Katli, yani öldürülmesi vacip olanlar kimlerdir?

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Katli, yani öldürülmesi vacip olanlar kimlerdir? Kur'an'dan ve hadislerden açıklar mısınız?

Önce şunu söyleyelim ki, temel İslam kaynaklarında “katli vacip olanlar” diye bir kavram yoktur. Her devletin ceza hukuku olduğu gibi, İslam hukukunda da ceza hukuku vardır.

Hukukî bir müeyyidenin formel hukuk yapısı ile, toplumun yasal zemindeki statüsü arasında bir paralellik olması gerekir. Aksi takdirde, formel hukuk ile hukuk felsefesi arasında uyumsuzluklar ortaya çıkar ve adil olmayan uygulamaların olmasına zemin oluşturur.

İslam’da müeyyidelerin asıl amacının caydırıcılık olduğuna dair bir çok nas / açık ifadeler / ayet ve hadis vardır.

Toplumun hayat felsefesi ile hukuk felsefesi arasında uyuşmazlık bulunduğu zaman, insanların hayat felsefesi, adalet ölçeğinde ilk sıraya yerleşir. Nitekim, Hz. Ömer (ra), bir kıtlık döneminde hırsızlık yapanlara ceza uygulamamış ve: “İnsanların karnını doyurmadan, onlardan yasalara uymayı istemeyiz.” demiştir.

İslam tarihinin ilk üç asrında yalnız altı veya dokuz el kesilmiştir. Bu da, formel hukukun cemiyetin hayat felsefesi ve hukuk felsefesi ile olan uyumunu göstermektedir.

Yine, suistimallere meydan vermemek için İslam dini, zina suçunun tespiti için –diğer bütün muamelelerden farklı olarak- dört şahidi şart koşmuştur. Nitekim, Asr-ı saadette, ortaya çıkan zina suçuyla ilgi olayların hepsi, ancak kişilerin itiraflarıyla tespit edilmiştir.

İslam’da öldürülme / idam cezasının en önemlisi, başkasının canına kıyan katille ilgilidir. Kur’an-ı Hakim, bunun hikmet ve gerekçesini meal olarak;

“Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır.”(Bakara, 2/179)

ifadesiyle ortaya koymuştur. Bu ayette kısas cezasının caydırıcı özelliğinden ötürü, kurumsal bir müeyyide olduğu gerçeği çok açık bir şekilde ifade edilmektedir.

Gerçekten, adam öldürmek isteyen bir kimseyi durduracak bir şey varsa, o da ancak Allah ve ahirete iman ile dünyada kendisinin hayatına son veren kısas / idam cezasıdır. Böylece, plandaki maktul adayının hayatı ile birlikte katil adayının hayatı da kurtulmuş olacaktır. Ve akıl sahiplerine, “kısas kurumunda insanlar için hayat olduğuna” dair öngörünün doğruluğunu, en az iki hayatın kurtulmasıyla imzalamış olacaktır.

Bir önemli konu da dinden çıkanın hayatıyla ilgili kararlardır. Bu konuda alimler arasında ihtilaf vardır. Dinden dönen kimseye idam cezasını ön gören âlimlere göre de, böyle bir ceza, dinden dönmenin karşılığı değildir. Çünkü, dininden dönen, din değiştiren kimse bu yüzden öldürülseydi; o zaman meal olarak: "dinde zorlamanın olmadığını" açıkça ifade eden Kur’an’ın (Bakara: 2/256) din ve vicdan özgürlüğünü ilke edinen prensibine aykırı olurdu. Kişiyi Müslüman etmek veya Müslümanlığını devam ettirmek için tehdit ve baskı yapma anlamına gelirdi. Halbuki ilgili âyetin ortaya koyduğu prensibe göre, iman, aklın hükmü, gönlün rızası ve vicdanın kanâat getirmesi ile olur. Bir kimseye baskı uygulanır ve bu yoldan "inandım" demesi sağlanırsa, o kimse inanmış olmaz, takiye yapmış, münafıklık etmiş olur. İslam böyle bir iki yüzlülüğe meydan vermez.

Uluslar arası veya bir arada barış içinde yaşamaları mümkün olmayan gruplar arasındaki dengeler itibariyle, din değiştirmek demek, bir anlamda "karşı tarafa geçmek ve Müslümanlara savaş açmak" demektir. Veya Müslüman topluma yönelik propagandalar yaparak zehir kusan, özellikle gençleri zehirleyen bir yılan, bir akrep demektir. Bu sebeple, bir kimse dinini değiştirdiği için değil, buna ek olarak Müslümanlara savaş açtığı, onları manen zehirlemeye çalıştığı için öldürülür.

Kuşkusuz, bu öldürme işini, devlet uygun görürse yapar. Ve devlet de ona her türlü düşünme payını verdikten ve yanlışlarını düzeltmeye yönelik bilimsel yardımları sunduktan sonra -yine de olumsuz cevap aldığı takdirde- bunu gerçekleştirebilir.
 
Üst