Kur’ân-ı Kerîm’e Tâzîm

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Ahmet Hamdi Yıldırım



Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’ân’dır. Ona ancak temizlenenler dokunabilir.” (el-Vâkıa, 77-79)

Kur’ân-ı Kerîm’e karşı vazifelerimizin başında, ona hürmet ve tâzîm göstermek ve ahkâmına riâyet etmek gelir. Zira Kur’ân-ı Kerîm’in menşei Cenâb-ı Hak’tır. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerîm’e saygı, Cenâb-ı Hakk’a kulluğun en bâriz bir nişânesidir.

Allâh’ın kelâmına gösterilecek hürmetin en mühim tezâhürlerinden biri de, Kur’ân tilâvetinin temiz olarak yapılmasıdır. Yani Kur’ân-ı Kerîm’e abdestsiz el sürülmemesi, büyük abdestsizlik ve hanımların mâzeretli hâllerinde Kur’ân-ı Kerîm’in kıraat edilmemesidir.

Nitekim bu hususla alâkalı olarak Allah Rasûlü (s.a.v.) Efendimiz:

“Cünüp ve hayız hâlindeki kimse Kur’ân-ı Kerîm’den hiçbir şey okuyamaz”1 buyurmuştur.

Bu hadîs-i şerîfi, hadis edebiyatı açısından zayıf kabul edenler bulunmakla birlikte, son dönem hadis âlimlerinden Şeyh Ahmed Şakir ve Şeyh Şuayb Arnavut, bu hadisin diğer rivayetleri (şevâhid) ile birlikte değerlendirildiğinde “sahih” olduğunu ifade etmektedirler. Diğer yandan İslâm âlimleri bu hadîsin hükmü ile amel etmişler ve hayız hâlindeki kadının Kur’ân-ı Kerîm kıraat etmesini haram saymışlardır. 14 asırdan beri bu husustaki icmâ devam etmiştir ve icmâ da aslî delillerdendir.

Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebi ile Mâlikî mezhebinden bir kısım âlimler, umûmiyetle bu hadîsi zikrederek hayız hâli ile cünüplük hâli arasında bir fark olmadığını ve her iki hâldeki müslümanın da temizleninceye kadar her hâlükârda Kur’ân-ı Kerîm kıraat etmesinin haram olduğunu ifâde buyurmuşlardır.

Üstelik bu hüküm, sadece yukarıdaki hadîs-i şerîfe dayanılarak verilmiş de değildir. Mevzuya derinlemesine bakıldığında, farklı ve güçlü delillerin de bulunduğu görülecektir. İnsaf sahibi her mü’min, bu deliller karşısında İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğunun görüşünü, yegâne doğru görüş olarak kabul etmek durumundadır.

Bu delillerden biri şu hadîs-i şerîftir:

Allah Rasûlü r Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Cünüp veya hayız hâlindeki kimse Kur’ân okuyamaz.”2

Diğer bir rivâyette de Allah Rasûlü r Efendimiz’in abdest almak üzere iken kendisine selâm veren kişinin selâmını almadığı, abdestini bitirdikten sonra ise selâmını aldığı ve şöyle buyurduğu bildirilmektedir:

“Senin selâmını almama mânî olan tek sebep, abdestli olmaksızın Azîz ve Celîl olan Allâh’ın adını anmaktan hoşlanmayışımdır.”3

Abdestsiz bir hâlde selâm almak bile kerih görülüyorsa Kur’ân-ı Kerîm kıraat etmek, cünüp veya hayız hâlindeki bir kadın için nasıl câiz olabilir!

İmam Mâverdî, hayız hâlindeki kadının Kur’ân-ı Kerîm kıraat etmesini câiz görenlere reddiye sadedinde şunları söyler:

“Bu görüş yanlıştır. Zira cünüp ve hayızlının Kur’ân-ı Kerîm kıraatini yasaklayan nasslar vardır. Kaldı ki, hayız sebebi ile meydana gelen abdestsizlik hâli, cünüplük ile gelenden daha ağırdır… Bir başka delil de, bu görüşte olanlar hayızlı kadının câmiye girmesini yasaklamaktadırlar. Hâlbuki Kur’ân-ı Kerîm’in hürmeti câmininkinden daha büyüktür…”4

Bir başka husus, Kur’ân-ı Kerîm ile namaz arasındaki kuvvetli irtibattır. Cenâb-ı Hak, namazı Kur’ân olarak adlandırmıştır. Buyurmuştur ki:

“Şüphesiz sabah Kur’ân’ı/namazı şahitlidir.”5

Namazın en mühim rüknü kıraat olduğu için namaz, Kur’ân olarak adlandırılmıştır. Kıraat olmaksızın namaz olmayacağı hususunda icmâ vardır. Buna binâen de meşhur Mâlikî imamlarından Kurtubî:

“Hayızlı kadının Kur’ân-ı Kerîm kıraati câiz olsa idi namaz da kılabilirdi.” demiştir.6

Mâlikî mezhebinin önde gelen âlimlerinden İmam İbn-i Abdilberr de, hayızlı kadının tavaf hariç her türlü hac ibadetini yapabileceğini bildiren rivâyeti zikrettikten sonra şunları söyler:

“Bu ve benzeri haberlerde, hayızlı kadının Kur’ân-ı Kerîm kıraat edemeyeceğinin delili bulunmaktadır. Kıyasa göre ise zâten Kur’ân-ı Kerîm’den hiçbir şey kıraat edemez. Zira kıraat etmesi câiz olsa namaz da kılabilirdi. Namaz kılması câiz olsa mescide (tavaf için Kâbe’ye) girmesi de câiz olurdu. Âlimlerin çoğu bu görüştedir. İmam Eşheb’in İmam Mâlik’ten rivayeti de budur. Doğru olan da budur.”7

Diğer taraftan hayızlı kadının Kur’ân-ı Kerîm kıraat etmesini câiz gören bir kısım Mâlikîlere göre de bu, zaruret hükmündedir, aslolan câiz olmadığıdır. Nitekim “uzun süren hayız ve nifas müddetinde kadının Kur’ân-ı Kerîm’i unutma korkusu olursa” kaydını düşmektedirler. Ancak unutma korkusu, bir haramı işlemeye mâzeret olamaz. Bunun başka bir yerde bir misâli yoktur. Kaldı ki bu durumdaki bir kadın, Kur’ân-ı Kerîm’i sessizce ezberinden veya yüzünden takip etmek ve okuyan birini dinlemek suretiyle de unutma endişesini giderebilir. Günümüzde ise Allah Teâlâ çeşitli nimetler vermiş ve bu sâyede hâfızlık çalışan veya hoca mevkiinde olan hanımlar için Kur’ân-ı Kerîm’i tilâvet etmeksizin Kur’ân ile meşgul olma imkânları çoğalmıştır. Ses kayıt cihazlarından tutun da bilgisayarlara varıncaya kadar birçok imkân bulunmaktadır.

Burada mühim olan diğer bir husus da şudur ki, Malikîlerin kıraat kelimesinden anladıkları mânâ ile diğer mezhep âlimlerimizin anladığı mânâ farklıdır. Yani Hanefî mezhebi açısından değerlendirecek olursak kıraat; kişinin en az kendisinin duyabileceği kadar bir sesle okuma fiilini gerçekleştirmesidir. Buna göre mırıldanan, ne söylediğini kendisi dahî duymayan, zihninden düşünen veya okuma yapan kimsenin bu fiilinin adına “kıraat” denilmez. Namazın sahih olabilmesi için namazdaki kıraatin en az kişinin kendisi duyacak kadar bir ses ile yapılması gerekir. Gizli kıraat yapılan namazlarda asgarî sınır, kişinin en az kendisi duyacak kadar bir ses ile kıraat yapmasıdır. Âşikâr/cehrî kıraat yapılan namazlarda ise başkalarının da duyacağı kadar bir ses ile kıraat yapmaktır. Âlimlerimizin büyük çoğunluğu bunu, kıraat için olmazsa olmaz şart olarak ileri sürmüşlerdir.

Ancak, Mâlikî mezhebinin âlimlerinin çoğuna göre kıraat için, okuyanın kendi sesini duyması şart değildir. Yani zihinden geçirme, mırıldanma, kendisinin dahî duyamayacağı bir şekilde dudak hareketleri ile okuma, Mâlikî âlimlerin çoğuna göre câizdir. Böyle bir kıraat ile, yani sessiz okuma ile kılınan bir namaz câizdir.

Mesele böyle anlaşılınca ortada bir ihtilâf da kalmamış olmaktadır. Hayızlı kadının Kur’ân-ı Kerîm kıraat etmesini câiz görmeyen âlimlerimize göre de, bu hâldeki kadının Kur’ân-ı Kerîm’i zihninden geçirmesi, sesi duyulmayacak kadar mırıldanması veya ezberinden, gizliden okuması câizdir. Böyle olunca Mâlikî mezhebi âlimleri de bu tür okumaya kıraat dedikleri için görüş birliği hâsıl olmuş olur.

Bu konularla ilgili diğer yazılarımız için Şebnem Dergimizin 49 ve 53. sayılarına da bakılabilir.

Dipnotlar: 1) Tirmizî, Tahâret, 98; İbni Mâce, Tahâret, 105. 2) Dârimî, Vudû, 103. 3) Ebû Dâvud, Tahâret, 8; Nesaî, Tahâret, 23; İbni Mâce, Tahâret, 27. 4) el-Havi’l-Kebir, c. 1, s. 147 vd
 
Üst