Kuran-ı kerimde bilimsel ve teknolojik konular

  • Konuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
Kuran-ı kerimde bilimsel ve teknolojik konular nelerdir?
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Kur’ân bir kulluk kitabı olmakla birlikte, bütün bilimsel ve teknolojik gelişmelere de ışık tutar. Denizlerin dibinden uzayın derinliklerine, kâinatın yaratılışından son buluşuna, anne rahmindeki ceninden, arıların hayatına, fiziğin en zor problemlerinden tabiat olaylarına kadar bütün bilim dalları öz ve çekirdek halinde Kurân’da yer alır.

Peki, Kur’ân bu bilim dallarından neden açık açık bahsetmez?

Bunun iki temel sebebi vardır:
• Kur’ân, her şeyden önce bir “bilim” kitabı değil, “kulluk” kitabıdır. Mesela; Kur’ân güneşten bahseder. Fakat güneşten güneşi tanıtmak için değil, yaratıcısı olan Allah’ın (cc) kudretini insanlara göstermek için bahseder.

• Kur’ân, bir “kulluk” kitabı olduğundan, her seviyeden insana hitap eder. Eğer Kur’ân, yalnız bilimsel meselelerden detaylarıyla bahsetseydi, sadece bilim adamlarına hitap eden bir bilim kitabı olurdu. Ve ilim seviyesi yüksek olmayan insanlar Kurân’dan gerektiği şekilde istifade edemezlerdi. İşte Kur’ân kimseyi mahrum bırakmamak için bilim ve teknolojiden bazen açıkça haber verirken, bazen de kapalı bırakıp işarî olarak haber verir.
Kurân’ın 15 asır öncesinde işarî olarak haber verdiği, fakat modern bilimin yeni keşfettiği bilimsel gerçeklerden bazıları:

Kur’ân ve Fizik

“… Ne göklerde, ne de yerde zerre ağırlığınca (bir şey) O’ndan gizli kalmaz ve ne bundan daha küçük, ne de daha büyük hiçbir şey yoktur ki, apaçık beyan eden bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da) bulunmasın.” (Sebe, 3)

Henüz geçtiğimiz yüzyılda bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkan “atom altı parçacıklar” (maddenin en küçük birimi olarak bilinen atomun parçalara ayrılabileceği) gerçeğini Kur’ân bundan 15 asır önce haber vermiştir. (Ayette geçen “ذ رّه ” (zerre) kelimesi “toz, atom” anlamlarını taşımaktadır.)

Kur’ân ve Tıp

“Sonra o nutfeyi bir alaka olarak yarattık, sonra o alakayı bir mudga olarak yarattık, sonra bu mudgayı bir takım kemikler halinde yarattık, sonra bu kemiklere bir et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla (insan olarak) meydana getirdik…” (Mü’minûn, 14)

Kur’ân, anne rahminde geçen asılıp tutunma “علقه” (alaka), bir çiğnemlik et “مضغه ” (mudga), kemikleri “اعظام” (ızam) ve son olarak da etin “لحم” (lahm) oluşum aşamasını haber vermektedir.

20. yüzyıl teknolojisiyle gelişmiş mikroskoplar ve anne karnının içine giren mikro kameralar sayesinde anne rahmindeki embriyonun Kurân’da belirtilen sırayı takip ettiği ortaya çıkmıştır. Ve başlangıçta gözle görülecek kadar belli, fakat detayların anlaşılamayacağı kadar belirsiz bir büyüklükte olduğu, kemiklerin ise daha ileride oluştuğu anlaşılmıştır.

Modern bilimin yakın zamana kadar habersiz olduğu bu gerçek 15, asır öncesinde Kurân’da yer almıştır.

Kur’ân ve Biyoloji

“…Onların o (arıların) karınlarından, renkleri muhtelif bir içecek çıkar ki, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz ki bunda, düşünecek bir topluluk için kesin bir delil vardır.” (Nahl, 69)

Bal üzerindeki bilimsel çalışmalar ilk olarak 19. yüzyılda Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane adı altında başlamıştır. Ve ancak geçtiğimiz yıllarda yapılan klinik gözlemler sonucu balın antibakteriyel (bakteri üretmeyen) ve antienflamatuar (iltihabı önleyen madde) özelliklerine sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca fruktoz, glikoz şekerleri, magnezyum, potasyum, kalsiyum, kükürt, demir ve fosfor gibi mineraller, B1, B2, B3, B5, B6 ve C gibi vitaminlerin balda bol miktarda bulunduğu görülmüştür.

Kur’ân bugün ilaç sanayinde kullanılan balın bu bilimsel özelliklerini “Onda insanlar için bir şifa vardır.” cümlesiyle 15 asır önce işari olarak haber vermiştir.

Kur’ân ve Zooloji (Hayvan Bilimi)

“Süleyman da, Davut’a varis oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi…” (Neml, 16)
“Nihayet neml (karınca) vadisine geldiklerinde, (içlerinde reis olan) bir karınca: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin! Süleyman ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesin!” dedi.

“Bunun üzerine (Süleyman), onun sözünden dolayı gülercesine tebessüm etti…” (Neml, 18-19)

Kur’ân, bu ayetlerde hayvanların çıkardıkları seslerin rastgele olmadığına ve birbirleriyle iletişim kurduklarına işaret etmektedir.

Bilim adamları, ilk olarak 1968 yılında kuşlar, karıncalar, balinalar ve daha birçok havyan türü üzerinde yaptıkları araştırmalar sonucu, hayvanların kendi türleri arasında iletişim kurduklarını gözlemlemişlerdir.

Bugün ise hayvanların değişik sinyaller kullandığı, ses bilgisayarı ve ses spektrografı (ses sinyallerini görsel olarak analiz edip, sesin frekansını ve şiddetini belirlemekte kullanılan alet) analizleriyle tespit edilmeye başlanmıştır.

Mesela; balinaların dilleri ses tonu özelliklerine göre 50 kategoriye ayrılmıştır. Buna göre kendi aralarında kullandıkları ortak dilin yanında, her sürüye özel ayrı ses sinyali ile de iletişim kurabilirler. Gelişen teknoloji ile modern bilimin ancak ulaştığı bu bilimsel gerçekleri, Kur'ân 15 asır önce işari olarak haber vermiştir.

Kur’ân ve Jeoloji (Yer Bilimi)

“ Allah, yedi (kat) göğü (ve) yerden de onların mislini yaratandır… ” (Talak, 12)
Kur’ân, bu ayette Yerkürenin de gökyüzü gibi ayrı ayrı tabakalardan oluştuğuna işaret etmektedir.

Modern jeolojinin temelleri ilk olarak 16. yüzyılda atılmıştır. Gelişen teknolojiyle yapılan çalışmalar sonucu Yerkürenin Litosfer, Hidrosfer, üst Manto, Astenosfer, Alt Manto, Dış çekirdek ve İç çekirdek olmak üzere yedi tabakadan oluştuğu ortaya çıkmıştır. Bilim adamları, yerküre tabakalarının bu şekilde yaratılması sayesinde dünyada hayatın mümkün olduğu sonucuna varmışlardır.

17. yüzyılda ortaya çıkan bu bilimsel gerçekleri Kur’ân 15 asır önce haber vermiştir.

Kur’ân ve Kimya

“…Hem kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için (birçok) menfaatler bulunan hadidi (demiri, bir nimet olarak) indirdik…” (Hadid, 25)

Kur’ân, endüstrinin ham maddesi olan demir elementini de haber vermektedir. Ayette geçen “indirdik” “انزلنا” (enzelnâ) kelimesiyle demirin dünyada olmayıp, gökten indirildiğine işaret edilmektedir.

20. yüzyılda yapılan araştırmalar, Dünya'daki demir maddesinin dış uzaydaki dev yıldızlardan geldiğini ortaya koymuştur. (Ayrıca “حديد ” “hadid” kelimesinin ebced hesabı demirin periyodik cetveldeki atom numarası olan “26”yı vermektedir.)

Kur’ân ve Astronomi

“ Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. ” (Enbiya, 33)
“Yemin olsun o dönüşlü (halden hale giren) göğe!” (Tarık, 11)

Kur’ân, gök cisimlerinin belli yolları ve yörüngeleri olduğuna ve yörüngelerinin dışında kendi etraflarında da döndüklerine işaret eder.

Asırlar boyunca Dünya’nın, kâinatın merkezinde sabit olarak durmakta olduğu sanılmıştır. Ancak 17. yüzyılda astronomide ilerleme kaydedildikçe, Dünyanın yalnız kendi etrafında değil, Güneşin etrafında da döndüğü keşfedilmiştir. Aynı zamanda, bütün gök cisimlerinin de belli yolları ve yörüngeleri olduğu ortaya çıkmıştır.

Bilim adamlarının asırlar sonra ortaya çıkardığı bütün bu gerçekler ve daha niceleri 15 asır öncesinden beri Kurân’da bulunduğu gibi, bilimin bundan sonra keşfedeceği bütün bilimsel gerçekler de Kurân'da mevcut bulunmaktadır.
 
Üst