet içecekleriyle doluydu. Bana, derhal diyet içeceklerini kullanmayı bırakmasını önerdi. Ekteki tıbbi makaleyi okuduğum zaman, diyet içeceklerinin nasıl bir belaya yol açtıklarını da anlamaya başlamıştım. Telefon konuşmasından hemen sonra, kız kardeşim diyet içeceklerini kullanmayı bıraktı ve tam 32 saat sonra, mucizevî bir şekilde yürümeye başladı. Aynı zamanda kas spazmları da kaybolmuştu. Bizlere, ‘yüzde yüz iyileşmesem de, çok iyiyim’’ diyordu. Kendisine okuduğum tıbbi makaleyi, doktorlarıyla da paylaşacağını söylüyordu.
Kısa bir süre sonra bu makaleyi okuyan doktoru beni aradı ve ‘’diyet içeceklerini kullanmaya devam eden MS hastalarını araştırmaya başladıklarını’’ söyledi. Özetlemem gerekirse, artık sağlıklı ve Özetlemem gerekirse, artık sağlıklı ve yürüyen, tekerlekli sandalyeye hiç ihtiyacı olmayan kız kardeşim, aspartam katkılı diyet soda ile zehirlenerek, yavaş yavaş ölüyordu ve bir arkadaşımın e-posta ile bana yolladığı tıbbi makale, onun hayatını kurtarmıştı…’’ Çevre Misyonu Platformu / ÇEVREM 29 Mayıs 2012, Salı (Çeviri; Dr. Zafer Gür)
 
Üst