Şükür 3 Aza İle Olur

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلَّهِ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
(bakara 172)

“Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz maddeten ve manen şeylerin en temiz olanlarından yiyin Allah’a şükredin. Eğer hakikaten ona kulluk ediyorsanız.”
Muhterem kardeşlerim…
Allah’a karşı kulluk vazifelerimizden birisi onun ihsan etmiş olduğu nimetlere şükretmektir. Bu şükür vazifesi lütufları saygıya sığmayan nimetlerinin arkası kesilmeyen rabbimize karşı şükretmek her Müslüman’a farzdır.
İmam-ı Rabbani Hz. “kendine nimet verilen kişinin nimet verene aklen ve şer’an şükretmesi vacip (farz)dır.” Buyurmuşlardır. (Mektubat-ı şerif c:1 sf: 71)
[Linkleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye olmak için tıklayınız...]

Rabbimizin bize ihsan etmiş olduğu nimetleri birer birer saymamız mümkün değildir. Çünki Rabbimiz buyuruyorlar ki;
وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللَّهِ لَا تُحْصُوهَا ۗ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ
“eğer Allah’ın bunca nimetlerini birer birer saymak isterseniz sayamazsınız. Hatta adetleri katlayarak bile onları saymak isteseniz yine güç yetiremezsiniz.” (İbrahim 34)
Rabbimizin bizi insan olarak yaratması anlamak için akıl görmek için göz işitmek için kulak ihsan etmesi hepsi birer nimettir. Zaten eğer nimet olmasa idi şükür emredilir miydi?
Ya bir günde 24bin defa alıp verdiğimiz nefesler hayatımızı devam ettirdiğimiz o nefesler birer nimet değil midir?

Her nefesin alınması bir nimet verilmesi ise diğer bir nimettir. Şu halde her nefes için Allah’a iki defa şükretmek gerekmektedir. İşte bunun imkânı olmadığı için bu şükrü eda etmeye güç yetiremeyeceğimiz için Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. “sana hakkı ile şükredemedik ya meşkûr.” Buyuruyor.
قُلْ هُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۖ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ
“Habibim sen söyle! O Allah-ü Zül-Celal ki sizi en güzel bir şekilde yarattı. Yani sadece maddi güzellikler değil kendi envarının zinetleri rasulünün tezyinatı ve günde 364 defa rahmet nazarı ile kalbinizi şereflendirip manevi güzelliklerle de kalbinizi süsledi” (mülk 23)
Ve bize işitecek kulak görecek gözler ve idrak edecek gönüller (letaif) ihsan etti. İşitme nimeti hakikatleri ilahi kitabı duymak dinlemek için verilmiştir. Basiret (görme) doğruyu görmek ibret almak için verilmiştir. Kalp ise Hz. Allah’ın hidayet nuru ile hakikatleri anlamak için verildiği halde Mevlamız c.c.

قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ
“sizin pek azınız şükrediyorsunuz.” Buyurmaktadır. Yani sizden pek azınız bu nimetleri Allah yolunda kullanıyor. Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere her nimetin şükrü kendi cinsindendir.

Allah’ın bize verdiği nimetlerin en büyüğü hiç şüphesiz iman ve hidayet nimetidir. Bu nimet ahiret hayatının ebedi nimetlerini elde etmeye bir vesiledir.
Rivayet olunur ki: isa (as) cüzam hastalıgına yakalanıp etleri dökülen kör olan ve her tarafı çürüyüp perişan olan yatalak bir hastanın “mahlûkatın çoklarından beni üstün kılıp faziletlendiren ve müptela olduğu belalardan bana sıhhat ve afiyet veren Allah’ıma hamd-ü senalar olsun.” Diye dua ettiğini görünce “sana gelmeyen bela mı kaldı?” diye sorar. Bunun üzerine hasta “ey Allah’ın nebisi! Her ne kadar benim vücudumun her tarafı yara bere ve çürük olsa da hamd olsun ki iman ve marifet sahibiyim.” Yani kalbim sağlam çürümedi diyor.
İsa (as) onun bu cevabından çok memnun oluyor mucize-i rasul olarak dua ediyor ve o hasta bedenen de sağlıklı oluyor.

Hz. Sehl’e birisi gelerek “ya Sehl evime hırsız girdi. Kıymetli eşyalarımı çaldı.” Diye şikâyet edince mübarek zat “dua et! Şükret ki nefis ve şeytan hırsızı kalbine girip imanını çalmamış.” Diye onu hem teselli ediyor hem de en büyük zayiatın imanını kaybetmek olduğunu beyanla daha mühim bir hususa dikkat çekmiş oluyor. (risale-i kureyşiyye sf89)

Duha namazında kılarken yaptığımız niyetlerde de buna işaret vardır. Nitekim duha namazının ilk iki rekâtında “ya Rabbi! Niyet ettim şükründen aciz kaldığım ilahi bütün nimetlerine teşekküren” ikinci rekâtında “şükründen aciz kaldığım İslam nimetine teşekküren” üçüncü iki rekâtında ise nimetin artan büyüklüğü karşısında adeta ayakta duracak halim ve mecalim kalmadı dercesine oturduğu yerden kılacağı bu rekatlarda “ya Rabbi! Niyet ettim şükründen aciz olduğum ümmeti Muhammed’den olma nimetine teşekküren duha namazına” diye niyet etmekteyiz.

İslam büyükleri “şükür 3 aza ile olur” buyurmuşlardır:
1- Kalple şükür: daima kalben hayrı kastetmek ve bütün mahlûkata bu kalbi şükrü gizlemek içten yanmak içten pişmekiçten mü’mini hakiki olmak iledir.
2- Dil ile şükrü eda etmek: ‘Elhamdülillah’ ve ‘eşşükrü lillah ’ demekle yapılan şükürdür.

Şüphesiz ki Cenab-ı Hakk bir et parçası olarak yaratıp da konuşma gibi büyük bir nimet ihsan ettiği dilden her şeyden evvel kendine hamd ister. Nitekim ilk insan Âdem (a.s.)’ı halk edip Cebrail (a.s.) vasıtasıyla ona ruh üfürdüğü zaman ruh burna geldiğinde Âdem (a.s.) aksırıyor ve dilinden dökülen ilk kelime ‘Elhamdülillah’ oluyor.

3- Azalarla yapılan şükürdür: Hz. Allah’ın kendi hazinesinden ihsan etmiş olduğu nimetleri yine Allah’ın rıza ve hoşnutluğu yolunda harcamak kullanmakla yapılan şükür. Vücudun bütün azalarının şükrü vardır.
Gözün şükrü: harama bakmamaktır.
Lisanın şükrü: daima Allah’ı anmak kötü sözleri dilinden çıkarmak iledir.

Ellerin şükrü: elleri harama uzatmamaktır.
Ayakların şükrü: ayaklarla Cenab-ı Hakk’ın men ettiği yerlere yürümemektir.
Midenin şükrü: haram lokma yememek iledir.
Cenab-ı Hakk azalarımızı haram ve yasak olan şeylerden muhafaza buyursun.

Kıymetli kardeşlerim!
Eğer nimete şükredilirse Cenab-ı Hakk kuluna verdiği nimeti ziyade kılar.
وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ ۖ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ
(İbrahim 7)
“hatırlayın ki rabbiniz size şunu bildirmişti: And olsun! Şükrederseniz elbette sizin nimetlerinizi artırırım. And olsun! Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz benim azabım cidden çetindir.”

Görüldüğü gibi şükrün derece ve mertebeleri vardır. Şükür ziyadeleştikçe karşılığındaki in’am ve ihsan da ona mütenasip olarak büyümektedir.
Hadis-i şerifte “kim nimete şükrederse Hz. Allah’ı daha fazla anlamış olur ve elinde ki nimeti hiçbir zaman kaybolmuş olmaz.” Buruluyor.
Nimet karşı şükredildiği takdirde ziyadeleştiği gibi nankörlük yapılıp şükür terk edilecek olursa karşılığı da Allah’ımızın çetin azabıdır. Aynı zamanda kıymeti bilinmeyen nimeti elde tutmak çok zordur.

Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki:
“nimet ürkek bir şeydir kıymeti bilinmezse sahibinden kaçar. Onu şükür bağıyla bağlayın.” (ruhul beyan c: 6 sf: 335)
Muhterem kardeşlerim

İbn-i Ata’dan bir rivayette; bir gün Hz. Aişe (r.a.)’a gittim. Allah’ın rasulünde gördüğün en büyük hallerden birini bana anlat dedim. Hz. Aişe (r.a.) ağlayarak: “onun her hali önemli ve akıllara durgunluk verecek mahiyetteydi. Ancak birini sana anlatayım.

Bir gece yanıma geldi. Yattı ve bana: ‘ey Ebu Bekrin kızı müsaade eder misin Rabbime ibadet ve kulluk edeyim.’ Dedi. Ben de ‘Senin Allah’a yaklaşmanı isterim’ dedim. Hemen kalktı ve acele abdest aldı. Ağlayarak namaz kılmaya başladı. Kıyamda rükûda secdede ve namazın sonunda gözyaşları devam etti. Öyle ki gözyaşları göğsüne kadar indi. Bunun üzerine kendisine; ‘senin gelmiş ve gelecek günahların bağışlanmıştır. Neden bu kadar üzülüyorsun?’ dediğimde; ‘ben Rabbime karşı şükreden bir kul olmayayım mı?’ buyurdular.” (ihya-u ulumiddin)

Muhterem kardeşlerim;
Yine buyruluyor ki:
Kim dünya hususunda kendisinden düşük olana din hususunda kendisinden üstün olan bakarsa Allah o kimseyi sabredici ve şükredici olarak yazar.

Aziz kardeşlerim!
Şükür nimetin Allah’tan geldiğini itiraf etmektir. Musa (a.s.) Rabbimize soruyor: “Ya Rabbi! Âdem (a.s.) kendisine yaptığının şükrünü nasıl ödeyebildi? Onu kudretinle yarattın… Ona ruh üfledin… Cennetine koydun… Meleklerine emrettin. Ona secde ettiler…” Rabbimiz de; “ya Musa! Âdem (a.s.) bütün bunları benden bilerek hamd etti. Bu ise nimetlerime şükür oldu.” (Tenbihül Gafilin)

Şükrün çoğu üç şeydedir:
1- Allahü Teala sana bir ihsanda bulunduğu zaman o ihsanı kimin yaptığını görüp hamd etmendir.
2- Sana verilene razı olmandır.
3- Verilen şeyin faydası olduğu kuvveti bedeninde bulunduğu müddetçe Allah’a asi olmamandır.
Bir kimse kendisine verilen ufak bir hediye karşılığında onu veren kimseye hemen teşekkür eder. Allah’ımızın ihsan ettiği bunca nimetlere karşılık hissiz davranıp şükrünü unutmak elbette ki bir mü’mine yakışan bir hareket değildir.

Bir mü’min Allahü Teâlâ’ya hamd etmek için yeni bir nimete ermeyi beklememelidir. Cenab-ı Hakk’a arzı şükranda bulunabilmek için vesile ve sebepler araştırmalı ve her imkândan faydalanarak Cenab-ı Hakk’a hamd etmelidir.

Mesela uykudan kalkan bir kimse vücudunun yorgunluğunu dinlendirmiş ve ölümün küçük bir misali bulunan uykudan kalkıp hayati faaliyetlere atılmış olduğundan dolayı Allahü Teâlâ’ya hamd-ü senada bulunmalıdır.

Ne kadar insan var ki sağlığını kaybetmiş olduğu için yatıp uyumakta veya canlı girdiği yataktan ölüsü kalkmaktadır..
Yine hadis-i şerifte:
“Hz. Allah kuluna bir nimet ihsan ettiği zaman o kul ‘Elhamdülillah’ derse şükür vazifesini eda etmiş olur. Tekrar hamd ederse günahları af olunur.”
Bu ilahi ikramdan faydalanmak isteyen bir mü’min elde ettiği nimetin Hamdini yerine getirmekte gaflet göstermemeli ve hemen şükrünü eda etmelidir.
Sevgili peygamberimiz hadis-i şerifte buyuruyorlar ki;
“kim yemeğini yer karnını doyurur sonra ‘beni yedirip doyurana içirip kandırana hamd ederim’ derse anadan doğmuş gibi günahsız olur.”

Bir hadis-i şerifte “zikreden dil şükreden kalp sabırlı beden Saliha ve mü’mine bir kadın bu dört şey ki bunlar bir kimse de olursa ona dünyanın ve ahretin hayrı verilmiş demektir” buyruluyor.

Şükrü eda edilen bir nimet sahibi için bir baldır. Onun için hadis-i şerifte “şükrünü eda ettiğin az bir şey şükrüne güç yetiremediğin çok şeyden hayırlıdır.” Buyruluyor. Öyle ise bir mü’min Cenab-ı Hakk’ın kendisine ihsan ettiği nimetlere karşı şükretmeli elde olana kanaat göstermelidir.

Allah cümlemize şükrünü eda edebilecek nimetler ihsan etsin ihsan ettiği nimetlerin şükrünü eda edebilmeyi nasip etsin.
ALINTI
 
Üst