risale-i nur 5. söz

furkan42fatih

Tecrübeli
Namaz kılmak ve büyük günahları işlememek, ne derece hakikî bir vazife-i
insâniye ve ne kadar fıtrî, münasib bir netice-i hilkat-i beşeriye olduğunu
görmek istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle:

Seferberlikte bir
taburda biri muallem, vazifeperver; diğeri acemi, nefisperver iki asker beraber
bulunuyordu. Vazifeperver nefer, tâlime ve cihâda dikkat eder, erzak ve
tayinâtını hiç düşünmezdi. Çünki anlamış ki; onu beslemek ve cihâzâtını vermek,
hasta olsa tedâvi etmek, hattâ indel- hâce lokmayı ağzına koymaya kadar devletin
vazifesidir. Ve onun asıl vazifesi, tâlim ve cihaddır. Fakat Bâzı erzak ve
cihâzât işlerinde işler. Kazan kaynatır, karavanayı yıkar, getirir. Ona sorulsa:
Ne yapıyorsun?

-Devletin angaryasını çekiyorum, der. Demiyor: Nafakam
için çalışıyorum.

Diğer şikem-perver ve acemi nefer ise, tâlime ve harbe
dikkat etmezdi. "O, devlet işidir. Bana ne?" derdi. Dâim nafakasını düşünüp onun
peşine dolaşır, taburu terkeder, çarşıya gider, alış-veriş ederdi. Bir gün,
muallem arkadaşı ona dedi:

-Birader, asıl vazifen, tâlim ve muharebedir.
Sen, onun için

(Orjinal Sayfa: 24)

buraya
getirilmişsin. Padişaha itimad et. O, seni aç bırakmaz. O, onun vazifesidir. Hem
sen, âciz ve fakirsin; her yerde kendini beslettiremezsin. Hem mücâhede ve
seferberlik zamanıdır. Hem sana âsidir der, ceza verirler. Evet iki vazife,
peşimizde görünüyor. Biri, pâdişahın vazifesidir. Bâzan biz onun angaryasını
çekeriz ki, bizi beslemektir. Diğeri, bizim vazifemizdir. Pâdişah bize teshîlât
ile yardım eder ki,ta'lîm ve harbdir. Acaba o serseri nefer, o mücâhid mualleme
kulak vermezse, ne kadar tehlikede kalır anlarsın!

İşte ey tenbel nefsim!
O dalgalı meydan-ı harb , bu dağdağalı dünya hayatıdır. O taburlara taksim
edilen ordu ise, cem'iyet-i beşeriyedir. Ve o tabur ise, şu asrın Cemaat-ı
İslâmiye'sidir. O iki nefer ise; biri: Ferâiz-i dîniyesini bilen ve işleyen ve
kebâiri terk ve günahları işlememek için nefis ve şeytanla mücahede eden müttakî
müslümandır. Diğeri: Rezzâk-ı Hakikî'yi ittiham etmek derecesinde derd-i maîşete
dalıp, feraizi terk ve maişet yolunda rastgelen günahları işleyen fâsık-ı
hâsirdir. Ve o tâlim ve tâlimat ise, (başta namaz) ibâdettir. Ve o harb ise;
nefis ve heva, cin ve İns şeytanlarına karşı mücahede edip günahlardan ve
ahlâk-ı rezileden kalb ve ruhunu helâket-i ebediyeden kurtarmaktır. Ve o iki
vazife ise; birisi, hayâtı verip beslemektir. Diğeri, hayâtı verene ve besleyene
perestiş edip yalvarmaktır. Ona tevekkül edip emniyet etmektir.

Evet en
parlak bir mu'cize-i san'at-ı samedaniye ve bir harika-yi hikmet-i Rabbaniyye
olan hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de
odur. Ondan başka olmaz... Delil mi istersin? En zaîf, en aptal hayvan; en iyi
beslenir (Meyve kurtları ve balıklar gibi). En âciz, en nâzik mahluk; en iyi
rızkı o yer (Çocuklar ve yavrular gibi).

Evet vasıta-yi rızk-ı helâl,
iktidar ve ihtiyar ile olmadığını; belki, acz ve za'f ile olduğunu anlamak için
balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları
muvazene etmek kâfidir. Demek derd-i maişet için namazını terkeden, o nefere
benzer ki: Tâlimi ve siperini bırakıp, çarşıda dilencilik eder. Fakat namazını
kıldıktan sonra cenab-ı Rezzak-ı Kerim'in matbaha-yi rahmetinden tayinatını
aramak, başkalara bâr olmamak için bizzat gitmek; güzeldir, mertliktir, o dahi
bir ibâdettir. Hem insan ibâdet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihazat-ı
mâneviyesi gösteriyor. Zira hayat-ı
dünyeviyesine


(Orjinal Sayfa: 25)

lâzım olan
amel ve iktidar cihetinde en ednâ bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat Hayat-ı
mâneviye ve uhreviyesine lâzım olan ilim ve iftikar ile tazarru ve ibâdet
cihetinde hayvanâtın sultanı ve kumandanı hükmündedir.

Demek ey nefsim!
Eğer hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksad yapsan ve ona daim çalışsan, en edna bir
serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun. Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksad
yapsan ve şu hayatı dahi ona vesile ve mezraa etsen ve ona göre çalışsan; o
vakit hayvanâtın büyük bir kumandanı hükmünde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakk'ın
nazlı ve niyazdar bir abdi, mükerrem ve muhterem bir misafiri
olursun.

İşte sana iki yol, istediğini İntihap edilirsin. Hidâyet ve
tevfikı Erhamürrâhimîn'den iste...


* * *
 
Üst