Sünnet-i Seniyye'nin mertebeleri vardır

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Bismillahirrahmanirrahim

ALTINCI NÜKTE

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: "Her bid'at dalâlettir ve her dalâlet Cehennem ateşindedir." (Müslim)

Yani, "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim." (Mâide Sûresi: 5:3.)

Sırrıyla, kavaid-i Şeriat-ı Garrâ ve desâtir-i Sünnet-i Seniyye tamam ve kemâlini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut-hâşâ ve kellâ-nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek dalâlettir, ateştir.

Sünnet-i Seniyyenin merâtibi var.

Bir kısmı vâciptir, terk edilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâda tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez.

Bir kısmı da nevâfil nevindendir. Nevâfil kısmı da iki kısımdır:
Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi şeriat kitaplarında beyan edilmiş; onların tağyiri bid'attır.

Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitaplarında zikredilmiş. Onlara muhalefete bid'a denilmez; fakat âdâb-ı Nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edepten istifade etmemektir.

Bu kısım ise, örf ve âdât, muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevatürle malûm olan harekâtına ittibâ etmektir. Meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taallûk eden çok sünnet-i seniyyeler var. Bu nevi sünnetlere "âdâb" tabir edilir. Fakat o âdâba ittibâ eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyiz alır. En küçük bir âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor.

Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taallûk eden sünnetlerdir. Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev'inden, cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeâire riyâ giremez ve ilân edilir. Nafile nev'inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir. (Lemalar, 11. Lema)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

FERMÂN : Emir, buyruk, tebliğ.
KAVÂİD-İ ŞERİAT-I GARRÂ : Büyük İslâm Şeriatının kaideleri, prensipleri.
DESÂTİR-İ SÜNNET-İ SENİYE : Hz. Peygamberin (a.s.m.) sünnetinin kaideleri, prensipleri.
KEMÂL : Olgunluk, mükemmellik, eksiksizlik, tamlık.
İCAD : İslami olmayan yenilikler ve kurallar koymak.
HÂŞÂ VE KELLÂ : Asla ve katiyen olmaz. Asla öyle değil.
NÂKIS : Noksan, eksik, tamam olmayan.
BİD'A : Dinin aslına uymayan âdet ve uygulamalar.
DALÂLET : Hak ve hakîkatten, dinden sapma, ayrılma; azma.
SÜNNET-İ SENİYYE : Peygamberimizin (a.s.m.) sözlerine, emirlerine ve hareketlerine dâir en yüksek ve kıymetli haller, tavırlar, hareket düsturları.
MERÂTİB : Mertebeler, dereceler.
VÂCİP : Yerine getirilmesi Müslüman için gerekli ve borç olup, yapılmadığı takdirde büyük günah olan İlâhî emir.
ŞERİAT-I GARRÂ : Parlak din; İslâmiyet.
TAFSİLÂT : Açıklamalar, etraflı bilgiler, izahlar.
BEYÂN : Açıklama; izah; anlatma.
MUHKEMÂT : Sağlam ve kuvvetli hükümlerdir.
TEBEDDÜL : Yenilenme, değişme.
NEVÂFİL : Nâfile ibâdetler.
TAĞYİR : Bozarak değiştirme, başkalaştırma.
BİD'AT : (Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler. * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler.
ÂDÂB : Usûl, görgü kuralları, davranış kaideleri.
ÂDÂB-I NEBEVÎYE : Hz. Peygamberimizin (a.s.m.) edebi, hal ve davranışları, Sünnet-i Seniyyesi.
MUÂMELÂT-I FITRİYE : doğuştan gelen, fıtrî olan muâmeleler.
TEVÂTÜR : İçinde yalan ihtimâli bulunmayan ve birbirlerine kuvvet veren haberlerden oluşan büyük bir topluluğa ait haber.
MÂLÛM : Bilinen.
İTTİBÂ : Uyma, tâbî olma, arkasından gitme.
HÂLÂT : Hâller, durumlar, keyfiyetler.
MUÂŞERET : İnsanlarla sünnet dâiresinde münâsebet.
TAALLÛK : Bağlılık, münâsebet; alâkalı oluş; âit olma.
FEYİZ : Bolluk, bereket; ilim, irfan; mânevî gıdâ; şan, şöhret; ihsan, fazîletli.
MÜRÂÂT : Uymak, tatbik etmek, uyum.
TAHATTUR : Akla gelmek, hatırlamak.
ŞEÂİR : Alâmet; İslâmın alâmeti olan şeyler. (Dînî kıyâfet, ezan, kurban gibi.)
HUKÛK-U UMUMİYE : Genel hukûk.
NEV'Î : Nev'e ait, çeşit ile alâkalı.
CEMİYET : Topluluk, birlik, heyet.
RİYÂ : Özü sözü bir olmamak, inandığı gibi hareket etmeyiş, gösteriş, iki yüzlülük.

risalehaber.com
 
Üst