Nazan Bekiroğlu'ndan Seçme Sözler

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Her şey senin için yaratıldı ama dikkat et sen her şey değilsin.
Dünya boyun eğicidir ama sen zalim efendi değilsin.
Yeterli sayıyorsun kendini kendine. Oysa hiç yeterli değilsin. Muhtaçsın, ihtiyaçsız değilsin.
Her şey senin emrinde doğru, ama amirliğe kalkışma.
Bil ki kalıcı değil geçicisin, sahip değil misafirsin. Sabit değil iğretisin.
Her ne var ki sen de, ödünçtür, senin sanma
Şımarma.
Yarı kısmın topraktır. Toprağı horlama. Dünyadan, yerine koyduğundan fazlasını alma. Onun dengesini bozma. Uyumuna musallat olma. Gülün rengiyle, sütün tavıyla oynama. Karıncanın yolunu kapama, kırlangıcın yuvasını bozma, yılanın dişini kanatma. Pınarların, nehirlerin, ince suların kurumaması için çaba sarf et. Göz kulak ol emanete. Bozma kıvamını aldığın gibi iade et.
Hava-toprak-ateş-su da insandan alacaklı. Bitkinin ve hayvanın, dağın taşın ve börtü böceğin, yaralı kedinin, hasta leyleğin, yırtıcı parsın, dayanıklı devenin de insan üzerinde hakkı, insandan razılığı vardır.




Nazan Bekiroğlu – Lâ / Sonsuzluk Hecesi

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Gecenin karanlık koynunda kapılarını açan kent,en fazla
en fazla bir sandalı koynuna alan deniz.
Durağan
ve çaresiz
ve lekesiz
ve temiz tertemiz.
Adı tarihe geçmiş ve geçecek
dişil ve doğurgan,
kadın ve kız olan yani ki
yani ki bütün hikâyelerin baş kahramanı olan.
Dünyanın çevresinde döndüğü asıl güneş, çağların gerçek sahibi, gerçek yazıcısı tarihin,
bir anda en güçlü hükümdarları yerle bir kılan
en güçlü kumandanları köle, en zelil köleleri hükümdar kılan,
tutsakları en derin aydınlıkta hür, hür olanı en koyu karanlıkta tutsak kılan,
hükümsüzü birden bire hükümlüye çeviren,
hükümlüyü birden hükümsüz eden.
Yusuf İle Züleyha / Nazan Bekiroğlu
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Fethedilen değil fethe kalkışan olarak kalacak geçmiş ve gelecek zamanlara adım.
Acım acınızdan,
gücüm gücünüzden çünkü çok daha fazla
aşk benim hakkım,
aşkın, hakkımız olmayanı istemek anlamına geldiğini bildiğimden bu hak ediş,
çünkü bu aşk benim yazgım,
çünkü kutsal kitaplarda zikredilecek benim adım.
Yükselmek için düşmek ,arınmak için kirlenmek,
çıkmak için batmak lâzım.
Yeniden doğmak için ölmeli insan bir kere,
ruh olmak için teni yakmalı kadın
ve suyun serinliğini bilmek için ateşe düşmeli kadın.
Vurucu ,kavrayıcı ve kuşatan,
durmayan, koşan,
böyle yazılmış benim yazgım,
kutsal kitaplarda böyle geçecek adım,
yazgıma ben nasıl baş kaldırırım?
Yusuf İle Züleyha / Nazan Bekiroğlu

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Ben Aslı gibi miyim ya?
Evli evinde, yerli yerinde,
bana yazılansa, benim alnıma, Yûsuf’un gömleğini yırtmak boydan boya,
nasıl karşı çıkarım yazgıma?
Adım,
ey geçmiş ve gelecek zamanların
dişil ve doğurgan, duygusal ve duyarlı,
hanım hanımcık, durağan,
ve çaresiz
ve lekesiz
bütün hikâye kahramanları.
Adım adınızla birlikte anılsa da,
dağlar ve ırmaklar arasında,
gökler ve yer arasında olduğu kadar mesafe olacak adımla adınız arasında.

Siz, yazgınızla iffetli,
çaba harcamayacaksınız eteğinizdeki çamuru akıtmaya.
Ben yazgımı yükleneceğim önce
sonra yazgımdan iffet çıkaracağım.
Bu yüzden Yûsuf’un arka tarafından yırtılan gömleğinden
Züleyha’nın önden yırtılan eteğine kadar uzanacak yolum,
Adım adım,

aşk benim hakkım.
Yusuf İle Züleyha / Nazan Bekiroğlu

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Bir gün Züleyha, ki o artık Yusuf'un özlemiyle bütün serveti ve bütün gücü de, gençliği ve güzelliği gibi kendisini terk etmiş bir kadındı, bir zamanlar görkemli alaylar eşliğinde ve bir ışık topu halinde geçtiği kentinin sokaklarından sessizce geçiyordu.
Adımları hastalıklı ve ağırdı.
Acımasız bir yaşlılık ve bir ahtapota benzeyen hastalık tarafından kuşatılmışsa da kalbinden daha fazla acıyan bir yeri yoktu.
Züleyha hala AŞKTI

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Züleyha'nın kalbi Yusuf'u yitirdiğinden bu yana hiç olmadığı kadar genişledi. İlk kez Züleyha derin bir nefes alabildi. Ve bildi ki, durur gibi görünen hayat, devamlı değişmektedir ve padişahın gedaya (dilenciye) dönüşmesi zannedildiği kadar da zor değildir.
Yeni bir deyim daha girdi Mısır’ın lisanına bu anlamda...
DİLENCİNİN ZÜLEYHA'YA GÜLÜMSEMESİ..

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Yontucu her şeyi üstün bir gerçekçilik duygusuyla tamamladı. Tasvirleri arasında bu gerçekçilikle bağdaşmayan tek sahne, lâcivert ırmağın burgaçlı dalgaları arasına saldığı, batacağı ya da yol alacağı zamanın tek anlık aynasından belli olmayan taş geminin üzerine kaldı. Onun da tek yolcusu vardı


Cam Irmağı Taş Gemi / Nazan Bekiroğlu
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Cennet: kaybettiği

Havva: bulamadığı

Yıllarca Adem Havva’yı aradı.

Hiç pişman olmadı, hiç şikayet etmedi.

Kalbi hiç kaymadı, güveni hiç sarsılmadı.

Yoruldu ama yolundan dönmedi.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Taşın boyanmasıydı âdet olan, sıra boyamalara geldi. Yontucunun, kullandığı boyalara güveni sonsuzdu. Asırlarca dayanacaklarını, solmayacaklarını, bambaşka renklere dönüşmeyeceklerini biliyordu. Kimi bir deniz kabuğunun, kimi bir çömlek parçasının içinde karıştırdı renkleri. İstese, sonsuz sayıda renk elde edebilirdi. İstemedi. Kimi iç açıcı, kimi kasvet verici, ama hepsi de canlı ve kalıcı renklerle yetindi. Gözlerini karla hiç ovmamış kadınların ülkesinde buz mavisi, yağmur grisi gibi, kar beyazının da ı olmazdı elbet ama renklerin en zor olanı, kendisinden başka bütün renkleri yutanı, renksizlik kılanı, göz yakıcı çiğ beyaz bile onun duvar resimlerinde yumuşadı, uysallaştı. Hacmini buldu, boyun eğdi, renklerden bir renk oldu. En çok da bir yıldız ırmağının üzerinde akan lâcivert gökyüzünün altında güzel durdu. Çünkü kraliçe her defasında yıldızlı gök altında beyaz bir elbise giyiyor oluyordu.

Cam Irmağı Taş Gemi/ Nazan Bekiroğlu
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Yûsuf'un Güzelliği

Güzeldi Yûsuf. O kadar ki, adı Mâh-ı Ken'an'dı. Yani Ken'an'm dolunayı.Güzeldi Yûsuf. O kadar ki, o geçerken kentinin gecesinde kentinin sokaklarından,evlerinin sahibi olan kadınlar duvara vuran ışığın şavkımasından, Yûsuf geçiyor,diye fısıldar da sevinçle birbirlerine, kandillerini söndürürlerdi. Işık göktenyere değil o geçerken, yerden göğe ağardı.Güzeldi Yûsuf. O kadar ki, her güzellik gibi onun da güzelliğinin olduğu yerdekıskançlık ve muhabbet bir arada yaşardı. Ve her güzellik gibi Yûsuf'ungüzelliğinin de kendisine zararı vardı. Ama sadece ilk anda, çünkü Yûsuf darzamanlar için değil geniş zamanlar ve uzun yollar için yaratılmıştı.Güzeldi Yûsuf, o kadar güzeldi ki Yûsuf'u hiç görmemiş bir yazıcı onungüzelliğini anlatmaya gelince sıra, sadece susardı ve onun güzelliğini ancaközetleyebilirdi. Çünkü güzelliğin özeti yazıcının sözcüklerinden çok okuyucununmuhayyilesi demekti. Sözcük sınırlı muhayyile ise sınırsızlıktı.Öyleyse Yûsuf'un güzelliği sözcüklerle sınırlı değil ancak hayalın ufukları ilesınırsızdı

Yusuf İle ZÜleyha / Nazan Bekiroğlu

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Yakub kötü bir sezgiyle baktı arkalarından. Kalbim, dedi, çıkacak sankiyerinden. Ey kalbimin şahı oğul, açıp baksam kanı-yordur mutlaka, ey benimkalbim oğul. Döner gelir misin bilmem bir daha bana?Gerçekte biri neş'eli, geri kalan herbiri neş'eli gibi görünen ama neş'eliolmayan bir kalabalık, günlük ve sandal ağaçlarının, Lübnan sedirlerininarkasında kaybolduktan sonra. Yûsuf, gömleğinin düğmelerini çözdü,sandaletlerini ayaklarından fırlatıp attı. Çimenlerin üzerinde koşup oynamayabaşladı. Bir ara sırt üstü uzanıp sevinçle, başının üzerinden geçip gidenbulutların Şekillerinden anlamlar çıkarmaya çalıştı.Bakın, diye seslendi ağabeylerine gülümseyerek, şu bir mavi clÇek, bir peygamberçiçeği, sizce de öyle değil mi? Ağabeylerinin biri, hayır, diye cevap verdi, oayaklan ters bir cüce, üstelik kör

Yusuf İle Züleyha / Nazan Bekiroğlu

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Adem sadece Adem değildi.
Bütün insanlığın temsili onda gizli.Ezel bezminin tek sorusuna o uğultulu cevabı verenlerin, kıyamete değin şu dünya üzerinden gelip de geçeceklerin hepsiydi.Adem hepsini arkasına almış, muazzam bir insanlık ümmetinin önünde tek imam, tek müezzindi.
Şimdi önünde secde edilen, kendisine selam verilen, kadri kıymeti bilinen, değeri fark edilen de bütün bir insanlık alemi, beniadem'di.
Adem.Cennetin gölgeliklerinde emaneti yüklendi.
Masumdu henüz.Omuzlarında bir ağırlık, kalbinde bir ağrı hissetmedi.
Dağlara taşlara kalsa bu emanet taşınır gibi değildi.

Nazan Bekiroğlu / Lâ
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici


Küçücük bir noktadan bile küçük olduğumu fark edince varlık ırmağının üzerinde, büyük hiçbir şey kalmıyor geriye. Ve bir nokta kadar küçülecek denli uzaktan baktığımda yaşama, hiçbir şey can acıtmıyor: Kozmik bakış noktası. Anladım ki ne geçmiş var ne gelecek. “Sufi an’ın oğlu”. An bir nokta, hal bir nokta.
...
Bir nokta imiş aslı sühan evvel ü ahir (Ruhi), sözün başı sonu bir nokta.

Nazan Bekiroğlu / Mor Mürekkep
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Bir tek kişi vardı dökülüp saçılabileceğim. O da sendin. Sen işte. Sensin işte. İlk bakışta benzemesen de, sırtında kadife üç eteğin, basında mor yaşmağın, zümrütlerin olmasa da. Saçlarını berber başı düzeltmemiş olsa da. Amber kokularıyla ovulmamış olsa da tenin. Itırlarla yıkanmamış, yedi gümüş leğenden geçirilmemiş olsa da giysilerin. Her şeyin buharlaşabileceği kadar sıcak şu günde, bizim maceramıza, bizim tiyatromuza, bizim hikayemize, ne kadar yabancı şu kalabalığın arasında. Senin dahi farketmediğin kuytu ve serin gölgeliklerde herkesten fazla sen ‘o’sun. Bir tek sana anlatabilirim ve dahası bir tek sen anlayabilirsin. Beni bana bir tek sen iade edebilirsin. Lütfet güzelim.

Nazan Bekiroğlu
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
"Sevilen bir kadın can demekti.
Bu yüzden en çok "canım"denirdi ona, ortasında bir eliflik nefes hacmiyle..."


~İsimle Ateş Arasında~
Nazan Bekiroğlu
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Ve dörtte üçü su olduğundan mı vücudumuz okyanuslar gibi
Ay’ın cazibesinin etkisindedir?
Bu yüzden mi içimiz gel git halindedir?


Mor Mürekkep / Nazan BEKİROĞLU
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
"Kalbimin kıpırdadığı ilk anı sığdıracağım ne kadar çok kelamım vardı benim. Yine de bir kıpırtısına kalbimin kelam yetiremedim."

(İsimle Ateş Arasında'dan)
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
"Tamam. Yorgunsun. Allah şahit, bilenler şahit, çok yorgunsun. Yaşanmakta olan bütün acılar gibi yaşanmış ve yaşanacak olan bütün acıların da kalbinin üzerine çöreklendiğini zannetmekten yorgunsun. Böyle bir yükü bu kalp taşımaz, biliyorsun. Ben de biliyorum.Ama, kaldır bu acıları benim kalbimin üzerinden Rabbim, diye bir dua da etmiyorsun."
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Onu, herşeyi terk ederek, herşeyi göze alarak, yaktığım gemilerde ben de yanarak, yıktıklarımın enkazı altında ben de kalarak sevdim. Hiçbir şeye akıl yetiremeyen çocukların berrak sevinciyle sevdim. Onu, ömrümün bundan sonrasına dair kuş gözü kadar bir ayrıntıyı dahi merak etmeyecek kadar mutlu olarak sevdim. Onu, gördüğüm o ile göremediğim o arasındaki uçurumları hesaba katmayarak sevdim.

Nazan Bekiroğlu
 
Üst