Rızkı helalinden kazanmanın önemi nedir?

  • Konuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
Rızkı helalinden kazanmanın önemi nedir?
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
HELAL KAZANCIN ÖNEMİ

İnsanın en başta gelen vazifelerinden biri helal dairede yaşamak, helal kazanmak ve helal yolda harcamaktır. Allah bizi imtihan etmek için bazı şeyleri haram, bazılarını da helal kılmıştır. Fakat helal dairesini o kadar geniş tutmuştur ki, harama girmeye ne ihtiyaç, ne de mecburiyet vardır. Sonra haram daireyi mayınlı bölge gibi tehlikelerle doldurmuş, helal daireyi de meyvelerle dolu güllük gülistanlık bir bahçeye döndürmüştür. Birçok emir ve yasağı da sırf bizim iyiliğimiz, dünya ve ahiret mutluluğumuz için koymuştur.

Allah (c.c.) müminlere de Peygamberlere emrettiği şeyleri emretti ve şöyle buyurdu: "Ey Resuller! Helal olan şeylerden yiyin ve salih ameller işleyin. Çünkü Ben sizin yaptıklarınızı pekâlâ bilirim." [1]

Bir başka ayette de: "Ey iman edenler! Size verdiğimiz azıkların helal ve hoş (tayyip) olanlarından yiyin." [2]

(Rasûlullah devamla) şöyle buyurdu:"Bir kimse (Allah için) uzun bir yolculuğa çıkmıştır. Saçları darma dağınık, toza toprağa bulanmış bir vaziyette ellerini semaya uzatarak: "Ya Rabbi Ya Rabbi” diye dua eder. Hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram kısacası kendisi haramla beslenmiş olursa böylesinin duası nasıl kabul edilir?" [3]

"Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını, yalan yemin ve şehadet ile yemeniz için o malları hâkimlere (reislere, yetkili idarecilere, mahkeme hâkimlerine el altından)vermeyin.” [4]

"Yerde sizin için geçim vasıtaları yarattık." [5]

"Namaz bitince yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin." [6]

Bu ayetler bize helal ve temiz rızıkları kullanmamızı, haram yollara, haramlara başvurmamamızı, yeryüzünde birçok helal ve geçim vasıtalarının bulunduğunu, yeryüzüne dağılıp Allah'ın lütfundan bunları istememizi emretmektedir. Haramlardan kaçınmak gibi helal kazanç sağlamak da farz bir emirdir.

Hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmuştur: "En faziletli amel helal kazançtır." [7]

"En temiz ve üstün kazanç, kişinin el emeği ve her türlü dürüst alış-verişten kazandığıdır." [8]

Helali aramak cihattır." [9]

"Helalin ne olduğunu öğrenip onu kazanmaya çalışmak her müslümana vacip (gerekli) dir." [10]

"Ey insanlar! Allah'tan korkunuz ve (dünyalığı) isteme hususunda mutedil olunuz (her türlü aşınlıktan ifrad ve tefritten sakınınız). Çünkü nzkı gecikse bile tamamını almadıkça hiçbir nefis ölmeyecektir. O halde (rızık talebinde) Allah'tan korkunuz. Ve (dünyalığı) istemekte mutedil olunuz. Helal olanı alınız ve haram olanı terkediniz.” [11]

Hadisler, dünya malını ve rızkı elde ederken mutedil olmayı, yani talepte (çalışmada, istemede, kazanmada) kusur etmemeyi ve aşın hırsa da kapılmamayı, bunu meşru ve helal yoldan kazanmaya çalışmayı emretmektedir.

Yüce Kitabımız'da Allah Teâlâ'nın faizi batıracağı, sadakaları arttıracağı bildirilmiştir. Hadis-i şerifte ise ancak helal maldan verilen sadakaların kabul edileceği ve değerlendirileceği, haramların kabul edilmeyeceği şöyle ifade edilmiştir: "Kim helal kazancından bir hurma kadar sadaka verirse ki, Allah, helalden başkasını kabul etmez- Allah o sadakayı kabul eder. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi adına ihtimamla büyütür." [12]

Hz. Peygamber şöyle uyarmıştır: "Öyle bir zaman gelecektir ki, kişi malını helalden mi haramdan mı elde ettiğini önemsemeyecek." [13]

Esas mesele para kazanmak değil, helal kazanmak olmalıdır. Haramda hayır yoktur, bereket yoktur. İbrahim Ethem Hazretleri: "Midelerine girenlerin helal mi, haram mı olduğunu araştıranlar iman bakımından yükselirler. Kazançlarının helalliğini düşünmeden dünyalık peşinde koşanlar ise önce mide fesadına uğrarlar, sonra da huzurları kaçar, manen yükselemez, alçalırlar. Ne ibadetlerinin, ne de yaptıkları iyiliklerin zevkine varabilirler." demiştir.

Abdullah bin Ömer (r.a.) : "Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çivi gibi olsanız da haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez." diye söylemiştir.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) kölesinin getirdiği bir sütten içti ve hemen kölesine dönerek: "Bunu nereden aldın?" diye sordu. Köle: "Kehanette bulundum, yani gaybden bazı haberler verdim de ücret olarak bu sütü aldım." dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a.), içtiği sütü midesinden çıkarmak için boğazına parmak saldı ve boğulacak şekilde istifra ederek, çıkarmaya çalıştı, sonra da: "Allah'ım, midemde kalıp damarlanma karışan kısmından sana sığınırım." dedi. [14]

Cahız, helal kazancın muhakkak helale harcandığını, kötü kazançların kötü şeylere kaydığını, temiz kazançların da temize yöneldiğini ifade ettikten sonra Hasan Basri'nin bir sözüne yer verir. Hasan Basri der ki: "Bir adamın servetinin nereden geldiğini öğrenmek istiyorsanız, nereye harcadığına bakınız. Çünkü kötü kazançlar israfa harcanır." diye söylemiştir.

Haramlar, Allah Teâlâ ile kullarının arasına girer ve dualarının kabulünü önler, engel olur. Bunun için Allah Teâlâ, önce helal yemeyi emretmekte, arkasından da salih amelleri işlemeyi emretmektedir. Hz. Peygamber şöyle buyurarak uyarmıştır: "Besleneceğin şeyleri helal ve temiz yap ki, duaların kabul olunsun." [15]

"Bedenine haram gıda giren bir kimsenin duasını kırk gün müddetle bârigâh-ı uluhiyyete ulaşmayacağı" yolundaki bir hüküm tevatüren zamanımıza kadar gelmiştir. Bunun sebebi, vücuda giren bir lokmanın tamamen tasfiyesinin biyolojik olarak kırk günde gerçekleşebilmesi keyfiyetidir.

Müfessir Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın: "İsm-i Azam duası, 'helal lokma'dır." tarzında bir beyanı olduğu söylenir. Yani ibadet ve duaların makbuliyeti yenilen lokmaların manevi durumuyla da yakından alakalıdır. Zira helal lokma vücutta kulluk enerjisini meydana getirir. İnsanların isyanının sebebini haram lokmada aramak gerekir. Çünkü haram lokmayla beslenen bir vücudun ibadete meyilli olması mümkün değildir. Haramla beslenen bir vücut, ibadetlere değil, şehvete meyillidir. Haramla beslenenler şehvet tüccarıdır.

Şeytan haram yiyenlerin dostudur onların, yoldaşları şeytandır. Şeytan onları gaflete, günaha sevkeder, ibadetlerden uzaklaştırır. Hz. Mevlana'nın diliyle: "Bilgi de hikmet de helal lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan haset, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse sen o lokmanın haram olduğunu bil. Hiç buğdayını ektin de arpa çıktığını gördün mü?" [16] Süfyan-ı Sevrî ise "Kişinin dindarlığı ekmeğinin helalliği nispetindedir." demiştir.

Öyleyse hem helal kazanmalı, helal yemeli, hem de helal yolda harcamalıdır. Zira Rasûlullah (s.a.v.) hadislerinde helal yemeyi, cennete girmenin şartları arasında saymış, helalden kazanan kimseyi müjdelemiştir. Buna karşılık, vücudu haramla beslenen kimsenin cehenneme layık olduğunu, böylelerinin dualarının ve amellerinin kabul edilmeyeceğini bildirmiştir.

Abdurrahman İbni Avf (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Allah'ın lanetine uğrayan şeytan, mal sahipleri (zenginler) hakkında şöyle seslenir: (Allah'tan ve ibadetlerden gafil) mal sahibi mutlaka şu üç zararın biriyle benden kurtulamaz. Sabah ve akşam yanına gider, ona vesvese veririm; Haram yoldan kazanmasını (helal olmayanı almasını) sağlamaya çalışırım. Meşru olmayan kötü yollara harcamasını sağlarım. Ve ona malı öyle sevdiririm ki, hakkıyla; yerli yerince harcayamaz.” [17]

Cenâb-ı Hakk'ın bir ismi de Rezzak'tır. ‘Rezzak’ bol bol rızık veren anlamına gelir. "Şüphesiz ki, Allah bizzat rızkı veren kuvvet ve kudret sahibidir.” [18]

"Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın." [19]

Eskiden işyerlerinde çokça asılan levhalardan birisi de 'Rızkı veren Allah'tır' anlamına gelen 'Er rızku Alellah' ibaresiydi. Bu gerçek ruhlara, kalplere hükmettiği içindir ki, müminler helal rızık talebinde bulunurlar, çocuklarına haram lokma yedirmedikleriyle iftihar ederlerdi.

Birçok ayet ve hadislerde temiz ve helal rızka teşvikler yapılmaktadır. Buna rağmen sanki aç kalacakmışçasına nice insan haram yola sapabilmektedir. İnsan asli görevlerini unutmadan, rızkını temin için meşru dairenin dışına taşmadan çalışmalıdır. Çünkü ekmek için ekmek gerek, ateş için çakmak gerek, durmadan kıpırdamamız, çalışmamız gerekir. Çalışırız, zengin olursak şükreder zekatla, sadakayla, hayır yoluna dağıtır, harcarız. Fakir olursak sabreder, şükreder, kimseye yük olmamaya devam ederiz. Kimse gönül rızasıyla fakir olmak istemez. Ama olunuyor, çalışıyor, çabalıyor ve yine fakir kalıyor. Rabbimiz bunun hikmetini: "Onların dünya hayatındaki geçimlerini Biz taksim ettik. Birbirlerine iş gördürsünler diye bir kısmını diğerlerinin üzerine derecelerle üstün kıldık." buyurarak haber veriyor. [20]

Çalışmaya devam edelim. Rabbimizin taksimine razı olalım. Yine çalışalım. Çünkü helal mal kazanmak için çalışmak, bir mümin için ibadettir. Bülbülün, kartalın, karıncanın, filin, hamsinin, balinanın vücutlarına uygun olarak rızıklarını taksim eden Rabbimiz bütün insanlığa yetecek rızkı da yaratmaktadır. İnsan yaşamak için rızka muhtaçtır. Fakat o nereden, kimden ve nasıl geldiğine bakmaksızın her önüne geleni alamaz, kullanamaz, yiyemez. Kur'an-ı Kerim'de, "Allah'ın size helal ettiği o temiz ve güzel şeyleri kendinize haram kılmayın. Haddi aşmayın; çünkü Allah haddi aşanları sevmez." [21] ayetiyle müminler ikaz edilmişlerdir.
Eğer Allah'ın çizdiği sınır ile yetinmeyip bu sının daha daraltmaya çalışmak ayet ve hadisler ile 'haddi aşmak' şeklinde vasıflandırılırsa, Allah'ın çizdiği sının hiç tanımadan başıboş bir şekilde hareket etmek, elbette ondan çok daha büyük bir had bilmezlik, hadsizlik olur. Bunun cezası ise, dünyada ferdin ve toplumun huzursuzluğu, ahirette de cehennem azabıdır. Helal dairedeki rızkıyla yetinmeyip harama kaçan bir kimse, şeytana uymuş olur. Her harama giriş, her farzı terkediş, şeytana uymaktır. İslâm'ı yaşamayan şeytana uymuş demektir.

Hâlbuki şeytan haramları hoş gösterir, günahları süsler. İzahına çalıştığımız hadiste de belirtildiği gibi, şeytan öncelikle insanların haram yoldan kazanmasını sağlamaya, haram işletmeye çalışır. Harama sevk edemezse, kazancı meşru olmayan kötü yollarda harcamaya sevkeder. İsraf ettirir, çünkü israf edenler, şeytanların kardeşleridir. Gereksiz yerlerde harcatır, lükse, İslâm'a uygun olmayan yerlerde harcama yaptırır. Zengin olmak, israf hakkını doğurmaz. İsraf hem kişilere ve hem de ülkelere göre değişen bir şeydir. Dikkatli olunmalıdır.

Şeytan, fakirlikle korkutur, Çirkin şeyleri emreder. İnsanların mallarına ortak olmaya ve onları haram yollardan mal kazanmaya ve biriktirmeye, haram yollara harcamaya, israfa teşvik eder. Hadisi şerifte şöyle buyurulur: "Ey tüccarlar! Şeytan ve günah alışverişte hazır bulunur, alış-verişe katılırlar. Alışverişinize sadaka karıştırın.” [22]

Besmelesiz, İslâmsız her işe şeytan karışır ve bulaşır. Kendisi pis olan şeytanın amelleri de pistir. Onun için tedbirli bulunmalı, şeytana, şeytanlaşanlara kanmamalıdır. Ve şu ilkelere hareket etmelidir:
1) İslâm'da her hak ve imkan, bir sorumluluk ve görevin karşılığıdır. Hem helal kazanmalı, hem helal yolda harcamalıdır. Zira kişi, servetini nereden ve nasıl kazandığından sorguya çekileceği gibi, nereye harcadığından da hesaba çekilecektir.

2) Müslüman her hususta olduğu gibi iktisadi faaliyetlerde de inancının, dininin gereklerini göz önünde bulundurmalıdır. Haram-helal konusunda dikkatli olmalı, şüpheli şeyleri terk etmelidir. Zira şüpheli şeyleri terk eden dinini, ırzını ve hassasiyetini korumuş olur.

3) Müslüman yaptığı işte mesleki ehliyete ve bilgiye sahip olmalıdır, işini bilerek yapmalıdır. Helal rızık için çalışmak ibadettir, cihattır. İşçi ve işveren haklarını gözetmelidir. Harcama ve tüketimde israftan kaçınmalıdır. Zekat, infak, sadaka gibi görevlerini yapmalı, infak etmeli, cömert davranmalıdır.

4) İslâm'ı yaşamayan, İslâm'a uymayan, şeytana uymuş demektir. İslâm'a tam inanıp uyanlar, Rablerine güvenip ihlâslı olanlar üzerinde şeytanın bir tesiri yoktur. Allah'a kul ve asker olan kurtulur. Haram yıkım sebebidir. Evet; helalin hesabı, haramın azabı vardır.

Yüce Dinimiz İslâm, insanoğluna dünya ve ahiret saadetini kazandıracak prensiplerle dolu bir hayat nizamıdır. İslâm’da çalışma ve helal kazanç, tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması, ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir.

İslâm, kazanç elde etme konusunda önemli bir ilke olan meşruiyet prensibini esas alarak; hırsızlık, gasp, faiz, kumar, rüşvet ve şans oyunları; kamu mallarını zimmete geçirmek, ger türlü yolsuzluk, hileli alışveriş, müşteriye birinci kalite diye ikinci kalite mal vermek, eksik tartıp ölçmek, malı fahiş fiyatla satmak, işçi ve memurun görevlerini ihmal ve terk etmesi, işverenin çalışanlara hak ettiğin ücretlerini, devlete vergisini, fakire zekatını vermeden ve kalitesiz mal üretip pahalıya satarak elde ettiği servet gibi gayri meşru kazancı yasaklamıştır. Yüce Allah Nisa sûresinin 29. Ayetinde: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaret yiyin” [23] buyurmak suretiyle, haksız kazancın haram olduğunu bildirmiştir.

İslâm’da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Müslüman, çalışmadan başkalarının sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden nasıl geldiğine dikkat etmelidir. Zira haram fiillerden biri işlenince, diğerine kapı açılır ve haramlar normal karşılanmaya başlar. Böylece toplum huzurunun temellerini teşkil eden başkalarının hakkını gözetme, hizmet etme, yardımda buluma gibi asil duygular yok olur.

Yüce Allah, “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin.” [24]

“Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine iman ettiğiniz Allah’ karşı gelmekten sakının.” [25] anlamındaki ayetlerde, helal ve temiz rızık yenilmesi emretmektedir.

Müminlerin, Allah’ın bu emrine uyarak meşru işlerde çalışmaları, helalinden kazanmaları, haram gıdalarla beslenmemeleri ve çoluk çocuğuna da haram yedirmemeleri gerekir. Bu husus, hem ibadetlerimizin kabulü hem de sosyal hayatımızın güven ve huzuru için önemlidir.

Kazancımızın helal ve meşru olması kadar servetimizi, ekonomik değerlerimizi; içki, kumar, uyuşturucu, fuhuş ve benzeri gayr-i meşru ve haram yerlere harcamamak ve malı-mülkü israf etmemek de önemlidir. Çünkü batıl yollara servet edinmek ve onu gayri meşru yerlerde harcamak günahtır. Bu husus, Bakara sûresinin 188. Ayetinde şöyle ifade edilmektedir: “Aranızda mallarınızı batıl yollara yemeğin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için, onları hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” [26]

Çok çalışmak, bol üretmek, meşru yollardan kazanmak, israf etmemek, helal harama riayet etmek ve insan haklarına saygı göstermek, Müslümanların temel görevleri arasında yer alır. Milletimiz ancak bu sayede güven ve huzura erecek, mutlu ve müreffeh olabilecektir.

İslâm’da çalışma ve helal kazanç, farz olarak görülmüş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması, ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir.

Her hususta orta yolu tavsiye eden dinimiz helal rızk peşinde koşmanın önemini ifade ederken, ibadetleri unutup tamamen dünyaya dalmanın da doğru olmadığını göstermiştir. Bu açıdan bir kimsenin çalışmasının ibadet olabilmesi farzlarını yerine getirmesine ve haramlardan kaçınmasına bağlanmıştır. Memurun işiyle, çiftçinin çiftiyle, tüccarın ticaretiyle, kadının evi ve çocuğuyla, talebenin dersiyle uğraşması ibadettir. Yeter ki Yüce Allah'a karşı vazifelerini ihmal etmesin.

Helal kazanç konusunda peygamberlerin hayatları da bizim için güzel bir örnektir. İnsanlara her yönüyle örnek olan peygamberlerin kendilerine birer iş, meslek ve sanat edinmeleri, bizim için ölçü olmalıdır. Bu yüzden sanatkârların birçoğu peygamberleri kendilerine pir ve üstad edinmişlerdir. Gemicilerin Hz. Nuh'u, demircilerin Hz. Davud'u, terzilerin Hz. İdris'i, saatçilerin Hz. Yusuf’u pir edinmeleri gibi. Bu ve benzeri meslekler helal rızk yollarının kapılarıdır. Bunlar bize aynı zamanda meslek veya sanat sahibi olmanın ehemmiyetini de ifade eder.

Helal rızkın, insanın manevi gelişmesindeki önemi de büyüktür. Eğer bir çocuğu bozuk ve zararlı gıdalarla beslemeye kalkarsak fazla yaşamaz, yaşasa da sıhhatli bir hayat süremez. Aynı şekilde gıdaya haramın karışması halinde ise manevi hayatın sıhhati tehlikeye girmiş olur. Helal lokmanın önemini Mevlana şöyle ifade eder: “Nur ve kemali arttıran lokma, helal kazançtan elde edilen lokmadır. İlim ve hikmet helal lokmadan doğar, aşk ve rikkat yani gönül inceliği helal lokmadan meydana gelir.”

İslâm dininde çalışmak, kazanmak ve mal-mülk edinmek tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi ve ailesinin nafakasını temin etmek maksadıyla meşru yollardan çalışıp kazanması, ibadet ve cihat ölçüsünde kutsal bir davranış olarak nitelendirilmiştir. Cenabı Allah Kur'anı Kerim’de "İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir" [27] buyurmuştur. Çalışma ile ilgili olarak yüce dinimizde; el emeği, alın teri ve göz nuruna büyük önem verilmiştir. En temiz kazancın ne olduğu sorulduğunda sevgili peygamberimiz "kişinin kendi elinin emeği, bir de dürüst ticaretin kazancıdır" [28] diye cevap vermiştir.

İnsanların Allah'ın emirlerine uyarak meşru işlerde çalışmaları ve helal yollardan kazanmaları hem ibadetlerin kabulü, hem de sosyal hayatın güven ve huzuru için son derece önemlidir. Onun için dünyalıklarımızı helalinden kazanmaya ve kazancımızı helal yerlere sarf etmeye çalışalım. İbadetlerimizin kabul, dualarımızın makbul olmasını istiyorsak, yediğimiz lokmanın helal olmasına dikkat edelim. Çocuklarımızın hayırlı olması için onları helal rızıkla besleyelim. Kâfi miktardaki az ve helal malın, haramdan gelen çok maldan daha hayırlı olduğunu unutmayalım. Haram-helal demeden kazanma hırsına kapılmayalım. Kanaat ve şükür duygularımızı asla ihmal etmeyelim.

İslâm dininde bir taraftan çalışmak ve kazanmak teşvik edilirken, diğer taraftan çalışmada, kazanmada, kazanılanı harcama ve değerlendirmede ölçü ve kurallar konulmuştur. Yarın kıyamet gününde malını nereden ve nasıl kazandığının, nereye, niçin ve hangi amaçlarla harcadığının hesabının sorulacağı haber verilmiştir. Onun için esas olan, her ne yol ve suretle olursa olsun para ve mal kazanmak değil, helal ve meşru yollardan kazanmak, helal ve meşru yollarda harcamak ve değerlendirmektir. Bu yüzden malı kazanmakla mükellef olduğumuz kadar, kazanılan malı korumak, değerlendirmek, israfa kaçmadan harcamak, helal dairesinden çıkmadan sarf etmek, Allah rızası için hayır hasenat ve yardımda bulunmaktan da sorumluyuz. Helal olan malın hesabı, haram olanın ise azabı olduğunu hiç bir zaman unutmayacağız.

İnsanoğlu meşru yoldan çalışmaya ve kazanmaya devam ettiğinde malının ve kazancının arttığına, bereketlendiğine şahit olur. Malını temizlemek için zekât ve sadaka verip, hayır hasenat yaptıkça malının çoğaldığını ve bereketlendiğini görür. Çünkü zekât, sadaka, hayır ve hasenat bir taraftan malı bereketlendirirken diğer taraftan da zengin ve fakir arasındaki saygı ve sevgi bağlarını kuvvetlendirir, kin ve nefret duygularını yok eder, huzur ve barışa katkı sağlar. Bunun bilincinde olalım.

Dinimiz rızkımızı temin için çalışmayı ibadet sayar. Kazançta esas olan çokluk değil helalliktir. Niceleri vardır ki haramdan kazandıkları hesapsız servet biranda yok olup gider. Ne kendisine ne de başkasına fayda sağlar. Niceleri de vardır ki çok küçük ama helal bir kazançla mutlu bir şekilde yaşar çevresine hesapsız yardımları dokunur. İslâmiyet geldiği zaman insanları güzel ahlâka davet etmiş, Onları ahlâki bozuklukların pisliklerinden arındırıp imana dayalı temizliğe, faiz ve haram kazancın kirlerinden, helal kazancın temizliğine kavuşturmuştur.

İslâm dini kişilerin meşru işlerle uğraşmalarını ve geçimlerini helâl yollardan temin etmelerini emreder. Buna rağmen gayr-i meşru yolla bir kazanç elde edilmiş ve bu kazancın sahibi belli ise, bunun sahibine geri verilmesi belli değil ise, karşılığında sevap beklenmeksizin yoksullara veya hayır kurumlarına verilerek elden çıkarılması ve tövbe edilmesi gerekir.

Mali yönü bulunan her ibadet helal kazanç ile yapılmalıdır. Örneğin, gayr-i meşru yolla elde edilen kazanç ile kurban kesmek dinen caiz değildir. Bununla birlikte, bir kimse haram yoldan kazanılan parayla kurban kesmişse, kesilen hayvanın etinin yenmesi ve dağıtılması gibi dünyevi hükümler açısından kurban şeklen yerine gelmiş olsa bile, Allah'a karşı ibadet sorumluluğu açısından bu, caiz ve makbul bir ibadet sayılmaz. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Helal, Allah Teâlâ Hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Teâlâ hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükût ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında soru sormayınız." [29]

Tüketim toplumu, insanların maddi varlığını zarara soktuğu gibi, manevi hayatlarını da etkilemiştir. İhtiyacımızın dışındaki harcamalar lüks tüketim ihtiyaç gibi algılandığından, bunları temin etmeye çalışan insanlar, istediklerini elde edebilmek için, zaman zaman helal kazancın dışında, haram kazançlara kaymaktadırlar. Tüketim toplumunun hastalıklarından korunabilmek için, iktisatlı olma prensibine her zamankinden daha çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Çünkü bu zamandaki teknolojik gelişmeler, öyle bir tüketme kültürü vermiştir ki, insanlar farkında olmadan sürekli tüketen bir konuma gelebilmektedir.

Numan İbnu Beşirden rivayet edildiğine göre
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, Irzınıda korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.” [30]

Müslüman mutlaka çalışıp kazanmalıdır. İslâmi prensipler insanın üretmesini, çevresine faydalı olmasını alan el değil veren el olmasını öngörür. Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) çalışıp kazanan kişiyi övmüştür, ancak çalışıp kazanma meşru yollarla yapılmalıdır. Müslüman Allah'ın verdiği imkânları ticari ahlâka uyarak değerlendirmeli, kendi gayretiyle alın teriyle üretip şerefli bir şekilde yaşamalıdır.

Dürüst ticaret en meşru ve bereketli kazanç yollarından biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Doğru ve emin tüccar, kıyamet gününde peygamberler, şehitler ve sıddıklarla beraberdir" buyurmak suretiyle müminleri dürüst ticarete teşvik etmektedir. Dürüst ticaret en güzel helal kazanç yollarından biridir. İslâmiyet ticaret yapmayı, alım-satımı teşvik etmiş, gayri meşru ticaret konularını, karaborsayı, aldatmayı yasaklamıştır.

Helal ve temiz şeyleri yemek, insanı Allah'a itaat’ a ve Şeytana uymaktan sakınmaya sevk eder. Çünkü salih ameller, helal lokmanın neticesidir. Meşru yoldan helal kazanç sağlamak bütün peygamberlerin sünnetidir. Kişi ailesinin geçimi uğruna çalışmaya başlayınca, hafaza melekleri ona; "Allah bu senin çalışmanı mübarek ve bereketli kılsın. Kazandığını cennette senin için azık yapsın" derler. Yerde ve göklerde bulunan bütün melekler "âmin!" diyerek bu duaya iştirak ederler."

Helal ve meşru yoldan kazanmaya çalışmak peygamberlerin yoludur, seçilmiş kulların mesleğidir. Meleklerin dua edeceği kutsiyette bir uğraştır. Bu aynı zamanda, şeytanın adımlarına uymaktan alıkoyan tabiî bir zırhtır. Şeytan haram yiyenlerin dostudur onların, yoldaşları şeytandır. Şeytan onları gaflete, günaha sevk eder, ibadetlerden uzaklaştırır.

[1] Mü’minun 23 / 51
[2] Bakara 2 / 172
[3] Darimi, Rikak, 9
[4] Bakara, 2 / 188
[5] Hicr sûresi, 15 / 20
[6] Cuma sûresi, 62 / 10
[7] Münavi, Feyzul-Kadir, 2/26
[8] Münavi, a.g.e., 1/547
[9] Münavi, a.g.e, 4/270
[10] Heysemi, Mecmauz-Zevaid, 10/291
[11] İbniMace,Tıcarat,3
[12] Buhari, Zekat, 8
[13] Buhari, Ticaret, 58
[14] Gazali, İhya, 2/238–240
[15] Münziri, Et-Terğib vet-Terhib, 2–547
[16] Tahirul-Mevlevi, Şerhi Mesnevi,3/832–834
[17] Taberani, Mu'cemül-Kebir, 1/136
[18] Zariyat sûresi, 51 / 58
[19] Hud sûresi, 11 / 6
[20] Zuhruf sûresi, 43 / 32
[21] Maide sûresi, 5 / 87
[22] Tirmizi, Büyü, 4
[23] Nisa sûresi, 4 / 29
[24] Bakara sûresi, 2 / 168
[25] Maide sûresi, 5 / 88
[26] Bakara sûresi, 2 / 188
[27] Necm sûresi, 53 / 39–41
[28] Müsnet 4/ 141
[29] Tirmizi, Libas 6
[30] Buhari, İman 39
 
Üst