Peygamberimizin insani yönü ilgili bir hadisler

İslami Sorular

KF Ailesinden
Özel Üye
Peygamberimizin insani yönü ilgili bir hadisler diyanet

Sevgili Peygamberimiz örnek aile reisi idi. Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. O’nun evi örnek bir evdi, hanesinde her zaman burcu burcu mutluluk kokardı. Aile fertlerine karşı gayet şefkatli ve merhametli idi.

Hz. Peygamber’in örnek alınması gereken yönlerinden biri de, O’nun insana verdiği değerdir. O’nun çok büyük bir dikkatle
koruduğu yegane varlık, insandı. O, her şeyi insan için, insanın mutluluğu için yapardı.

Hz. Peygamber’in örnek alınması gereken bir yönü de beşerî ilişkileridir. O’nun bu yönü, kişiliğini ve ahlâkî karakterini
yansıtır. O’nun, diğer insanlara karşı olan davranışlarında, bütün devirler boyu insanlığın örnek alabileceği mükemmellikler
görürüz. O, en iyi müslümanı; "Ahlâkı en güzel olanıdır" (1) diye tarif etmiştir. O, hiçbir zaman insanların kusurlarını
araştırmazdı. Tecessüsü, başkalarının kusurlarını ve gizli hallerini merak etmeyi bile yasaklamıştı. (2) Ağzından asla kötü
söz çıkmazdı. Kimsenin hatasını yüzüne vurmazdı. Kimseye ismiyle ihtar etmez, gördüğü hataları "Halk şöyle yapıyor..."
diyerek kimsenin ismini vermeden tenkit eder, hatayı düzeltirdi.

O, çok merhametli idi. Uhud Savaşında tepesine kılıçlar yağarken bile; "Ya Rabbi! Bu insanları affet, çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar" diye dua ediyordu. (3) O, kendi nefsi için hiç kimseden intikam almamıştır. Hiçbir köle ve câriyeye vurmamıştır. (4) Hatta bir hayvana bile dokunmamıştır.

Allah Rasulü, bütün insan soyuna, küçüklere ve yaşlılara karşı şefkat ve merhamet doluydu. Birgün torunlarını öpüp
okşarken bir bedevî huzuruna gelmişti. Evlat şefkatinden mahrum olan bu adam gördüğü manzaraya duyduğu hayretini
gizleyemedi ve "Benim on çocuğum var, bunlardan hiçbirini öpmüş değilim." dedi. Hz. Peygamber: "Cenab-ı Hak senin
kalbinden merhameti söküp atmışsa ben ne yapayım?" buyurdu ve ilâve etti: "Merhamet etmeyene, merhamet edilmez. (5)
Bir defasında ashab-ı kirâm, Hz. Peygamber’in va’z u nasihatını pürdikkat dinlerken O’nunla görüşmek isteyen yaşlıca bir
zat kalabalık arasından Rasulüllah’a yaklaşmaya çabalıyordu. Peygamberimizin sohbetini bölen bu ihtiyara yol açmada biraz
ağır davranan ashâbın bu tavrı, gözünden kaçmayan rahmet ve merhamet peygamberi, derhal onları îkaz etti: "Küçüklerimize
şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir". (6)
Mekke’nin fethi gerçekleştikten sonra, Hz. Peygamber, Safâ tepesine çıkarak yüksekçe bir yerde durdu. Yeni müslüman
olanlar oraya gelip, biat ettiler. Hz. Ebû Bekir’in babası Ebû Kuhâfe, pîr-i fâni olduğu halde, henüz müslüman olmamıştı.
Gözlerinin feri kalmamış, yolunu göremiyordu. Oğlu Ebu Bekir ihtiyar babasının elinden tutarak Peygamber’in huzuruna
getirdi. Herkese karşı saygı gösteren büyük Peygamber: "İhtiyarı niçin buralara kadar zahmete koştun? O’nu kendi halinde
bıraksaydın, biz onun ayağına giderdik", dedi. Onu önüne oturttu. Elini göğsünün üzerine koyarak ona İslâm’ı telkin etti. (7)
İşte O, yaşlılara böyle muâmele ederdi.

O, çok alçak gönüllü idi. Bir gün huzurunda korkudan titreyen bir adama şöyle demişti: "Arkadaş titreme!.. Ben kral değilim,
Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum" (8). Tevâzû ve sâdelik, O’nun ahlâkının özüydü. Ashabına şöyle derdi:
"Hristiyanların Hz. İsa’yı aşırı derecede methettikleri gibi, siz de beni medihte ileri gitmeyin. Ben Allah’ın bir kuluyum.
Benim hakkımda Allah’ın kulu ve Rasûlü deyin."

Bir defa asâsına dayanarak ashâbının yanına geldi. Ashâb hemen ayağa kalktılar. O, bu hareketten memnun kalmadı ve şu
nasihatte bulundu: "Yabancıların birbirini ta’zim için yaptıkları gibi yapmayın ve bana ayağa kalkmayın."
Ashabıyla oturup konuşur, tatlı tatlı sohbet ederdi. Hatta onlarla şakalaştığı olurdu. Gördüğü çocukları sever, onları
okşar, küçükleri kucağına alırdı. Hür, köle, zengin, yoksul, her kim olursa olsun, bütün insanlar O’nun nazarında müsâvî idi.
Herkesin hatırını güder, gönlünü alırdı. Medine’nin kenar mahallelerindeki hastaları ziyaret ederdi. Rastladığı kimsenin
ona selâm vermesini beklemez, ondan önce selâm verirdi. "Aranızda selâmı yayın ki birbirinizi seversiniz" derdi. Ashâbına
elini uzatıp musâfaha yapar, ellerini sıkar, hâl ve hatırlarını sorardı. Namazda bulunduğu sırada bile birisi yanına gelecek
olursa, onu bekletmemek için namazını kısa keser, selâm verip onun ihtiyacını sorar, dileğini öğrenirdi. Herkese tatlı söz,
güler yüz gösterirdi. Dudaklarında dâimâ tatlı bir tebessüm dolaşırdı. (9) Sevgili Peygamberimiz örnek aile reisi idi. Hanımlarına ve çocuklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirirdi. O’nun evi örnek bir evdi, hanesinde her zaman burcu burcu mutluluk kokardı. Aile fertlerine karşı gayet şefkatli ve merhametli idi.
Nitekim Hz. Peygamber’e Medine hayatı boyunca on yıl hizmet eden ve O’nun aile hayatını en iyi bilenlerden biri olan Enes
b. Mâlik (R.A.) şöyle der: "Aile fertlerine karşı, Hz. Muhammed’den daha şefkatlisini görmedim". (10)
Peygamber Efendimiz kadınlara karşı güzel davranılmasını emrederdi. Bir hadislerinde: "Sizin en hayırlınız, kadınlarına
karşı iyi davranınızdır." (11) buyurmuşlardır. Kendisi de hanımlarına karşı gayet güzel ve nâzik davranırdı.

Sevgi ve şefkat duyguları O’nun bütün varlığını kaplamıştı. Muhtaç bir kimse gördü mü, içi sızlardı. Onu kendi nefsine ve
ailesine tercih ederdi. Her muhtaç olanı gözetip, ihtiyacını karşılamaya çalıştığından evinde birikmiş, saklanmış bir şey
bulunmazdı. İsteyene verirdi. Evinde yoksa ödünç alıp verir, muhtaçları boş çevirmezdi. Vefat ettiği zaman zırhı, bir
yahûdide rehin olarak bulunuyordu.

O, son derece tevâzu sahibiydi. Hizmetçisiyle yemek yer, onlarla oturup sohbet ederdi. Gelen misafirlerine kendisi hizmet
ederdi. Habeş kralı tarafından bir heyet gönderilmişti. Onlara bizzat hizmet etmeye başladığını gören ashâbı:
-Ey Allah’ın Rasulü, siz bırakın biz hizmet edelim, dediler. O, şu cevabı verdi: "Bunlar bizim ashabımıza ikram ettiler. İlk
muhâcirleri hoş karşıladılar. Ben onlara bunun karşılığını bizzat vermek isterim." O, işte böyle vefâlı idi. Ve herkesi de
daima hayırla anardı.

Beşeriyetin şefkat ve merhamete daha muhtaç olan sınıfına, yoksullara, zavallılara karşı kalbi son derece yumuşaktı.
Onların kırık ve mahzun gönüllerini almayı en büyük fazilet bilirdi. Hele mâsûm yavrucukları, küçük çocukları dâima sever,
okşardı. Kızlarının çocukları namaz kılarken üstüne tırmanırlar, O bunlara bir şey demezdi.
Onun sevgisi yalnız insanları kucaklayan bir sevgi değildi. Bu hudutsuz sevgi, hayvanları bile şefkatından mahrum
bırakmıyordu. O, hayvanlara, bütün canlılara karşı son derece şefkatliydi. İçeri girmek için kapısında seslenen bir kediye,
kapısını kendi eliyle açıp, onu içeri alırdı. Hastalığa yakalanmış bir horozun tedâvisiyle canla, başla uğraşmıştı. Atını
kendisi tımarlayıp okşardı. Susuz kalmış bir köpeğe ayakkabıyla kuyudan su çekip veren kimseyi Cennet’le müjdelemişti.
Bir kediyi aç bırakan kadının bu yüzden azâba dûçâr olacağını bildirmişti. Bitki ve ağaç sevgisini ehemmiyetle tavsiye
ederdi. Susuz kalmış bir ağacı sulayan kimseye Yüce Allah’ın ecir ve mükâfat vereceğini haber vermiştir. Her can taşıyana
şefkat ne güzel bir şeydir. İşte, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz bilumum âlemleri kucaklayan
bir sevgi ve şefkatle insanlığa yepyeni bir ders vermiştir. Yeni bir medeniyet ruhu getirmiştir. Ve O, âlemlere rahmet olarak
gönderildiğini bilfiil isbât etmiştir. O’nun tebliğ ettiği İslâm Dini’nin nurları insanlığın yolunu aydınlatan bir meş’ale hâlinde
dünyanın her tarafına saçılmıştır. (12)

O, asla kaba ve ufku dar değildi. O’nun gönlü hep iyilik için çarpardı. Taif’te uğradığı ağır hakaretlerden sonra sığındığı
bir üzüm bağında, "Ya Rabbi, beni kime emânet ediyorsun?" diye hayatının en dokunaklı duasını yaptığında; "Eğer
isterse, o insanların üzerine dağları yıkabileceğini" söyleyen Cebrail’e; yaşlı gözlerle şöyle demişti: "Hayır!... Ben bunu
istemem. Bunun yerine Allah, onların sulbünden sadece Allah’a ibâdet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan bir nesil
çıkarabilir. Ben Rabbimden onu isterim." (13)

O, hep güler yüzlü idi. Karşısındakine daima güven telkin ederdi. Meşhur yahudî âlimi Abdullah b. Selâm, O’nun mübârek
yüzünü gördüğünde; "Bu yüz yalancı yüzü olamaz" diyerek müslüman olmuştu. Bir müminin, din kardeşini güler yüzle
karşılamasını dahi, ibâdet ve hayır telâkki etmiştir. (14)

O, son derece doğru sözlü ve güvenilir biriydi. Daha Peygamber olmadan "el-Emin" ünvanını almıştı. Müşrikler O’na
inanmadıkları halde, O’nun doğruluğunu bildikleri için en kıymetli şeylerini, O’na emânet ederlerdi. O da Mekke’den hicret
ederken bu emanetleri sâhiplerine vermek üzere Hz. Ali’yi geride bırakmıştı.

Düşmanın şâhitliği, şahitliklerin en makbulüdür denir. Hz. Peygamber’e bütün ömrü boyunca düşmanlıktan geri kalmayan Ebû
Cehil, O’nun doğruluğunu itiraf etmekten kendini alamamış ve şöyle demiştir: "Biz sana asla yalancı demiyoruz. Çünkü senin
ne kadar doğru sözlü ve güvenilir olduğunu biliyoruz. Fakat biz; Allah’tan getirdiğin âyetleri inkâr ediyoruz." Bunun üzerine
Yüce Allah; "...O’nlar, seni yalanlayamıyorlar, fakat, o zâlimler, Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar." (15) âyetini indirmişti.
İşte bu vasıflarıyla O, dost ve düşman herkesin sevgi ve güvenini kazanmıştı. Hz. Hamza (R.A.)ın ciğerlerini söküp
boynuna gerdanlık yapan Ebû Süfyan’ın karısı Hind’in şu sözleri ne kadar mânidârdır. "Ey Muhammed!.. Bugüne kadar
yeryüzünde en çok nefret ettiğim yer senin yanındı. Fakat bugün, yeryüzünde en çok sevdiğim yer, senin yanında olmaktır.
(16)

Hz. Peygamber’in örnek alınması gereken yönlerinden biri de, O’nun insana verdiği değerdir. O’nun çok büyük bir dikkatle
koruduğu yegane varlık, insandı. O, her şeyi insan için, insanın mutluluğu için yapardı. Bunun içindir ki O, savaşa düşmanı
imha etmek için değil, onları ihyâ etmek, hidâyete ulaştırmak için giderdi. Önce psikolojik savaşlarla düşmanı yıpratır,
mukavemet gücünü kırar, sonra da kan dökmeden teslim alırdı. Çünkü O, aynı zamanda "Rahmet Peygamberi" idi. (17).
O’nun harp esirlerine karşı tutumu ise, ayrı bir güzellik arzeder. Bedir’de esir alınan Ebû Aziz, daha sonra esâret günlerini
şöyle anlatır: "Müslümanlar bana öyle iyi davranıyorlardı ki, bundan utanç duyuyordum. Yemek zamanı gelince, bütün
ekmek ve katıklarını bana verirler, kendileri su ve hurma ile yetinirlerdi. Doğru dürüst elbiseleri yoktu, ama en iyi elbiselerini
bana verirlerdi. Çünkü Peygamber, onlara esirlere iyi muamele edilmesini emretmişti.

İnsanlık 14 asırdan bu yana hayli mesafe katetti. Düşüncesi, kültürü, medeniyeti son derece gelişti. Ama Hz. Peygamberin
koyduğu esasların ve yaşadığı hayatın bir örneğini henüz vücuda getiremedi. O’nun esirlere yaptığı insânî muâmele ile,
günümüz siyasî ve askerî güçlerinin, hem de birçok uluslar arası antlaşmalara rağmen onlara yaptığı muâmeleyi mukayese
edersek, Hz. Peygamber’in insanî yönü ile, günümüzde hümanist geçinenlerin insanlığı arasındaki farkı açık bir şekilde
görmek mümkündür. Günümüzde esirlere yürekler ürperten işkenceler yapılır, kolkemik kırılırken, Hz. Muhammed,
Uhud’da aldığı 6.000 esiri karşılıksız serbest bırakıyor, üstelik herbirine birer de elbiselik veriyordu.

O, savaşta bile, haddi aşmamayı, kimseye zulmetmemeyi, çocuklara, yaşlılara ve kadınlara asla dokunmamayı, düşmana ait
dahi olsa hayvanları telef etmemeyi, meyveli ağaçları kesmemeyi emreden bir Rahmet Peygamberi idi. O’nun savaşı bile imhâ
değil, ihyâ gayesini taşırdı. O, savaşı bile rahmete dönüştüren bir Allah elçisiydi. Bunun içindir ki O, her yönüyle insanlığın
en büyük mürşidi ve insanca hayatın ideal örneğidir. (18)

Hz. Peygamber, hem fakirler için ve hem de zenginler için çok güzel bir örnektir. O, fakirliği hiçbir zaman isyan sebebi görmez,
hele hele başkasının malına ve hakkına tecâvüz için asla bir gerekçe saymazdı. Bu itibârla O’nun durumu fakirler için güzel
bir örnek teşkil eder.

Hz. Peygamber, aynı zamanda zenginler için de eşsiz bir örnektir. O, hayatında bir defa olsun "Yok" ve "Hayır" dememiştir.
(19) Yokluğuna rağmen bulup, buluşturur, eline geçen her şeyi muhtaçlara dağıtırdı. Şöyle buyururdu: "Fakirleri arayınız,
onları görüp gözetiniz. Zira siz, ancak fakirler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz" (20).
Beşerî münasebetlerinden ve hayatının çeşitli yönlerinden kısa çizgiler sunduğumuz Hz. Peygamber’in hayatı etraflı bir
şekilde incelendiğinde görülecektir ki, O, herkes için en mükemmel rehber, en güvenilir örnektir. Hangi işin ehli olursa olsun her
insan, O’nun hayatında kendisi için mükemmel örnekler bulacaktır.
Tarih boyunca pek çok insanlar gelip geçmiştir. Ama onların çeşitli sahalardaki büyüklüklerine rağmen mutlaka bir tarafları
eksiktir. Büyüklüklerine rağmen çoğu kere zâlim, ahlâksız ve adâletsiz olabilmişlerdir. İşte hiçbir sahada küçülmeyen, eksiği,
kusuru bulunmayan ve bütün müsbet vasıfları ile insanî kıymetleri şahsında toplayan yegane insan Hz. Muhammed
(s.a.s.)’dir. Şâir ne güzel söyler:
"Hiçbir göz, senden güzelini görmedi.
Hiçbir kadın senden mükemmelini doğurmadı.
Sen, her türlü kusurdan uzak yaratıldın,
Sanki sen, kendin nasıl istedi isen, öyle yaratıldın." (21)


(1) Ahmed b. Hanbel Müsned, II.469-481.
(2) Buhari; Nikâh, 45; Müslim, Birr, 28.
(3) Doç. Dr. Kemal Sandıkçı; Hz. Peygamber’in Örnek Şahsiyeti (1990 Yılı Kutlu Doğum Haftasında Sunduğu Tebliği),
T.D.V. Yayını, Ankara 1992.
(4) Cami’u-l-Usûl, C.11,Sh.249.
(5) Buhârî, Edeb, 18; Müslim Fedâil, 65.
(6) Buhârî, Edeb, 18; Müslim Fedâil, 65.
(7) A.H.Berki, O. Keskioğlu, Hz. Muhammed ve Hayatı, D.İ.B. Yayını, Ankara 1972, Sh. 330.
(8) Doç. Dr. Hüseyin Algül; Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed, T.D.V. Yayını. Ankara 1994, S:198.
(9) Berki, Keskioğlu; a.g.e., Sh. 192.
(10) Müslim, Fedâil, 63; Ahmed b. Hanbel; Müsned, III, 112.
(11) Ahmed b. Hanbel; Müsned, III, 472.
(12) Berki, Keskioğlu, a.g.e., Sh. 193.
(13) Buhârî, Bed’ul-Halk, 7; Müslim, Cihâd, III.
(14) Tirmizî, Birr, 36.
(15) En’am; 6Ğ33.
(16) Buharî, Menâkıbu’l-Ensar, 23.
(17) Müslim, Fedâil, 26.
(18) Sandıkçı; a.g.e. tebliğ.
(19) Buharî, Edeb, 39.
(20) Buhârî, Cihad, 76; Ebû Dâvûd, Cihad, 70.
(21) Sandıkçı, a.g.e. tebliğ.
 
M

Mehmtadasada

Ziyaretçi
Bencede çok uzun hadisleri göremedim bile
elinize sağlık ama pek işime yaramadı açıkcası
 
Üst