Sevgilimle Bir gün :)

Ensar olmak

Tecrübeli
cocuk-gelisimi-ateslenmek-bebek-ateslenen.jpg


En geç sekiz, bilemedin sekizi beş geçe zil çalar. Babası ya da annesinin eşliğinde merdivenden çıkarlarken çay bardaklarımızı masada bırakıp, kapının önünde sıralanarak tören vaziyeti alırız. Elinde bayrak gibi salladığı Yeşil Tokat Gazetesiyle bazen şen şakrak, bazen asık suratla girer, kapıdan içeri… Önceleri yol arkadaşının sessizce uzaklaşması için lafa tutmaya, dikkatini başka yere çekmeye çalışırdık. Şimdi ise her şeyi kabullenmiş bir vaziyette tevekkül ve öpücüklerle uğurluyor.

Yaşını soranlara, baş ve küçük parmaklarını uç uca değdirip, diğer parmaklarını göstererek, ne zaman beş yaşına geleceği sorusunu ise Çörçil’in zafer işaretiyle yanıtlıyor. Birden ona kadar hatasız sayarken çift haneli sayılarda saçmalıyor. Bazen ikişer atlayarak sayıyor, bir süre sonra da başlangıç sayısına geri dönüyor, devam ettiğini sanarak…

Evdeki eşyaların yerini benden iyi, ulaşabildiği dolapların içindeki, özellikle kendisini ilgilendiren çikolata ve sakız gibi emtiaların yerlerini babaannesi kadar biliyor. Örneğin konuğumuzun ayağında terlik yok ise, dolaptan aldığı terliği yıldırım hızıyla yetiştiriyor, konuğa...

Aile efradının iş yerlerini de sayar bir bir. Anne baba, amca ve cici annenin işyerlerinden başka büyük babanın öğretmenevinde, ablalarının okulda, kendisinin de babaannesinde çalıştığını, özellikle vurgular.

Hamarattır. Canı isterse oyuncaklarını toplayıp yerli yerine kaldırır. İstemezse bir çöp bile kaldırtamazsınız.

-Kızım şu meyve tabağını mutfağa götürür müsün?
-Hayıy!
-Neden?
-Belim ağyıyoy.

Yumurcak hayranı. Gün boyu yumurcağı gösteren televizyon, uzun pazarlıklardan sonra varılan uzlaşma sonucu, haber saatlerinde büyük babaya tahsis edilebiliniyor, kerhen. Yalnız isteği karşılanmayınca en etkili silahı, ağlama silahını, şöyle ağız tadıyla, tadını çıkara çıkara kullanamıyor. Çünkü “Ağlamak serbest, ancak burada başımız ağrıyor. Yatak odasına git, ağlaman bitince gelirsin.” Uyarısı üzerine yatak odasının yolunu tutar, daha yarı yola varmadan ağlama sebebini unutan arkadaş, geri döner, hiçbir şey olmamış gibi.

Büyük babayı yolcu ederken ayakkabıları kapının önüne çıkarır. Önce fırçayı, sonra çekeceği verir, saygıyla... Öpücüklerle uğurlarken:

-Dönüşte bir şey istiyor musun kızım?
-Çikolata.
-Küçücüüük, şu kadarcık mı?
-Ama ben büyüdüm. Büyük getiy.

Rahmetli kayınbabam, “Hamı tatlı, erişmişi acı.” derdi, çocuklar için. Bizim kız, yani huysuz sevgilim de yavaş yavaş söz dinlemediğine göre erişiyor mu ne? Yine de evimizin neş’e kaynağı, mesai günlerinde. Hafta sonları, sus pus oluyoruz, iki ihtiyar…[alinti]
 
Üst