Ölmüş bir insan için mevlüt vermek gerekli mi

  • Konuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
Ölmüş bir insan için mevlüt vermek gerekli mi ve gercekten mevlüt var mıdır ? ayrıca hastalık için yazılan ayetler doğru mudur?
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Değerli kardeşimiz;
Memleketimizde okutulan mevlid, bir emir gereği değildir. Zira mevlid okutma âdeti, Resûlüllah’ın zamanında olmadığı gibi, sahabelerin devrinde de görülmemiştir. Bazı âlimler, bu âdetin daha sonraları tabiîn devrinde başladığını, her ülkenin de kendi mevlid yazarlarının eserini okumayı âdet edindiğini ifade etmekteler.

Bizde ise merhum Süleyman Çelebi’nin Bursa’da yazdığı mevlidi Osmanlılarca âdet edinilerek günümüze kadar okunagelmiştir. Bu sebeble mevlid okutma âdeti sünnet olması mümkün olmadığı gibi, dinî bir emir gereği kabul edilmesi de makul olmaz. Ancak, bu dinî merasim sebebiyle insanlar biraz daha mânevî mevzulara yaklaşır, dinî havaya girer, İslâmî his ve duygulara bürünürler.

Böylece kötüye değil iyiye sebeb olur, meşrû bir merasim hüviyetini alır. Şu ya da bu kimselerin böylesine güzel bir dinî merasimi istismar edip kötüye kullanmaları herhalde tümüne âit bir mahzur meydana getirmez.

Yalnız şurası iyi hatırda tutulmalı ki, mevlid okutmakla, üzerine düşen dinî mükellefiyetleri yerine getirdiğini sanıp, artık başka mükellefiyet kalmadığını vehmetmek çok yanlış, hatta cahilce bir anlayış olur. Çünkü mevlid merasimi, üzerimizdeki dini mükellefiyetlerden hiçbirini kaldırmaz, bununla dinî vazifelerimizden hiçbirini ifa etmiş olmayız. Mevlid okutmanın kendisi bir bid’attır. Ancak iyiliğe sebeb olduğundan bid’atın hasene kısmına dahil olur. Demek ki, sonradan ihdas edilmiş olan bir bid’atın önceden meşrû kılınmış olan dinî mükellefiyetimizi kaldırması mantıken de düşünülemez.

Mevlid merasiminde Resülûllah’ın doğum ânını ifade eden mısralar okunurken hürmeten ayağa kalkıldığında mutlaka kıbleye yönelinmesi gerekmediği gibi, ellerin de namazda olduğu gibi göbek üzerine bağlanması da icabetmez. Zira kıbleye yönelmek, elleri birbiri üzerine bağlayıp kıyam halinde durmak Rabbimize karşı ibadet halinin hususiyetidir. Kullara karşı aynı ibadet şekline girmemiz münasip düşmez. Bu sebebledir ki, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı ilmî istişare kurulu neşrettiği bir fetvasında bunun münasip olmayacağını açıkça ifade etmiştir.

Gördüğü bu kadar yakın alâkaya bakınca Süleyman Çelebi’nin bir velî olabileceğini ima eden Bediüzzaman, iyi düşünce ve duygulara sebeb olan mevlidin okunmasında fayda olacağını ifade etmiş, ayrıca mevlidde geçen “Ben sana âşık olmuşum” cümlesindeki (âşık) kelimesini İlâhî tenzihe lâyık bulmadığından (ben senden razı olmuşum) şeklinde okunmasının uygun düşeceğini de ifade etmiştir.

Bu bakımdan, mevlid okuyanlar (ben sana âşık olmuşum) şeklinde ifade ederek âşıklığın ima ettiği zaaf mânâsını Rabbimize imâle etmekten uzak kalmış olurlar.

Anlaşılan odur ki, mevlid okutana niçin okutuyorsun denmeyeceği gibi, okutmayana da, niçin okutmuyorsun, denmez. İyi niyetle okutanlar sadece Allah rızasını düşünmeliler, okuyanlar da pazarlık yapmadan aynı düşünce içinde okutana muhatap olmalılar. Okutanlar hediye makamında bir karşılık vermeli, okuyanlar da verilene razı olmalı, başka talepte bulunmamalılar. Şayet iş pazarlığa dökülür de alış verişte olduğu gibi pazalıkla okunursa ibadet mânâsını kaybeder, dünyevî iş mahiyetini iktisap eder. Mânevî tarafı iyice azalmış, hatta yok olmuş da olabilir.

Böyle yanlış neticeden korkanlar, okuyanlara dilerlerse önceden şu kadar hediye verebileceklerini ima etmeli, işi sonradan pazarlık şekline döküp de huzursuzluğa düşmemeliler.

Verilen bu maddî karşılık sadece mevlid okutmak için sahih olur, o esnada okunan Kur’an’a şamil olmaz. Zira Kur’an kesinlikle ibadettir, mânevi değerdedir. Maddî şeyle okumak, okutmak ibadet mânâsını yok edebilir. Zaten mevlid merasimine kudsiyet kazadıran da okunan Kur’ân-ı Kerîm’ler olmaktadır. Diğer kısımlar beşer sözleridir. kendilerinde kudsiyet yoktur. İfade ettikleri mânâ ve sebeb oldukları duygular değer meydana getirmektedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Bazı kitaplarda iyi ve sevap yüklü olduğu, diğer bazı kitaplarda ise bid`at olduğu yazılı. Şu andaki uygulanış şekli ile mevlidin durumu nedir? Nasıl uygulanırsa Islâma göre daha güzel ve faydalı olur?

Mevlid, genellikle Resûlullah`ın doğum günü yıldönümlerinde belli makam ve tegannilerle okunan övgü, gazel ve kasîdelerdir. Övgüde haddi aşan sözler ihtiva etmedikten sonra, aslı itibari ile, Allah`ın (c.c.) övdügü bir zatı övme demek olacağından, güzeldir. Ka`b b. Züheyr meşhur "Bânet su`âd"ı Resûlullah zamanında yazmış ve onu övmüştür, kendilerinden de iltifat görmüştür. Yine Bûsirî`nin meşhur "Bürde"si bu kabildendir. Nihayet bizde okunan ve en meşhur mevlid kasîdesi haline gelen Süleyman Çelebi`nin "Vesîletü`n-Necât"i da bunlardan biridir. Rasûlullah`i çok gerçekçi, içten ve güzel övmüştür. Birçok faydalı bilgiler, sufiyane nükteler ve öğütler içermektedir.

İbn Hacer al-Askalanide, mevlid hakkında şöyle diyor: "Asr-ı Saadette ve selef-i salihin zamanında hiç kimse mevlid merasimi tertip etmemiştir. Hicretten üç asır sonra ihdas edilmiştir. Mevlid`in iyi tarafları vardır. İyi tarafları yapılırsa bid`at-ı hasenedir. Yoksa bid`at-ı seyyi`edir. Mevlid`in meşru`iyetine dair güclü bir vesika buldum: Buhari ile Müslim`de sabit olmuştur ki, Peygamber (sav), Medine`ye geldiğinde Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü, onlara oruç tutmalarının sebebini sorunca şöyle dediler: Bugün Allah`ın Fir`avnı denizde boğduğu ve Musa`yı kurtardığı bir gündür. Bunun için Allah`a şükür eder ve oruç tutarız. Bunun üzerine Peygamber (sav) buyurdu ki: "Biz Musa`ya daha yakınız.” Bundan anlaşılıyor ki böyle bir günde Allah`a şükür etmek tam yerindedir.

Ancak mevlid, sonraları resmî bir merasim halini almış ve Mısır`daki Şiî Fâtimiler devrinde, ilk defa bu özellikte uygulanmaya başlanmıştır. Hattâ onlar Hz. Ali, Fatıma ve devrin halifesi adına da mevlid okutur olmuşlardır. Mevlit, Osmanlılar`da da 4. Murad devrinden itibaren, teşrifatlarda resmen yer aldı. (İA. Mevlid md.) Böylece asıl gayesinden yavaş yavaş uzaklaşarak bid`atleşmeye ve bid`atler içermeye başladı. Derken bu bid`atlar, günümüzde olduğu gibi, doruk noktasına ulaştı. Buna göre mevlid, sorunuzda da değinildiği gibi güzel ve sevap bir uygulama da olabilir, bir bid`at ve günah olarak da icra edilebilir.

Güzel bir davranış olabilmesi için;

1. Dînî bir emir ve merasim görülmezse, yani dinimizde böyle bir ibadet şekli vardır gibi yanlış bir kanaat beslenmezse.

2. Kadın erkek bir yerde mevlit okutulmazsa

3. Mahremliğe dikkat edilirse, kadınlar yabancı erkeklere süslü ve kokulu halde gözükmezse,

4. İsraf ve benzeri haramlardan kaçınılırsa,

5. Mevlit toplantısı çeşit çeşit börek, çörek, pasta ve ev eşyaları ile bir gösteriş halini almaz, böylece fakirlerin gıpta damarlarını kabartıp onları hasetliğe zorlamaz sadelikte olursa,

6. Sırf Rasûlullah`i övme, tanıtma, mevlidin içerdiği öğütleri başkalarına duyurma, güzel tegannilerle gönülleri yumuşatma, onlara Rasûlüllah sevgisini aşılama, islâma ısındırma maksadıyla yapılırsa,

7. Bu vesile ile biraraya toplanıp gelenlere Kur`an, hâdîs ve ilmihal bilgileri aktarılirsa,

8. Mevlid, bu işi meslek haline getirmiş ve ücretle okuyan profesyonel artistlere değil de, okuduğu ile kendisi dahi etkilenen maneviyatlı kimselere okutulursa... güzel bir davranış haline getirilmiş olur.
 
Üst