Ruhların Cesettekî Yerleri

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
Cismanî ruhun cesetteki yeri, sinedir. Zahiri duygularla beraberdir. Onun metal şeriattır. Yaptığı iş, Allah'ın emri olan farzlardır. Allah-ü Teala o emirleri ile, zahirdeki ahkamı düzenlemiştir.
O ruh. farzları eda ederken şirk ehli olmaz. Çünkü Allah-ü Taala onun için şöyle buyurdu:

- «O yaptığı ibadette Rabbına şirk koşmasın.» (Kehf. 110)

Allah birdir; bir'i sever. Yani; ibadetin, yalnız kendine has olmasını ister. Dahası var; Ameller gösterişsiz olmalı, duysunlar diye, yapılmamalı. Sonra, yapılan ibadetin, dünyada iken karı gözetilmemelidir. Yapılan ibadetten hasıl olacak velayet hali, keşif ve müşahede hali mülk alemine aittir. Bu haller yer zemininden sema yüksekliğine kadar böyledir. Sonra, bazı bu aleme has KEVNİ keramet tabir edilen, ruhbanîara ait işler vardır; onlar
da, suda yürümek hava boşluğunda uçmak, az zamanda çok yer kat etmek.. Uzaktan söyleneni duymak ve iç alemde gizli şeyleri haber vermek gibi şeylerdir...

Ahiret aleminde ise, bazı iyilikler bulabilir. Onlar da cennet, huri, köşkler, güman, içkiler ve cennetin diğer nimetleri.. Bunlar, birinci cennet olan meva cennetindedir. Revani ruhun yeri kaibdir. Metal, manevî yolculuğa dair olan ilimdir. Bu ruhun meşgalesi Hakkın zatına ait isimlerin ilk dördü iledir. Diğer on iki isimde olduğu gibi, bu dört isimde de ses, harf, konuşma olmaz. Allah-ü Teala bu hale işaret için şöyle buyurdu:

- «ister Allah deyiniz, isterse Rahman; hangisini çağınrsanız, çağırınız; güzel isimlerin hepsi onundur.» (tsra, 110)

Yine buyurdu:
-«Güzel isimler onundur; onlarla çağınnız.» (A'raf, 180)

Bu ayetlerdeki işaret şudur ki, uğraşılması gereken esaslı iş, ilahî isimlerdir. O da iç alemine dair olan bilgidir. Bu bilgiden hasıl olan marifete gelince: TEVHÎD esmasının sonucu olduğunu söyleriz. îlahî esmaya dair Peygamber S.A. efendimizin şu Hadis-i Şerifi vardır:

- "Allah-ü Taalanın doksan dokuz ismi vardır; herkim onları ezbere sayarsa, cennete girer.»

Anlatmak istediğimiz mevzuu açıklayan Peygamber S.A. efendimizin bir Hadis-i Şerifi de şöyledir:

- «Ders. bir harftir, tekrarı bindir.»

Yani, zata has isim bir tane; ama, onun huyuna bürünen sayısız... On iki ilahı isim, LA İLAHE İLLALLAH cümlesinin esasına dayanır. Çünkü bu cümlenin Harfleri on ikidir.

Allah-ü Teala, kalb işlerindeki her harfe bir isim verdi. Ayrıca her alemin üç ismi vardır. Allah-ü Teala, sevenlerin kalbini öylece, sevgide sabit kıldı...

Bu durumu, Allah-ü Teala şöyle haber verdi:

- «Allah iman eden kimselerin kalbini dünyada ve ahirette sabit söz üzerine tesbit etti.» (ibrahim 27)

Veonlara, ünsiyet zevkini ihsan eyledi.
TEVHÎD ağacım onların kalbine yerleştirdi. Aslı, yerin yedinci zemininde sabit olup. belki daha aşağıda; dallanna gelince, sema yüksekliğinden taa, arşa kadar veya daha yukarı uzar.
Allah-ü Teala diğer Ayet-i Kerimede şöyle buyurur:

- «O bir pak ağaca benzer, kökü yerde, dalı semaya uzar.» (ibrahim, 24)Revani ruhun yeri, kalb hayatıdır. Meleküt alemini müşahede eder. Müşahede ettiği şeyle-rin bir kısmı, cennetler ve onun ehli, nurları, ve içinde bulunan meleklerdir.
Sonra konuşması iç aleme dair olur. ilahî isimlerin batın manasım düşünür; sessiz ve harfsiz konuşur. Bu ruhun, ahiretteki yeri ise, NAÎM cennetidir.
Sultani ruha gelince- Onun da olduğu ve tasarruf ettiği bölge FÜAD'dır. Bunun metal ise, marifettir, îşine gelince, kalb dili ile vasıta kılınıp yalvanlan ilahî ilimlerin hepsidir.
Peygamber, S.A. efendimiz ilmi anlatırken şöyle buyurur:

- «îlim iki çeşittir. Biri, dildeki ilim; bu Allahın kullarına karşı bir tutanağıdır, öbürü de kalblerdeki ilimdir. Faydalı olan da budur.»

Esas yararlı bilgi bu ilmin çerçevesi içindedir. Peygamber, S.A. efendimiz diğer bir Hadis-i Şerifinde ise. şöyle buyurur:

- «Kur'an'ın bir dış, bir de iç manası vardır.»

Yine buyurur:
- «Allah-ü Teala Kur'an'ı on batında inzal eyledi... Her batın mananın bir sonrası daha faydalı ve daha karlıdır. Çünkü gerçeğe daha yakındır...»

Bahsettiğimiz, on iki ilahi isim, bir nevi Mu-sa a.s. nebinin, tasa vurup açtığı on iki çeşmeye benzer. Bu durumu, Allah-ü Taala bize şöyîc haber verdi:

- «Musa, kavmi için bizden su talebinde bulundu. Ona:
- Tasa sopanla vur. Dedik, o zaman on iki göze fışkırdı. Her cemaat, içeceği yeri bildi.» (Bakara, 60)

Zahirdeki ilim, geçici yağmur suyuna benzer. Batınî ilme gelince, temeli olan bir hazinedir; ki bu, zahir ilimden daha yararlıdır.

Allah-ü Taala, bir misal olarak şöyle buyurur:

- «Ölü yer, onlara kudretimizi bildiren bir delil olmalıdır. Oraya can verdik, habbe çıkardık; ondan yemektedirler.» (Yasin, 33)

Allah-ü Teala bu afakta habbe yarattı. Bu habbe, hayvani nefsin kuvvetidir. Bir de enfüsî aleme habbe halk etti. O da, ruhanî ruhların kuvvetidir; gıdasıdır.

Pcygamber S.A. efendimiz bir Hadis-i Şeri-fince şöyle buyurur:

- «Her kim kırk gününü ihlas ile sabahlarsa, hikmet kaynakları kalbinden diline akar.»

Bu sultanî ruhun karma gelince, CEMAL sıfatmın tecellisin! seyre dalıp hayran olmaktır. Bunu Allah-ü Taala şöyle haber verdi:

- «FÜAD gördüğünü yalanlamadı.» (Necm 11)

Bir Hadis-i Şerifte ise, bu durum daha başka anlatılır:

- «Mümin, müminin aynasıdır.»

Birinci müminden imanlı kulun kalbi, ikinci, müminden iso, Allah-ü Teala murad ediliyor. Allah-ü Teala bir sıfatının Mümin olduğunu bize şu ayetiyle bildirdi:

- «O Mümin ve Müheymindir.» (Haşr, 23)

Bu sultanî ruhun meskeni öbür alemde, üçüncü cennet sayılan FÎRDEVS cennetidir. Kudsî ruhun tasarruf ve durak yerine gelince, o da SIR'dır. Bu ruhun hali, şu kudsî hadisle anlatılır:

- «însan benim sırrım; ben de insanın sırrıyım.»

Bu ruhun metal hakikat ilmidir; bu ilim ay-nı zamanda TEVHÎD ilmidir. Yaptığı işlere gelince, TEVHÎD isimlerine devamdır. Buradaki devam, sır lisanı ile olur. Öbürlerinde olduğu gibi, burada da zahiri nutuk yoktur:

- «Sözü bağırarak demekte isen; o gizliyi bildiği gibi, en hafiyi de bilir.» (Taha. 7)

Kudsî ruhun haline Allah-ü Taaladan başkası vakıf olamaz. Bu ruhun kan, mana yavrusunun zuhurudur. Müşahede ettiği ve gördüğü, Allah-ü Tab-lanın vechidir. Hem celal; hem de cemal sıfatlarına bakar. Bakışı sır gözü iledir. O günde yüzler parlak olarak Rablanna bakarlar. Orada benzeme ve benzetilme yoktur. O işitir ve görür. însan, gayesini bulunca, akıl inhisarı altına girer. Kaibler hayrete dalar. Diller tutulur; bu hallerden haber vermeye gücü yetmez. Çünkü Allah-ü Teala görünen misallerden münezzehtir.

Anlattığımız bu haberler ilim sahiplerine ulaşınca, onlara gerekir ki, ilim makamlarım anlamaya çalışalar. Bütün rağbetlerim, oraya yönelteler, gerçek yüzünü anlamaya bakalar. Teveccühlerim daha ötelere aşıralar... Daha yükseklere varalar. Daha ilerisi ledünnî ilme ereler. Anlattığımız halleri inkara sapmadan, zatî olan ehadiyet makamım bulmaya, irfan sahibi olmaya bakalar.

Kaynak:
Gavsül Azam Abdülkadir Geylani Hz.
Sırrül Esrar
 
Üst