Mevlana ve İnsan - Hoşgörülü Olmak

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Hoşgörü; müsamaha, tolerans, görmezden gelmek, affetmek, yumuşak huyluluk.... gibi anlamlarda kullanılır. Hoşgörü ile, tavizi birbirine karıştırmamak lazım. Hoşgörü içinde taviz yoktur, tavizde de hoşgörünün yeri olmaz.

İnsan olarak bizler nedense, her kavramda olduğu gibi bu konuda da işi başka mecralara çekmeye bayılırız. Hoş görülecek şeyler vardır, hoş görülmeyecek şeyler vardır. hoş görebilmek için; öncelikle; insanlara, topluma zararsız olması, her yönden hizmete kapıların açık tutulması gerekir. Bu, hem Allah’ın emirleri istikametindedir, hem de Peygamberimizin yaptığıdır.

Hoşgörüde; Kur’an ve Sünnet yolunu tutmak en yanılmaz usuldür. O yüce insan nasıl yapmış? Nasıl bir yol izlemiş? O’nun yolundan giden Tasavvuf pirlerinin hayat çizgileri ne şekilde devam etmiş? Hepsini iyi bilmek zorundadıyız. Mevlana; bizim kitabımızın konusu olduğu için, O’nun çizgisini Mesneviden takip edersek, neler dediğini, neler yaptığını açıkça görürüz. İşte O’nun bu konudaki düşünceleri:

“Sıcak da söylese, soğuk da söylese; hoş gör ki, sıcaktan, soğuktan ve cehennem azabından kurtulasın.”[16]“Âlemin ayıbını söyleyen, daha fazla yol kaybeder. Ne mutlu o kişiye ki, kendi ayıbını görür. Kim, birisinin ayıbını görürse, o alınır, o ayıbı kendisinde bulur. Çünkü insanın yarısı ayıptandır, yarısı gaybtan. Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birinde o ayıp, senden de zuhur edebilir:””“Sakalın çıkmıyorsa, başka sakalsızları kınama”“Ayıplar,pirler reddettiğinden ayıp oldu. Kayıplar, onlara hasedi yüzünden kayıp kesildi.”“Balçığın içinde tevile ruhsat vermektesin. Çünkü oradan gönlünü almak istemiyorsun ki.”“İşi çok karıştırmayın da, sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.”“Dostların hatası, yabancıların doğrularından daha iyidir:”“İbadetteki ihlası Ali’den öğren.

Allah aslanını hilelerden arınmış bil. Savaşta bir yiğidi alt etti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı. O, her peygamberin, her velinin öğündüğü Ali’nin yüzüne tükürdü. Ali, derhal kılıcını elinden attı, onunla savaşmadan vaz geçti. O savaşçı er, bu işe, bu yersiz af ve merhamete şaşırdı. Dedi ki: “Bana keskin kılıcını kaldırmıştın, neden kılıcı indirdin ve beni bıraktın? Benimle savaşmadan daha âlâ ne gördün de, beni avlamadan vaz geçtin? Ne gördün ki bu derecede kızgınken kızgınlığın yatıştı? Böyle bir şimşek çaktı, sonra sönüverdi?Ne gördün? O gördüğün şeyin aksi bana da vurdu. Gönlümde, canımda bir şule parladı. Yiğitlikte Allah aslanısın, mürüvette kimsin, bunu kim bilir?”[22]Ali dedi ki: “ben kılıcı Allah için vuruyorum. Allah kuluyum, ten memuru değil. Allah aslanıyım; heva ve heves aslanı değil. İşim, dinime şahittir.”“Ancak Allah için birisine düşmanlık etmeli.”“Hilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hatta yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.”Nice düşmanlıklar vardır ki, dostluğa çıkar. Nice yıkılmalar vardır ki, yapılmaya döner.”“Belayı def etmenin çaresi; sitem etmek değildir.

Buna çare; ihsandır, aftır, keremdir.”“Şeriatta ihsan da var, ceza da... padişah, baş köşeye geçer. At, ahıra bağlanır.”“Allah’ın yarattığı hiçbir şey abes değildir. Kızgınlık, hilim, öğüt, hile.. hepsi doğrudur.”“Aflar; her gece şu gönülden çıkar, güvercinler gibi sana uçar, ulaşır.”“Halkı, ırmak gibi, sel gibi affet, yıka, arıt. Kendi denizine daldır, temizle.”“Ört de, senin ayıbını da örtsünler. Kendine emin olmadıkça, kimseye gülme.”“Kendine yapılmasını istediğin şeyi âleme yap. İster eziyet olsun, ister zarar.”[28]“A gönül, o kusurlara karşılık özür dilemek için neler düşünmüşsün? Ondan, bunca vefalar gelmede, senden ise,bunca cefalar.”“Ondan; bunca keremler, senden ise, aykırı, ileri geri işler. Ondan bunca nimetler, senden ise, bunca hata
 
Üst